UMUTLA YILDIZLA, irmii\'jmü p Mitnhuıya. y u rş /m ıa ı. 199Z îtebijja ödüeıi. 2TİNİİ Elnjuf\'Jıın. m g S M M i züîiü\'j-ısiıır ÇsırpŞyar

March 4, 2016 | Author: Ayla Çakır | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

1 UMUTLA YILDIZLA, irmii'jmü p Mitnhuıya y u rş /m ıa ı jvjijjji: O ^ J ö ş 199Z îtebijja ödüe...

Description

UMUTLA YILDIZLA,

iRmii'jmü p Mitnhuıya y u rş /m ıa ı

j VJIj Jj İ:

O ^ Jö ş

199ZîtebijJa ödüeıi 2TİNİİ Elnjuf'Jıın

m

g S M

M

i

züîiü'j-ısiıır ÇsırpŞyar

KOŞULLAR 1. "Nostromo" dergisi tarafından Türk bilimkurgu edebiyatının gelişimini hızlandırmak ve estetik kalitesini yükseltmek amacıyla b ir "Kısa Bilimkurgu Öykü" yarışması düzenlenmiştir. 2. Yarışmaya, Nostromo ekibi dışında, amatör ya da profesyonel herkes Kahlabilir. Yaş sınırı yoktur. 3. ö y k ü le r"bilimkurgu sanat felsefesine uygun, bilim sel tabanlı ve 4 daktilo sayfasını geçmeyecek biçimde" 8 kopya olarak hazırlanacaktır. Yarışmacılar yarışmaya en fazla 2 öykü ile katılabilir. 4. Yarışmaya katılacak öyküler en geç 30 Eylül 1998 tarihine kadar Nostromo'ya ulaşmış olmalıdır. Bu tarihten sonra gelecek öyküler değerlendirmeye alınmayacaktır. Sonuçlar 1 Ocak 1999 tarihli Nostromo'da açıklanacak ve bu tarihten itibaren derece alan eserler dergide yayınlanacaktır. Öykülerin her dildeki yayın hakkı Nostromo'ya ait olacaktır. 5. Yarışmada derece alanlara birer başarı sertifikasının yanısıra

Yarışma Jürisi:

A) Birinciye; Vonda N. Mclntyre'in yarışma birincisi için özel olarak imzaladığı, son Nebula ödülünü kazanan "The Moon and The Sun” adlı kitabı, Morpheus InternationaTın sınırlı sayıda ürettiği H.R.Giger kol saati; 1 9 9 9 Heavy Metal takvimi; ömür boyu Nostromo aboneliği B) İkinciye; Harlan Ellison'un H ugo ve Nebula ödüllerini kazanan "A Boy and H is Dog (Vic and Blood) ” adlı öyküsünün Richard Corben tarafından resimlenmiş ve hem yazarı, hem de çizeri tarafından imzalanmış sınırlı baskı resimli romanı; Morpheus International'ın sınırlı sayıda ürettiği H.R.Giger kol saati; 1 9 9 9 Heavy M etal takvimi; öm ür boyu Nostromo aboneliği

C) Üçüncüye; Morpheus International'ın sınırlı sayıda ürettiği H.R.Giger kol saati; 1 9 9 9 Heavy Metal takvimi; öm ür boyu Nostromo aboneliği ...ve üç mansiyona birer takım Antares Bilimkurgu Dergisi ve ömür boyu Nostromo aboneliği verilecektir.

Telefon

ınostroımo »e F a x : 0 212 245

leminillüstrasyonu:KorkulÖıtekin1i

47

37

editörden H iç b ir ya yın k u ru m u n a ya d a b ir s p o n so ra dayanmayıp, sa lt kişise l katkı ve gayretlerle yaşam ını s ü rd ü re n b ir d e rg in in ü ç ü n c ü sayısı, kanım ca, b ir d ö n ü m noktasıdır. A y n ı za m a n d a b a ğ ım sızlığ ın b ir g ö ste rg e sid ir. N O S T R O M O , b u sayı ile am açlarını ve d ü şle rin i biryere k a d a r gerçe kle ştire b ild i; çizg isin i ba şınd a n b e ri b e lli e tti ve g e re k o ku rla rın d an aldığı te p k ile r (ve e le ştirile r), g e re kse m edyadan g ö rd ü ğ ü ilg i ile b irç o k n o ktalarda haklı o ld u ğ u m u zu kanıtladı. B u ü ç ü n c ü sa yım ızd a s u n d u ğ u m u z içe rik, h e r d e fa s ın d a o ld u ğ u g ib i, b ilim k u rg u n u n g e n iş a la n ın d a n ç e ş itli k e s itle re yö n e lik tir. B K film le rin in n e re d e y s e a rd a rd a çıktıkla rı b i r m e v s im d e B K sin e m a sın a a ğ ırlık v e rm e m e k o la n a ksızd ır; iy is i ve o k a d a r iy i olm ayanı ile.,. B u ko n u d a -yen i çe vrim le ri d e g ö z ö n ü n d e tu ta ra k- n o s ta lji d e g e re k iy o r (Ğ od ziH a ) a m a n o s ta lji -yâ d a e s k ile re d ö n ü ş - b ir b a kim e b ilim k u rg u s a l ve e ro tik ç iz g i rom a n la ra ayırd ığ ım ız y a z ı iç in d e g e ç e rlid ir. B u n d a n böyle h e r sayıda, N O S T R O M O iç in ö z e l o la ra k çizilm işffa zg ün b ir Çizgi ro m a n ım ız olacak. B u sayıda M e tili D em irhanen çizg ile rin d e n b ir ö ykü b ulacaksınız. S anırım , B lC n ın h e r a la n ına y in e az ç o k e l a tm ış b u lu n d u k bı&payımızda da; söyleşiler, öyküler, anılar ve k ita p la r ile. Ö z g ü n ka p a k p o litik a m ız ı da s ü rd ü re re k !

mm

Ve... N O S T R O M O 'y a ve T ü rk iy e 'd e k i b ilim k u rg u ya zın ına y e n i d e ğ erle r, y e n i a d la r ka za n dıra ca ğ ın ı u m u t e ttiğ im iz b ir İliç Öykü yarışm ası. S a n k i hızla tu şla ra b a sa n p a rm a kla rı g ö rü r g ib iyim . H a gayret, ün lü y a d a ünsüz (şim dilik), hayal g ü cü n ü zü çahştmn, h a y a lle rin iz i ve varsa k e h a n e tle rin iz i (k a b u s la r da ka b u l e d ilir) kalem e dökün. B K dünyası, biliyorsunuz, s o n s u z b ir d ü n y a d ır k a p ıla rı h e rke se a ç ık olan. D e rg in iz N O S T R O M O gibi...

nostrOTTvo

K e pek R esm i : K o rk u t Ö ZTEKİN (1998)

NOSTROMO S A Y I: 3 İLKBAHAR YAZ 1998 (3 ayda b ir yayınlanır.) EDİTÖR : Giovanni SCONAMILLO

1996

Yıldız

S A H İB İ: Nilgün BİRGÜL

Gei

m

m

m

B .

Postacı

YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ : Metin DEMİRHAN

B K ö re

Wül l e r i -

NOSTROMO E K İB İ: Kutsi AKILLI, Haldun AYDINGÜN Yalçın BAŞARAN, Zühtü BAYAR Nilgün BİRGÜL, Metin DEMİRHAN Tank ERGUVAN, Burak FEDAKAR Sönmez GÜVEN, Müfit ÖZDEŞ Ant ÖZOK, Korkut ÖZTEKİN Kerem SANATEL, Giovanni SCOGNAMILLO Ersin YILDIRAN

ir * , l y , ' ™

,

turgusal Atlılar

[wann/ Scogrwfnillo) KATKIDA BULUNANLAR : Burak AYDIN Andrew GILDER Vonda N. McINTYRE Birsen ÖZER Peter ROBERTSON Cüneyt UÇMAN Nalan SÖYLEMEZ GRAFİK TASARIM VE UYGULAMA ErolDİNNEDEN Metin DEMİRHAN REKLAM VE HALKLA İLİŞKİLER SORUMLUSU : Pelin BENK Nostromo A d res: Atılgan Kitabeyi, İstiklal Cd. Atlas Sineması Pasajı No:24 Beyoğlu/İstanbul/Türkiye



Anim eß

K p e rin p h rb e Eöykü : Denek I (GtiheytJanan). |s Meleğfmim L SounffffgBR

ılimkurguda Kadın ,Cıı )!'■, Öykü : Yitirip re p n c & ro w r

■!

'u ,

Ç iz a iR m

}è n D üny< tin Demirhar

}t*Anilari :

Tel A F a x : (0212) 245 47 37 e-m ail ; [email protected][email protected] BA SK I: kağıtçılık Matbaa San. ve Tic.Ltd.Şti. T e l: 0212 637 09 34 DAĞITIM : Dünya Süper Dağıtım

Noatromo’ya gönderilen yazı, retim ve dlğar m ateryaller yayınlansın yada yayınlanmasın İade edilmez. Yayınlanan eser ve İlanların sorumluluğu sahiplerine a ittir. Nostromo’da yayınlanan eserlerin özel İzin alınarak ve NOSTROMO adı kaynak gösterilerek tanıtım amacıyla basılması mümkündür. Bazı eserlerin basımı te lif gerektirdiğinden yazılı İzin alınması şarttır.

, . •

••

í w m

m

a m

ortam da, Tristan g ib ile r a ncak yö n e ticile rin ö n g örd ü ğ ü sayıda "g ö re v "i y e rin e g e tird ikte n sonra özgürlüklerine ka vu şa b ilm e kM jirle r. Tristan'ın da özgürlüğüne ka vu şa b ilm e fa çin sdh b ir g ö re vi v a ra l^ e m B g & ğ c â k bazı canlıların s a ğ a lm a la r ı ya da y o k o lm ^ t ^ ^ m ö r e v in başarısına bağlıdır... M asque'm kitabı A B D 'd e g e çtiğ im iz N isa n ayında A sp e ct ya yınevinden [çıktı.



M • Ünlü bilim kurgu illüstratörü Alex S C H O M B U R G öldü. 7 N isan'da 9 2 yaşında ölen sanatçı, ilk işini 19 2 5 'te H ugo G E R N S B A C K için g erçekleştirm işti. 6 5 yıllık sanat yaşamında, ünlü bilimkurgu magazinleri AM AZIN G STORIES, A N A L O G ve A S IM O V 'S S C IE N C E -FIC T IO N 'in yanısıra çe şitli bilim kurgu kitaplanna d a kapak yaptı. Ç izgi roman ressamı olarak da çalışan S C H O M B U R G , TIMELY C O M IC S için CAPTAIN AM E R IC A ve SUBM ARINER'ın serüvenlerini çizdi. (B ilindiği g ib i TIM ELY C O M IC S , adını M ARVEL C O M IC S olarak d eğiştirm işti.) n • Yönetmen Roland E M M E R IC H ve senarist Dean DËVLIN, G o d zilla 'da n sonra, iç in d e W ill S M IT H 'in d e b u lu n d u ğ u U n ive rsal yapım ı The M A R K için kolları sıvadılar. S M IT H film de hem öynayacak, hem de yapım cı olarak görev alacak. E M M E R IC H ve D E V L İN d e film in ya p ım cı kadrosunda g ö r ü n e c e k t i f ilm in senaryosunu ç iz g i rom an yazarı R ob L IE F E L D yazacak. • Ç e lik adam S Ü P E R M A N şu günlerde dünyevi b ir sorun yüzünden bunalım a girdi(l). Ne mi ? Tabii ki para. İlk sayımızda d a haberini duyurduğum uz 4. SU P E R M A N filmi S U P E R M A N LIVES iç ip çıkarılan b ü tç e yüksek bulundu. D aha ö n c e se n a rist ve Yönetmen olarak düşünülen Kevin S M ITH 'in yazdığı senaryo, ikinci yönetm en adayı Tim B U R T O N tarafından,jteğenilm eyip d e ğ iştirilince, b ü tç e b irden 1 1 5 m ilyon dolara fırlamıştı. Söz konusu rakam Ş nedeniyle, g a r n e r B ros film in çekim ini askıya aldı. Film için olum lu karâr çıkarsa, yönetm enin Tim BU R TO N , SUPERMANTn ise Nicholas C A G E olacağı kesinlik kazandı. W a rne r Bros, benzer sebeplerden Ridley S C O T T ve Arnold SC H W A R Z E N E G G E R 'Ii "I'M LEGEND"ı da rafa kaldırmıştı. • Yönetmen R o b e rt R O D R IG U E Z (E l Mariachi, From D usk Till D a w n ) " D im e n s io n " film ş irk e ti iç in adı h e n üz b e lli ,olm ayan b ir b ilim k u rg u film i çekm eye hazırlanıyor. S a lm a ' H A YEK ve B e b e N E U W IR T H 'in d e arasında b u lu n d u ğ u kadroda Elijah W O O D , R obert PATRICK, C lea D U V ALL, S h a w n H A T O S Y ve Jo sh H A R N E T T g ib i isim le r var. Senaryo ise, S C R E A M adlı korku film in i de senaryolaştuan. K e vin W IL L IA M S O N 'a ait. • G e çe n sayımızda, "C R O W " film inin yönetm eninden yeni bir film geliyor, "D A R K EMPIRE" demiştik. Bu, film in vizyona g irm eden ö nceki m uhtem el adıydı, ancak piyasaya D AR K CITY adıyla çıktı. Düzeltiriz. • P a u l WILSOlSPin M atthew J. C O S T E LLO ile birlikte yazdığı b ilim ku rg u .rom a n ı "M A S Q U E ", Polygram F ilm s ve C ruise W a g n e r (Tom C R U IS E 'u n ya p ım şirke ti) tarafından film e çekilm ek üzere satın alındı. Senaryo çalışmalarına başlanan film in konusu kısaca şöyle: TRISTAN, D N A yapısı sayesinde ş e k il değ iştire b ile n ya p a y b ir insandır. B u yapay insanların kö le olarak çalıştırıldıkları ke n tsel-ü lke le rde n o lu ş m u ş b ir

M

• S A N D M A N " çizg i rom an serisinin yaratıcısı otan Neil G AIM AN, Japon if f in e filmi "P R IN C E S S M O N O Ñ O K E 'n in 'live-action' versiyonunun senaryosu için Miramax şirketiyle anlaştı. G e çe n yıl Japonya'da en yüksek hasılatı yapmış 'anim e' film olan P R IN C E S S M O N O N O K E , yapımcısına 1 5 0 milyon dolardan daha fazla g e lir getirm işti. • Isaac A S IM O V u n kısa ö ykü sü "B IC E N T E N N IA L M A N ” b a şro lü n ü R o b in W IL L IA M S 'm oynayacağı b ir film e dönüşüyor. F ilm in çe kim le ri b u sonbaharda başlayacak. Yönetm en ise C h ris C O L O M B U S . • S ony P ictures Entertaintm ent, Japonya'da 24- saat yayın yapan bir "A N İM E ".kanalı açmayı planlıyor. Kanalın adı A N IM A X olacak. Yayınlar SK Y PERFECT TV adlı, 171 istasyonu bulunan uydu yayın şirketi tarafından dağıtılacak. B u şirketin 2 0 0 0 yılında 2 m ilyon aboneye ulaşacağı söyleniyor. ' ■ • IX. S ta r Trek film in in adı nihayet kesin le şti: IN S U R R E C T IO N / İSY AN . Yönetm en yin e Jonathan FRAKES. • 1 9 9 8 A R T H U R C .C LA R K E Ö D Ü L Ü 'n ü M ary Doria R USSEL'ın TH E S P A R R O W adlı romanı kazandı. Ö dül, İn giltere'de o yıl ilk kez basılan en iyi bilim kurgu romanına yeriliyor. TH E S P A R R O W , daha önce d e James T iptree Jr. Ö dülü'nü ve İngiliz Bilimkurgu Derneği Ö dülü'nü kazanmıştı. • 199 8 James TİPTREE Jr. Ö D Ü LLER İ'n i C Ja n e D O R S E Y ve K e lly L İN K paylaştı. B u yılın ö d ü lle ri arasında 1 0 0 0 d o la r n a kit ve y ü k lü m iktarda çiko la ta da var. Ö d ü l tö re n i 1 0 -1 2 Tem m uz'da W e stb o ro u g h 'da yapılacak. D O R S E Y b u ö d ü lü 1 9 9 7 yılın d a Tor B o o ks tarafından yayınlanan B L A G K W IN E adlı kitabıyla, L İN K ise "L a d y C h u rc h ilís R o s e b u d W ristle t"in 1 9 9 6 /9 7 Kış sayısında yayınlanan TRAVELS W IT H TH E S N O W Q U E E N adlı kısa öyküsü \ ile kazandı. LİN K, Tiptree Ö d ü lle rin in 7 yıllık geçm işinde, kısa öykü ile ö d ü l alan ü çü n cü kişi. • Brian S T A B LE F O R D 'un A S G A R D Ü Ç LE M E S İ’nin ilk* kitabı M ER KE ZE S E YA H AT, Ferhan ERTÜRK'ün çevirisi t ile A LT IK IR K B E Ş 'ten yayınlandı. • A rth u r C .C L A R K E 'm " 2 0 0 1 : A S P A C E O D Y S S E Y 'i A L T IK IR K B E Ş tarafından tekrar basıldı. S e rin in d iğ e r kitaplarını heyecanla bekliyoruz. H s t a r TV, X-Files esintileri (!) taşıyan yerli b ir dizi yayınlamaya g u aşladı. Dizinin ilk bölüm leri, senaryo ve tiplem elerdeki ‘ zaafls^yüzünden p e k keyif verm edi J 6 mm film olarak çekilen dizinin adı S IR D O S Y A S I ve başrorcie Fox M u ld m n ^ r a ikiz kardeşi oynuyor(!?). Yüksek bir b ü tçe si olan d iz in in i! (ç)alıntı senaryo ve karakterlerle ne k a d ^ ş ü r e c e ğ i merak ■ konusu.

■ m

■ v

-W

nostramo A

■ E'

Spectrum IV: The' Best in Contemporary Fantastic A rt / editörler: Cathy Fenner & A m le F e n n e r, Jim Loehr (U nderw ood B ooks) Reflections a n d Refractions: Thoughts on Science-Fiction, Science and O ther M atters / R obert Silverberg (U nderw ood B ooks) :, . ., ,

;

1998 HUGO ÖDÜLLERİ, m V 1/w L L k

Iy

■% 7 A ğ u s to s C u m a g ü n ü B a lt im o r e C o n v e n tio n C e n te r 'd a y a p ıla c a k tö r e n le s a h ip le r in i b u la c a k . B u y ılın a d a y la r ı ş ö y le :

EN İY İ DRAM ATİK UYARLAMA Contact

EN İY İ ROMAN

(Warner BrosJSouth Side Amusement Company) Yönetmen: Robert Zem eckis; Ö ykü: C a rl Sagan & A nn Druyan; Senaryo: James V. Hart & M ichael G olden berg; Yapımcı: Steve Starkey & Robert Zemeckis.

Forever Peace / Joe Haldeman (Ace) Fram eshift / Robert J. Saw yer (Tor) The Rise o f Endym ion / Dan Sim m ons (Bantam Spectra) Jack Faust / M ichael S w ä n w ick (Avon) C ity on Fire / W alter Jon William s (HarperPrism)

The Fifth Elem ent EN İY İ KISA ROMAN " The Funeral M arch o f the M arionettes" / Adam -Troy Castro (F& SF Temmuz 1997) "Ecopoiesis" / G eoffrey A. Landis (S F A g e Mayıs 1997) "Loose Ends" / Paul Levinson ■ (Analog Mayıs 1997) "M arrow" / Robert Reed (S F A ge Temmuz 1997) "...W here A ngels Fear To Tread" / A llen Steele (Asim ov's S F Ekim /Kasim 1997)

^ ^ ( C o lu m ^ a B û ^ u r e s /G a u M a ^ l Yönetr ^ m r L u c B e sso n ; ‘ . ^ Ö y k ü a Luc Besson

I

* S en a (I r e k, t/c

■■■■/, ^

_

Besson^Pobmi nfarj^KahjAt!! ■

§? Yapınm m Patrice LedbŞfry .^:

■ I ■G attaca M ( C o lu m b m ^ ltu r e s C orporation/Jersey F ijrjis) Sr- Yönetmen: A ndrew ,M . NiCcol, Yazan: A n d re w M. Niccol, Yapımcı: Danny DeVito, M en ichael Shamberg, & Stacey Sher. M in Black

EN İY İ UZUN ÖYKÜ "Moon Six" / Stephen Baxter (S F Age Märt 1997) "Broken Sym m etry" / M ichael A. Burstein (Analog Ş ubat 19 9 7) "Three Hearings on the Existence o f Snakes in the Hum an B loodstream " / James Alan G ardner . (Asim ov's S F Ş u b a t 1997) "W e W ill D rink A Fish Together..." / B ill Johnson (Asim ov's S F Mayıs: 1997) "The U ndiscovered" / W illiam Sanders (Asim ov's S F M art 19 9 7)

I

( M acD onald-Parkes/Colum bia Pictures Corporation/AmbUn Entertainm ent) Yönetmen: B arry Sonnenfeld; Senaryo: E d Solomon, Laurie M a c D o n a ld & W a lte r F. P a rk e s ; S o ru m lu Yapım c ı S t e v e n S p ie lb e rg .

A

Starship Troopers (T riS ta r P ir i/ğ fe s /B ig B u t y P i c t j t s /

Toughşton&PictüçBş)

EN İY İ KISA ÖYKÜ "Beluthahatchie" / A n d y Duncan (Asim ov's S F M art 1997) "Standing Room O n ly" / Karen Joy Fow ler (Asim ov's S F Ağustos 1997) "Itsy B itsy S pider" / James Patrick K elly (Asim ov's S F Haziran 1997) "The 4 3 Antarean D ynasties" / M ike Resnick (Asim ov's S F Aralık 1997) "The H a n d You're D ealt" Jiß p b e tlJ . Sawyer (Free Space, Tor) "N o Planets S trike" / G e n e W o lfe (F& SF O cak 1997)

BİLİM KURG U İLE İLG İLİ EN İY İk İT A P Space Travel / B en B o vâ ^M n th ö riyR - Lewis (W riter's D igest B ooks) The Encyclopedia o f Fämasy / editör: John C lute & John Grami ( S t M artin's Press) infinite W orlds / Vincent D ffö İe F ffâ n gu in Studio)

i nostromo

[

Y o ritfjm e n : P a u l V etboeV er^

;r

Sermryo: E ^N e u rfm ie r; , Yapımcı: Jon Davison & Alan fjfjFshall.

EN İY İ PROFESYONEL EDİTÖR G ardner D ozois (Asimov's. SF) S co tt Edelm an (S F A ge) D a vid H a rtw ell (Tor; Year's B e st SF) Stanley S ch m id t (Analog) • G o rd o n V an G e ld e r ( F & S F )

E N İY İ PROFESYONEL RESSAM

mH

..

Jim Burns T ho m iM C a rifijm Ü a v ic M ß h e rry

.....•

Bob Ejjfajeton, , D ön Maitz

MichaçfYVhelari

i;^ |

■ ■

PAST, P R E S E N T A N D F U T U R E T H E B IT S O F 'S T A R S H IP TR O O P E R S ' Y O U M A Y H A VE M IS S E D insanların dönme-dolaba binme nedeniyle, 'Starship Troopers' a gitme nedeni aynı olsa gerek. Aksiyon hızlı, şiddetli ve en son ana kadar hiç durmuyor. Ben çok beğendim. Ama sonuçta ben, orijinal 'Star W ars'u hatırlayan bir kuşaktanım -yani içinde her tür dijital hilenin sunulduğu hediye paketleri öncesi bir kuşaktan. Stüdyo tavanından, uzay-aracı maketini sallandıran kabloyu neredeyse görebileceğiniz zamanlarda bile Luke, Leia, Han ile diğerlerinin hayranıydım. One goes to see 'Starship Troopers' for the same reason one takes a ride on a roller-coaster. The action is fast, furious a nd sustained right up u n til the last m om ent I loved i t B u t then I am o f a generation that can remember the original 'Star Wars' • before all the digital tweaking you fin d in the presentation gift-sets. I was a fan o f Luke, Leia, Han and the rest even when you could almost see the wire suspending the model space-craft from the studio ceiling. Ama 'Star W ars', George Lucas'ın hayal gücünden fırlayan görkemli bir eğlenceden başka neydi ki? Sanınm 'Asiler Birliğinin', 'Kötü İmparatorluk' tarafından çektiği zulüm üzerine daha derin bir yorum okuyabilirsiniz. Ama genelde serinin üç filmi de yalnızca hoş bir eğlenceydi. Bir açıdan 'Starship Troopers' da aynı. Film gerçekte, onlarca yıl önceki geçmiş yerine, yüzyıllar sonraki gelecekte geçen bir savaş filmi. Aksiyon sahnelerinin çoğu 1945'ten beri yapılagelen İkinci Dünya Savaşı filmlerinin sahnelerinde karşınıza çıkabilir. Kuşkusuz kostümlerle silahlar, bildiğiniz 'hafif makinelilerden' ya da 'Luger' tabancalarından çok daha ilgi çekici ve birazcık daha ortalık dağıtıcı. Ama hikayenin başka bir yönü daha var. B u t w hat was 'S tar W ars' other than a glorious rollick through the im agination o f George Lucas? I suppose yo u m ight rea d a deeper comment about the oppression o f the 'Rebel Alliance' by the 'Evil Empire'. B u t generally the three movies in the series were ju s t good fun. One on level 'Starship Troopers' is that, too. Actually its really a war movie set centuries into the future instead o f decades in the p a s t M ost o f the action scenes co u ld come straight out o f a score o f W orld W ar Two movies made since 1945. Adm ittedly the costumes and weapons are

a little more interesting and make more mess than your average 'tommyg u n ' o r 'L u g e r' p is to l. B u t there is a n o th e r sid e to the story. Filmin Robert A. Heinlein'ın 50'lilerde yazdığı aynı adlı romana dayandığını bilmek -ben filmi görmeden önce bilmiyordum- ilgi çekici. Yayınlanması için sunulduğunda, Heinlein'ın sürekli yayıncılan ona dokunmak bile istememişler. Neden? Çünkü dile getirdiği politik sistem, dönemin 'iyi ve temiz' (ve sıkıcı) Amerikan hassasiyeti için çok fazla faşist Yakın geçmişe ise çok paralel. It is interesting to know - which I didn't before I saw it • that the movie is based on Robert A. Heinlein's fifties novel o f the same name. When it was first subm itted for publication his regular publishers refused to touch i t Why? Because the political system it depicted was too overtly fascist for American sensibilities o f that 'good and clean' (and boring) era. Too close to the recent p a st Romanın -ve de filmin- dünyası, ulusal farklılıklann, bir dünya-yurttaşlığı kavramına yolaçtığı bir dünya 'Yurttaş' olmak, daha iyi bir eğitim olanağı ile üretime izin haklan veren b ir onur. Yurttaş olmanın bir yolu da silahlı kuvvetlere hizmet vermek. Çok-uluslu, ama şüphe çekecek kadar 'Amerikangörünüşlü' kahramanlarımız, (kaçınılmaz olarak yüksek-teknolojik) Buenos Aires'de yaşıyor. Orduda cinsiyet aynmı kalmamış; öyle ki, kadınlar uzaygem ilerine kom uta ediyorlar, ve her iki cin ste n piyadeler, cinsel elektriklenmeden çok maço bir ahbaplıkla, birlikte duş yapıyorlar. Aslında, genelde aynı askeri topluluğu geçtiğimiz on yılın herhangi bir Amerikan savaş-filminde bulabilirsiniz: Temiz-görünüşlü çaylaklar, cesaretlerinin savaş eğitiminde denenmesi için 'askeri kamp' a girerler -acı gerçekle yüzleşene dek... The w orld o f the novel - and the movie - is one in which differences in nationality have given way to a world-citizenry. To b e a 'citizen' is an honour conferring rights o f higher education and permission to procreate. One way to become a citizen is to serve in the armed forces. The home o f our multi-national but suspiciously 'all-American-looking' heroes is Buenos Aires - suitably high-tech. In the army gender divisions have crum bled to the p o in t where women comm and space-ships and foot soldiers o f both sexes shower together with more macho camaraderie than sexual tension. G enerally though y o u 'll fin d the same m ilitary society created in any American war-movie o f the past decade. The clean-cut rookies entering 'boot camp' to have their mettle tested in the fire of combat training • finally to face the real thing. ikinci Dünya Savaşı ile paralellikler heryerde kol geziyor. İlk görüntüler, sözüm ona, kahraman insanların böceklerin icabına bakması üzerine interaktif bir belgeselden alınma görüntüler. Bu sahnelerde kullanılan dilin ve görüntülerin çoğu, gerçek savaş süresince, halkın moralini yüksek tutmak için yapılmış askeri filmlere dayanıyor. Memuriann keskin ses tonlan, insanları katılıp 'kendilerine düşeni' yapmaya teşvik etmek için çınlıyor. B ir sahnede, b ir grup böceğin üzerinde zıplayan çocuklar gösteriliyor. Düşman üzerinde, onlan yenmek üzere bir yol bulmak için gerçekleştirilen deneyler, mahcubane sansürlenmiş. 'Savaş' sahneleri, adamlanna "Sonsuza kadar yaşamak mı istiyorsunuz" çığlığıyla savaşmalarını emreden subaylan içeriyor. Üniformalar -özellikle savaşmayan subaylann ki- Nazi tören kıyafetlerini hatırlatıyor. Tüm askerler sert selam çakıyor.

nostrono

İnsanların ilk kez, olasılıkların aleyhlerine dönüşü sonucu, umutsuzca geri çekilişleri, Dunkirk'teki yenilginin alıntısı olarak görülebiliyor. Bu gerçek kan-banyosunun resimleri ile filmde yaratılanlar arasındaki farkı seçebilmek kesinlikle zor... Parallels with World War Two lurk everywhere. The first images are supposedly part o f an interactive documentary on the conflict with the bugs being waged by the heroic humans. Much o f the language and imagery used in these sequences is based on military films made during the real war to keep up public moral. The strident tones of officialdom echo out encouraging people to join up and do 'their bit'. Scenes show children stomping on collections o f bugs. Experiments being performed on the enemy in an effort to find a way of defeating them are coyly censored. 'Real-action' shots feature officers enjoining their man to fight with the cry: "Do you want to live foreverT Uniforms • especially of noncombative officers - are reminiscent of Nazi regalia. Soldiers are all but giving the stiff-armed salute. The first desperate retreat of the humans in the face o f the overwhelming odds against them could be seen as a quotation of the defeat at Dunkirk. It would certainly be difficult to tell the difference between pictures o f the aftermath o f that real blood-bath and the one created in the movie. İş eğlenceye gelince, gıcır gıcır karakterler karikatürlere dönüşüyor. Ağır bir çarpışma devresinden sonra kumandanlardan biri adamlanna bira ve futbol toplan ikram ediyor -bence viski ve hafif meşrep kadınlar daha uygun olurdu. Filmdeki aşk ilişkileri ise lise aşkı modundan çıkmıyor. Kahramanlardan ikisi birlikte yatağa girdiklerinde bile kıkırdaşıp, böcek ülkesinde daha çok hasar vermek üzere yola çıkmadan önce, 'o işi' yapacak zamanlan olup olmadığını tartışıyorlar. When it comes to 'RAR1 the squeaky-clean characters descend into caricature. After a heavy bout o f fighting a commander treats his men to beer and footballs • I would have thought whisky and lose women would have been more appropriate. The love interest in the movie doesn't move out of high-school romance mode. Even when two of the protagonists end up in the sack together they giggle and wonder if they have time to do 'it' before they're o ff to wreak more havoc in bugland. Fimdeki oyunculann listesi, TV ve düşük bütçeli yapımlardan çekip çıkanlmış 'isimsizler' den oluşuyor. Bu eser herhangi bir oskar kazanacaksa, bunun oyunculuk dalında olmayacağı kesin; ama nazik konuşma ve çizgi roman ortamlan yaratma ödülü uygun olabilir. Oyunculuk da arka plan kadar iki boyutlu. Bu bir eleştiri değil, sadece bir gözlem. Ben çizgi romanlara bayılınm. Çizgi romanlar 'derin' değillerdir. Belki de malzemenin böyle şekillendirilmesi, filmin sonuçta başanlı olmasının nedenidir. Daha derin karakterler ve olaylar işlenmiş olsaydı, (ve asıl özellikler daha az kullanılsaydı) malzemenin doğasının belki de izin vermeyeceğinden film daha inandıncı olmayabilirdi. The cast is a list of 'no-names' pulled from TV and minor film productions. If any Oscars are won for this baby it won't be for dramatic interpretation. The people making the polite speeches will be those that created the comic-book settings. The acting is as one-dimensional as the backgrounds. This is not a criticism but an observation. I love comics. Comics are not 'deep'. This treatment of the material is perhaps why the film ultimately succeeds. It is possible that deeper characters and situations (and less use o f the primary colours) would not have been convincing because the nature o f the m aterial w o u ld no t have a llo w e d it to be. Heinlein'ın orijinal görüşlerine sadık kalıp, aynı zamanda doksanların izleyicisinin talepleri doğrultusunda sürükleyici parçalar ve inanılmaz görsel efektler sunan 'Starship Troopers', yine de güncel yaşamdan çekip alınan ve halen yaşamakta olduğumuz birçok kareyi yansıtmayı başarıyor. Sorgulamayan, güzel ve kafasız genç kahramanlann ardına saklanan faşist bir ülke. Bakalım günümüz Birleşmiş Milletlerinde oturanlardan kaç tanesini farkedebileceksiniz. Staying true to Heinlein's original vision but presenting it with the edge demanded by nineties audiences - driving score and amazing FX 'Starship Troopers' still manages to be provoking for the myriad images drawn from life as it is being lived today. A fascist state hiding behind the unquestioning, bland beauty o f youthful heroes. See how many you can think o f sitting on the United Nations of the present-day. n

POSTACI A m e r i k a ’ yı Kurtaran Adam K evin C O S T N E R 'm son film i P O S T A C I, tüm d ünyada o ld u ğ u g ib i b iz d e d e vizyona g a y e t ha va lı b ir g iriş yapıp, h ü sra n la noktalandı. C ostner b u başyapıta(l) hem yapımcı, hem yönetm en, hem de o yuncu olarak im za atmıştı. B u n d a n y a k la ş ık ü ç y ı l ö n ce in a n ılm a z b ir b ü tç e y le ç e k tiğ i W A TER W O R LD filminin, POSTACTnın yanında YURTTAŞ K A N E g ib i kaldığı g ö zönüne alınırsa, K evin'in H o lly w o o d u su lü intiharı se çtiğ i anlaşılabilir. S u yerine uçsuz bucaksız toprakların üzerinde geçen filmdè, Am erikan Emperyalizminin çöküşü ile birlikte sefalet başlam ış, h a lk arasında g ru p la şm a la r ortaya çıkm ış ve çe te le r türem iştir. B ü tü n bunların arasında te k başına yaşayıp, seyahat e d e n ve g ü n ü n b irin d e te s a d ü fe n b u ld u ğ u , y ılla rd ır y e rin e ulaşmayan b ir çanta dolusu mektupla gönüllü postacılığa başlayan ve artık ülke içersinde birbirlerinden iyice kopm a noktasına gelen in sa n la rı onlara u la ştırd ığ ı m ektu p la rla y e n id e n b irle ştirm e y e çalışan, A m erikan ru h u n u canlandırm a çabaları için d e b ir Kevin Kostneriı görüyoruz. K ö tü ku rg u su ve g a ye t vasat senaryosu ile Kevin C o stn e r film ografisine kara b ir leke olarak geçen b u talihsiz film , sa dece ve sa dece A m e rika B irle ş ik d e vle tle rin in y ü c e b ir ülke, halkının ise canlarını1seve seve verecek ka d a r vatansever o lduğuna p arm ak basmaya çalışıyor. P e ki kardeşim , m adem bu ka d a r se viyo rd u n u z, ü lke n iz in b u h a le g e lm e s in e n e d e n izin v e rd in iz ? H a d i verdiniz, k u rta rm a k iç in illa b ir p o sta cın ın m ı g e lm e s i g e re k iy o rd u ? A slında, cevapları olm ayan sorularla bu film iç in fazla e le ştire l b ir çaba harcam ak gereksiz. Yaptığı bazı fifm le rle hayranlığım ızı kazanan K e vin C o stn e r, b ö yje devam etmekte kararlıysa, yakın gelecekte hem hayran, hem de finansör bulm akta zorlanacak g ib i görünüyor. Postacıyı bö yle yerdiğim ize bakmayın. Aslında film p e kço k ödüle la yık g ö rü ld ü . M esela, K e vin C o stn e r'a , A m e rika n P o sta cıla r B irliğ i tarafından ülke tarihinde p e k az postacıya nasip olan o n u r . m adalyası verildi. Ayrıca B irle şik D e vle tle r B aşkanm dan, Beyaz S aray'a ö m ü r b o y u b e d ava g iriş ka rtı kazandı. T ab ii sin e m a çe vre si de film i unutm adı. O sca r'¡ardan b ir g ü n ö n ce dağıtılan yılın en dandik film leri sıralamasında b ir numaraya oturup, Titanic'e nazire yaptı. Yılın en kö tü film i, en kö tü erkek oyuncu, yö netm en ve m ü z ik d a lla rın d a (k u ru n u n y a n ın d a y a ş da y a n a r m isali, m üziklerde James N ewton H ow ard's haksızlık yapılm ış) müstesna ö düllere layık görüldü. Kısaca Postacı, ç ik le t g ib i g e re ksizce uzatılmış, se yri p e k fazla k e yif vermeyen, b u türün yü zle rce ö rn e ğ i arasında h iç b ir y e n ilik getirm eyen, K e vin C o stn e r'm ka riyerin d e c id d i ze d e le nm e le re yo la ça n , ş a rtla r n e o lu rsa o ls u n A m e rika d aim a b ir num ara kalacaktır dem ek için yapılmış tipik b ir hükümet, pardon!, Amerikan filmi,., n

Burak FEDAKAR

nostrom o

S e zonun s o n u n a yaklaştığım ız şu g ü n le rd e vizyona p e şp eşe bilim kurgu film leri girm eye devam ediyor. Küre, son d e re ce flaş isim lerin biraraya ge ld iğ i, darphane g ib i para basan ünlü yazar M ichael C rich to n 'ın aynı adlı 'b estse lle r' rom anından sinemaya aktarılm ış b ir film . B a rry Levinson g ib i kariyerini ispatlam ış b ir yönetm enle, onun d a im i oyu n cusu O sca r'lı D ustin Hoffm an'ın önderliğinde; Sharon Stone, Sam uel LJackson ve Peter Coyote g ib i s ü p e r is im le rin y e ra ld ığ ı yapım a, ta b iri caizse, ağzınızı şapırdatarak girip, fazlaca tuzlu su yutm uş olarak çıkıyorsunuz.

S in e m a d a n ç ık a r ç ık m a z unutulacak ve sinem a tarihinde p e k iz bırakm adan yerini alacak, iyi bir yönetmenle başarılı bir oyuncu kadrosunun biraz yenilebilirlik kattıkları tuzu fazlaca kaçmış bir yemek...

Yönetmenin tuzunu fazlaca kaçırdığı menünün anateması, yaklaşık liçyüz yıl önce okyanusa düştüğü sanılan bir uzay gemisini incelemek üzere kurulan b ir araştırma ekibinin, binlerce m etre derinlikte inşa edilen istasyon aracılığıyla meçhul gemiyi ziyaretleri, aslında geminin gelecekte yapılmış b ir Am erikan gem isi olduğunu keşfetmeleri ve iç in d e buldukları başka b ir uygarlığa a it olan kürenin başlarına açtığı gerilim dolu olaylar üstüne kurulu. Küre, baştan sona denizin altında geçen, klo stro fo b isi olanlara fazlasıyla zararlı, bilim kurgudan ç o k gerilim dozu yüksek tutulmaya çalışılm ış, b ild ik klişe sahnelerin ısm arlanmış g ib i b irb iri ardına sıralandığı, böyle sü p e r b ir kadrodan beklenm eyecek kadar vasat b ir film, ö y le ki, oyunculann çok ç o k iyi olan performansı (özellikle S h a ro n S to n e 'a d ik k a ti) b ile film i kurtarm aya yetm iyor. B arry Levinson'un ne kadar iyi b ir aşçı olduğunu biliyoruz. Daha önceki sayısız m enüsünün tadını çıkarmıştık. A ncak, türünün dışına çıkıp

başka tarifler denemeye kalkınca, malzemede bazı eksik ve fazlalıklar ortaya çıkmış. Aynı adlı kitabı okuyan hemen herkesin b ir parça bozum o ld u ğ u bu tuzu fazla kaçmış gerilim /b ilim ku rg u karışımı yem ek insanın boğazına diziliyor, ö zellikle, gerilim diye yutturulan hızlı kamera hareketlerinin, daracık koridorların ve karanlık ortamlarda yaratılmaya çalışılan atm osferin yanında, asıl m erak konusu olan uzay gem isi "fig üra n O sm an " g ib i kalıyor. Bilim kurgu meraklılan gem i hakkında da h a ç o k b ilg i sa h ib i olm ayı iste rke n , kürenin etrafında dolanıp durmaktan başka birşey yapmayan kamera buna izin vermiyor. Küre ki ne küre; b ir benzerini Event Horizon filminde gördüğüm üz, işlevleri hem en hem en aynı olan bu hengam enin içine giren, garip güçlerin sahibi oluyor, ö y le ki, ne düşünürseniz, iyi veya kötü, hem en yerine geliyor. A ncak, insanoğlunun beyni hala ilkel; bunu d a en güzel, hayattan boyunca en ço k korktuktan şeyleri akıllanna getirip, etraflanna ve kendilerine zarar vermeleri kanıtlıyor. Film esnasında ilginç gözlemlerimiz oldu, ö rn e ğ in , çocukluğunda Jules V e rn e 'in "D e n iz le r A ltın d a 2 0 .0 0 0 F ersah" kita b ınd a ki a h ta p o tta n fazlasıyla e tkile n e n S am uel L J a c k s o n , akla zarar düşüncesiyle hayvanı tekrar yaratıp üssü kırana getirirken, bazılarımız bu zebellahtan çıkacak kalamar tava m iktannı hesaplayıp, ağzını şa p ırd a tm a kla m e şg u ld ü . B u n u n yanında, S h a ro n S to n e 'd a n "Tem el İçgüdü"vari num aralar beklentisi için d e film e gelenlere, hatun film boyunca ayak başparmağını bile gösterm edi. Bu arada salonun ve film in aşın karanlığından istifade e d ip kestirenler de, horultu ve mınltılan ile kendilerini belli ediyorlardı. Bütün bunlara, b ir d e sinem alanm ızda sıkça yaşanan m eşh u r pa tla m ış m ısır meydan m uharebelerinden gayet ş iddetli b ir örnek eklenince, çok enteresan b ir sinem a deneyim i yaşamış olduk. ö ze tle küre; sinemadan çıkar çıkmaz unutulacak ve sinema tarihinde p e k iz bırakm adan yerini alacak, iyi b ir yönetm enle başarılı b ir oyuncu kadrosunun biraz yenilebilirlik kattıktan tuzu fazlaca kaçmış b ir yemek... n

nostrom o

Q

Ö D Ü L L E R İ 1997

1 9 9 7 NEBULA ÖDÜLLERİ

2 Mayıs 1998 Cumartesi günü, Santa Fe 'de düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu. Ö d ü l her yıl, SFWA (Am erikan Bilim kurgu ve Fantazya Yazarları) üyeleri tarafından en iyi roman (40 0 0 0 veya daha fazla sözcük), en iyi kısa roman (17 5 0 0 - 3 9 9 9 9 sözcük), en iyi uzun öykü (7 5 0 0 - 17 4 9 9 sözcük) ve en iyi kısa öykü (7 4 9 9 veya daha az sözcük) dallarında veriliyor. Bu yıl SFWA , yine Büyük Usta ve SFWA'ya Hizmet dallannda iki özel onur ödülü verdi. Bu yılın galipleri şöyle:

EN İYİ ROMAN

The Moon and the Sun Vonda N.McINTYRE EN İYİ KISA ROMAN

Abandon in Place Jerry OLTION EN İY İ UZUN ÖYKÜ

The Flowers of Aulit Prison Nancy KRESS EN İY İ KISA ÖYKÜ

Sister Emily's Lightship Jane YOLEN BÜYÜK USTA

Poul ANDERSON SFWA'YA HİZMET Vonda N. McINTYRE

Robin Wayne BAILEY Bu yıl en iyi roman dalında ödülü alan Vonda N. McINTYRE, 1948 doğumlu ve Washington Üniversitesi Fen Bilimleri'nden derece ¡fe mezun. M ezuniyetten sonra 1 yıl genetik üstüne çalışmalar yâpan McINTYRE, daha sonra "fre e -la n ce " yazar olmaya karar vermiş. Her ne kadar tercihi edebiyattan yana olsa da, pek çok bilimsel yazısı var. Yazar, bilimkurguseverlerin, özellikle S ta r T rek ve S tar Wars "fan"lerinin, yakından tanıdıklan bir isim. Tam beş S ta r T rek romanı V o n d a N. M cINTYRE imzası taşıyor: E n te rp ris e : T he F irst A d v e n tu re ; T h e E n tro p y E ffe ct; T he W rath o f K h a n ; T h e S e a rc h fo r S p o c k ve T h e V o ya g e H o m e . Bunlardan son üçü S ta r T re k film senaryolarının roman uyarlamalan ve yazann tüm S ta r T re k romanları "b e stse lle r" oldu. Aynca L u ke S kyw a lke r, Leia O rgana, Han S o lo ve C h e w b a cca ile, onlardan sonra gelen neslin maceralarını anlattığı T h e C ry s ta l S ta r yine en iyi satan S ta r W ars ı romanları arasında.

nostromo

H u g o ve N e b u la Ödüllerinin d e yabancısı d e ğ il V o n d a N. M cIN TY R E . Ç e ş itli adaylıkların dışında, 1 9 7 3 yılında O f

b ir isim . Yazann bu tü rd e p e k ç o k romanı ve kısa öyküsü bulunuyor ve en iyi 1 0 0 fantazya yazarından biri olarak kabul

M ist, G ra s s a n d S a n d ile en iyi uzun öykü dalında N e b u la

ediliyor. YO LEN, S is te r E m ily 's S ta rs h ip ile ilk Nebula'sını

ödülünü, 1 9 7 8 yılında ise D re a m s n a k e adlı romanı ile hem N e b u la , hem d e H u g o ödüllerini kazandı. D re a m s n a k e bu

almış bulunuyor.

gün e kadar ta m 13 ayrı d ild e yayınlandı. (Türkçe h a riçl).

B ü y ü k U s ta ö d ü lü nü alan P o u l A N D E R S O N 'ı tanımayan b ilim ku rg u se ve r var mı a ca b a ? T ürkçe 'de n okum a şansı

B u yılın e n iyi kısa rom an ö d ülü ise A b a n d o n in P la ce ile

b u ld u ğ u m u z sayılı b ilim k u rg u yazarlarından olan P o u l A N D E R S O N bugüne kadar N e b u la ö dülünü iki kez, Hugo

ö d ü lü n ü

is e

ta m

a lt ı

kez

k a z a n d ı.

B u yıl V o n d a N. M cIN T Y R E 'a b ir kez daha Nebula kazandıran T h e M o o n a n d th e S u n , o n y e d in c i yüzyılda Fransa'da, XIV. Louts d önem inde geçiyor. Ülke refah içindedir. İnsanlann çoğu, can sıkıntısından anlamsız eğ le n celer p e şin d e d ir -ki bu durum sık sık zulm e yo la çabilm ektedir. B ilim v e sim ya ise sürekli çarpışm a halindedir. B ütün bu ortam içinde, m eşhur A yn a lı S a lo n 'd a n V e rs a ille s Ş a to s u 'n u n b ö c e k le r b a s m ış t a v a n a r a la r ın a k a d a r uza n an k ra liy e t mekanlarında, tüm saray mensuplan krala yaranabilmek için yarış halindedirler. Hem d e bu uğurda tüm ilkeleri, h a tta k a rd e ş le r arası ku tsa l b a ğ la n ayaklar a ltına alacak kadar... Y ö n e tim in in o n b eşinci yılında XIV. Louis, Fransa'yı batı dünyasının en g ü ç lü d e vle ti haline ge tirm iştir. A n ca k G ü n e ş K ra lı'n ın gözü zafere doymaz. Arsız b ir c ü re tle , a k ıl h o c a s ın ı ö lü m s ü z lü ğ ü n sırrın ı bulunan, hatta belki d e yalnızca söylence olan deniz canavarlarını- bulm aya yollar. Tannsına, kralına ve ülkesine zafer kazandırmak uğruna P e d e r Y v e s d e la C ro ix , b u g e z id e n e li b o ş dönm eyecektir. Saraya ulaştığında yanında buzlarla sanlı ağır b ir kapalı havuz vardır, için d e ise ölü b ir e rke k ya ra tık ve fe ry a t e d e ri h a p s e d ilm iş dişisi.... B undan sonrası için gereken te k şey, g e n ç b ir C izvit papaz yö n e tim in d e s ü rd ü rü le ce k olan, ö lü m sü zlü k veren organı bulm a çalışmalarıdır. Ancak, rahibin kızı, ö fke li "c a n a v a rla r" olarak ifade edilen bu yaratıkların aslında>akıllı ve duygulu olduklarını keşfeder. O nlan | ö ld ü rm e k, dahası yem ek, g e rç e k b ir canavarlık ve J e rry O L T lO N 'a verildi. İlk N ebula'sını bu yıl kazanan 195 7 doğum lu O L T IO N d a S ta r T re k hayranlanna yakın bir isim..

ya m ya m lık ö rn e ğ i o la c a k tır. S a ra y d a k i te k zava llı ve

Dizinin 77. bölüm ü T w ilig h t's E n d ve 81. bölüm ü M u d d İn

b ir m ücadelenin için d e bu lu r kendini...

savunmasız yaratık bu "canavaradır aslında; ve Marie amansız

Y o u r E y e 'ın ro m a n u ya rla m a la rı Jejçry O L T lO N 'a ait. Öykünün kahramanlan Marie Joseph ve Yves'in kişiliklerinde, 1 9 4 8 doğum lu N ancy KRESS, T h e R o w e rs o f A u lit P rison

"iy i b ilim / k ö tü b ilim "e dikkat çekilm eye çalışılıyor kitapta.

ile üçüncü N ebula'sını kazandfiK R E S S daha öhce O u t O f

Sarayın denizkızına davranış biçim inde ise, insanların beyaz

A ll T h e m B r ig h t S ta rs ile 1 9 8 5 yılında en iyi kısa öykü dalında, 1991 yılında ise B e g g a rs In S p a in ite en iyi kısa

v e ü s t ta b a k a d a n o lm a y a n la ra ka rşı d a v ra n ış b iç im i sorgulanm akta. Kitabın b ir d iğ e r ilg in ç yönü ise, başroldeki

rom an d a lın d a bu ö d ü le d e ğ e r g ö rü lm ü ştü . K R E S S aynı

kahram anların dışın da herkesin g e rçe kte n yaşamış, tarihi

ro m a n ı ile 1 9 9 2 H u g o ö d ü lü n ü d e k a z a n m ış tı. 1 9 3 9 y ılın d a d o ğ a n te c r ü b e li y a za r J a n e Y O L E N ,

kişile r olm ası,

n

b ilim ku rg u d a n ç o k fa n tastikse ve rle rin yakından tanıdıkları

nastfOmo A

Sem ih'in gözleri öncelikle Mihriman'ın takılmıştı. Şaşırtıcı derecede dolgun ve düzgündüler. - Sanıyorum daha az transparan b ir şey giym em

öy k

Akşam Yemeği

delikanlı anlaşılmış olduğu için biraz utanmıştı, ama çabuk topladı. - Eh!.. Böylesine bir güzellik, b ir de gözler önüne serilmişse... Bakmamak günah olur. Mihriman'ın gözlerinden muzip bir esinti gelip geçmişti. Kadın p e ç e te s in i a çarken S e m ih daha d ik k a tli bakıyordu. Uzun d a lg a lı ke sta n e re n g i saçları omuzlannı geçiyor, ama zarif boynunu örtmüyordu. Pem be ipekli b ir g e c e kıyafeti giym işti. S a d e ce göğüslerini değil, vücudunun tüm hatlanm ortaya koyuyordu. Boyu Sem ih'ten biraz kısa durduğuna g ö re 1,85 civannda olmalıydı. M ihrim an'ın güzel o ld u ğ u n u b iliy o rd u am a ge n e d e bu kadarını beklem em işti. Sanki kadının b e d eninden yayılan güçlü titreşim lerin etkisi altına girmişti. G arson gelip, şarap tepsisini masaya koydu, yanına da domuz derisi kaplı menüyü bıraktı. M ihriman'ın gözlerinde aynı muzip gölgeler dolaşıp duruyordu. Küçük kristal kadehlerin içindeki rengarenk içkilere b ir süre baktılar. Kadın b ir tanesinden küçük bir yudum alıp hafifçe yutkundu, sonra yerine koydu. - H ım m l Ö küz gözü üzümleri, Tokat dolayları 4 4 mahsulü...

Haldun AYDINGÜN

Semih başka bir kadeh aldı. Şarabı tattı. Çok güzeldi... A m a iş te o kadar... G ö z le rin d e k i m uzip ifa d e değişm eden M ihriman ikinci b ir kadehi denemeye b a şla m ıştı. Y a va şça ağzının iç in d e ç e v ird iğ i anlaşılıyordu. Sem ih kadının dudaidannın ne kadar da şehvet dolu olduğunu farkediyordu. ö p m e k için dayanılmaz bir istek duydu. A ncak sabırlı olmalıydı. Dana yemeğin sonuna ve kendi dairesine gitmelerine ço k vardı. ■ O o o l M arm ara adası üzümleri... B unu her yerde bulamazsın... Semih sırf suskun kalmamak için bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünüyordu.

pilavlı kuzu sarm aya karar verm işlerdi. M ihrim an parm ağını kuzu sarmanın üzerine koydu. Kağıdın üzerinden kaldırmadan çekerek sol alt köşede oluşan garsonun resm ine götürdü. Ardından aynı işlem i kalkan balığı için yaptı. Sayfa şimdi tamamen değişmiş ve biraz ö n ce tattıkları içkile rin itinayla yazılmış isimleriyle dolmuştu. Mihriman parmadım beyaz dömisek bir misket şarabı üstüne koydu. Semih oturduğu yerden dehşet içinde izliyordu. - İlk kez mi geliyorsun buraya? Sem ih soruya ço k hazırlıksız yakalandığını hissetti. "Evet" diyebildi. 2 2 yaşındaydı. Siyah kısa saçtan, güçlü sporcu bedeniyle çevresinde oldukça beğenilen bir gençti. Kendi cazibesinden o kadar emin olmalıydı ki M ih rim a n 'la ye m e ğ e çıkm aya b ile c e s a re t edebilmişti. G a rs o n , d e n iz m a h s u lle riy le b e z e n m iş kü ç ü k salatalannı getirm işti. Mihriman sevinçle karideslere ve İstakoz parçalarına baktı. - Bu restoranı ço k seviyorum. G eçm iş dönem lerin tüm güzelliklerini sunabiliyor. Sonra eliyle çevreyi gösterdi. Gerçekten keyifli olduğu belliydi. - Sonra bu yapı... Düşünebiliyor musun 19 Yüzyıl'da yapılmış b ir gar binası... O zamanlar Avrupa'nın en ö n e m li in s a n la rı İs ta n b u l'a tre n le g e lirle rm iş . Sem ih ilgiyle dinliyordu. - Buranın b ir ulaşım terminali olduğunu bilmiyordum. Mihriman delikanlının gözlerinin içine bakarak yeniden gülümsedi. - Ulaşım terminali değil... G ar binası... Semih eliyle "N e fark eder." türünden bir işaret yaptı. Sonra da buna pişman oldu. - B u ra y a A v r u p a 'd a n tr e n le r g e lir m iş . En önem lilerinden birinin ism i de O rient Express'miş. - Yani, bu restoranın adı.

- Yıllanmış bir şarap değil mi? - Evet... ço k rom antik günlermiş. ■ Hayır. Bu yılın şarabı... 47... Am a ço k d e ğişik ve hoş Dir tadı var. S em ih bu şa ra p so h b e tin d e n o ld u kça sıkılmaya başlamıştı. Konuyu değiştirmek için iri menüyü kaldırdı. Menü önce zorlandı sonra b ir tüy gibi havaya kalktı. Şim di ikisinin arasında, neredeyse yere değmeden duruyordu. Kalın c ilt kapağını açtılar. Yemek isimleri özel mürekkep ucuyla yazılmış gibi duruyordu. Semih okuduklarından yemeklerin neye benzeyeceklerini çıkarm aya uğraşıyordu. Kaşları e lin d e olm adan çatılm ıştı. Kadın zarif b ir el hareketiyle parmağını ''S aray Usulü Kalkan" yazısının üzerine gö türd ü . Yazının üzerinden parmağını geçirince, menünün iç şekli değişip, harika bir yemek görüntüsüne dönüştü. - K o k u s u n u da d u y m a k is t e r misin? Semih menüdeki ye m e k re sm in e yaklaşınca g e rç e k te n d e n e fis koktuğunu fa rk e tm iş ti. M i h r i m a n p a r m a ğ ı n ı sayfanın yanında b a ş k a b ir ye re değdirdi ve resim kaybolup, yemek listesi ortaya çıktı. Arkasından birkaç ye m e ğ i daha açtılar. S onunda kalkan balığı ve iç

n o stro

S em ih çe vre sin d e ki son d e re ce eski görünüm lü d em ir putrellere baktı. A rtık hoş b ir kültür merkezi haline gelen bu yapı dem ek kı o n c a yüzyıl önce yapılmıştı. Sonra pencereden görünen Boğaz'a baktı. Kadın susup önündeki yem eğe dönm üştü. Sem ih inanamıyordu. Zarif parmaklan tabağın üzerinde sanki dans ediyor gibiydiler. Şimdiye kadar kimsenin çatal bıçağa bu kadar hakim olduğunu görmemişti. Zaten çok fazla kullanan da yoktu. Mihriman'ın ilk lokmasını çiğnemesini ilgiyle izliyordu. Kendi de b ir lokma aldı. Ağzının uzaktan nasıl göründüğünü merak ede ede çiğnedi. Mihriman'ı çok hafife almıştı. Hemen onunla ilgili ek bilgiye ihtiyacı olduğunu düşünerek kolundaki düğm eye bastı. Beyninin için d e k i tıkırtıyı duydu. T am am l İle tişim d e v re le rin e g irm iş ti. Y ü zünde herhangi bir ifade belirmesine izin vermeden. Mihriman Koletski ism ini düşündü. G özünün önünde seçim ekranı b elirdi. Kadının b elleğine girm ek istiyordu hemen söz konusu seçeneği düşündü ve karşısına g a rip b ir h içlik çıktı. M ihrim an'ın be lle ğ in e g irişi engelleniyordu. Kadın hala karşısında son derece zarif hareketlerle yemeğini yiyiyordu. Başını kaldınp yavaşça baktı. - Benimle ilgili öğrenmek istediklerini açıkça sormanı te rcih ederim. Sem ih utancından deli olacak g ib i hissetti. Bu tü r araştırma yapmakta çok usta olduğunu sanırdı. "Şeş e yl" d iye b ild i. Kadın sevecen b ir edayla uzanıp delikanlının elini tuttu. Semih bu kez elin sıcaklığından, hatta titreşim inden sarsıldığını hissediyordu. Aynı anda beyninin içindeki hafif vınlamayı duydu. Birisi onun en gizli bellek bölüm üne girm işti. Ar tamamen koruma altındaydı. Yasal olarak o bölümleri

kim seye açm ası g e re km iyo rd u . M ihrim an S e m ih 'in kolunu daha da sıkı tu tu yo rd u . ■ Yasal olarak açman gerekmiyor... Am a bu kimse giremez demek değil. Sem ih terliyordu. Kolundan yayılan sıcaklık sanki vücudunu kaplıyor gibiydi. Erkekliğinin sertleştiğini de fark edip şaşkınlıktan bayılacak gibi oldu. Mihriman tüm varlığına hakim oluyor gibiydi. Çırpınıp kurtulmak istedi. Ama garson imdadına yetişti. - Buyrun efendim... Ana yemeklerinizi getirdim. ö n ü n e konan yemeğe kurtarıcı gibi bakıyordu. Bu kadının Çıplak bedeniyle başbaşa kalmak inanılm az b ir d e n eyim o la ca ktı. K e n d in i to p la m a s ı g e re k iy o rd u . Y üzüne h a fif b ir g ü lü m se m e ko n d urd u . G e n e l b ilg ile rd e n kadının yakında G üney Doğu'ya kazı yapmaya gideceğini öğrenmişti. - Sanırım önüm üzdeki gü n le rd e gene eski eserlerle uğraşacaksın. ■ Evet... Eski b ir baraj yatağındaki b ir höyüğü kazacağız. - Hangisi? * Kurban Höyük... A tatürk barajının sulan ve mil tabakası altında iki asırdan fazla bekledi. S e m ih b u k o n u la rla ilg ili h iç b ir m erak d u y m a d ığ ın ı d ü ş ü n ü y o rd u . T e k ra r b ilg i bankalar'na g irdi ve Kurban H öyüğü buldu. M Ö 3 0 0 0 -1 0 0 0 yıllan arasına karşı gelen bir d ö n e m le ilg iliy d i. A c a b a b u ra yla ilg ili ne söytiyebilirdı. - Sem ih, bırak bunlarla ilg ili b ilg i toplamayı. S e m ih b ir kez da h a y e rin d e n sıçram ıştı. - M ihrim anl Nasıl oluyorda zihnim in yaptığı tüm işlemleri takip edebiliyorsun.

görüyordu. - 8 2 yaşındayım... Her türlü erkeği, hatta sayılan az olm akla b irlik te b irka ç kadını d a ço k yakından tanıdım... Sonunda başka bir insan b e d e n in d e n e ld e e d e b ile ce ğ im fazla b ir heyecan ve yenilik kaldığını sanmıyorum. * Am a cin se l o yunlarda b ir d ahi o lduğun söyleniyor. M ihrim an g ü lüm seyerek başını ö ne eğdi.

G erçekten de İstanbul Boğazı çok güzeldi. - Semih, bin yıl bile yaşasam bu güzelliklere doyulmuyor... Ayrıca öğrenmek de çok güzel. Daha bilmediğim o kadar çok şey var ki... İşte bunlar bana heyecan vermeye devam ediyor... Hatta yaşım arttıkça aldığım heyecan daha da artıyor. Yepyeni konulara giriyorum. Kendimi geliştirmek için elime o kadar çok zaman verildi ki, hepsini büyük bir iştahla kullanıyorum. 2 00 yaşıma geldiğim de inanılmaz birisi olacağım.

- Ç o k yo rg u n b ir dahi... İnsan b e d eninin y a ş la n m a s ın ı d u rd u rm a y ı b a ş a rd ıla r.

- O kadar yaşayabilecek misin?

- Bazı kişiler için...

- H içbir fikrim yok... Beyin kapasitem halâ % 98'in üzerindeymiş. En az b ir yüz sene daha dayanırsın diyorlar.

- Evet haklısın Semih... Bazı kişiler için... Ben de bu şanslı kişilerdenim. Çünkü benim cinsel enerjim... Doğrusunu söylemek gerekirse bu yaşam enerjisi anlamına geliyor, olağanüstü yüksekmiş... Bu sayede d e genetik yeniden yapılandırmadan harika sonuç alınmış... Ve işte gördüğün g ib i 8 2 yaşındayım ama eski çağlardaki 28 yaşındaki kadınlardan daha diri ve daha güzelim. - Harika b ir şey değil mi? M ihrim an'ın sesi iyice kısılmıştı. Delikanlıyı ellerinden tutarak yaklaştı. Semih ilk kez kadının nefesini hissetti ve başı döndü. - G önül yaşlanmasını durduramadılar Semih. B enden tam altmış yaş gençsin ve benden altmış yaş daha az şey biliyorsun... Bazen bu tür durumlarla başedebiliyorum... özellikle çok iç k i iç tiğ im zam anlarda; am a ço ğ u n lu kla başaram ıyorum . Ç evrem g ittik ç e daha da küçük çocuklarla doluyor. S e m ih b ir ş e y le r d e m e k is tiy o rd u am a başaram ıyordu. M ihrim an "S u s lf anlamında e lin i d e lik a n lın ın d u d a k la rın a k o y d u . - Şu Boğaza bak... Ne kadar güzel değil mi?

Sem ih geriye yaslanmıştı. M ihrim an onunla yatmayacaktı. D ediği gibi, kadına göre çok cahil, çok geriydi. Belki onun da genleri uygun düşüp, ço k uzun yaşayabilirse, belki elli yıl sonra şansını b ir kez daha deneyecekti. İlk kez b ir kadının onun cazibesini reddetm esi dışında, bu h arika in sa n a dokunam am ış olm anın da acısını hissediyordu. Omuzlannı salladı. H e r zam an kazanam ayacaktı ya. Mihriman'ın kendisine iyice yaklaşmış olduğunu o anda gördü. Kadın bileklerinden tutmuştu. B iraz ö n c e k i sıca klığ ın vü cu d un a te k ra r yayıldığını görüyordu. A n ca k bu se fe r çok daha şiddetliydi. G özleri açıldı. Karşısındaki k a d ın ın g ö z le riy le k a rş ıla ş tı. B a k ış la rı tanıyam adı. S ıca klık a rtıyo rd u. Y e rin d e n ka lkm aya ç a lış tı, b a ca k la rın d a h iç g ü ç kalmamıştı. Dünyası karardı— Kendini inanılmaz b ir zevkin için d e buldu. Sarsılıyordu, sesi çıkmadan bağırıyordu. Yeniden ışık g e ld i Hala re sto ra n da yd ıla r. M ihrim an e lle rin i çe kti, memnun b ir yüz ifadesiyle arkasına yaslandı. Sem ih te r içinde kaldığını hissediyordu. Bu arada boşalmıştı da. Ne diyeceğini bilemeden b ir süre kaldı. * Semih, tatlı olarak ne almak istersin?

11

K a d ın m ü te v a z i b ir ş e k ild e g ü lü m s e d i. - Zihninin içinde geçenleri fazla bilmiyorum. Am a bu beyinsel bilgi ağını kuran ekiptenim... * Y oksa sadece kendinizin b ild iğ i b ir takım gizli kom utlar mı eklediniz. K a d ın ç o k ta tlı b ir ş e k ild e b a k ıy o rd u . - H a yır S e m ih ... O zam an b ö yle b ir şey ya pm am ıza kim se iz in v e rm e zd i... A m a biliyorsun, insanın ürettiği her yapıtta hatalar vardır. Ve se n in de d e n eye ce k ç o k uzun zamanın varsa bu hatalan birer birer te sp it edersin... Daha önce okuduktan Semih'in aklına gelmeye başlam ıştı... Evet M ihrim an g e rçe kte n de sistem i ilk tasarlayan ekiptendi. Tam 3 2 yıl önce çalıştırmışlardı. Karşısındaki çekici kadının büyüsünden kendini kurtanp, salim kafayla düşünm eye uğraşıyordu. 8 7 harekatını da düşündü. Tam altmış yıl öncesiydi. Bütün tarih m etinleri yazdığı g ib i M ihrim an o harekatta inanılmaz başan göstermişti. Katolik-Protestan c e p h e s in e karşı v e rile n savaşın ö n e m li kahram anlarından b iriydi. H a tta O rto d o ksM üslüm a n fe d e ra s y o n u n u n b ir num aralı m adalyasına d a s a h ip ti. A ltın H a ç-H ila l'le ödüllendirilm işti.

DARIO ARGENTO, TOD BROWNING, ANDY MILLIGAN JOHN WATERS, JEAN ROLLIN, ROBBE-GRILLET, PAUL VERHOEVEN ve ÖTEKİLER

GECEYARISI S İN E M A S I “Korku, Erotizm, Şiddet, İstismar, Kan ve Dehşet Filmleri...”

•- Mihriman, sana hayatta heyecan verecek bir şey var mı?

Türkiye’nin “ÖTEKİ" Sinema Dergisi

Kadın gene anlayışlı bir şekilde gülümsemeye başlamıştı. Semin üzülerek yemeğin başındaki canlı ve arzulu bakışlann yavaş yavaş sadece sevecenlik içeren bir şekle dönmekte olduğunu

Yazışma ve İsteme A d re s i: Geceyarısı Sineması Çevrelı Cad. 8 /6 Aydınlıkevler ANKARA (İstanbul'da ATILG AN kıtabevinden edinebilirsiniz) e -m a ıl: ozkaraca@ bilkent.edu.tr

nostroifco

“Gelecek Eski bir düşman! Kusursuz bir yırtıcı! Savuşturuldu Ama Yokediiemedi!"

Beminin teknisyeni. Dayanıklı ve yılmaz bir kişilik. Gözüpek, ancak iç dünyası hayli karmaşık. Şefkatli ve insancıl olarak tanımlanıyor. Üstelik can alıcı bir s im var. Betty'nin lideri. Zeki, becerikli ve karizmatik. Uzay kaçakçılığı konusunda deneyim sahibi, düzenli bir asker.

C hristie: (G a ry D o u rh a n )

Zayıf ve silik bir kişilik. Kaba saba oluşu bazen çapraşık ve komik olaylara yo l açıyor._______________________ Bettyinin baş teknisyeni. En gerilimli anlarda mizah duygusunu konuşturuyor ve bu özelliği, hem arkadaşı hem meslekdaşı Hillanfa beslediği karşılıksız aşkın altından kalkmasını da.sağlıyor.

Ekibin gönüllü yokedicisi. Bir kapalı kutu. Bacaktan felçli olmasına rağmen sakatlığının çalışmasını engellemesine izin vermiyor. Özgüveni tam. En ölümcül durumlarda bile soğukkanlılığını yitirmiyor. Ta ki...

V rie s: (D o m in iq u e P ln o n )

P u rv is : (Le la n d O rser)

Betty'nin mürettebatı tarafından kaçınlmış bir teknisyen. Yasalara aykırı yürütülen ve korkunç bir hal atan deneyin kurbanlanndan biri. Ürkek ve asabi. Başına gelenleri anlamıyor. Film boyunca Bipiey'e defalarca sorulan “kimsin sen?" sorusuna en can alıcı cevabı alan zat.

D a n O 'B a n n o n v e R o n a ld S h u s e t t , 1 9 7 9 ’ da, bilim kurguseverlerin B K film le rin d e rastlam aya p e k alışık olm adıkları b ir d e h şet duygusuyla sinem adan ayrılmasına n e den olan A L IE N sayesinde, b ir fe n o m e n in d o ğ u şu n a se b e biyet vereceklerini büyük b ir olasılıkla ummamıştı. Bu uza ylı ö c ü n ü n s ığ b ir k o rk u a n la y ış ıy la a k ta rıla ra k g e ç iş tirile m e y e c e k b ir d o lu m alzem eye, a le goriye zemin hazırlaması başlı başına ilg in ç b ir durum du. O n u bu denli ç e k ic i kılan şey, c in s iy e t ku ra lla rın a d a ya lı k o rku la rla b e s le n e re k d e s te ğ in i k la s ik d e h ş e t film le rin in g o tik atm osferinden alan b ir öykünün, çe kirdeğinde m askülin ve şiddet şovenizminin bulunduğu bir aksiyon filmine (ALIEN S ) kapı aralaması, hatta duygusal b ir b içem le işlenm eye dahi olanak tanımasıydı (A L IE N 3 ). Devam film le rin in kısır d ö n g ü sü için d e A lie n film le ri her y ö n e tm e n in ke n d i u s u lü n c e a t k o ş tu ra b ile c e ğ i a la n la r y a ra tıy o rd u . V e ş im d i sıra d ü n y a s in e m a s ın d a a n ca k e n te lle k tü e l b ir k itle ta ra fın d a n ta n ın a n A v ru p a lı b ir yö n e tm e n d e . 1 9 9 1 ’d e D E L IC A T E S S E N (Ş A R K Ü T E R İ) ile fan tastikse ve rle rin ağzını b ir karış açık bırakan JE A N P IE R R E J E U N E T ve M A R C C A R O , ikinci film leri TH E C IT Y O F L O S T C H IL D R E N ö a dozu kaçmış b ir yaratıcılığın kendilerini tü k e tm e s in d e n k o rkm a ksızın n e re d e yse b ir g ö v d e g ö s te risi ya p m ış, fa n ta s tik y a ra tıcılığ ın h a len A tla n tiğ in ö te ta ra fın d a yattığına inananlara görkem li bir nanikle cevap verm işlerdi. TH E C IT Y O F L O S T C H ILD R E N öan s o n ra u z u n c a b ir s ü re film

çekm em eyi düşünen ikilj için A L IE N projesi cazip bir teklifti ve b u te k lif g e rç e k te n d e h e r iki ta ra fın d a çıka rla rın a m ü k e m m e l b ir ş e k ild e h iz m e t e d iy o rd u . B ir y a n d a m uhtem elen kısa süreli- bir yaratm a rehavetine düşm üş b ir sanatçı için farklı bir deneyim imkanı yaratılırken, diğer yanda bereketli bir malzemenin ölüm fermanını yazmak istemeyen, bu m alzem eninm irasını yemeye can atan ancak bir taraftan d a bun a c e s a re t edem eyen yapımcıların ihtiyaç duyd uğ u yeni so lu k garantileniyordu. Jeunet, C a ro ’su z çıktığı yolda g a ra n tili b ir o y u n c u k a d ro su n u k e n d isin e d e s te k alıyor; W in o n a Ryder, M ic h a e l W in c q tt (1 4 9 2 , C ro w , S tra n ge Days), B ra d D o u rif (O n e F lew o ve r th e C u c k o o ’s N est, D une, M is s is ip i B u rn in g ) D a n H e d e ya (B lo o d S im p le ) J.E .F re e m a n (W ild a t H e a rt, P a trio t G a m e s, R u th le ss People), R on Perlm an (The Name o f the Rose, C ity o f Lost C hildren), Jeunet’nin Fransa'dan alıp beraberinde g e tird iğ i D o m in iq u e P in o n (Delicatessen, Diva) ve e lb e tte olm azsa olmaz (daha öncekileri rafa kaldıran b ir Ripley'le) Sigourney W eaver.

yapımcılığını üstlenmiş Joss W h e d o ríun senaryosu temelde insan ve yaratık genlerini birleştirme deneyinin beklenmedik(f) sonuçlan Üzerine odaklanıyor. Film de zaten başından beri asıl merak edilen de öykünün kendisi Hele ki, birinci bölümde ortaya atılıp ikinci film de iyice koyultulan bir alegoriye yaraşır biçim de bizlere öm ür olmasına rağmen Ripley'in yeni film de d e ye r ald ığ ın ı duyan A L IE N fe n o m is tle ri, ö ld ü rm e ye n senarist öldürmez adlı Hollywood kuralına ve zeki senaristlerin var olduğunu bilmesine karşın yine de meraktan kudurmuyor değildi. G e rçi film in A B D ' d e gösterim e girmesinden birkaç ay önceki deneme gösterimlerine sızan internet müdavimleri sayesinde öykünün kaba hattan ortaya çıkmıştı ama meraklar bu kez d e yönetm en J e u n e tnin neler yapmış olabileceğine o d a k la n m ış h a ld e y d i. B ir ç ırp ıd a fik ir v e rm e k -ya d a

özetlemek- gerekirse, pek ço k alternatif senaryoda (hakkında en ç o k alte rn a tif senaryo yazılan d iğ e r film Term inator) ilk akla g e le n ve g ö rü n ü ş e bakılırsa b e ş in c i A lie n film in in konusu o la ca ğ ın a kesin gözüyte bakılan te m a asıl A lie n g e ze g e n in e g itm e dışında, m alum A lie n hayranlarınca kurulm uş b ü tün fikirle r yeni A lie n film in d e hayat buluyor. Ü s te lik şa şırtıcı b ir sü ra tle . J e u n e t, film in in açılışı d a h il ö yküsüne ö yle s ü ra tli g iriyo r, ka ra kte rle rin i öyle hızlı b ir Ş ekilde sa h n eye çıkartıyor, h a tta o b e kle n e n 'fe n o m is t' çeşitlem eleri Öyle hızlı önüm üze b o ca ediyor ki ilk bir saatin sonunda bütün malzemenin tükendiği hissine kapılıp, Jeunet dah a ne ya p a cak ki diye m eraklanm ak kaçınılmaz oluyor. A bartıdan h içb ir şekilde gocunm ayan J e u n e t nin bu hayli enerjik ve hevesli tavnndan nasibini alan film in ilk anlanndaki şaşkınlık ve bocalam a, yerini süprizi nispeten azalan hatta g id e re k naifleşen b ir senaryo akışına bıraksa da, Je u n et,

Evvelce B u tty the Vam pire Slayer1m yazarlığını ve sorum lu

nostrono ©

bir seçeneğim iz d e yok. H atta hatta O 'B an n o n -S c o ttC am eron m üdahaleleriyle oluşmuş cinsiyet ve analık içgüdüsü alt-metinleri yüzünden frijit bir kadına dönüşmesi m uhtem elken onun durumuna sevinmesine şaşmamak gerekir. (Finaldeki yeni öcünün akıbetine içi parçalanarak bakmasıyla analık içgüdüsü alegorisinden kurtulamayacaktır. Onu ağlatan belki de onsekiz yıldır kurtulamadığı alt-metin karşısında gene boyun eğmek zorunda kalışıdır.) Sonuçta, insan olsun veya olmasın, yaratıkla korkmadan yüzleştiği ve o y n a ş tığ ı(l) için korku la rın d a n m ü te m a d iy en a rın ­ mış biri Ripley-Clone 8. Emektar Weaver, R ipleyin geçirdiği evrime değinerek "Bu olağanüstü filmde Ripley' in doğasına dair herşeye farklı açıdan bakan bir şey mevcut. İnsan ırkıyla ve yaratıklarla ilişkisi, uzayda bulunm a sebebi, yeryüzüne dönme arzusu; tüm bunlar tamamıyla yepyeni." diyor. "Bence film boyunca en tedirgin edici şey nereye kadar kendisi olduğu. B u bana çok ilginç geliyor. Çünkü in sa n ların a ra s ın d a yk e n d a h a ç o k b ir y a ra tık g ib i hissediyorken, yaratıkların arasında tam tersi oluyor. Ama aslında yaratıkların yanındayken kendisini tam bir yaratık gibi hissettiğini, insanların yanında ise ölüp dirilmiş biri gibi duyumsadığını söyleyebilirim. İnsanlar sürekli konuşuyor, herşeye endişeleniyor ve birbirlerine bağırıyor. Ripley, ölm ü ş b iri o la ra k tüm b u n la rd a n m u a f tu tu lm u ş ."

ilgiyi sürekli ayakta tutabiliyor ve ilk göze batan tavrı, Alien fenomenindeki bütün alegorileri, alt-metinleri, fikirleri ve esprileri en uç noktalarda kullanması oluyor. Buna dayanarak filmin pek çok sarsıcı aynntı barındırdığını ve özellikle Ripley ile yaratığın tensel teması fikrinin uç noktalarda kullanıldığını söylemek mümkün. Yaratık öğesinin öyküye sokuluşu bile daha önce rastlamadığımız bir şekilde gerçekleşiyor. (Brad D ourif in bir camın ardından yaratığın yüz mimiklerini taklit ettiği ve Vay canına, yaratığa Ripleyden daha çok benzeyen de varmış dedirten, alt-okumalara fevkalede açık malum sahne!) Alien öyküsüne dair özlemini çektiğimiz yeni fikirlerin daha önce kullanılmış fikirlerle kaynaşık olduğunu gözönüne

R

E

S

R

I L

A M

1

D

U

i

R

E

C

T

R

küçümser bir ifadeyle ‘insanlar' diyecek kadar halinden me. ınun gözüküyorken, onu böyle kabul etmekten başka

i

1

L

O

N

M N

E c

İH1

alırsak, filmin yeniliklerle dolu olduğunu söylemek fazla iyimserlik sayılabilir. Ancak Ripley karakterini sil baştan yaratmasıyla bile fenom ene yepyeni bir boyut kattığını söylemek mümkün. R ipley artık sevdiğimiz, saydığımız, üzerine titrediğim iz, bal çörekle besleyip yaktığı kalori miktarlarını telafi etmenin hayallerini kurduğumuz (kabul, biraz ileri gidildi) o Ripley değil artık. Y a onu yeni haliyle (Jeunefri\n vücut nüanslannı neredeyse daha çok Uzakdoğu yönetmenlerini anımsatan bir ustalıkla aktardığı daha çevik, zarif, yırtıcı ve inanın daha kadınsı haliyle) sevip, yeni adıyla (C lone 8 ) bağrınıza basacaksınız, ya da bildiğiniz R ipley i öldü kabul edeceksiniz. Hem göründüğü kadarıyla Ripley geçm işine dair pek ah vah çekmiyor, diğerlerine bakıp

«D nostrorrıo

Bugüne dek kendisine hep güçlü kadınlan oynuyor imajının yaftalanmasına yol açan Ripley karakterinin aslında kınlgan

i

Ş

olduğuna inanan Weaver, söz konusu değişimle onun bu kırılganlıktan kurtulduğunu ve asıl şimdi güçlü kadına dönüştüğünü de ekliyor. Bu arada A LİE N : D İR İLİŞ teorik olarak bir seriyalin parçası olsa da özünde ilk defa çeşitleme sunan bir öykü banndırıyor. Bugüne kadar hep bir öykünün devamı şeklinde izlediğimiz yaratık senaryoları içinde Diriliş'in senaryosu bağımsız bir çeşitlem e görüntüsü veriyor. Bu d a onun ayrı bir yere oturtulmasını sağlayan faktörlerden biri. (Filmi anarken A L İE N 4 denm esi görgüsüzlük olarak kabul edilm eye başlandı bile.) Yapıt seriyalin parçası olduğundan, izleyicilerin yeni filmi kaçınılmaz bir şekilde diğer filmlerle kıyaslama eğilimi göstereceğini kolaylıkla tahmin eden yapımcılar her fırsatta farklı bir yaratık filmi yaptıklarını vurgulasa da, referanslannı da inkar etmeyip kontrolü ele alıyorlar. Yapım tasarımcısı N ig e l Phelps’e göre (Batman, Judge Dredd) yeni filmin görsel atmosferi ilk Alien filminin makine kökenli karanlık temelleri üzerine oturtulmuş. "ALlEN’ın inandırıcılığını ve kıskıvrak yakalayan görsel gücünü kendim ize sıçrama tahtası olarak aldık." diyor P helps. Tasarım ekibi filmin fütüristik çevre tasarımını oluştururken, önceki filmleri aşan bir teknolojik gelişmişlik göstermemeye dikkat ederek (yeni öykü Alien 3'ten 2 0 0 yıl sonrasında geçiyor.) tasanmların

evvelki film lerin belirlediği sınıriann fazla uzağına düşmeden g idebileceği en alışılmadık düzeye ulaşmasını sağlamış. Bu a ç ıd a n , m u tla k a b ir k ıya sla m a y a p ıla c a k s a , D iriliş im k lo s tro fo b ik o lm a k o n u s u n d a A L lE N 'â a n , g o tik olm a konusunda ise A L IE N 3 'te n aşağı kalır b ir yanı yok. A ncak m ekanik yaratık tasarımcıları Tom W o o d ru ff ve A le c G illis yeni yaratıkları konusunda fazla mütevazi değil. " A lie n 3 'ü ta s a rla rk e n b ir ö n c e k in d e n fa rk lı b ir ş e y y a p m a y a ç a b a la m ış tık . B u n d a da Öyle o l d u d iy o r W o o d ru ff, "Seyirciye aynı şeyleri gösterm e gönüllüsü değildik. Yaratığın g ö rü n ü m ü n d e n , h a re k e tle rin e d e k -k im i k a ra k te ris tik ö z e llik le rin d e n ka çın ılam a sa d a - tasarım a çısın d a n b u s o n u n c u s u farklı. H a re k e tle ri d e öyle. D a h a a g re s if b ir görü n tü verip, daha farklı d işle r ve belirgin b ir göğüs kafesi ya p ısı o lu ş tu rd u k ." Term inator, D e m o litio n M a n ve A lie n 3 g ib i film le rin g ö rs e l a ld a tıla rın a e m e ğ i g e ç e n A D I (Analgam ated Dynam ics İne.) şirketinin kuruculan W oodruff ve G illis, kafalanndaki tasanmı yönetm enin perdede görm ek istediğiyle birleştirmiş, böylece zıtlaşmadan verimli bir çalışma oluşturulm uş. G e n e ld e kostüm ün içindeki adamı oynayan W oodruff, film in en ço k sözü edilen sualtı kaçış sahnesinde epey zorlandığını itiraf ediyor. "O n y ıl e vve l M on ste r S q u a d film in d e n d e n e y im im v a rd ı am a b u fa rklıyd ı. K o stü m ,

S o lu n u m aygıtıyla dalış yapm ayı h iç is te m iy o rd u m . S ırtım d a ş u k o c a m a n a ğ ır tü p le rd e n ta şım a fikri p e k c a zip de ğild i. ö z e llik le ka fa k ıs m ı s u ç e k in c e m ü th iş a ğ ırla ş m ış tı." ö z e llik le J e u n e tnin sıradışı reji anlayışıyla alışılm adık b ir gerilim yapısına sahip bu m eşhur sualtı sahnesinden en çok m u z d a rip o la n is e S ig o u rn e y W e a ve r: uK lo s tro fo b im o ld u ğ u n d a n ö d ü m p a tla m ış h a ld e y d im , S e n a ry o d a gözüktüğü şekliyle R ip le /in suda ço k rahat olması gerektiği kanaatindeydim . B u y ü z d e n d e aklım a g e len şe y suda b u d e n li rahatsa yaratık tarafının ağır bastğıydı. B una dayanarak suda n a sıl hareket etm e si g e re ktiğ in i tasavvur etm ek harika b ir deneyimdi. Torn bana ke n d i yapacağı yaratık hareketlerini g ö s te rd i. B u n o k ta d a e lim d e n g e ld iğ in c e hızlı yü zd ü m , ü s te lik ya ra tık s tiliy le yü z m e iş in i iy i k ıv ırd ım " T abii k i işin b ir d e buraya kadar olan kısmı var; Çekim lere başladığım ız g ü n e k a d a r N e w York s a h n e s in d e b ir n e m fo m a n ya ğ ı o y n u y o rd u m . O yüzden fiziksel eğitim e girem eyecek birkaç k iş id e n b iriy d im . S o lu n u m aygıtıyla d a lış ya p m a yı h iç istem iyordum . Sırtım da ş u kocam an ağır tüplerden taşıma fik ri p e k cazip değildi. S onra b e n i havuza g ö tü rd ü kle ri g ü n geldi... b e n i iç in d e ö lm ü ş dom uzların ve b ilu m u m iğ ren ç ş e y le rin y ü z d ü ğ ü ş u k o rk u n ç havuzun iç in e s o k tu la r ve ya p m a m g e re k e n i anlattılar. Sırtımda solunum aygıtıyla zar z o r yü ze ye çıktım ve 'fevkalade üzgünüm am a is te d iğ in izi yapam ayacağım . B ana b ir d o lu para ö d e d iğ in iz i b iliyo ru m

ama bun u yapamayacağımı söylem ek zorundayım. G itm em i is te d iğ in iz o kapı e şiğ in e b ile g id e m e m b e n ' dedim . N e o ld u b ilm iyo ru m am a g ü v e n lik dalgıçlarıyla b irlik te b ü tün g ü n ora d a kaldım . Y erim izde o lsa n ız g irm e y e c e ğ in iz b ir h a vuzdu. K ü ç ü k s o lu m a b o ru la rım ız vardı. B e n şahsen s o lu k alm aya ve sa kin kalm aya çalışıyordum , çü n kü ç o k korkmuştum. Tehlikeli sahne koordinatörüm üz Em ie devreye g irip •g e riy e sayacağım , b irş e y ters g id e rs e şö yle ya p ın (başparmağıyla y e ri işaret ediyor). Herkesin b u iş i kıvırmasını istiyo ru m .' derdi. Ve so n ra da bağırm aya b a ş la rd ı' Yedi, altı, beş, m askeyi çıka rt B u durum da m askenizi çıkartmanız g e re kiyo r. H iç b ir ş e y g ö re m iyo rsu n u z, h a vu z karanlık. Arasıra önüm üzü g örm em iz için b ir ışık tutulurdu. Temelde s o lu ğ u n u z tü k e n e n e k a d a r y ü z ü y o r so n ra da b ir i g e lip kurtarsın diye bekliyorsunuz, iş in so n u nd a aklım da kalan n e y a p tığ ım ı b ilm e d iğ im d i. S a d e c e yü z ü y o r, yü z ü y o r, y ü z ü y o rs u n u z ; ve s iz ta m ö lm e k üze re yke n b ir i y e tiş ip ağzınıza b ir şe y tıkarak bulm ası ç o k z o r yü ze ye çıkartıyor. H e p birlikte, g ru p uyum uyla başardığım ız ilk şeydi. S o n u ç h a rika g ö rü n ü yo r. S a n ırım kocam ın b ü y ü k faydası oldu. ‘S a d e c e R ip le y o l ve s a h n e y i o y n a , ’ d e m iş t i. " D iriliş* in belki d e en büyük eksiği J e u n e t nin sıradışı-manik espri anlayışından beklenenden ç o k daha m inimal düzeyde nasibini alması (ya d a alamaması). Jeunet bütçe kısıtlamalan yüzünden pek ço k espriyi hayata geçirm e olanağı bulamamış. Am a bunda yapımcılann müdahalesinin etkisi de yadsınamaz. F ilm e ya p ım cı o la ra k d a im za a ta n W eaveYm sözlerine b a k ıla c a k o lu rs a b u p e k te p a ra n o y a k ç a b ir yargısayılmayacaktır. "B e n ce h e r zam an d ikkatli olunmalı. Bazen film le rd e k i k a ra k te rle rin k e n d ile riy le d a lg a g e ç tiğ in i g ö rü y o rs u n u z ve. b u da ban a s a h ic i g e lm iyo r. B ir film i d e va m film i d e ğ ilm iş ç e s in e ç e v irm e k z o ru n d a s ın ız . M ü k e m m e l b ir ö y k ü ve h a rika o y u n c u la r ku lla n m a n ız, hareket, d u yg u ve m izah d e n g e sin i iy i tutturm anız gerekir. A slına bakılırsa a la y a b ir m izah anlayışını fazla kulllanm ak te h lik e li olacaktır. B u film d e R ip le y o ld u kça alaycı ve b u d a k ırılg a n lığ ın ı b ira z z e d e le d iğ i iç in r is k ta ş ıy o r." D e rle ye n : Kerem SANATEL

nostroroo 0

N O S TR O M O - Sayın M üfit özdeş, isterseniz baştan b a ş la y a lım . B u m e r a k s iz e n e r e d e n g e ld i, bilim kurgu a klın ıza n ered en düştü? MÜFİT Ö Z D E Ş - Çocukluk çağımda pek ilginç birşeye rastlamadım aslında Ç ocuk romanlan, basitleştirilmiş edebi eserler, terbiye özelliği olan romanlar filan. Bütün bunlar çok süper şeyler değillerdi aslında İşte tavşan kardeş ne yapmış, bilmem ne... Daha sonraları, 1 0 -1 2 yaşlanma geldiğim de beni biraz daha fazla heyecanlandıracak şeyler aramaya başladım. Böyiece M ike H am m edlara dadandım.

15 Mayıs 1943'de doğdumve ogündenberi her yıl İzmir'in işgalini kutlamak sorunda kalıyorum. Çocukluğumvegençliğimİstanbul'dageçti. Buyıllan "Nostromo"yabiraz detaylı anlatmak isterim, çünkü bir insanmbayatındaki buen belirleyici dönemi başkalanpek az bilir. Okumayı henüz 5 yaşındayken, bir Osmanlı münevveri olan büyükbabamdanöğrendim. Doğankarde; dergisini okuyabilmek için. Sonraları büyükbabamınokuduğukitaplan da okuyacaktım: AzizNesin, Necip fazıl, Refi Cevad, NazımHikmet, Jül Vero, Ahmet Mithat Efendi.» Babamda boşdurmuyor, bana BüyükNutku, Türk Tarih Kurumununkitaplarını, çocuk ansiklopedilerini yüklenipyüklenipgetiriyordu. Bımlan da yalayıpyuttumveyalanyanlış birçok şeyöğrendim. Örneğin, tambir bilimsel zırvalık olantörk tarih tezine ve güneş dil teorisine oçocuk kafamla adeta imanetmiştim. Bazende, MakedonyalI bir köylü kadını olananneannemindizi dibineoturur, okumayazma bilmeyen ama derinbir hayat felsefesinesahipolanbuseveceninsanıngözlerindenhayatı ve dünyayı bambaşka biçimlerde tanırdım. Yakınzamana kadar, amıemdenönemli birşey öğrenmediğimi sanıyordum. Onun 1993 yılında ölümüile hayatımda bıraktığı boşluk, en önemli şeyi larketmemi sağladı: 0 bana sevmeyi öğretmişti. Bilmek vesevmek... buiki kavramın arasındaki gizemli ayırımı ve ikisininözde birliğini ancak dünyadayarımyüzyıl yaşadıktan sonra anlayabilecektim. Tabii bir de sokakkültürü: Mayk Hammer, PekosBili, Michel Zevaco, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Nihal Alsız. Hele Nihal Atsız’m"Bozkurtların Ölümü" ve "Bozkurtlar Diriliyor" adlı romanlarındanetkilenip, "İleride oğlumunadımTamlar' koyacağım,"diyetutturmuştun ki, anneminazkalp yüreğine iniyordu. Osmanlı paşazadesi, cumhuriyet aydını, Rumeli muhaciri, İstanbul sokaklarınınçocuğu... Neydimben? Belki de hepsi ve hiçbiriydim. Ohızla geldimve 12 yaşında EnglishHigh Schoöl'daİngilizcenin ve(o kadar karmaşa yetmezmiş gibi) batı kültürününiçine bodoslama daldım. Hayalımı değiştirenzengin bilimkurgudünyasıylada işte ozaman lamşlım. Güncel eğlence dünyamızınsevilen bir deyimiyle, "sonra olaylar gelişti." İngilizceyi çok iyi öğrenmek zorundakaldım. Bilimkurguokuyabilmek için. Çünkü bilimkurgunun ustaları Ingiliz ve Amerikan edebiyatının sözcük dağarcığı en geniş yazarlarıydı. Sonra Robert Kolej ve Özel Şişli Koleji. Orta DoğuTeknik Üniversitesininönceelektrik mühendisliği bölümüne girdin, iki yıl sonrada karar değiştiripekonomi bölümünegeçtim. Oyıllar dünyadakabuklarınçatladığı vegenç insanlarındünyayı buldukları biçimde kabul etmediği yıllardı. Benvearkadaşlarımda nedünyanınnede Türkiye’niniçinde bulunduğu durumukabullenmedik ve "68 devrimi" diye simgeleşenbaşkaldırı dalgasınıniçinde yer aldik. 68 dalgası çatladı vekırıldı. Ben yurtdışına çıktımve üç küsur yıl boyunca Ortadoğunun veBalı Arroparon farklı dünyalarında yaşadım. Yenilmişmiydik?Görünürdeöyleydi. Ama tarihinamansa diyalektiği işleyecek vedevrimin getirdiği soruların yanıtlanması, her zaman olduğugibi, onu bastırankarşı devrimin çocuklarına düşecekti. Devrimile karşı devriminhiç bitmeyecek dansı! Bütünbunlar beni ve yazdıklarını biçimlendirenetkenler. Bir yazan tanımak içingereken de sanınmböyle bilgilerdir.

Mülil Özdeş

nostromo

N O S T R O M O - Ç ocukluğunuzda s iz i etkileyen, ya d a a k l ın ı z d a k a la n ç iz g i r o m a n v a r m ı? Ö Z D E Ş - Hürriyet'te Flash Gordon yayınlanırdı, ama ondan fazla etkilendiğimi hatırlamıyorum. Onlardan önce 'Baytekin'lerden iki tanesini görmüştüm Alkazar Sinemasında -kaç bölümdü şimdi hatırlayamıyorumdaha etkileyiciydi. Sonra tesadüfen, Türkiye'de hiç bilimkurgu kültürü olmam asına rağmen, 1 gümüş liraya satılan Çağlayan Kitapları yayınlanmaya başladı, işte o on kitapla aşık oldum ben bilimkurguya. Sene 1 9 5 4 , ben 11 yaşındayım. Tabii onlar yayınlandı ve bitti. Başka kimse de yeni birşey yayınlamadı. Ben nefsim i bir n e b ze olsun k ö rle tm e k için Jules V E R N E leri filan didikledim; onlar d a güzeldi, ama avnı şey değildi. Birkaç ay sonra Ingiliz Erkek Lisesi/ High School'u kazandım ve İngilizce öğrenm eye başladım. Baktım ki orada müthiş bir hazine var, fakat ben yeni yeni dil öğreniyorum. Oranın hazırlığı iki yıldır am a ben ilk yıldan birşeyleri seçe seçe okumaya başladım. Bir sayfada yüz tane bilmediğim kelime oluyordu. O nların anlam ına bakıyorum, sonra yine unutuyorum. Ballantine'in paperback kitaplan vardı; onlar altın çağın klasikleriymiş meğer. Tabii o sırada bilmiyorum. Onlara devam ettim bir süre. BRA D BU R Y, P O H L, S T U R G E O N ... Baktım, olacak gibi değil. Kitabı alıyorsunuz, başlıyorsunuz okumaya, her satırda bilmediğiniz iki kelime... Bu sefer başka birşey denedim. Bir s abada üç kelimeye bakacaktım, gerisini kafadan anlamaya çalışacaktım. Bu yöntemle gittim ve İngilizceyi bu şekilde öğrendim. Kullanılışını görerek, hiç sözlüğe bakmadan... N O S T R O M O - Ç ağ layan ları okuyup bitirdiniz, Jules Verne'te r s iz i tatm in e tm e d i, B alla n tin e T a rla d e v a m e ttin iz ve d ilin iz i g e liştird in iz. K ısaca böyle özetleyebilir m iyiz? Ö Z D E Ş - Evet. B aşlangıçta hep "short story" arıyordum kendim e. Koca romanları göze alamıyordum. Hazırlığı bitirinceye kadar d a hiç teşebbüs etm edim romanlara. U ç-beş sayfalık, çabucak sonuç alınabilecek şeyleri tercih ediyordum. Tabii, tek tük filmler de geliyordu. M esela, D estination M oon diye bir film görmüştüm, galiba Ç ağlayan dizisinden önceydi. Kısa bir süre sonra W a r o f the W o rld s geldi. Sanırım onu kırk kere filan görmüşümdür o sıralar. N O S T R O M O - D e s tin a tio n M o o n 'u n s iz i e n ç o k e tk ile y e n s a h n e s in i hatırlıyo r m usunu z? Ö Z D E Ş - Hayır, çok net hatırlamıyorum. Ç o k küçük yaşlardaydık. Bunlar bir nevi afrodizyak gibiydi; tam arayışlann olduğu, tercihlerin şekillendiği bir yaşta ilgimizi oraya kanalize etmiş oldu. N O S T R O M O - P e k i d a h a s o n ra k i yıllar? Ö Z D E Ş - O kula devam ettim. Teknik ağırlıklı düşünmeye başladım. 1 9 6 6 ya d a 6 7 yıllannda ilgim dağılmaya başladı. Yine okumaya devam etmekle birlikte hayatımı çok meşgul etmez oldu. Ondan sonra yurtdışına gittim zaten. Aşağı yutan on yıl kadar iyice koptum. Yeni yazartan izleyemedim. Dikkatim; politika, geçim ve benzeri şeylerle dağıldı. D aha sonra seksenlerde yine o k u m a y a b a ş la d ım ve bu s e fe r a rtık b ira z d a y aza y ım d e d im . N O S T R O M O - Y a n i y a z m a y a s e k s e n le r d e n s o n ra m ı b a ş la d ın ız ? Ö Z D E Ş - Evet, 8 4 'te başladım. N O S T R O M O - A ltın Ç a ğ 'd a n s ö z etm işk e n , s iz i e tkile y en y a z a r la r kim o ld u A ltın Ç a ğ 'd a n ; y a n i 50'li, 6 0'lı y ılla rd a n ? Ö Z D E Ş - En çok beğendiğim yazarlar var; am a en çok etkilendiklerim... bilemiyorum. Aklımda kalan John W Y N D H A M -öze\\\k\e Kraken Awakes-, Theodore S T U R G E O N ... Etkilenm ekle sevm ek aynı şey değil aslında.

ö rn e ğ in , F redric B R O W N 1] ço k zevkle okurum. S onra A rth u r C. C L A R K E 'in C h ild h o o d 's Encf i... Fakat esas e tkile n d iğ im O la f S T A P L E D O Afdır. B ilim kurgu yazarı olm am asına rağm en, A ziz N E S İN d ir. H .G .W E L L S 'i h e r zam an se vd im ve e tkile n d im .

NO STROMO- Eski kuşağı çok etkileyen film ler de vardır; ö r n e ğ in , F o rb id d e n P la n e t, This Is la n d E a r th ... Ö ZD EŞ- Aslında W ar o f the W orlds'den etkilendiğimi hatırlıyorum. This Is la n d E a rth 'e g elince... insanların b ir savaşta zayıf, ama kategorik olarak haklı olm adığı b ir çatışm a durum uydu. Yani, şu son zam anlarda oynayan, e fe ktle rin i ç o k sevm ekle b irlik te b ir b ilim ku rg u cu olarak ç o k utandıran In d ep e n d e n ce D a / den ço k farklı mesela,

NOSTROMO- Zaten bilimkurgu sineması yalnızca yapısal bir değişiklik geçirdi. Altın Çağın filmleri çevrilmiyor ama, yeni birşey d e yok. M odern teknolojiyle aynı film leri yeniden çeviriyorlar. Ö Z D E Ş - Peki am aç ne ki? Düşünüyorum da, Forbidden P la n e ti felsefi yorum lanndan arındırıp, bol gerilim li b ir m acera film i haline getirseniz, içine bol erotizm içeren b ir d e aşk öyküsü koysanız... A m a o zaman o film F o rb id d e n P la n e t olm aktan çıkacak, aynı isim de başka b ir film olacak.

NOSTROMO- Haklısınız, War o f the Worlds'Un Independence Day'de ne hale geldiğini gördük. Ö Z D E Ş - B e n y e d in c i s a n a tta n z iya d e yazılı b ilim k u rg u d a n e tk ile n d im . M ese la , F o rb id d e n P la n e tin en e tk ile y ic i yanı, bilim kurgunun bazı m esajlann, d ü şüncelerin aracı olabileceğini gösterm esiydi. W ar o f th e W orlds de öyle. A m a be n z a te n d a h a ö n c e o m esajları okuyarak almıştım.

şeyleri değiştirm ek. Mesela, su 0 C 'd e donar, 1 0 0 C d e kaynar. Bunu norm al b ir ed e biyatta h iç kuşku duym adan kullanabiliriz. A m a aslında su sıfır d e re ce d e d o n ar d iye b ir fizik yasası yok. Sadece b ir form ül var basıncı, sıcaklığı vs. içeren... Mesela, suyun otuz d e re ce d e d o n d u ğ u , üçyüz d e re ce d e kaynadığı b ir ortam tahayyül edilebilir. Bunu d a ancak bilimkurgu yapabilir. Keza, yalnız kadınlar ç o c u k doğurur. Bunu norm alde hiç kim se sorgulamaz. O ysa erkeklerin ç o c u k doğurm am ası, veya ne kadınlann ne de erkeklerin doğurup, çocuklann enkübatörlerden doğm am ası için hiçbir sebep yok, şu andaki teknolojik kısıtlama dışında. Yani, bizim değişmez sandığımız, ama aslında değişmezliği bir parametre olan şeylerle oynayan tü rd ü r bilim kurgu. N esnel tanım ı bu. A m a ben nesnel tanımından çok, öznel b ir tanıma rağbet ediyorum . Bence bilim kurgu b ir üslu p m eselesidir, b ir lezzettir. E debi b ir le zze t

NOSTROMO- öykülere dönecek olursak; kısa öykü-uzun Öykü yıllardır tartışılan birşey. Hatta, bir zamanlar en makbul öykü en kısa öyküdür diye bir moda vardı; eserin boyu poşu, hacmi ö n e m liy d i. S iz n e d ü ş ü n ü y o rs u n u z b u k o n u d a ? Ö Z D E Ş - Benim o ku r olarak te rcih im o la b ild iğ in ce kısa olması. Yani, o ölçü b ir sayfa d a olabilir, üçyüz sayfa d a olabilir. Am a üçyüz sayfada anlatılabilecek b ir roman altıyüz sayfa tutuyorsa, bu benim te rcih im i aşıyor dem ektir. B u n u n için D ean R. K oontz!u örnek g ö s te re b ilirim . O n u n rom anları ço ğ u n lu kla 'n o v e le tte ' olm ası gereken, am a olmamış şeylerdir. B ir yığın d o lg u malzemesi vardır içlerinde. Ne konuya, ne kurguya, ne de gerilim e katkısı olmayan şeylerdir bunlar. B elli ki yayıncısı ondan ısrarla roman istiyor ve o da, kendine gelen ve 'novelette' olabilecek ilhamlan -biraz da alışık o ld u ğ u için - hem en rom an form atına döküyor. Y ine d e zevkle okunuyor tabii. Ö lçü konusunda düşüncelerim bunlar.

NOSTROMO- Son Tiryaki adında, kısa öykülerden oluşan çok g üzel b ir kitap y a y ın la d ın ız. S izd e n ö nce fa a liy e t göstermiş olan yazarların aksine, yerel kültürün, Türkiye kültürünün bu öykülerde çok iyi kullanıldığını gördük. Eğer Türk BK edebiyatı önümüzdeki yıllarda daha da gelişecekse sizce bu istikamette m i gelişmeli; yani yerel motiflerden, yerel kültürden istifade ederek m i gelişmeli, yoksa başlangıçtan itibaren evrensel bir karakter içinde m i yapılmalı?

NOSTROMO- Siz bir bilimkurgu öykücüsü olarak çıktınız karşımıza. Roman formatinda yazmış olduğunuz b ir eseriniz var mı? Ya da, roman yazmayı düşünüyor musunuz?

Ö Z D E Ş - T ürk B K edebiyatının gelişm esi için yerel olana ayak basması gerekiyor; ama ta b ii, yazarın o ra d a kalm ası da m ümkün, oradan kaynaklanıp evrensele doğru gitmesi d e m ümkün. H e r iki halde de olabilir. Ben, sırf ye re llikte h a p so lu p kalm ış olanı belki biraz daha az severim. Evrenselleşmiş olanı ise daha ç o k severim. Am a Türkiye kaynaklı, Türkiye dışında h içb ir şey ifade etm eyecek b irşe ye sırf fa n tazi olsu n d iye b ilim kurgu m uam elesi yapılırsa, bö yle birşeyi ben de b e ğ e n m e m , s iz d e b e ğ e n m e z s in iz .

N O S T R O M O - B i l im k u r g u d a n ne b ekliyo rsun u z? B ilim ku rg u insan ların kültürüne ne katar, fonksiyonu n edir? Bilimkurguyu değişimin ve değiştirmenin f t î n c e ? a la ra k g ö rü y o r m u su n u z?

NOSTROMO- Hardcore BK-fantastik BK kavgası yıllardır sürüp gidiyor. Sizin öykülerinizde ise şöyle bir denge görülüyor: Hard BK öykülere karşılık, fantastik yönü ağır basan öyküler de var; yani klasik bilimkurgu tanımına uymayan öyküler. Bunu, Türk okurunu düşünerek, kasıtlı olarak mı yaptınız, yoksa bu sizin bir yönteminiz, inancınız, ülkünüz mü?

Ö ZD E Ş - Şu anda düşünmüyorum, ilerde belki düşünebilirim am a şu and a düşünem iyorum .

NOSTROMO- Peki bilimkurgu ile daha aktif W r biçimde ilgilenmeyi düşünüyor musunuz? Ö Z D E Ş - E ve t. H a tta b u a m a ç la iş le rim i peyderpey tasfiye ediyorum .

Ö Z D E Ş - İnsanın kendini ve dünyayı tanıması JÇin, to p lu m a duyarlı o la b ilm esi iç in , için d e hapsolduğu kalıpların dışına çıkabilm esi için su yu n yüz d e re c e d e kaynam ası g ib i- yani

KISIM

Ö Z D E Ş - Hayır, d e ğ il. A slın d a ben fa n ta stik bilim kurguyu pek s e v m iy o ru m . A m a g ü ld ü rü k a p s a m ın d a y s a , s e v iy o ru m .

NOSTROMO- Kitabınızda masalsı anlatımlannız var. Bu tarz, bilimkurguya sokulabilir ve işlenebilir mi, yoksa böyle fantastik Çerçevede m i kalmalı? Ö ZD E Ş - Buna karar verm ek için önce bilim kurgunun tanımına bir bakmak lazım. Bilimkurgunun birden çok nesnel tanımı var. Bunlan hepim iz çeşitli yerlerde okuduk. Nesnel tanım lar arasında benim ra ğ b e t e ttiğ im , "y a d ırg a tıc ılık ' d iye ifa d e e d ilen tanım ; insanın değişm ez olarak ad d ettiğ i, am a aslında değişm ez olmayan bazı

nostromo io

NOSTROMO- Türkiye'de p o z itif ö lçülerin g e tird iğ i ka lıp la r içinde ve zorlamaların, dayatmalann dışında özgün bilim kurgu yapma iddiasında olan am atörler var. B ir de bunlann dışında, profesyonel tavırlı, fa ka t medyanın, ya n i büyük sermayenin dayatm ası İle şekillenm iş b ir akım var. İşte b ilim ku rg u dışı konuların B K içine sokulması, hatta, is ts m a r edilm esi daha ziya d e b u g ru p la r ta ra fın d a n ya p ılıyo r. B u ko n u d a ne düşünüyorsunuz? ÖZDEŞ- Vallahi iyimser düşünüyorum. Bilimkurgunun Türkiye'de istismar edilmesi bunca yıldır sürüp gidiyor. Peki bu sonuçta ne g e tiriy o r? S o n u çta geniş b ir okuyucu kitle si oluşuyor.

yaşadığı ortama başka bir boyuttan bakabilmesi için gerekli bilim kurgu. Şöyle ki, iki boyutlu bir ortam da yaşadığımızı varsayarsanız, olaya üçüncü boyuttan bakabilme, üç boyutlu bir ortamda yaşadığımıza göre, dördüncü boyuttan bakabilme, kısacası çıkıp kendimize dışardan bakabilme olanağı sağlıyor bilimkurgu. Normal edebi kalıplar içersinde -bu normal ifadesi doğru değil ama hadi öyle diyelim- çok zorlanacağınız, hatta yaratamayacağınız b a k ış a ç ıla rın ı b ilim k u rg u d a y a k a la y a b iliy o rs u n u z . NOSTROMO- Son günlerde b ir tartışm a yeniden alevlenmiş durumda. B ilim kurgunun p a ra e ttiğ i ve büyük m edyanın el attığı bu günlerde, p o z itif bilim in ka b u l etm e d iğ i sp iritü a list görüşlerden, astrolojiden, dinden, cinlerden istifa d e ederek bilim kurgu yapma eğilim i var. B u konuda ne düşünüyorsunuz? ÖZDEŞ- Bugün bilimsel çerçevede kabul edilmeyen ve belki hiçbir zaman kabul edilmeyecek olan bazı şeyleri bile, o kurgu içersinde bilimin eline verip o bilimden pozitif şeyler üretebilirseniz, tamam. Bir diyeceğim yok. öyle yapmayıp, doğrudan bilimdışı öğeleri pat diye ortaya atarsak... o da olur. Ben sevmiyorum, ama meraklısı okusun. NOSTROMO- Parapsikolojik konularla UFO problem lerini dini g ö rü ş te m e lle ri üstünde yanyana getiren yayınlar var. Am a eklektik b ilgiler bunlar, sistemdişı şeyler. Yan hikaye, yan bilg i verici b ir üslupla TUrkiyeji yazarlar tarafından kaleme alınmış yayınlar... Biz bilim kurgu yaparken p o z itif bilim in temel olarak seçilmesinden yanayız. A ksi halde bu g ib i karışıklıklar çıkıyor ortaya. Zannediliyor ki, bütün doğadışı olaylar, fenomenler, düşünceler, hayaller, sa n rıla r b ilim ku rg u n u n içinde. Hatta, daha kötüsü bunların bilim kurgu olduğu b ile sanılıyor. Sizce bunlar ayıklanmalı m ı; yoksa isteyen yazar, isteyenler de okur diye m i düşünüyorsunuz? ÖZDEŞ- Ben demokrat bir insanım. İsteyen yazar, isteyen okur. O ayn. Ama bilimkurgu diye önüme sürrealistik şeyler atılırsa, o zaman da gülerim. Mesela diyelim ki şeytanın dünyayı ele geçirme planları. Nedir şeytan? Tanrı evrenin dışına atmış, o da bilmem ne şeklinde gelmeye çalışıyormuş. Bunun pozitif bilime uyan nesi var? Fizikle ne ilgisi var? Evrenin tarihi ile ne ilgisi var? Bu tarz eserleri tabii ki bilimkurgu saymayacağız. NOSTROMO- B iz b u konuda b iraz hassasiyet gösteriyoruz çünkü Türk bilim kurgu e d e b iya t henüz şekilleniyor ve b ir kez yanlış is tik a m e t verilirse, ortaya çok g a rip şeyler çıkabilir. ÖZDEŞ- Ben yine de olayı başka bir biçimde prezente edeyim: Evrenin başlangıcından sonra bütün gezegenlere yayılmış bir uygarlık oluştu. Bu uygarlık içinde, bir nedenle -ki bunun da açıklanması gerekiyor- onu yıkmaya çalışan birşey, bir güç ortaya çıktı. O, evrenin ucuna sürüldü ve araya bir güç kalkanı kuruldu. Şimdi bu güç geri dönmek istiyor. Bütün bu söylediklerimi doğru dürüst birazcık açıklayabiliyorsanız, bir bilimkurgu çerçevesine oturtabilirsiniz. Ama böyle birşeyin kime faydası vardır, o başka, öylesine okumalık birşey olur. Ama dediğim gibi, bilimkurgu ana akım edebiyattaki en gerçekçi ekoller kadar gerçekçi olmak zorundadır. Tanım olarak olmak zorundadır.

O

nostromo

NOSTROMO- Am a b u durum ülkede yapılan bilim kurgunun k a lite s in i e tk ile m iy o r m u ? B u ta rz b ir e tk ile m e so n u çta okuyucunun da k a lite s in i etkiliyor. B ilim ku rg u çok özel b ir alan. Yazan da özel, okuyucusu da özel. B u s a n a tn üreticisi ve alıcısı başka d a llardaki g ib i değil. ÖZDEŞ- Evet, doğru. Ancak, bilimkurgu okuru sadece özel meraklılar değil. Okullarda, illerde, kırsal kesimde çok geniş bir potansiyel okuyucu kitlesi var. işte bu geniş kesimi hazıriayan da bilimkurgunun bir şekilde istisman oldu aslında. Yani yaklaşılamaz, ulaşılamaz bir alan yaklaşılır oldu. Şöyle diyeyim; Stephen KINGtı okuyan bir süre sonra Arthur C. CLARKE\ okumaya cesaret eder. Ama okumamış olanlar, mesela, sadece Stendhafı okumuş olanlar bir türlü Clarke'a yaklaşamaz. Yani sonuç olarak iyi oluyor. Ama tabii ki, gerek bilimkurguyu üretecek olanlann, gerekse bilimkurgu zevkine, kültürüne sahip olanlann tercihlerini şekillendirmesinde olumsuz katkısı oluyor. Bilimkurgu adı altında garip beklentiler doğuyor. Mesela, soruyorsun birine nedir bilimkurgu; pekala şöyle birşey diyebiliyor vasat bir izleyici, vasat bir okuyucu :"Fantazi, uzay seyahatleri, şeytani güçlerin dünyayı ele geçirm esi filan..." NOSTROMO- Acaba b ir Nostrom o okuru nasıl düşünebilir bu k o n u d a ? S özü d e rg iye g e tirirs e k , N o stro m o h a k k ın d a k i düşünceleriniz nelerdir? ÖZDEŞ- Gerçekten çok seviniyorum. G erçek bir dergi olması açısından. Bu Türkiye açısından bir ilk. Daha önce Selma M İN Enin de bir teşebbüsü olmuştu ama yürümedi. Nostromo yürüyecek, bu belli. Ama sanınm siz asıl eleştirilerimi duymak istersiniz. Belki dizgisi daha iyi olabilir. Sonra, kendi adıma daha edebiyat ağırlıklı olmasını tercih ederim; ama bu bir eleştiri değil. NOSTROMO- B u sayıda b ir 'kısa bilim kurgu öykü yarışması" duyurusu yaralıyor zaten. Şu an ayrınblar ve ö düller üstünde çalışıyoruz. ÖZDEŞ- Mesela ilk sayıda çizgiroman yönü eksik gelmişti bana. Ama yanılmıyorsam giderek ağırlık kazanacak. NO STRO M O - T ürk b ilim k u rg u y a z a rla rın d a n h a n g ile ri d ikka tin izi çekti? Ö ZD EŞ- Ben ön ce likle Orhan DURU'nun öykülerini çok beğeniyorum. Hatta neden artık hep bilimkurgu yazmıyor diye düşünüyorum. Kendi tercihinin de aslında bilimkurgu olduğu kanaatindeyim . Selm a M İN E 'yi zevkle okudum . H a ld u n AYDINGÜNün iki kitabı gayet güzeldi; Başkan Oyunu bence çok güzeldi. Halen de bir çok kişi yazıyor ve yazdıkça iyiye gittiklerine inanıyorum. Ben o yüzden edebiyat ağırlığını tercih ediyorum. Yeni, yazarlann yetişebileceği bir mecra henüz yok, ne yazık ki. Örneğin Amerika'da Pulp Magazine diye bir sektörün olması, bilimkurgunun bu kadar gelişmiş olma sebeplerinden biridir, insanlar yazabiliyorlar, üç beş sent birşeyler de alabiliyorlar. Bugün bilinen Amerikalı BK yazarlarının ü çte ikis i o 'p u lp ' m ag a zin le rd e n y e tiş ti. NOSTROMO- A n ca k bizde olayların g e liş im i A m e rika 'd a ki g ib i değil. Bizim k ü ltü r ve sa n a t hayatım ızda isim olan bazı k im s e le r za m a n za m a n , B K y a p m a m a la rın a ra ğ m e n "te k n o lo jis i g e liş m e m iş to p lu m la rd a b ilim k u rg u ya p m a k imkansızdır1' şeklinde yazılar yazdılar, beyanatlarda bulundular. Bu ka n a at yaygınlık kazandı. ÖZDEŞ- Ben de kendi kanaatimi söyleyeyim. Buna benzer, fakat ters yönlü bir görüşüm var. Yani, geri kalmış ülkelerde bilimkurgu olmaz değil. Ama mesela Türkiye'de bilimkurgunun gecikmesini değerlendirirken, neden geciktiğini değerlendirirken, bilimin ve teknolojinin Türkiye'deki insanlan çok dolaylı olarak ilgilendirdiğini

düşünüyorum . Am erika'yı düşünün; 19 3 0 ,4 0 ,5 0 ,6 0 'la r... O rada ylizbinlerce kişi bilim sel araştırmalan, gelişm eleri izliyor, teknoloji şirketlerinde çalışıyor, aileler -bilim değilse bile- teknolojinin günlük hayattaki etkilerini hemen hissedebiliyorlar. Oysa Türkiye 1950'lere ka d a r b ir izolasyon p o litika sı izledi, ke n d in i b ü tü n dünyadan soyutladı. 50'lerden sonra az ç o k açıldık ama çok ilkel b ir gelişme oldu. Türkiye'deki insanlar, diyelim b ir yapay uydu atılmasının veya fizikte yeni b ir keşif yapılmasının kendi hayattan üstünde b ir etkisi o la b ile c e ğ in i ne zam an u fa k u fa k id ra k e tm e ye b a şla d ıla r? Bilmiyorum ama herhalde altmışlardan sonra. Türkiye'deki insanlar da, insanlığın gelişme temposunun içinde artık. Hatta içinde olduğu için , arkadan g e liy o r olm anın v e rd iğ i rahatsızlık var. M esafeyi oldukça kısaltmış olmamıza rağmen, şim di insanlar daha rahatsız bu g e ri kalm ışlıktan. Ş im d i bu n da n ne so n u ç çıkanyoruz: g e ri kalmış b ir ülkede bilimkurgu olabilir m i? Olabilir. Am a zordur. Şöyle diyeyim : Ben BlCya merak sardığım yıllarda yazmaya kalksaydım, 6 0-65 yıllannda, Türkiye'den konu bulmakta zorianırdım. özetlem ek gerekirse, Türkiye'de bilim kurgu patlam a yapm akta niye g e cikti? G erçekte bunun temel sebebi Türkiye'deki insanlann, yakın zamana kadar kendilerini psikolojik olarak dünyadaki gelişm elerden kopuk h isse tm e le rid ir. T ü rk to p lu m u n u n ka d e rin i insanlığın kaderine bağlam am alanndandır. Çünkü biliyorsunuz, Türkiye Cum huriyeti ile le b e t payidar olacaktır. Düşünsenize, ilelebet, sonsuza dek... B ir gün insanlık sona erecek, güneş patlayacak ya da sönecek, b ü tü n evren ka radeliklere dön üşe ce k, fa ka t bu a rada Türkiye C um huriyeti ilelebet payidar olacak...

NOSTROMO- Hala şanolar var ama, 60 % 707/ yıllara nazaran düşünce özgürlüğü de biraz rahata erişti. Düşüncelerin sınırlı olduğu b ir toplum da h ayal etm e özgürlüğünden de söz edilemez. Çünkü ne hayal edeceğiniz ve neye istinaden hayal etm eniz gerektiği bize kurallarla, şartlarla, müesseselerle vazedilmiş durumdadır. Ö ZD EŞ- Bu çok d o ğ ra Zaten benim söylediklerim yalnızca nesnel tem el açısındandı. insanlar artık hayal etm ekten ve düşünm ekten e s k is i k a d a r ko rkm u yo rlar. A m a o n la n d ile g e tirm e kte n hala korkuyorlar.

NOSTROMO- Bunların alternatifleri de var tabii. Az gelişmiş toplum larda, h atta p rim itif toplum larda bile bilim kurgu yapılabilir aslında. İlk İnsanlann avlanabilmek için birtakım teknikler tasarlayıp, birtakım tuzaklar kurmayı hayal etmesi - bunları hayata geçirm e aşam asına gelm em iş olmasına rağm en-bilim kurgunun başlangıcı o larak sayılabilir m i? Ö Z D E Ş - B ilim k u rg u in sanın b a şla d ığ ı n o kta aslın d a. Ş ö yle

düşünüyorum ; malum, insan iki ayaklı, tüysüz b ir yaratık, insan n e d ir g e rçe kte n ? insan kendi em eğinin ürünü olan b ir hayvan. Başka hayvanlardan farkımız ne? Kediden, köpekten, karıncadan? M esela kediyi örnek vereyim, çünkü ben kedilere düşkünüm ; bir kedinin dünya hakkındaki tasarısı nedir? Düşüncesi nedir dünya hakkında? B ir kedinin dünya hakkındaki projesi onun için d e en rahat şe kilde yaşayıp gitm e kte n ibarettir. Bunun dışında h içb ir p ro je s i y o k tu r ke d in in . O ysa insanı aldığım ız zam an, b itm e k tükenmek bilmeyen bir haşanlık, b ir yerinde duramazlık ve değiştirme arzusu g ö rü rü z . Am a hep değiştirm e arzusu. Yani b ir insan hangi ortam a g irerse g irsin , o ortam hakkında b ir p ro je kuruyor ve o projeye göre o ortamı değiştirm ekten kendini alamıyor. O rada b ir bina yapıp içinde mi oturacak; işte b ir proje ve b ir değişiklik! Orayı b e to n yığ ın ın a ç e v irm e ye yim , ye m y e ş il m i o ls u n d iy e c e k ; g ü b re le ye ce k mi, çim le ye cek m i, a ğ a çla r mı d ike ce k; işte b ir d e ğ işiklik. B a şka hangi hayvanda bu n u görüyoruz? İçgüdüsel olanın dışında tabii. Mesela bir su samura Su samuru da biliyorsunuz setler yapar, arkasında biriken suda balık avlar. Ama varolduğundan beri aynı seti yapar. İçgüdüsel birşey. insan sürekli içinde bulunduğu dünyadan farklı b ir dünyayı tahayyül ediyor. S onra bu dünyayı o dünyaya çevirm ek için uğraşıyor. B ir kuş uçm adan yapabilir m i? Ç o k m utsuz olur, insan da öyle. B ir insan dünyayı değiştirm eden d u rabilir m i? Ç o k m utsuz olur. İnsanın özelliği bu. B ir dönüşüm ü sağlam ak için insan em ek kullanıyor. B ir enerji harcıyor. M evcut dünya ise insana karşı direniyor. Mesela şu taşı şuradan alıp şuraya koyayım d e d iğ in zaman, o ta ş yerçekim i yasasına sanlıp insana karşı direniyor gitm em ek için. Ancak doğada insanın değiştirm eyi arzu ettiği şeyleri yapabilme enerjisi sınırlı. B ir insan metabolizması, biliyorsunuz, gü n de yaklaşık 3 5 0 0 kalori kullanıyor. B en b ir gün m erak e ttim , a tm osferin ü s t tabakasına g e le n g ü n eş enerjisini kalori olarak ifade etm eye çalıştım. Saniyede 9 .8 trilyo n g ib i b ir rakam çıktı. Yani b u enerji dünyanın ekolojisine g iriyo r ve insan böylesi muazzam b ir enerjiye karşı, yıkıcı fırtınalara, deprem lere karşı kendi isteklerini gerçekleştirm eye ve korum aya çabalıyor. Peki niye? B ir kanncanın dinozorla savaşı gibi... Tabii insanın d a kullandığı, zekasından kaynaklanan yöntem ler var. İlkel insanlar bazı g ü çlerden m edet um dular; bazı tanrılardan, ruhlardan. Bize yardım et dediler, şu düşmanı yenelim, şu hayvanı avlayalım, kıtlık olm asın, fırtına çıkm asın. A m a ta n n la r -eğ e r vardıysa- onların dilinden anlamıyordu. O yüzden, insanlar doğaya söz geçirebilm ek için b ir takım çevirmenler kullanma ihtiyacı duydular. Az önce örnek gösterdiğim taşı kaldınp götürmekle insan o taşa ne demiş olabilir? 'Ey taş, kalk oraya g it' dem iş ola b ilir m i? Halbuki manivelayı icat e ttiğ i zam an ne o lu y o r? B ir u fa k ta ş ın ü s tü n e m anivelayı koyuyorsunuz, ucunu diğerinin altına sokuyorsunuz. Ö b ü r ucundan b a s tırıy o rs u n u z . O z a m a n manivelaya diyorsunuz ki, sen aşağı in; m anivela da taşa d iyo r ki, sen yu kan çık. Böytece daha küçük bir e m e k le d a h a b ü y ü k b ir iş yaratıyorsunuz. T ekn o lo ji insana özgü birşey. O yüzden de, insanı in sa n ya p a n şe yin b ir a nlam da b ilim k u rg u y u b ilim k u rg u yapan ş e y le b ir lik te b a şla m ış o lm a sı doğal.

N O S T R O M O - Ç o k teş ek kü r ediyoruz sevgili Müfit ÖZDEŞ...

nostrono 0

öykü : M ü fit ÖZDEŞ

" Y in e y a n m ış ," d e d i B o n z o D a k o re , s ta to r ü n ite s in in e riş im k a p a ğ ın ı h ırs la k a p a ta ra k . "N e ya n m ış? " d iy e s o rd u Leya D a ko re , m erak ve endişeyle. " Z o ltr a k k a b lo s u . D a h a d ü n d e ğ iş tirm iş tim ." "iy i," d e d i L e ya fe ra h la ya rak, "N a s ıls a iki ta n e y e d e ğ im iz var. Ö te k in i ta ka rsın ... N e va r, n iye öyle b a kıyorsu n ? " "Y e d e ğ in b irin i d ü n k u lla n d ık, ö b ü r ü n ü de... şey..." "Ş e y, n e ? " " H a n i h a tırlıy o r m u s u n , g e ç e n le r d e O r io n se ktö rü n e g ö n d e rilm iştik, C F 8 2 2 p pulsanndaki p eriyod değişim inin n e d en le rin i araştırm ak için." "E v e t? " " D ö n ü ş te y in e z o ltra k k a b lo s u n u ya km ıştık..." "E ee, ne o lm u ş? " " Ü s s e d ö n d ü ğ ü m ü z d e y e n i k a b lo a lm a y ı u n u ttu m ," d iye itira f e tti B onzo. Leya’nın g ö zle ri d e h ş e tle açıldı. " Y a n i y e d e k k a b lo m u z y o k m u ş im d i? " "K o rka n ın ö yle ," d e d i B onzo. "A lla h ın b elası h e rif! Nasıl u n u ta b ilirs in ? S e n in kadar tem bel ve sorum suz biri olamaz. B e n sana d e m e d im m i, ü s s e d ö n ü n c e h e m e n e k s ik le ri t a m a m la d iy e . N e y a p a c a ğ ı z ş im d i? " " O k a d a r te la ş la n a c a k n e v a r, s e v g ilim ? H ip e rs in y a lle m e rke zd e n ya rd ım iste riz. B ir iki g ü n e kalm az g e lip b izi alırlar. B iz d e b iraz ta til yaparız." "H ip e rsin ya i aygıtı çalışm ıyor, a p ta l herif. F oton d e fle k tö rü b o zu k." " B o z u k m u ? D a h a y e n i y a p tırm ış tın h a n i? "

"Y a p tıra ca ktım , am a u n u ttu m işte." " U n u ttu n m u ? P e k i n a s ıl b u la c a k la r b iz i? " Kısa b ir sessizlik oldu. " G a lib a b a ş ım ız b e la d a , " d e d i B o n z o . G a la k s o g ra fi D a ire s in in u ç u c u p e rs o n e lin d e n B o n z o ile L e ya D a k o re 'n in g ö re v li o ld u ğ u iki k iş ilik a ra ş tırm a g e m is i, h e n ü z k a d a s tro s u ya p ılm a m ıştı, s e k tö rle rd e n b irin d e k i G - tip i b ir yıldız sistem ine ön keşif için gönderilm işti. G alaktik m e rk e z d e n o ld u k ç a u z a k s a y ıla b ile c e k b u s is te m in g e z e g e n le r in d e y a ş a m b u lu n m a s ı o la sılığ ı az o lm a k la b e ra b e r, e le k tro m a n y e tik tayfın bazı dalga boylannda son yıllardaki em isyon artışı d ikka t ç e k ic i b u lu n m u ştu . T ü m a ra ş tırm a g e m ile rin in m ü r e tte b a tı e vli çiftle rd e n seçiliyordu. Y o l b o yu nca kah sevişiyor, kah ka vg a e d iy o r, b ir ç o k g e m in in y itirilm e s in e n e d e n o la n d e p re s y o n v e ^ b e n z e r p s ik o lo jik s o r u n la r d a n b ö y le c e k u r t u l u y o r l a r d ı . B o n zo ile Leya, ü ç g ü n sü re n bu uzun yo lcıifu k b o y u n c a d a b a z e n ta rtış tıla r, b a z e n b a rış ıp d ö n e lg e b ö lü m ü n e g ittile r ve yıldızların ü s tü n d e d o y a d o ya seviştiler. E le k tr o m a n y e tik e m is y o n artış» s a p ta n a n g e z e g e n in y ö r ü n g e s in e g ir m e k iç in ta m g e z e g e n in ç e k im m erke zin e k ilitle n m iş le rd i ki, g e m in in s t a t o r ü n it e s i z o lt r a k a y g ıtın ın k o n tr o lü n d e n k u rtu ld u - in a n ılm a z b ir h ız la g e zegene d o ğ ru çekilm eye başlam ışlardı. B onzo s o n a n d a o t o m a t ik k u m a n d a d a n ç ık a ra k antigravitasyon frenlerini çalıştırdı ve gem iyi yere çakılmaktan g ü ç bela kurtarabildi. U çsuz bucaksız b ir ovada, çu ku rlu k b ir ye re zorunlu in iş yaptılar. Y e d e k z o ltra k k a b lo s u ka lm ad ığ ı iç in u ç a m a y a c a k la r ın ı, f o t o n d e fle k tö rü b o z u k o ld u ğ u iç in d e ya rd ım is te ye m e ye ce kle rin i iş te o zam an fa rke ttile r. B o n z o ile L e ya , in iş i iz le y e n ilk dakikalan kavga e d e re k geçird ikte n sonra biraz sakinleştiler. Ö nce, belki b ir ye rlerd e zo ltra k kablosu buluruz diye her tarafı aradılar. G em iyi altüst e d ip u m u tla rın ı y itirin c e d ö n e lg e b ö lü m ü n e g e ç t ile r v e n ic e a ş k s a a tle ri g e ç ird ik le ri sa n a l y a ta ğ ın ü ze rin e ç ö k tü le r. En fa zla ü ç b e ş günlük havalan kalmıştı ve bittiğinde g e z e g e n in h a v a s ın ı s o lu m a k zorunda kalacaklardı. O ysa bu adsız g e ze ge n in oksitle yici a tm o sfe rin d e b ir k a ç g ü n d e n , b e lk i d e b ir k a ç s a a tte n fa z la ya şa m a la rı m üm kü n d e ğ ild i. Ç a resiz kari kocayı fe c i b ir ö lü m bekliyo rd u . F o to n d e fle k tö r ü n u o h a rm a la ri o la n a k s ız d ı, ç ü n k ü b u n u n iç in knolojiye d a yanan ko m p le b ir te s is ve en azından yirm i te ra v o lt g ü c ü n d e b ir p a rç a c ık hızlandırıcısı g e re kird i.

nostrOimo

Bir an derin bir sessizlik oldu. Sonra yaratığın büyük deliği açılarak daha da büyüdü. İçinde sarı kemik parçaları ve büyük bir parça pembe et görülebiliyordu. Deliğin açılmasıyla birlikte içindeki et parçası dalgalanmaya ve havaya titreşimler yaymaya başladı. A ld ığ ı e ğ itim le r a ra s ın d a kim ya m ü h e n d is liğ i d e b u lu n a n Leya, y eni b ir zo ltra k kablosunu a ca b a biz kendim iz ya p a bilir m iyiz d iy e d ü ş ü n m e y e ba şla d ı. A m a b u n u n olanaksızlığını p e ka la biliyo rd u. Farklı s ıca klık ve m e k a n ik g e rilim le rd e uzam a katsayısı ve o p tik g e çirg e n liğ i d e ğ işe bilen zoltrak kablosu, sta to r ünitesini h ip e ru z a y d a sa n a l b ir n o kta ya s a b itle y e re k g e m in in kalkış noktasından varış noktasına p a n dü l g ib i salınmasını sağlayan z o ltra k aygıtının be lki d e en yaşam sal parçasıydı. Kablonun h a m m a d d e s i o la n lifle r , ç o k ö z e l b ir o rg a n ik sıvıd a n h a d d e le n e re k ü re tiliy o rd u . B u sıvı ise a n c a k b e lli b itkile rin b a sın ç a ltın da b in le rc e yıl kim yasal işle m d en g e çirilm e siyle e ld e e d ile b iliyo rd u . "B a ş k a b ir k a b lo ku lla n a lım ," d e d i Leya, d ü ş ü n c e le rin d e n sıynlarak. "D e li m is in ? A k a k a ç iftin in b a şına g e le n le ri unutm a. Uzayı yırtarız so n ra . K im b ilir ka çın cı b o y u tta b u lu ru z ke n d im izi." " B a ş k a b ir b o y u tta ö lü rü z, ya n i. A m a b u b o y u tta za te n ö le c e ğ iz . B ir d eneyelim . N e ka yb e d e riz? " "N e m i kayb e de riz? B iz b e lki b irşe y kaybetm eyiz. A m a uzay yırtılırsa bu g e zegen ne o lu r, b iliyo r m usu n ? Y a param parça olur, ya d a yörüngesinden çıkıp yıldızlararası boşlu ğ a savrulur. Y a d a şu yıldızın iç in e d ü şe r. B e lk i şim d i b ir işe yaram ıyor, am a s o n u ç ta tü m galaksi halkının malı; ve biz d e galaksim ize k a r ş ı s o r u m lu y u z . E ğ e r s e n f o t o n d e f le k t ö r ü n ü d e ğ iş tirts e y d in ..." " S e n d e O r io n 'd a n d ö n ü n c e y e n i b ir z o ltra k k a b lo s u alsaydın..." ö n c e ta rtış m a la rı b itti, s o n ra d a havaları. Uzay g e m isin in kapısını açtılar v e b irbirle rin e yaslanarak dışarı çıktılar. Zehirli enjektörlerini yanlanna almışlardı. O ksitleyici a tm osfer etkisini g ö s te rip dayanılmaz acılar başladığında, yaşamlanna kendileri s o n vereceklerdi. B ir taşın üzerine çıkıp b irbirlerine sanldılar. C iğ e rle rin d e h a fif b ir y a n m a b a şla m ıştı b ile , a m a henüz rahatsızlık v e ric i d ü ze yde d e ğ ild i. B ir s ü re s o n ra L e y a a ya ğ a kalktı. Z o ru n lu in iş ya p tıkla rı ç u k u r lu ğ u ç e v r e le y e n y a m a ç la r a ilg iy le b a k ıy o r d u . " Ş u y e ş il ö b e k le re b a k ," d e d i. "M in e ra l o lu ş u m la rın a h iç b e n zem iyo rla r. B ir ç e ş it b itk i o lm asın..." ö b e k le rd e n b irin e yaklaştı, ç ö m e lip in ce le m e ye başladı. "G e rç e k te n d e b ir ç e ş it b itki bu. Ç o k s e rt d o ku su var. Sanki a tm o s fe rin y a k ıcılığ ın a karşı ko ru n m a k is te r g ib i..." S o n ra a ya ğ a kalktı. "Y u k a rı tırm a n ıp e tra fa b ir g ö z a tm a k is tiy o ru m ," d e d i ve k a ra rlı a d ım la rla y a m a c ı tırm a n m a y a b a ş la d ı. B o n z o d a kalkm aya davrandı, am a m idesi bulandı ve o ld u ğ u yere çöktü.

" S e n g i t , " d e d i. " B e n s e n i b u r a d a b e k le r im . ” Leya te p e y e ya kla şm ıştı b ile . K e n a rd a ki b itk i ö b e k le rin e tu tu n a r a k k e n d in i s o n b ir g a y r e tle y u k a rı ç e k ti ve ... B ir yaratıkla b u ru n b u ru n a g eldi. Leya'nın o g ü n e d e k g ö rd ü ğ ü en tu h a f ve ko rku n ç yaratıktı bu. H e r tarafı ren k ren k p ö rsü m ü ş d e rile rle kaplıydı... siyah, gri, mavi, kahverengi, pem be, beyaz, ç o k iri olm asına rağm en yalnızca iki lo ko m o to r o rgan üzerinde, neredeyse yıkılacakmış g ib i d e n g e d e d u ru y o rd u . G ö v d e s i y e rç e k im in e m e yd a n o ku rca sın a d im d ik yukarı y ü k s e liy o r ve ü ç g a rip uzantı ile sona eriyordu. L o ko m o to r organları andıran iki uzantı yanlara d o ğ ru çıkıp aşağı sarkıyor ve en u ç ta da lla n a ra k d a h a ufak b irk a ç uzantıya aynlıyordu. A m a canavarın en d e h ş e t v e ric i ye ri, te p e d e k i uzantısıydı. B ir tüm örü andıran b u yuvarlak cism in üzerinde sıvımsı tu h af b ir m a d d e y le d o lu iki iğ re n ç ç u ku r, ç e ş itli e t p a rça la rı ve d e lik le r va rd ı. O rta d a k i b ü y ü k b ir d e liğ in iç i ve ç e p e rle ri süm üksü b ir dokuyla kaplıydı. Uzantının tepesinden, dibinden ve salyalı b ü yü k d e liğ in ç e vre sin d e n karm akanşık siyah ve beyaz kıllar fışkırıyordu. B ir an d e rin b ir sessizlik o ld u . S o n ra yaratığın b ü yü k d e liğ i açılarak daha d a büyüdü. İçinde san kem ik parçalan ve büyük b ir p a rça pe m b e e t görülebiliyordu. D eliğin açılmasıyla birlikte içindeki e t parçası dalgalanmaya ve havaya titreşim ler yaymaya başladı. Ö d ü patlayan Leya ta m d ö n ü p a rdına b akm adan kaçacaktı ki, yaratığın ü st yan uzantlanndan birinin u cu n da g ö rd ü ğ ü şey on u o ld u ğ u ye re mıhladı. B u b ir z o ltra k kabtosuydu. Leya, şaşkınlığı g e çtikte n so n ra korkusunu yenerek yaratığın ü stü n e a tıld ı ve ka b lo yu ç e k ip a lm aya çalıştı. C a n a va r g ib i b ir ya ra tığ ın e v re n in b u ü c ra k ö ş e s in d e nasıl o lu p d a b ir z o ltra k k a b lo su yla ka rşısın a çık ıv e rd iğ in i d ü şü n m e ye vakti yoktu. Yaratık en uçta ki kü çü k uzantılarıyla kabloyu kavramış, g e ri ç e k m e y e ça b a lıyo rd u . Leya d a c a n ha vliyle k a b lo n u n b ir ucuna yapışmış, çekiştiriyordu. C iğerleri acı verecek kadar yanm aya başlam ıştı. "V e r ş u n u b a n a l Bırak, tanrının belası...” Y a ra tık a n id e n h a re k e ts iz le ş ti. K a b lo n u n u c u n u b ıra ktı ve sa lla n m a ya b a şla d ı. L o k o m o to r o rg a n la rı tu h a f b ir şe kild e o rta d a n ik iy e k a tla n d ı v e y a ra tık a ğ ır a ğ ır y e re d e v rild i. Leya b ir a n durakladı. Y aratık kım ıldam adan yatıyordu. Leya d ö n d ü ve yan koşarak yan yuvarlanarak yam açtan aşağı indi. B o n z o 'y a s e s le n iy o r, z o ltra k k a b lo s u n u s e v in ç le h a va d a sallıyordu. B o n z o zehirli e n je ktö rle ri ç o k ta n hazırlam ıştı b ile. K a b lo yla k o ş a ra k g e le n L e y a 'y ı g ö r ü n c e n e re d e y s e g ö z le rin e inanam ayacaktı. Leya başına g e le n le ri b ir ç ırp ıd a anlattı. B ir y a n d a n d a , y a ra tık a c a b a k a lk ıp p e ş im d e n g e lir m i d iye ya m a cın te p e s in i g ö zlü yo rd u . "G e rç e k te n ç o k y ü re klisin ," d iye co şku yla kucakladı karısını B onzo. G em iye g irip kabloyu bağladılar ve hem en havalandılar. Leya

nostromo

" O n e rd e ? " "K im n e rd e ? " "iblis. Dem in karşım a çıkan iblis m id ir c in m idir, o işte." Y in e g ö z le rin i y u m u p d u a la r m ın ld a n m a ya b a şla d ı. A d a m la r b irb irle rin e baktılar. "H ayal görm üşsün, Hacı Emmi. G ü n e ş vurm uş kafana" "V a lla h i d e g ö r d ü m jb illa h i d e g ö rd ü m . A h a na h şu ra d a yd ı. O s m a n 'ın d u rd u ğ u ye rd e . E km e k kuran ça rp sın ." A d a m la r g ü ld ü le r. "T elevizyonda fred ile ri telan fazla izledin g aleba, Hacı E m m i," d e d i b ir tanesi. "A kşa m a kahvede eyi m avra var," d iye ekle d i O sm an. "B a k , e km e k ça rp sın diyorum ..." d ö nelge lom bozundan b a ktığın d a karşılaştığı yaratığın yanına başka yaratıkİann d a toplandığını g ördü. H e p si üst uzantılannı sa llıyo r v e o iğ re n ç d e lik le rin i d u rm a d a n a ç ıp kapıyorlardı.

K e skin b ir vınlam a s e s i d u y u n c a s u stu , ö b ü rle ri d e s u s u p k u la k y e rd ile r. S o n ra h e rş e y y ıld ırım h ızıyla o lu p b itti. Ş a ra m p o ld e n yu ka r d o ğ ru , ışıklar s a ç a n yuvarlak b ir cis im

"Tam zamanında uzaklaşmışız," d e d i ürpererek. "N e yapacağız

çıktı ve yavaş yavaş yükselm eye başladı. H acı Emmi, "E şhedü

ş im d i? "

e n la..." d iy e b ild ikte n s o n ra ye n id e n bayıldı.

"B uradan iki saatlik yolda havası tem iz b ir gezegen biliyorum ," d iy e yanıtladı B onzo. "Sanırım o ka d a r dayanabiliriz. O ra d a n d a hava ikm ali y a p ıp ü sse g e ri d ö n eriz."

"K a ça lım ç a b u k !" "A lla h ım se n bizi ko ru ." "İş te şu rd a iç in d e birşey..." "Jandarm aya h a b e r e d e lim ..." " D u r u n , k o rk m a y ın , A lla h

B o n z o g e m i b ilg isa ya rın a ro ta ta lim atın ı ve rd i. S o n ra b ire r a ğ rı k e s ic i a ld ıla r ve sa b ırla b e kle m e ye b a şla d ılar. B o n zo d ü şü n ce liyd i. "A tm osfe rin in b e şte b iri oksijen olan b ir g e ze g e n d e yaşam ın n asıl o lu p d a ğ e liş tiğ in i .b ir tü rlü a n la y a m ıy o ru m ," d e d i. " B e lk i d e h iç a n la y a m a y a c a ğ ız ," d iy e ¡y a n ıtla d ı L e ya . "G e rç e k te n d e g ize m li b ir d ü n y a bu . N e ka d a r iğ re n ç b ir yaratıktı, bilsen. A ca b a böyle ilkel yaratıklar ¿oltrak kablosunu n asıl ü re te b ilm iş le r? H e m ne iş le rin e ya ra y a b ilir ki z o ltra k k a b lo s u ? " İk is i d e e v re n in g iz e m le ri k a rş ıs ın d a ü rp e re re k re s e p tö r yaprak!annı salladılar. H ayretten m osm orötesi kesilm iş kuyruk bıdırcıklannı te rsyü z e ttile r ve d o rsa l ç iftle ş m e m ukozalannı b ir b ir in e y a p ış tır a r a k ç ılg ın c a s e v iş m e y e b a ş la d ıla r. T ra k tö r yol ke nannda yatan adam ın hizasında s e rt b ir fre n le durdu. Röm orktaki yolcular hem en atlayıp, yerde yatan adamın yanına koştular. pt-lacı Em m i b u l" "'A ra b a mı ç a rp m ış a c e p ? " "H ayır. Y a ra b e re yok, baksana. B a şın a g ü n e ş vu rm u ştu r." "S u g e tirin !"

b ü y ü k tü r . G id iy o r iş t e . "

C isim hızlanarak yükseldi, küçüldü, küçüldü, g ö kte to p lu iğne başı ka d a r o ld u ve kayboldu. K ö ylü le r b ir s ü re e n d iş e y le s a ğ a s o la bakındılar. B u a ra d a H a cı E m m i d e ayılm ıştı. Y a şlı a d a m ın rö m o rk a b in m e s in e ya rd ım e ttile r. K ö ye d o ğ ru yo la çıktılar. " H a c ı E m m i, ş u s e n in g ö r d ü ğ û ı t in c in d e ğ il, d ü p e d ü z uzaylıymış. H a n i fılim le rd e ki g ib i." "U ç a n d a ire n in iç in d e b iri vardı, iyi g ö re m e d im am a, in sana p e k b e n ze m iyo rd u ." "B iz im ö ğ re tm e n u ça n d a ire fila n yok, g ö z yanılm ası d iy o r." " Y o k d e v e ! B u g ö r d ü ğ ü m ü z n e y d i ö y le y s e ? " H a cı Em m i h a la sa ia va t g e tiriy o rd u . SürücCLarkaya d ö n ü p se sle n d i: "S e n d e n ne istiyo rla rd ı ki, H a cı E m m i? Y o k s a ka çıra ca kla r m ıydı?" "N e b ile y im b e n o ğ lu m ? Ş e yta n ın işin e a kıl sır mı e re r? " S o n ra te la ş la y a ttı ~ y e rd e n d o ğ ru ld u . A vu çla rın ı a çtı, sa ğ a s o la bakındı. "E yvah," d e d i. "K aptırm ışım ." "N e y i ka p tırm ışsın? " H acı Em m i c e va p verm edi. Y ü zünde ağlam aklı b ir ifade vardı.

T ra k tö rü n s ü rü c ü s ü d e inm iş, H a cı E m m i'n in b a şın a şim d i altı kişi toplanm ıştı. B irisi koşup röm orktan b id o n la su getirdi. A d a m ca ğızın yü zü n e s e rp tile r, saçını ıslattılar. K ö ylü le rd e n b iri ce k e tin i katlayıp başını arkaladı. H a cı E m m i k e n d in e g e lir g ib i o ld u , g ö z le r i a r a la n d ı. "E ş h e d ü e n la ilahe illallah ve e ş h e d ü e n n e m uh a m m e d e n a b d u h u ve resuluhu. N e rd e yim b e n ? " " B u r d a s ın h a c ı e m m i. Ş o s e n in k e n a rın a y a n g e lm iş ya tıyo rsu n ." ™

nostrorno

"A lla h rızası iç in siz d e b irlik te g e lin bize, ye m in b illa h edin, b a n a a rka çıkın. B e n im k i ca n ım a o k u ya ca k, y in e unuttur!: diye. D eyin ki on a : U n u tm a m ış alm ış; a lm ış a m a d ö n erke n e uzaylının b iri ka p ıp ka çıve rm iş deyin..." "N e y i ka p ıp ka çıve rm iş? " "Ç a m a ş ır ip in i," d e d i H a cı Em m i, "p a za rd a n a ldığım naylon ça m a şır ip in i."

İt

A TILG A N kitabevi sunar!... HALDUN AYDINGÜN

BAŞKAN OYUNU (2000’lerin öyküleri)

Sadece

BİR GALAKSİ DOLUSU FİLM M/VLZEMESİ SİZİ BEKLİYOR!...

Yüzlerce Veril ve Yabancı Film Afişi, Lobby Kartları, Orijinal Fotoğraflar...

ıo o Adet

İmzalı!.. 2.000.000.TL. (Posta Masrafları Dahil) adresimizden İsteyebilirsiniz.

ve GIOVANNI SCOGNAMILLO’nun o rijin a l tabloları

E ğ er

nostromo‘n u n 1 ve 2. Sayılarını E dinm ek İstiyorsanız S a y ı B a ş ın a 750.000. T L .s ın ı t P o s t a ü c re t I d a h il) G a ra n ti B a n k a sı M o d a ş u b e s i 6 2 0 0 7 9 8 -4 n o lu h e s a b a y a tırıp d e k o n t u n u b iz e fa x la d ığ ın ız d a d e r g in iz s iz e g ö n d e rile c e k tir.

ATILGAN Kitabevi İstiklal Caddesi A tlas Sinem ası P asajı No: 24 Beyoğlu İstanbul T el& F ax: 0 212 245 47 37

X-Bilinmeyen ve onu izleyen Evrenin ciltlerini bugün karıştırmak, o konu ve imza bolluğu içinde insanı, meraklıyı, adeta bir zaman yolculuğuna sürükler. Derginin düzenlediği öykü yanşması ise bir kuşağın panoramasını çizmektedir, Bilimkurgu’ya devam edenler ve Blllmkurgu’dan aynlanlarla. Sayı: J» ■ EylD I ı

X B IL IN M E V E N

biKmkwgi! dergisi

Giovanni Scognamillo Selma Mine ve X-Bilinmeyen (daha sonra Evren) demiştim bir önceki yazımda; ama bu kadar kısa bir hatırlatma, özellikle Türkiye'deki BK yayıncılığının tarihi açısından, yeterli değil. X-Bilinmeyen macerası ve örneği, yani fanzinden profesyonel dergiye dönüşüp, yaşamını şu ya da bu şekli ile 1976'dan 1982'ye kadar sürdüren bir öncü olmasaydı, bugün belki de ne bir Atılgan olurdu, ne de bir Nostromo. Sezar Erkin Ergin1in Antares'i BK fanzini geleneğini kuruyor, Selma Mine1nin X-Bilinmeyen1\ profesyonel BK dergiciliğinin temellerini atıyor ve başından beri o dönem (ve bir noktaya kadar bu dönem) için geçerli bir saptamada bulunuyor; "Bilim-Kurgu, Türkiye için hem yabancıdır, hem tanıdıktır; daha doğrusu, bu bilimsel-sanat dalını ne tam biliyoruz, ne de bilmiyoruz diyebilirim. Bu konuda romanlar okumuş, öyküler beğenmiş, filmler görmüş ve TV dizileri izlemiş ve halen izlemekte olabilen çok kişi bunların bilim- kurgu olup olmadığını düşünmez bile" (Selma Mine, X-Bilinmeyen bir yaşını doldururken, S .1 2 ,1 Mayıs 1977). X-Bilinmeyen ve onu izleyen Evren1in ciltlerini bugün kanştırmak, o konu ve imza bolluğu içinde insanı, meraklıyı, adeta bir zaman yolculuğuna sürükler. Derginin düzenlediği öykü yarışması ise bir kuşağın panoramasını çizmektedir, B k'ya devam e d e n le r ve B K 'dan a y n la n la rla . Selma Mine1nin uygun gördüğü çizgisi ile X-Bilinmeyen, kurgunun her çeşidine önem verdiği gibi, kurguyu ve kurgusal olanın anlayışını bilimsel yazılarla da destekliyor. Belirli bir ölçü içinde gerekliliği tartışılmaz olan bu yaklaşım, ölçüyü aştığında, kurgudan çok bilime ağırlık verecektir, Evren dergisinde olduğu gibi. Yıllar sonrası fanzin olarak yeniden yayınlanacak X-Bilinmeyen, bu kez bilime ve kurguya boyutlar ekleyip yaşamını bir karmaşa içinde noktalayacaktır. Evet, X-Bilinmeyen'i karıştırmak; Selma Mine1nin tefrika

m | nostromo

halinde ve rile n ' Unutulan G ezegen' rom anı;'B iyonik İnsanlar G e rçe k m i T , 'ö lü m Iş ın la rı','A y'ın Sırları', 'Rüzgâr E n e rjis i g ib i bilim sel yazılar; Turan D u rsu n 'un fa n tastik g e rçe kçilik tü rü n d e k i araştırm ası 'E v re n B ir Ş a ka m ı?', S a a d e ttin T o p u z o ğ lu 'n u n ' P ir i R e is H a r ita la r ı in c e le m e s i. B ilim kurgu ç o k geniş b ir b oyut için d e ele alınıyor dergide, ama bu, dönem in ihtiyaçlanndan d a kaynaklanıyor; özellikle D a n ik e n tarzı fa n ta s tik g e rç e k ç iliğ in ç o ğ u kez ve yanlış o la r a k b ilim k u r g u d a n s a y ı ld ı ğ ı 7 0 'l i y ı lla r d a . . .

parasıztfroman,>ilavemiz orta sayfamızdadır IflMVt

u» «•■iw

t*« t'T-t-ım

E U B E f l«-

D erginin ç e ş itliliğ i bunlarla d a bitm iyor: S tu rg eo n ve John VVyndham g ib i yazarlann öyküleri yanında, R o b e rt M oore VVilliams'ın 'Satan'm D ö n ü ş iî adlı uzun öyküsü d e yer alıyor. B u arada telepati ve telekinesis g ib i parapsikolojik konulara yer aynldığı g ib i U F O 'lar h iç unutulm uyor. X -B ilin m e ye n 'in yazar künyesinde eskilerden, yenilerden ve h a len g ü n c e l o la n la rd a n n e re d e yse h erkes var; B ü le n t A kkoç'ian G ürses ö n e ie , Ekrem Kasım'dan Tank Erguvan'a, R ecai D in ç e iden ilk öykü yanşmasını kazananlardan Levent M o lla m u s ta fa o ğ lu 'n a , E r o l T u la y'a, G ü n a y Taylan'a... B u ara d a sinem a ve televizyon -TRT b o l sayıda B K dizileri ve film le ri g ö s te rd iğ in d e n - h iç u n u tu lm u yo r; B K m üziği unutulmadığı gibi. Barbarella, Uzay Yolu, A ltı M ilyon Dolarlık

M u m y a l a r d a n s ö z ediliyor E v re n 'd e ; r ü z g â r e n e rjisin d e n , Im m a n u e l V e lik o v s k y 'd e n ... A m a C a ri S a ğ a n da var, A dam , J e tg ille r ve U zay 1 9 9 9 kapak konusu olduktan gibi. Kaptan K irk ve Mr. S pocK la yapılan söyleşiler gündemdeler. 4 3 . sayısı ile (O ca k 1 9 8 0 ) X -B ilin m e ye n saf değiştiriyor ve E vre n ya d a B ilin m e y e n E v re n adı ile B ilim ve T e kn ik d e rg is in d e n so n ra T ürkiye 'n in ik in c i b ilim se l yayını olm a sevdasına kapılıyor. B K arka planda kalıyor çünkü Evren b ir "a ktü a lite , b ilim ve s a n a t' d e rg isid ir. A slın d a te m e l yazar kadrosunda pek bir değişiklik olm uyor Selm a M ine öykülerini sürdürüyor, G ürses ö n e r bilim sel yazılan derliyor, G ö kçe n Taşkıran film le ri yazıyor, E ro l T u la y d a B K dünyasını. M um yalardan söz e d iliyo r E vre n 'd e ; rüzgar enerjisinden, Im m a n u e l ye liko vsky’den... A m a C a ri S ağan da var, A tilla D o rs a y ile s ö y le ş i (o d ö n e m d e D o rs a y S o la r is 'i h iç s e v m e d iğ in i, sıkıcı b u ld u ğ u n u s ö ylü yo r), W e rn e r Von B ra u n 'dar\ A p o llo 'n u n İki Yüzü, S e rve t B ö h ü r le id e n Uçan Dairelere İnanç, Ç e tin A lta n ile söyleşi, Çevre Kirliliği, Ay'da T ürk A d la n ve devamı... Evren b ir a ktüalite-bilim -sanat d e rg isi olarak um ulan ilgiyi g ö rm e d iğ i g ib i b ir kısım B K severleri d e soğutuyor. Zam an zaman “ R önesans'ta insan figürü ve renk persepsiyonu” ile d e ilg ile n e n E vre n ke n d i ka d e rin i ke n d i ç iz m iş o lu yo r. S ürecek

nostronto O

D

E

R

İ

N

D

A

R

B

■ * •• • ■ ***> *-■ r -

D E E F IM P A C T I

"H a y a tın ın h e r g ü n ü n ü sa n ki s o n g ü n ü n m ü ş g ib i y a ş a " d e r

ş id d e tli ç a rp ışm a n ın s o n u c u n d a b ü tü n insanlığın yo ko la ca ğın ı

g e le n e k s e l b ir söz... Y a s iz ? E ğ e r ki d ü n yan ın s o n u n u n b ir yıl

b e lirle m e le ri üzerine h e rke s bu so ru yu so rm a ya başlıyor. T abii

iç e ris in d e g e le c e ğ in i b ilm iş olsaydınız, b u g ün ü n ü zü , yarınınızı,

b u kuyrukluyıldızı y o ke tm e gö re viyle uzayın d e rin liklerin e açılan

g e le c e k haftanızı nasıl ya şa rd ın ız? İş te b u so ru , m e s le ğ in d e

ve d ü n ya n ın g e le c e ğ in i k u rta rm a g ö re v in i ü s tle n e n b ir g ru p

yıldızı parlayan g e n ç b ir televizyon h a b e rcisin in yüzyüze g e ld iğ i

a s tro n o tu n yü zyü ze g e ld iğ i s o ru d a aynı...

b ir s o ru ... A y n ı z a m a n d a h a ya tla rın ın b a h a rın d a k i iki g e n ç insanın da... V e d ü n ya üzerinde yaşayan te k te k b ü tü n insanların

P a ra m o u n t P ic tu re s ile D re a m W o rk s 'in b irlik te su n d u kla rı b ir

da...

Z a n u c k /B ro w n p ro d ü ksiyo n u olan "D e e p lm p a c t"in başrollerini R o b e r t D U V A L L , T e a L E O N I, E lija h W O O D , V a n e s s a

Y ö n e tm e n liğ in i M im i L E D E R 'in ü s tle n d iğ i " D e e p Im p a c t", işte

R E D G R A V E , M a x im illia n S C H E L L , L e e le e S O B IE S K I ve

b u soruyu e le alan b ir film . B ilim adam lannın b ir kuyruklu yıldızın

M o rg a n F R E E M A N

d ü n y a y a h ızla y a k la ş m a k ta o ld u ğ u n u ve m e y d a n a g e le c e k

o y n a m a d ığ ı b ir film iz le y e n v a r m ı?

( B u s e z o n M o r g a n F r e e m a n 'm N B . ) p a y la ş ıy o rla r.

S e n a ryosu n u M ic h a e l T O L K IN ile B ru c e Joel R U B IN 'in birlikte yazdıkları film in y ö n e tm e n i M im i LED E R ... D e e p Im p a c t p ro je s in in ilk ad ım la rı, 19 7 0 'li yılların s o n u n d a R ic h a r d

D .Z A N U C K v e

D a v id

B R O W N 'd a n

o lu ş a n

p ro d ü ksiyo n e kib in in b u fikri P a ra m o u n t'a sunm alarıyla atılmış. E sin ka yn a kla rı ise, G e o rg e P A L 'in 1 9 5 1 yılı ya p ım ı o la n ve özel e fe kt ka te go risin d e O s c a r ö d ü lü kazandığı "W h e n W o rld s C o llid e " a d lı b ilim k u rg u k la s iğ i film i o lm u ş . Z a n u c k ile B r o w n 'in a ra d ığ ı u n s u rla r, B r u c e J o e l R U B IN M ic h a e l T O L K IN -J o h n W E L L S ü ç lü s ü n ü n y a z d ığ ı o rta k s e n a ry o d a b ira ra ya g e lm iş . B irb irin d e n b ağım sız ü ç ayrı öykü ç iz g is i y a rd ım ıy la d ü n y a n ın s o n u o lg u s u in s a n b o y u tu n a in d irg e n m iş . S o n u ç ta , T o lk in 'in d e y im iy le , "ö lü m o lg u s u n a

©

nostrono

filmin Yeşilçam sahnelerinin altına döşediği baygınlık geçirtici müziği He "ben de varım" diyor. N B .) D e e p Im p a c t'in u zay s a h n e le ri, h e m m e k a n la rd a h e m d e s tü d y o s e tle rin d e g e rç e k le ş tirilm iş . Kuyrukluyıldızı yo ke tm e k üzere g ö n d e rile n M essiah adlı uzay gem isinin uzaya açılm adan ön ce ki sahneleri, E d w a rd s H ava U ssü’ndeki N A S A ofislerinde ç e k ilir k e n , u z a y ın d e r in lik le r in d e k i s a h n e le r in ç e k im le ri P aram ount stü d yoların d a ve W a rn e r H o lly w o o d stü d yolan n d a g e rç e k le ş tirilm iş . (Bakalım bu sahnelerden h a n g ile ri s iz e

"çok" tanıdık gelecek... N B ) " D e e p lm p a c t" in u z a y s a h n e le r in d e a y rıc a e s k i N A S A a s tro n o tla n n d a n D a vid M . W A L K E R d a dan ışm a n lık hizm eti v e rm iş. U zaya ilk ke z 1 9 8 4 y ılın d a çık a n ve d a h a s o n ra ü ç k a rş ı d ü n y a n ın t e p k is in i iş le y e n b ir film " ç ık m ış o rta y a .

kez d a h a g ö re ve çıkarak uzayda to p la m 7 2 4 sa a t kalan David M W A L K E R , "D e e p lm p a c t"te k i a ktörlerin rollerini so n d e re c e

Ç e k im le ri, C a lifo r n ia 'n ın P a lm d a le b ö lg e s in d e b u lu n a n

iy i

y a p m a la r ı n d a n

büyük

k e y if

a ld ı ğ ı n ı

s ö y lü y o r .

E d w a rd s H ava Ü s sü 'n d e ki N A S A te sisle rin d e g e rçe kle ştirile n film in y ö n e tm e n i M im i L E D E R , T ü rk iy e 'd e A c il S e rv is a dıyla

F ilm e n d ü s tr is i d e , tıp k ı N A S A g ib i y ılla rd a n b e ri u zayın

g ö s te rile n te le v iz y o n d iz is i ç a lışm a sıyla iki ke z E m m y ö d ü lü

d e rin lik le ri k o n u s u n d a b ü y ü k d e n e y im s a h ib i o ld u , A n c a k ,

kazanm ış b ir kadın yönetm en... L E D E R b ö ylelikle "B a n şçı"d a n

kuyrukluyıldız o lg u su n u n sin e m a d a ilk kez işlenm esi nedeniyle

(The P e a ce m ake r) s o n ra ikin ci sin e m a film ini yö n e tm iş oluyor.

b u k o n u film e n d ü s tr is i iç in d e y e n iy d i. " D e e p lm p a c t" in p ro d ü ksiyo n am iri Joan B R A D S H A W , b u konudaki g ö rü şle rin i

" D e e p Im p a c f'in k a m e ra g e ris i e k ib in d e , h e r ikis i d e d a h a

şö yle d ile g e tiriy o r:

ö n c e "B a rış ç r'd a M im i L E D E R ’la b irlikte çalışm ış o lan g ö rü n tü y ö n e tm e n i

D a v id

"İn s a n o ğ lu ş im d iye ka d a r h iç b ir kuyrukluyıldıza in iş yapm adı.

R O S E N B L U M d a g ö re v y a p m ışla r. P ro d ü k s iy o n tasarım ını

D ie t r ic h

LO H M AN N

ile

k u rg u c u

O n la rı a n c a k ç o k g ü ç lü te le s k o p la r aracılığıyla g ö re b iliyo ru z.

ise d a h a ö n c e "Yıldız S avaşları" (S ta r W a rs ) v e "K u tsa l Hazine

B u yü zd e n ş im d iye ka d a r insanların h iç g ö rm e d iğ i tü rd e n b ir

A v c ıla r ın d a k i (R a id e rs o f th e L o s t A rk) ça lışm a la rıyla sa n a t

o rta m y a ra tm a m ız g e re k iy o rd u . B ö y le b ir d u ru m d a g ö rs e l

y ö n e tm e n liğ i d a lın d a O s c a r ö d ü lü kazanan ve "B a rış ç ı"d a da

efektlerin yardım ına başvurm am ız elb e tte ki kaçınılmazdı. Ç ü n kü

(T h e P e a c e m a k e r) g ö re v y a p a n L e s lie D IL L E Y ü s tle n m iş .

o n la r o lm a d a n

F ilm in ö zel e fe k t s ü p e ıy iz ö rü "Ju ra ssic P a rk"ta ki çalışm asıyla

b a şaram azsınız."

O s c a r ö d ü lü sa h ib i o la n M ic h a e l L A N T IE R L . (Başkalarından aşırmadığı sürece sıkıcı ve kendini tekrarlayan işlere imza koyan Titanic'in çift Oscar'lı harikâ(!) James H O R N E R ise Deep Impact'in müziğinden sorumlu. Duyduğumuz kadarıyla, ürettiklerinin üstüne koyacak pek notası kalmayan HORNER,

bu

b o y u tta k i

b ir ö y k ü y ü

a n la tm a y ı

( D eep Impact, A B D gösteriminin ilk 10 gününü 74 milyon

R o b e rt D u va ll

E lija h W o o d

T ea Leoni

dolarlık hatırı sayılır b ir rakam la g e rid e bıraktı. G ö rü n e n o ki, film P a ra m o u n t P ic tu re s ve D re a m V V o rks S K G 'n in ilk " M " i o lm a başarısını g ö s te re c e k . B u arada, ■film i h e n ü z g ö rm e m iş , [

a m a g ö r m e y e n iy e t li o la n la ra n o t: Yanınıza ik i p a k e t s e lp a k a lm a yı

I

ih m a l e tm e y in .

n e tm e n : M im i L e d e r

nostromo

NB)

Yalnızım... Bu koca şehirde, bu koca ülkede, bu koca dünyada yapayalnızım... Yalnızlığımın sebebi etrafımda insanlar olmayışı değil. İnsanlar var. Hem d e b ir sürü. Fakat ben onlardan çok uzağım. Zihnim de cevap bekleyen pek ç o k soru var. Kim olduğum , ne olduğum , neden var olduğum ... Bunlar beynim i kurcalayan soru ve sorunlann sadece b ir kısmı. B u akşam da d ü şü nce le r denizinde boğulm am ak için

oyku : mm

a

■ ■ '

kendim i so ka ğ a attım. Pek ç o k akşam o ld u ğ u g ib i yine sokak sokak dolaşmaya başladım. H e r zaman olduğu g ib i bu akşam ddolaşmak için kalabalık caddeler yerine tenha arka sokaklar seçtim. Büyük caddeler pek bana göre değil. İnsanlarla dolu. Barlar, gece kulüpleri, e ğ le n ce m erkezleri... Parlak ışıkların ardına gizlenm iş so ğ u k ve d o n uk m ekanlar. Y ine aynı şekilde soğuk ve yapm acık tavırlı insanlarla dolu. B ir gecelik ilişkiler arayanlar için ideal yerler.

Denek

Fakat bana g öre değil. Dar ve karanlık b ir sokağa saptım. Sanınm serseriler sokak lam bası kırmışlar. G ird iğ im sokağın b ir çıkm az so ka k o ld u ğ u n u a n c a k so ka ğ ı ya rıla d ığ ım d a fa rk e ttim . G e ri d ö n m e d e n ö n c e b ir s ig a ra yakm ak iç in d u rd u m . S igarayı iki dudağım ın arasına ye rleştird ikte n sonra çakm ağım ı bulm ak için c e p le rim i ka rıştırm a ya b a şla d ım . Ç a km a ğ ı s ig a ra y a d o ğ ru yaklaştınrken arkamda yaklaşmakta ç o k hafif ayak sesleri duydum, ö z e llik le g ü rü ltü yapm am aya çalışan insanların a yak se sle ri.

Cüneyt UÇM AN

Sigaramı yakıp arkama d öndüğüm de d ö rt m etre kadar uzağımda ü ç s ilu e t o ld u ğ u n u g ö rd ü m . K aranlık yüzünden d e taylan pek seçem esem d e onsekizle yirm i yaşlan arasında sokak serserileri olduğunu anlayabildim. Daha önde duranın elinde hafifçe parlayan m e ta l b ir ç u b u k va rd ı. S a ğ ın d a kin in e lin d e n uzun b ir z in c ir sarkm aktaydı. S o lu n d a kin in ise e lle ri b o ştu . Fakat iriliğ i bunu önem siz kılıyordu. S ırtiannda d e ri m on tla r ve altla n n da da yırtık ko t pantolonlar vardı. G örm esem de, m ontlannın sırtiannda üyesi old u ktan ç e te n in am b le m in in o ld u ğ u n a e m ind im . B u g ü n le rd e sokaklarda yaşayan b ir g e n cin hayatta kalabilm esi için kesinlikle b ir ç etenin üyesi olması gerekiyor. ö n d e k i g e n ç hafifçe titreyen b ir sesle "B ayan," dedi. "Ş im d i bize zorluk çıkartm adan cebinizdeki b ü tün parayı veriyorsunuz. Biz de size h iç b ir zarar verm iyoruz." Sanınm bu, g e ncin ilk soygunuydu. Sağındaki zincirli olansa kendinden daha emindi. "Ş öyle ışığa gel de yüzünü b ir g örelim ," dedi. "E ğ e r güzel b ir parçaysan sa dece paranı almakla kalmayız." Ardından hepsi abartılı bir şekilde güldüler. Sigaramdan bir nefes çekip yavaş yavaş serserilere doğru yürümeye başladım . Dem in konuşan "O o o , azgın b ir hatuna rastladık. Bu g e ce keyfimiz yerine g e lir," diye konuştu. B unu b ir gülüşm e daha izledi. En önde olanıyla aram da yanm m etre kala kamına b ir tekme attım , iki büklüm ye re d ü şe rke n sağındaki zin cirin i ban a d o ğ ru salladı. Eğilerek bu ataktan kurtuldum . Ayağa kalkıp b ir tekm e d e onun suratına attım. İğrenç b ir çatırtı duyuldu. Sanınm burnu kınldı. iri kıyım olan d iğ e riyse b e linden çıkardığı bıçakla üzerim e atıldı. Bıçağı tutan kolunu kırarak adamı yere fırlattım. Acıya aldırmadan tekrar ayağa kalktı. Fakat iki bacağının arasındaki o hassas bölgeye attığım b ir tekm e işini görm eye yetti. Ağzım daki sigara izm aritini yere atıp oradan uzaklaşırken arkam dan acı için d e küfrettiklerini duyuyordum . Küfürlerin hepsi d e ailem, aslında bahsettikleri g ib i olmayan m esleğim ve beni konu alan cinsel fantezileriyle ilgiliydi. Tahminimce bu gençler uyuşturucu alacaktan parayı bu yolla temin ediyorlardı. Sorunlu dünyanın sorunlu çocuktan... Ç ocukluğum da, ke n d in i savunm a d e rsle ri alm am için ısrar ede n a ile m e b ir kez daha m innet duydum . B u akşam için bu kadar m acera yeter, diye düşünerek evimin yolunu tuttum. Evim, şehirdeki en alçak yapılardan birinde. Yirmisekiz katlı b ir binanın yirmiattıncı katında oturuyorum.

Nedense bir türlü yüzlerce katlı gökdelenlere kanım ısınmadı. Belki

Niye varedildim? Tüm hayatım yoğun bir "Bu yaşadığımı daha

yerden uzak olduğumda duyduğum huzursuzluk hissinden. Belki

önce de yaşamıştım galiba," duygusuyla geçiyor. Sanki daha önce

d e tüm o yapılar şehir merkezinde, insanlar, eğlence ve bol

bir hayat yaşamışım gibi. Lanet olsunI Ben zaten daha önce

gürültünün içinde olduğundan. O tür aşırı yüksek yapılan tercih

yaşadım l Sanırım anlaşılmadı. Ben daha önce yaşadım. Yani

edenler sanırım aşağılık kompleksi olan, insanlara yukarıdan bakmayı

yaşamışım. Ben, dünyadaki ilk ve tek klonlanarak üretilmiş insanimi

seven kişiler. Oturduğum semt varoş diye tabir edilebilecek bir

İşte tüm sorunlanmın, soğukluğumun, içe kapanıklığımın nedeni

bölge. Birkaç dakika önce atlattığım gibi pek çok saldın, soygun,

de bul Klonlanma, insanlarda denenm e aşamasına geldiğinde

tecavüz ve gasp olayının yaşandığı; polislerin dahi girmeye çekindiği

ben, yani benden önceki ben gönüllü olmuş. Lanet olsun ona!

bir yer. Burayı tercih etmemin sebebi kazancımın yeterli olmayışı

Deney başarıyla sonuçlanmış. V e ben ortaya çıkmışım. Beni, yine

değil. Aksine fazlasıyla iyi kazanıyorum. Oturduğum yeri dışarıdan

gönüllü olan bir ailenin yanına vermişler. Çocukluğum -hatırladığım

ve içeriden gören birisi hayrete düşerdi. Hayır. Burayı seçmemin

kadarıyla- gayet normaldi. Arada sırada "Ben bu olayı daha önce

sebebi, şehrin en az insan banndıran bölgesi olması. Mesleğime

de yaşamıştım sanınm," düşüncelerine kapılmamın dışında. Bunu

gelince, bir reklam şirketinde çalışıyorum. H e r gün insanlann

kimseye anlatmazdım. N e aileme ne d e arkadaşlarıma Zaten fazla

oniarcasını gördüğü binaların tepesindeki kocam an, ışıl ışıl

da arkadaşım yoktu. Okulda ise derslerim mükemmel olmasa da

reklam larla gökyüzüne lazerli hologram teknolojisiyle çizilen

her sene sınıf geçm em e yetecek kadar iyiydi. Hayatım böyle

reklamlann büyük bir bölümü bana ait. Televizyon reklamlanna ise

normale yakın bir halde devam ederken ailem bana onsekizinci

şirketin başka bir bölümü bakıyor. Bazen kendim e soruyorum

yaş günümde kötü bir sürpriz yaptı. Benle ilgili her şeyi anlattılar.

"Daha kendini tanıyamamış bir insan, başkalarına bir şeyler tanıtmayı

Tahminimce bunu kendi başlanna değil de deneyi yöneten bilim

nasıl başarıyor?" diye. C evap her zamanki gibi: "Bilmiyorum”.

adamlannın isteği doğrultusunda yaptılar. Bir gün, bir şekilde bunu öğrenebileceğim i düşünmüş olmalılar. Bu yüzden bu açıklama

Oturduğum apartmana ulaştım. Asansöre binip, yirmi altı numaralı

görevini d e bana en yakın kişilere verdiler. B abam sözlerini

düğmeye basıp, o tuhaf iç burkulması hissiyle beraber yukan doğru

bitirdiğinde ne diyeceğimi şaşırdım. Dünya çevremde dönüyordu

çıkmaya başladım. Yirmialtıncı kattayım. Çünkü daha ah katlar

sanki. Beynim kanncalanıyordu. Tek kelime etmeden odama çıktım.

oturulacak halde değil. Hepsi de çeşitli sebeplerle yıkık, dökük,

Kapımı kilitleyip yatağa uzandım. S aatlerce ağladım. Bir hafta

moloz, çöp ve toz toprak dolu yerler. Evimin kapısını kilitlemeye

boyunca odamdan hemen hemen hiç çıkmadım. Okula gitmedim.

gerek duymuyorum. Sokak çeteleri, hırsızlar ve serseriler olduğu

Bizimkiler d e gitmem konusunda hiçbir şey söylemediler. Ç ok az

doğru. Fakat apartmana dışandan bakan biri içeride çalınacak bir

yedim, çok az uyudum. Ç ok fazla düşündüm. Tam bir bunalım

şey olmadığını düşünür. Salonun ışıklan içeri girmemle beraber

içindeydim . Artık 'önceden yaşamışlık* duygusunun sebebini

açıldı. Kendimi koltuğa atarak uzaktan kumanda cihazıyla televizyonu

biliyordum. Klonlanmış olduğum kadının bazı anı parçacıktan da

açtım. Karşımdaki duvarda görüntüler belirdi. Genelde televizyonda

beynime aktanlmış olmalıydı. Bir diğer farkettiğim şeyse yılda bir

yayınlanan üç şey var. insanlan kandırmaya çalışan aptal politikacılar,

kez yapılan tıbbi kontroldü. Bu kontrol için şehirdeki bir hastane

"Bize bağışta bulunursanız cennete gidersiniz" masalını anlatan

yerine şehir dışında, garip, pek çok güvenlik önlemiyle korunan

inanç sömürücüler ve devamlı kan, vahşet, şiddet görüntüleriyle

bir tıbbi laboratuara gitmemiz tuhafıma gidiyordu. Ç ocuk aklımla

dolu haberler. Am a arada bir eski filmler yayınlandığı d a oluyor.

tam anlayamasam da yapılan testlerin, muayenelerin ve bir psikologla

Nedense eski filmlere bir yakınlık, bir sıcaklık duyuyorum. Belki de

saatler süren görüşmelerimin normalden farklı olduğunu seziyordum.

geçmişle olan 'özel' bağımdan dolayıdır. Televizyonu kapattım ve

Annemle babam ise bunun her yıl yaptınlması gereken rutin bir

evimden dışarı çıktım. Asansöre binip terasa çıktım. Havanın ne

taram a olduğunu, kendilerinin de yaptırdıklannı söylüyorlardı.

de rec e soğuk olduğunu unuttuğumdan paltomu giymemiştim.

N eden daha yakın bir hastaneye gitmediğimizi sorduğumdaysa

Geri dönüp almaya da üşendim. Buz gibi havada terasın kenanna

en ciddi tıbbi kuruluşun burası olduğunu anlatıyorlardı. B ir hafta

kadar gidip çıkıntıya yaslandım. Bir sigara yakıp arka arkaya nefesler

sonra yaşantıma kaldığım yerden devam etmeye başladım. Am a

çekerken bir taraftan da etrafı izlemeye başladım. Çevrede görülecek

hiçbir şey eskisi gibi olmadı. H e r olay karşısında "A caba o da

pek bir şey yok. Yıkık dökük, kocaman, eski binalar. Başımı göğe

böyle mi yapardı?" " O d a bu karan m ı verirdi?" gibisinden

kaldınp yıldızlan incelemeye koyuldum. Göğün tam ortasında ay

paranoyakça düşüncelerle yaşıyordum. Bir kobay fare, bir deneyin

vardı. Ay bu g e c e hilaldi. Ayın en sevdiğim hali. G ö kte sonsuz

parçası olduğunu bilse yine d e do ğ a l davran ab ilir m iydi?

sayıda yıldız, zihnimde sonsuz sayıda soru ve düşünce. Niye varım?

Üniversitede reklamcılık bölümünden mezun oldum. Bir şirkette çalışm aya başladım . İlk maaşımı aldıktan sonra ailemin yanından aynlıp buraya taşındım. O günden beridir de hayatımda hiçbir değişim yok. Sadece artık yıllık muayenelere te k

b a ş ım a

g id iy o r u m

ve

doktorlarım a eskisi gibi hafif bir korku ve çekingenlik yerme aşın bir nefretle yaklaşıyorum. Hayatım a hiçbir erkek girm edi N e eş olarak, ne d e sevgili olarak. Nedenini tam olarak ben d e bilmiyorum. Hiçbir erkeği

kendim e

yakın

hissetm iyorum . D a h a do ğrusu hiçbir insanı yakın hissetmiyorum. Tüm insanlardan farklı olduğumu

nostrovno m

yüzünden kendimi hep gelişmeden ve yeniliklerden uzak bir geri kafalı olarak görmüşümdür. İşe giderken ve eve dönerken her zaman metroyu tercih ediyorum. Tam olarak sebebini anlamış değilim am a metroyla yolculuk etmek, şahsım a özel bir araçla gitm ekten daha fazla zevk veriyor bana, ö z e l bir ulaşım aracı almayışımın sebebi maddi değil. Rahat edem em em . Çalıştığım reklam şirketi şehrin merkezinde, o karmaşanın tam göbeğinde. M etro istasyonundan ofisin olduğu gökdelene gidene kadar üç sokak boyunca o itiş kakış kalabalığının içinden geçm ek zorunda kalıyorum. Bütün gün aynı şeylerle uğraşıp duruyorum. Bir ürünün tanıtımı, insanlara hoş gelecek, ilgi çekecek, bol renkli, bol ışıklı, cafcaflı reklamlar. Düşünm ediğim , daha doğrusu en az düşündüğüm zamanlar işimle meşgul olduğum zamanlar. ö ğ le n tatilinde herkes yem eğe giderken ben odam da oturup duruyorum, iş arkadaşlanm işimi çok sevdiğim için öğlen tatilinde bilmemden kaynaklanıyor olsa gerek. A m a bu farklılık bana bir

bile çalıştığımı zannediyorlar. O ysa ben yine düşünüyorum. Ne

üstünlük getirm iyor. A ksine, kendim i tüm insanlardan aşağı

olacak benim bu halim? Hayatımın sonuna kadar hep acılar içinde

görüyorum. Evet, ben bir deney hayvanıyım! Peki, bu içinde

mi yaşayacağım ? Norm al bir insan olam ayacak mıyım? Bilim

bulunduğum durumun sorumlusu ben miyim? Kesinlikle hayırl

adamlannın bu deneyden bekledikleri ne? O kadının hareketlerini

Suçlular bir insan yaşamını aşağılık bir deneyde harcayan bilim

taklit etmem mi? Eğer deney başanh olursa ne olacak? Kopyalamalar

adamları ve çok matah bir şey yaptığını zanneden orijinal ben.

devam mı edecek? O nlara göre deneyin başanlı sonuçlanması

Aslında ben o, o da ben olduğuma göre ben de suçlu sayılırım.

ne dem ek? Eğer deney başarıyla sonuçlanır d a kopyalamalara

Ben, onun hücrelerinde oluşturuldum. Beynim de onunki gibi

yen iden başlanırsa o yeni kopyaların hayatları ne olacak?

düşünüyor. Demek ki ben de onun yerinde olsam -ki zaten öyleyim-

Hayır, hayırl Kesinlikle hayırl Ben yaşıyorum am a başkalan bu

kendimi kopyalatırdım. Hayır! Bunu kesinlikle yapmazdım, ö y le

acılan yaşamamalı. Ben harcanmış bir hayatım. Kaybolmuş bir

saçm a bir şey yapabileceğim i hiç zannetmiyorum. Belki de bir

ruhum. Ama bunun başkalannın da başına gelmesine izin veremem.

kopyanın neler çektiğini, ne acılar yaşadığını bildiğim içindir. Hava

O anda kararımı verdim.

iyice soğuduğu için eve girmeye kara verdim. Terasın kapısından içeri girip asansöre bindim. Eve girince yüzüme hafifçe çarpan

İş çıkışı eve dönerken eczaneye uğramak için metrodan bir durak

sıcak hava dalgası oldukça hoşuma gitti. Günlük giysilerimi çıkartıp

önce indim. En etkilisinden bir kutu uyku hapı alıp eczaneden

yatağa girdim. Bir sigara daha yaktım. Uyuyamayacağımı biliyorum.

çıktım. Bir durak için metroya binmeye gerek duymadan yürümeye

Beynime tekrar düşünceler üşüştü. A caba orijinal ben olan kadın

başladım. O n sekiz yaşımdan beri ilk kez bu kadar mutluydum.

tıpatıp benim gibi miydi? Ondan 'annem' diye mi bahsetmeliyim

Yürümüyor, sanki uçuyordum. Köşe başında, içinde ateş yanan

yoksa 'ikiz kardeşim' diye mi? Hala yaşıyor mudur? Hiç karşılaşmış

bir varilin çevresinde toplanmış bir kaç evsize cebim deki bütün

mıyızdır? Karşılaştıysak beni tanımış mıdır? Bilim adamlan neden

parayı verdim. Ben evime çıkarken onlar da büyük ihtimalle içki ve

böyle bir deneye ihtiyaç duydular ki? Dünyayı kirletip tüketecek,

uyuşturucu alıyorlardı. İçeri girdim. Koltuğuma oturup her şeyi

hatta yok edecek yeterince insan yok mu zaten yeryüzünde? Bir

yeniden gözden geçirdim . Kararım doğruydu. H em kendim

de doğal olmayan yollardan insan üretmenin ne gereği var? Başka

çekm ekte olduğum acılara bir son verecektim hem d e benden

birisi yok muydu koca dünyada? Niye onu yani beni seçtiler ki?

sonra geleceklerin aynı acıları yaşamalannı engellemiş olacaktım.

Onun özel bir üstünlüğü mü vardı? Hayatımı böylesine karartmaya

Evet. H ayatım da d ah a ö n ce hiç bu kadar mutlu olduğum u

kimin ne hakkı var? Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum) Tannml

hatırlamıyorum. Son bir sigara yaktım. Sigaramı içerken bir taraftan

Ben bu laneti hak e d e c e k ne yaptım ? Tanrıl Bu da devamlı

da vasiyetnamemi yazdım. Geçerli olup olmayacağını bilmiyorum

sorguladığım kavramlardan biri. Eğer Tann varsa ben nasıl vanm?

ama kimin umurunda? Tüm varlığımı uyuşturucu bağımlılannı tedavi

Tann'nın yaratmadığı bir varlık nasıl var olabilir? Benim bir ruhum

eden bir vakfa ve yetimhaneler kurumuna bağışladım.

yok mu? insanlardan uzak oluşumun ve içe kapanıklığımın sebebi

gidip bir bardak su aldım. Paketteki hapları tek tek yuttum. Artık

M utfağa

ruhumun olmayışı mı? Benim Tann'm, beni yaratan bilim adamlan

bitiyordu. Kurtuluyordum. Acılar diniyor, beynimde pek çok soru

mı? Her zaman olduğu gibi düşünceler arasında uyuyup kalmışım.

sorup cevap isteyen ses susuyordu. S o n bir kez düşünceler

Sabah saatin alarmıyla uyandım. Bir taraftan giyinirken bir taraftan

doluştu kafam a Klonlama deneyiyle ilgilenen bilim adamlan amma

da kahvaltı olarak bir şeyler atıştırdım, işim için gerekli belgeleri,

d a şaşıracaklardı. Yüzüm de yıllardan beri ilk kez g e rç e k bir

taslakları, çizimleri ve raporları aceleyle evrak çantam a tıkıştınp

gülüm sem e ve mutluluk ifadesi var. B ir anda yüzümdeki ifade

yola çıktım.

donup kaldı. O önceden yaşanmışlık duygusu bir kez daha sardı benliğimi. Sanki... sanki... Yo, hayırl Sanki daha önce yaşamıştım

iş arkadaşlarım ın tam am ı bilgisayar kullanırlar. A n c ak ben

bunları ben. Sanki daha önce de intihar etmiştim. Hayır, olamaz!

bilgisayarlara da ısınabilmiş değilim. Kullanmasına kullanıyorum.

O lm am alı! O kadın da, orijinalim d e intihar etm iş. H em de

Fakat tercih etmiyorum. Kağıt kalemle çalışmak bana daha cazip

kopyalandığından dolayı pişman olduğu için. Hayırl O n un gibi

geliyor. Bu da ofiste bazı ufak tefek sorunlar yaratmıyor değil. Ama

olmamalıyıml Onun gibi ölmemeliyiml Ben farklıyım! Ben o değilim!

patronum, böyle basit bir takıntısından dolayı en üretken elemanını

Doğrulup koluma kaldıracak güç bulsam kusup kurtulacağım. Ama

gözden çıkaracak kadar aptal değil. Geçm işle olan o 'özel' bağım

o kadar uykum var ki...

0

I nostromo

n

p g g S E fi

1 1 3 P ] masa

nü»esmmws

n ııi!

ATILGAN Kitabevi İstiklal Caddesi Atlas Sineması Pasajı No: 24 Beyoğlu İstanbul Tel&Fax: O 212 245 47 37

Nükleer savaş sonrası karanlık, kasvetli bir .çelecek. . • Ve böyle bir çelecekte ikiye ayrılmış fi bir diıiıya:

AUTA: Çöplükte bulunmuş ve Dr. Ido tarafından onanlmış dişi bir i , 'cyborg'tur. Geçmişini hatırlamaz, ancak hatırlayamadığı bu geçmişten kaynaklanan inanılmaz bir gücü vardır. Bir kedi kadar uysal ve sevimli, en az o kadar da bağımsızlığına düşkündür. Kendine güveni tamdır. İnatçıdır. Gururludur. "Ben böyleyim; işine gelirse" türündendir; ama bunu gayet mahcup bir şekilde yapar. Arkadaşı olarak tanımladığı herkes koruması altındadır. Korkaklara, kendini beğenmişlere ve a p ta lla ra ka rşı ta h a m m ü lsü z ve h o ş g ö rü s ü z d ü r.*

Teknik ve fizyolojik özellikleri: B o y :~ 1 .5 3 m K ilo : -1 8 1 kg Başı dışında tüm vücudu silahlı. Sağ omuzundaki kanallardan çektiği havayı yaklaşık 15000 °C’ye kadar ısıtabilen plazma jeneratörü, bu ısıyı işaret ve o rta p a rm a kla rın d a n d ü şm a n a y ö n le n d ire b iliy o r. En önemli Özelliği, "humanoid cyborg / insansı siborg"lann yalnızca tek b ir türü için geliştirilmiş, en güçlü ve ölümcül d ö vü ş Ş a n a t|_ o la n "P a n z e rk u n s t" b iliy o r olm ası. B ir diğer özelîiği ise kemerinin arkasında muhafaza ettiği bıçağı. El / parmak vuruştan ve uçarak savurduğu tekmeler ölümöül P

)K İS i\K )O I

SO

o

O k j v a c >a .

K A L A K ) 'S O K ) )K )S A K J ‘ O LAK) e>eK)i ...

A P 2 A U \ l2 lk )A K A B U L & D 6 C 6 fc L 6 £

BUÜDA/O ÖOM PA TÖ K SİK BA2LÛEVOK, CAK3AVZU2LAR YOK i^ÂBUS» BİTİYOI2.» ' B A M B A Ş K A XX) |s>

Y A LA K A

g ö tü ep-

B E K JÎ B E K L E D İĞ İM İ­ Z İ B İ l W O IZ .U M '-

e>ELİVORUM..*

BAYTEKİN ONİKİ YAŞINDA Ellili yılların ortalannda Zeytinburnu Ziya GökaJp ¡¡kokulı/m n ko ridorlarında saçları epey uzun, arkadaşlarının siyah önlüklerinin tersine bej rengi spor ceketli, kırmızı kravatlı ve beyaz gömlekli oniki yaşlarında bir çocuk telaşla koşuşturup duruyordu. Çocuk, 5 B sınıfının hazırladığı duvar gazetesi "C /w /f/"n ın "b a ş m u h a rririy d i. Ünvan, sınıf ö ğ re tm e ni M ünevver Taluy tarafından kendisine verilm işti ve oniki yaşındaki başm uharrir, aynı zam anda g azetenin hem redaktörü, hem ressamı, hem de öykü ve röportaj yazarıydı. Çikolata tenli, siyah örgülü s a ç lı, beyaz kurdelalı ve zeytin karası gözlü kendi yaşlarındaki Sevtap Ç için ile birlikte } yapmak üzere komşu ilkokullara giderek, o okullann enleri ve önde gelen öğre n cile riyle görüşm eler f f ordu. Bir yandan çirkin elyazısıyla konuşmaları kirli ve Paranm ış bir deftere not eder, bir yandan d a natıkası kıt, B ireysel yaşamı renksiz öğretm enlerin: "N e söyleyeyim, bilm em ki..."yollu sorulanna: "Doğa güzelliklerinden sözedin efendim" tarzında karşılıklar vererek onlarla dalgasını geçerdi. Bu züppe öğrenci bir yıl önce "Cıvılt/' gazetesinde yayınladığı (I) "Aya S eyahat1adlı kısa öyküsü ile okul öğretmenlerinin dikkatini çekmiş, o yaşlarda çizgi romandan yazılı öykü ve romanlara geçmeyi başarabilmiş sayılı birkaç öğrencinin ise kısa zamanda kahramanı olm uştu. G ri renkli plastik okul çantasında d e rs kitaplarından ç o k zam anın harcıalem çizgiromanlanyla Çağlayan Yeni Dünyalarda dizisinin birkaç kitabı bulunurdu. Azıcık kavgacı ve hırçındı. Kendi mahallesi Telsiz'de "Atm acalar" adlı çetenin reisiydi. (Bu çe te de o zam anlar şarkıcı Vedat Ç etin ka ya da vardır) G a rip ve alışılmamış nesnelerin koleksiyonlarını yapar, uçak, roket ve denizaltı resim lerflliriktirirdi. 1H eron" marka, Fransız yapısı ü ç v ite s li b ir yâ rışçı b is ik le ti va rd ı ve b u b is ik le tle Yanmburgaz'dan istranca Dağlanna kadar İstanbul'un bütün uzak çevresini 0 yaşlarda dolaşmıştı. Azıcık rom antikti bu haylaz ve kız arkadaşlarının yanında davranışları değişir, ansızın Fransız soylularının incelikli tavırlarına bürünürdü. O na okulda ve mahallede bir yığın takma ad yakıştırmışlardı ama onun en çok sevdiği ad Şehzadebaşı sinemalanndan yürütülen jjptuziki kısım te km ili b irden "B a y te k in "adıydı. Z ühtü B a y a tdı bu çocuğun adı...

ONİKİLİK BAYTı YTğKıİNİN YAŞAMI ND DRAMATİK OLAYLAR f

ıllâ rı lira ar sınd a "6 -7 Eylül olaylan” gibi bir 1 9 5 3 ila 1 9 5 7 yıllan yığın sosyal ve p o litik katastrofun arasında benim çocuk d ü n y a m ı e tk ile y e n b e lli b a ş lı o la y la r ş u n la rd ı:

I- B u g ü n b a kıld ığ ın d a b ir karış y e ş illiğ in b ile zarzor g ö rü le b ild iğ i E-5 Karayolu üzerindeki Ç ırpıcı Çayırının Haznedar mevkiine düşen F -8 4 je t uçağı. Pilot arızalanan uçağı bu küçük ovaya indirmeye çalışmış, ne var ki başanlı olamamıştı. Son anda atlamayı denemiş, ancak yere çok yakın olduğu için paraşütü açılmadan uçağı yere çakılmıştı. Kazadan hemen sonra mahalle çocuklanyla olay yerine koştuğum uzda içinden dum anlar tü te n koskoca b ir oval raterle karşılaşmıştık. ^m lU Dumlupınar denizaltısının Çanakkale Boğazı Nağra Burnu açıklarında İsveç bandıralı N a b o la n d şilebiyle çarpışarak

nostrovno

e

batm ası. 1 1 0 m etre d e rin likte yatan denizaltıdan sa d e ce b e ş k iş i s a ğ k u rtu lm u ş , s e k s e n b ir d e n iz c i b o ğ u la ra k ö lm ü ş le r d i. B u o la y ç o c u k lu ğ u m d a b e n i o k a d a r d e rin le m e s in e e tk ile m iş ti ki, ansızın p ilo t o lm a tasarım ı değiştirm iş, denizaltı kom utanı olmayı kararlaştırmıştım. Ne var ki, daha sonraki yıllarda D u m lu pın a r olayı b e nde b ir tü r psikoz oluşturacak ve zaman zaman klostrofobik bir ortam a s ü rü kle n m e m e n e d en o la ca ktı. B u n u n ö ykü sü ş ö yle d ir. Gazetelerden birinin yazıişleri müdürü benden Dumlupınar’ ın batış öyküsünü ayrıntılı b ir biçim d e yazmamı istem işti. Yazı d iz is in e b a şla m a k iç in g e re k li fo to ğ ra f, b e lg e ve notları biraraya toplayarak yazı m akinesinin başına çöktüm . A ncak

b irka ç sayfa yazdıktan sonra daral g e ld i ve nefes alm akta g üçlük çektiğim i sanarak yazı makinesinin başından kalktım. Herhalde bir tü r "gecikm eli stres sendrom u"... D um lupınaı31 yazam ıyordum . N e zam an konuyu anım sayıp fo to ğ ra f ve belgelere baksam, hep aynı şey oluyordu. III- Senaryosunu R obertA . Heinlein'ın yazdığı"Aya SeyahatD e stin a tio n M o o n "un b ir m ahalle sinem ası olan Yedikule Tunca Sinem asında gösterilm esi. T abii o zamanlar bu film hakkında h iç b ir d o ğ ru b ilg iy e sa h ip d e ğ ild im . O n -o n b ir yaşında b ir ço c u ğ u n b e lle ğ in de İngilizce je n e rik ge re ktiğ i g ib i yeralam azdı. A n ca k ç o k se vip , ç o k b e ğ e n d iğ im bu film de benim ço cu k beynimi adamakıllı kurcalayan bir terslik vardı. A yda su y o k tu am a astronotları taşıyan roket, vaktiyle b ö lg e d e s u b u lu n d u ğ u n u n iz le rin i yansıtan y e r y e r çatlak b ir a ra ziye in m iş ti. A yrıca ro ke tin kanatlarına yön ve rici d ü m e n le r d e konm uştu. Uzayda hava olm adığına g ö re bu is tik a m e t d ü m e n le rin e ne g e re k v a rd ı? Y ılla r so n ra b ir b ilim ku rg u a n siklo p e d isin d e bu ça tla k arazi d ü şü nce sin in film in yapım cısı G e o rg e P a fd e n g e ld iğ in i ve yö n e tm e n In/ving P ic h e l ile bu konuyu kıyasıya tartıştıklarını ve kabul e ttird iğ in i oku d um . G ö rü n tü y e b ir d e rin lik ve p e rs p e k tif verm ek için o lu ştu ru la n b u ça tla k araziye , yö n e tm e n d e n yana çıkarak H e in le in d a karşı çıkmıştı am a sonunda parayı bastıranın dileği gerçekleşti ve Yedikule Tunca Sinem asında film i s e yre d e n o n b ir ya şın da ki b ir ilko ku l ö ğ re n c is in i d e azıcık g ü ld ü rd ü . "D e s tin a tio n M o o n " b üyük b ir özenle ve "Technicoloı1' renk sistemiyle çekilmişti. Bu sistem de renkler a zıcık keskin ve ç o k ca n lıd ır. B u ö z e lliğ i n e d e n iy le d e g ö rü n tü le r seyircin in b e lle ğ in d e kolaylıkla yeralabilir. İşte o n b ir yaşım dayken yazdığım ilk b ilim ku rg u öyküm " A ya S e y a h a tle , için d e " R adar Kralı" adlı b ir kötü karakterin de b u lu n d u ğ u b ir çizg i rom anla b irlikte bu film in e tkisi büyük olmuştur, ö ykü m ü etkileyen bir başka faktör daha var. Çırpıcı Ç ayırına d ü şe n F -8 4 'ü n m o to r şase le rin d e n b iri M usta fa D u yg u adlı b ir arkadaşım tarafından ele g e çirilm iş ve evinin ça m u rlu b a h ç e s in in b ir k ö şe sin e y e rle ş tirilm iş ti. Z am an zam an M u sta fa ile silin d irik b ir iske le tte n ib a re t o la n bu şa se ye tırm a n ır ve k e n d im izi " D e s tin a tio n M o o n " d a ki "R o cke tsh ip G a lile o "n u n astronotları yerine koyarak, " Aya İniş" denem eleri yapardık. Bu iniş sırasında roket m otorunun çıkardığı sesleri taklit etm ede M ustafa'nın benden ç o k daha iyi o ld u ğ un u anımsıyorum. IV - Ve... Ç a ğ la ya n Y a yın e vi Y e n i D ü n y a la rd a D iz is in in yayınlanm aya başlam ası. O n kita p tan oluşan ve b ü tün bir altm ışsekiz kuşağını boylu b o yu n ca e tkileyen b u dizi, ne yazık ki, o günkü Türkiye'nin çarpık sosyo-küKürel koşulları a ltın da g e rçe kle ştirilm işti. B unun so n u cu olarak rom anlar orta la m a ü ç te b ir kısaltılm ış, ço ğ u n u K e m a l T ah ir'in "A. K a hram an" im zasıyla yaptığı "yarı a d a pta syo n - ya rı çe viri" yapıtların orijinal adları ile yazar adlan verilm em iş ve kapak fotoğraftan ile rom an içeriğindeki uyum gözetilm em işti. Am a yalnız ko ca b ir kuşak için değil, dah a sonraki kuşaklar için d e b ir tü r " c u l f o lu ştu ra ca k bu dizi, " n o s ta ljik ' duyguların Ö tesine ta şa ra k b irka ç ye rli yazar ta ra fın d a n ta k litle rin in üretilm esine bile neden olm uştu. Benim diziyle karşılaşmam şöyle oldu:

Van Vogt'un "The Voyage o f the Space Beagle" adlı romanıyla birlikte, Bayar'ı onbir yaşlarındayken çok etkileyen ve onu bilimkurguca yapan, senaryosunu Robert A. Heinlein'ın yazdığı "Destination Moon"un İspanyol afişi (Zühtü Bayar arşivinden)

@ | nostromo

B ir g ü n a n n e a n n e m le b ir lik te S a m a ty a 'd a b u lu n a n a kra b a la rım ızın e vin e h a fta s o n u ta tilim iz i g e ç irm e y e g id iyo rd u k. M e rh a b a 'nın o ra la rd a b ir y e rle rd e kü ç ü k b ir " k io s k " vardı. O za m a n la r tü tü n fila n d a sa tıla n bu tü r dükkancıklarda g a zeteciler duvara ip le r gererler, gazete ve dergileri çamaşır mandallanyla bu iplere asarlardı. Çağlayan

kita p la rı d a bu "k io s k "\a rö a satışa su n u lu rd u . H em d e b irç o ğ u ç iv itli s u d a / e n i yıka n m ış iç ç a m a ş ırla rı g ib i m andallanarak... İşte M erh a b a 'd a ki o g azete satıcısında d iz in in ü ç ü n c ü kitabı o la ra k yayınlanan Kanadalı yazar A.E .Van V o g fu n " The Voyage o f the S p a ce B e a g le " adlı romanın çevirisi ile karşılaştım. Tabii, o yaşlarda bütün bunlan bilm iyordum am a dizinin ilk kitabı "M e rih te h S a ld ıra n la rı da daha ö n ce m andallann ucunda sallanırken görm üştüm . A n c a k , " F eza C a n a v a rla rı" a d ıyla yayınlanan "S p a c e B e a g le "ın ç o k çarpıcı b ir kapağı vardı. O n b ir yaşlarında, uzaya, ro ke tle re ve ro b o tla ra m eraklı b ir ç o c u ğ u n aklını başından alacak kadar güzel çizilmiş, fantastik im ge sınıriannı

Z ü h tü Bayar'ın "F eza Canavarları" adlı rom anın tanıtımı am acıyla, "Seyyareler Ç arpışıyor"un arka kap ağın da yeralan illüstrasyondan esinlenerek ç izd iğ i ve öğretm enlerini deli ettiği resim ... Ç ağlaya n yö n e ticile ri, g e rç e k te R a y B ra d b u ry'n in "A S o u n d o f Th u n d e r" a d lı ö y k ü s ü iç in çizile n ve "P la n e t Sto ries"in O ca k 1954 tarihli sayısında yayınlanan b u resm i "The Voyage o f the S pace B ea gle" a ya kıştırm ışlard ı. t

zorlayan ve d e aşan b ir kapağı ... R esim de, rom andaki devsel uzay gem isi " S p a ce B e a g le " (K em al Tahir, "Uzay T azısı" a n la m ın a g e le n b u adı b e ğ e n m e m iş, "S p a c e B e a g le "a: "B o ş lu k Kartalı" adını yakıştırmıştı. B u da elbette yıllar sonra edinilen b ir bilgi.) ahtapota benzeyen kütük kafalı bir yaratık tarafından durdurulmuş, tehdit ediliyordu. Yaratık, " B o ş lu k K a r ta lın ın g ü v e rte te ra s ın d a , e lle rin d e uzay tabancalan tutan astronotlar tarafından karşılanmıştı. Uzayın laciverdi içinde altın renkleriyle pırıl pınl parlıyor, geri planda yıld ırla r e lm as ışıltılı ışıklar saçıyorlardı. K itap kapağındaki resm i g ö rü n c e to k a t yem iş g ib i oldum . Ansızın içim de, bu kitaba sahip olabilm ek için küçücük varlığımın bütün enerjisini a çığ a çıkarm ak iste ğ i duydum . Anneannem in kü rk ta klid i m antosunun eteğine asılarak yalvarm ağa başladım. Kitabın fiyatı b ir liraydı. B ir lira, 19 5 4 'le rin Türkiye'sinde satın alma g ü cü yüksek ve b ir Am erikan dolanndan d a değerli b ir para b irim iy d i. A ltıyüz ayar g ü m ü şte n yapılan ve 1 9 4 7 ve 4 8 baskısı olm ak üzere iki türü bulunan bu paralan bugün yaşı ellinin üstünde olanlar ço k iyi anımsarlar. Israrlı yalvarmalanmın sonucunda "Feza Canavarlar?'nı anneanneme satın aldırdım.

"rotoı1' denen ve merkezkaç kuvvetiyle adamı dönen dairenin iç d u va rın a ya p ıştıra n iç b a yıltıcı d u y g u d a n d a h a d a etkileyiciydi, kitabı okuyup bitirdim am a pek birşey anladığım söylenem ezdi. Evet, olayları anlıyordum : devasa b ir uzay gem isi, sonsuz uzayda b ir incelem e gezisine çıkmıştı ve bu gezi sırasında bilimadamlan ve askerler indikleri gezegenlerde ya d a b o şlu ğ u n karanlıklannda en az insanlar kadar zeki ya ra tıkla rla ka rşıla şıyo r ve b u n la rla savaşıyorlardı. A m a "aksülâm et' ne dem ekti? Nasıl oluyor d a büyük bilginlerden o lu ş a n b ir t o p lu lu k , t e le p a t ik v e h ip n o tik e tk ile r altında kalabiliyorlardı? Asıl önem lisi; te le p ati ve hipnoz ne d e m e kti? iş te ç o c u k beynim b unlan çözem iyordu. İslam i tarih b ilg is i ile övünm ekte ç o k ileri g id e n babam ın kültür düzeyi ise bu sorulara d o yu ru cu karşılıklar verebilm ekten ç o k uzaktı. B ö y le c e h e rke s g ib i ka ra ö n lü k le r g iym eyi red d e d ip kırmızı kravat ve s p o r ceketiyle Z e y tin b u m u Ziya G ö k a lp İ lk o k u lu 'n u n k o rid o r la r ın ı a rş ın la y a n u zu n s a ç lı k ü ç ü k h a yla z, g a rip v e ü rk ü tü c ü s o ru la rıy la ö ğ re tm e n le rin e m u s a lla t o lm a y a b a ş la d ı. A m a s ın ıf öğretmenim M ünevver Taluy ile pedagojik konularda kitaplar y a z a n ö ğ r e tm e n K a z ım Ö z c a n ' ın d ış ın d a h iç kim se b e n i anlamıyor, bana d e li, k a ç ık g ö z ü y le bakıyorlardı. " Feza Canavarları"™ te kra r v e h ırs la o k u d u m . S o n ra te k ra r v e z e v k le o k u d u m . A m a yin e iste d ikle rim i e ld e edememiştim. Tekrar ama bu k e z y a r d ım c ı k it a p la r a b a ş v u ra ra k o k u d u m . B u fa n ta s tik k a p a k lı k ita b ın içindeki bütün gizleri çözmek, b ir avuç bilimadamının inatçı mücadelesinin derinliklerdeki anlamına varm ak istiyordum. S ö zlü kle r ve a n siklo p e diler arasında b ir yo lcu lu ğ a çıkınca, g ö rd ü m ki öğretm enlerim in ve büyüklerimin karşılık verem ediği sorulann bütün cevaplan kitaplardaydı. Ö n ü m d e içim i ferahlatan, b e n i m utlu eden koskocam an ve yepyeni b ir u fu k açılm ıştı. B u ufuk; uzay kadar sonsuz, elm as ışıltılı yıldızlar kadar parlak, bilim g ib i derin ve sanat kadar d a anlamlıydı. B u yaşamının ilk yirm i yılını kör olarak g e çirm iş b ir görm eyenin gözlerinin ansızın açılması g ib i birşeydi. "Feza C anavarları"m te kra r okudum ! E llib eş yaşındayım ve hala b e ş ya d a o n yıld a b ir te kra r okurum ve her okuyuşum da da ond a yeni birşeyier bulurum. Hem artık eserin orijinaline d e sahibim. Yıllar sonra romanın o rijin a lin i e le g e ç irip d e o ku yu n ca , K e m a l T a h ir'in "A. K a h ra m a n "im zasıyla yaptığı adapta syo n -çevirin in , aslının p e k d e iyi olm ayan b ir kopyası o ld u ğ u n u g ö rd ü m . A m a "Feza Canavarları" çevirisindeki bütün "naivete"ye rağm en ilk göz ağrısıydt ve "T h e Voyage o f the S p a ce B ea g le "ın ya n ın d a o n u n " F re a k", a n c a k s e vim li b ir ya vru su g ib i duruyordu.

O akşam rom anı okum aya başladığım zaman g e rç e k b ir kü ltü r şo ku n a uğradım . O h h oo o ... K em a le ttin T uğcu'dan Van V o g fa g e ç m e n in b a şd ön m e si, lu n a p arkla rda adına

nostromo | 0

ş iir p a rça sı d in le r g ib i d in le m iş ve b ir kez d a h a b aştan okum am ı istem işti.

DÜŞ MÜ YOKSA "FICTION" MI?

Z ü h tü B a ya r'm O ca k 1983'te çıkardığı fotokopi, fanzın G A L A K T İK A 'n ın kapağı...

1 9 8 3 yılı başlarında; İslam sikkeleri, sultan ferm anları ve eski el yazmaları arasında geçen yaşamımdan el çabukluğuyla çe kip çıkardığım zaman parçası için d e konusu bilim kurgu olan "G alaktika " adlı b ir fanzin hazırlayıp ço ğalttım . O yılın O c a k ayı ta rih in i ta ş ıy a n ve ne yazık ki b ir te k sayı ço ğ a ltıla b ile n bu fanzinin ön iç ka p a ğın d a ki sü tu nu m d a şöyle yazıyordum : "Zam an yo lcu lu ğ u na b ilim kurgunun b ir hayal ürünü gözüyle bakanlar, geçm işi düşündükleri zaman beyin nöronlan arasında geriye yaptıktan anısal yolculukları u n u ta n la r d ı r . Ya da b ö y le b ir y o lc u lu k y a p tık la rın ın a s la fa rk ın a v a ra m a y a n k ö s te b e k le r..." B en sık sık zaman yo lculuklarına çıkarım . G e ç e n le rd e bu y o lc u lu k la rd a n b irin d e , 1 9 5 5 'le rd e ke n d i o n ik i yaşım la karşılaştım . S a çla n kısa kesilm iş, kırmızı kravatlı ve kare ceketli bir çocuk, Zeytinbum u'ndaki Ziya G ökalp İlkokulunun ko rido ru n d a durm uş, duvara asılı sınıf gazetesi "C ıvıltı"yı okuyordu. Duvar gazetesinde ise kendi yazdığı "Aya Seyahat"

İLK ÖYKÜM BİR BİLİMKURGUYDU "A ya S e ya h a t' adlı ilk öykümü yazmayı tasarladığım zaman, b ö y le b ir ö y k ü n ü n a n c a k b ir rü y a fo rm u iç in d e s u n u la b ile c e ğ in i d ü ş ü n d ü m . Ö ykü n ü n b ir "ta h rir ö d e vi" sınırlan içinde kurguya dayalı olarak yazılmasının öğretm enler ve ç o c u k la r tarafından tu h a f karşılanacağını sanıyordum . B u yüzden, h iç d e öyle b ir d ü ş g ö rm e d iğ im halele "A ya S e y a h a t'i b ir düş fo rm u iç in d e yazdım. Ö yküde b ir roketle aya g id iy o r ve o rd a k i b ir ka le d e üslenm iş, adına "R a d a r Kralı" denen m üste b it b ir varlıkla savaşıyordum. Yarı insanyan canavar bu yaratığı bir güzel dövüyor ve dünya uygarlığını d a h a fazla te h d it e tm e sin i önlüyordum . Ö ykü dü zg ün b ir Türkçeyle ve imla hatalan olmaksızın yazılmıştı. Öğretm enlerin öyküyü b e ğ enm elerinde sanınm d ü şg ücü n d e n ç o k bunun etkisi olm uştu. "A y a S e y a h a t' duvar gazetem iz "C ıvıİti"d a yeraldıktan s o n ra Y ü kse k Köy E n stitü sü çıkışlı o ld u ğ un u sandığım ö ğ re tm e n K azım Ö zca n b e n i ça ğ ıra ra k öykü konusunda bana bazı arkadaşça sorular sordu. Kazım ö zca n o yılın başlannda "Ç ocukları K ö tü H u yla rda n Kurtarm anın Yolları" adlı, pedagojik değeri olan bir d e kitap yayınlamıştı. D aha ö n ce "Y e tiştirm e Yurdu"nda d a öğ re tm e nlik yapmış olan Kazım ö z c a n , küçük öğrencilere ç o k farklı bir biçim de y a k la ş ıy o r ve o n la ra uzun zam an a yıra ra k g e rç e k b ir eğitim cinin yöntem lerini uyguluyordu. Vedat Ç etinkaya'nm sınıf öğretm eni olan Ö zcan, bana bu öykünün ç o k güzel ve ç o k d e ğ e rli o ld u ğ u n u , b u n a b e n z e r ö y k ü le r yazm ayı s ü rd ü rm e m g e re k tiğ in i s ö y le d i. K ita b ın ın ö n s ö z ü n d e : " Y e n i n e s ille r y e tiş tire n le r in ta rih ve to p lu m v ic d a n ı ka rşısın d a m e s û liy e tle ri vardır. N e s ille re b ilim ve d u ru ka ra kte r verm e bakım ından g e v ş e k lik g ö ste re n le r e lb e tte m e s û ld ü rle r ." diyebilen ve 1 9 5 4 yılında 2 9 yıllık öğretm en olan bu ilg in ç eğitim ci, m ezuniyet sınavım sırasında, benim Türkçeden sınava çekilemeyeceğimi, kurulun soru sormadan tam numara verm esi gerektiğini savunm uş ve bunu da sınıf öğre tm e nim M ü n e v v e r T a lu ^ un karşı çıkm alarına rağm en sınav kuruluna kabul ettirm işti. Ve ben de böylece, sorgusuz sualsiz, sadece okum a kitabımızdaki " B ir D ilim E k m e k ' adlı parçayı radyo spikerlerini aratmayacak bir yetkinlikle okuyarak T ü rkçe sınavını g e ç tim . Kazım Ö zca n m etn i okum am ı b ir

nostromo

"Antares", "X -B iU n m a ya n '' ve "A tılg a n " d ergilerind e, Türk iye'de Ç a ğ la ya n Yeni D ü nya lard a dizileri ile ilgili ilk esaslı bilgilerin k aynağı o lan E r o l Tulay. A n k a ra R a d yo s u Ş e f P ro d ük tö rle rind en o lan Tulay, b u g ü n b ilim k u rg u ed ebiyatım ızda "Ç a ğ la y a n K u ş a ğ ı" a d ıyla an ılan: Z ü h tü Bayar, S e za r E. E rg in , Müfit Ö zd e ş , S e lm a M in e ve O rh a n D u ru 'd a n o luşan "e d e b iya tım ızd a k i ilk b ilim k u rg u c u la r to p lu lu ğ u " için de yaratm aktadır.

adlı öyküsü sınıf öğretm eni M ünevver Taluy'un bu öykü için çizdiği dese nle b irlikte yeralıyordu. T itre y e n e lle rim le o n u n kısa s a ç lı b a şını o k ş a d ım ve G alaktika'nın ilk sayısını hazırlamak üzere kendi zamanıma ve çalışm a odam a d öndüm ." K a rg a cık b u rg a cık, kita p harfleriyle yazdığım bu öyküden ş im d i s a d e c e t e k b ir c ü m le a n ım s a y a b iliy o r u m :

"Roketleriğ^ürültüsü, kulakfaumı sağır ediyordu...V „

t

Metin DEMİRHAN A m e rik a lıla r H iro ş im a ve N a g a za ki'ye A T O M b o m b a la rın ı salladıklannda yıl 1 9 4 5 'd i. Japonya sarsılmıştı. II. Dünya Savaşı bitm esine bitm işti bu bombalarla, ama, başka bir tarz m ücadelenin başlangıcı olm uştu böyle b ir bitiş. Am erika yeni ve asıl düşmanını bulm uştu: Japonya! Japonlar kendilerini nefret ve acıyla bilem işler, intikam tutkusuyla ayakta kalmışlar, bu hırsla kalkınmışlardı. O tom otiv sanayiinde söz sahibi olmaya, ürettikleriyle dünya pazarlarından büyük paylar koparmaya başlamışlardı. Şim di savaş farklı şe killerde sü rü yo rd u : T eknoloji ve sanat alanında. Japon otomobillerinin ve koca gözlü M A N G A karakterlerinin istilası altındaki günümüz Amerika'sında, p ek tutucu olmayan ve geçmişiyle övünm eyen yeni ku şa k b u o to m o b ille re b in iyo r, h iç b ir kural tanımayan ve gayet ahlaksız(l) M A N G A film leriyle eğleniyordu. C olum bia şirketi, S ony tarafından satın alınmıştı. Japonlar Peart H a rb o u r'd a başaram adıklarını H oH yw ood'da yapıyorlardı artık. G e ç m iş te atılan b o m b a la r ve b in le rce m asum insanın ö lüm ü Japon sinemasına G O D Z IL L A film leriyle yansıdı ilk kez. Japonlar bugüne kadar tam 2 2 G O D Z IL L A film i yaptılar. B u tümler, hırsı yüzünden doğanın dengesini bile bozmayı göze alan insanın neden olduğu yıkım ve felaketleri tem sil ediyoriadı. Neredeyse her film de -b a ş ta T O K Y O o lm a k üzere- b irç o k ke n t ye rle b ir o lu yo rd u . R adyoaktif alevler saçan G O D Z IL L A 'n ın Tokyo'yu ilk d e fa yerle b ir etmesi 19 5 4 'te çevrilen 'G O JIR A' ile oldu. G ojira ismi, G O rilla ve Japonca'da balina anlamına gelen kuJİRA kelimeleri birleştirilerek türetilm işti. Yapılan nükleer denem eler sonucunda yeniden yaşam bulan ta rih ö n c e s i b ir canavardı G O JİR A . Y ö n e tm e n Inoshiro H O NDA, özel efekt uzmanı Eiji TSUBUR AYA ve yapımcı Tomoyuki T A N A K A 'n ın iş b irliğ i ile O rta ve U zakdoğunun en b üyük film stüdyosu olan T O H O 'd a siyah-beyaz çekilm işti. G österim e girdiği anda büyük b ir ilgiyle karşılandı ve b irço k dünya ülkesine (Türkiye dahil) satıldı. Am erika’d a gen ellikle tu tu c u ve aynm cı olan halk (öyle güdümleniyorlardı), kadrosundaki tüm oyuncu lan Japon olan b ir film i nasıl karşılardı acaba?.. Bu konuya d a çözüm buldu film i ithal eden 'Em bassy' firması. G O JIRA'nın Am erikan versiyonuna, yönetm en Terry M O R SE'un çekm iş o lduğu, Raym ond BUR R'ün Am erikalı m uhabir S teve M artin'i oynadığı sekanslan eklediler. (T e rry M O R S E 'u b ilm iyo ru z, a m a R a ym on d B U R R 'ü A lfre d HİTCHCO CK'un Rear W îndow/Arka Pencere' filminden tanıyoruz.) Filmin Am erikan versiyonu 19 5 5 ’te vizyona g ird iğ in d e G O JİR A adı G O D Z IL L A olarak d e ğiştirilm iş, film 'G O D Z IL L A , K IN G O F TH E M O N S T E R S ' olarak vizyona sokulm uştu.

Japonlar bugüne kadar tam 22 GODZILLA filmi yaptı. Bu (ilmler, hım yüzünden doğanın dengesini bozmayı göze alan insanın neden olduğu yıkım ve felaketleri temsil ediyorlardı.

O dönem in benzer Am erikan film lerine g ö re te kn ik açıdan daha zayıf ve farklıydı 'G O D ZILLA , KIN G O F T H E M O NSTERS'. İçinde aktörlerin bulunduğu canavar kostümleri ve tellerden kaydınlan jet uçağı m o d e lle riyle ç e k ilm iş ti film . T an kla r ve d iğ e r a ra çla rsa çoğunlukla teneke oyuncaklardan oluşuyordu. Kartondan ya da suntadan yapılmış binalar parçalanıyor, ilkel b ir ü stüste getirm e tekniğiyle m üthiş b ir yıkım ritOeli sunuluyordu izleyicilere. 1 9 2 5 ’in LO S T W O R L D ünün, ya da ilk K IN G K O N G ’un (1 9 3 3 ) teknik

nostrom o

©

kalitesini bulmak mümkün değildi. Ama yine de izleyiciler benimsemiş ve sevm işlerdi canavarlar kralını. Ardından 'G O D Z IL L A 'S C O U N T E R A TT A C K ' ve 'RETURN O F G O DZILLA* diye de bilinen 'G O JIR A N O G Y A K U S H Y U 'O 9 5 5 ) g e ld i. H eryerde ç e v rild iğ i yıl g ö ste rilm e sin e karşın, Am erikan izleyicisi ancak d ö rt yıl sonra görm e olanağına kavuştu b u filmi. S in e m a la ra a fiş le ri asıld ığın d a yıl 1 9 5 9 'd u . Bazı yayın hakkı problem leri yüzünden dağıtımcı firm a VVamer B ros 'G O D Z IL L A ' adını kullanmamış, film i kendi uydurduğu 'G IG A N TIS :TH E FİRE M O N STER ' adıyla vizyona sokmuştu, ilk film de yapılan eklemeler b u s e fe r yapılm am ış, ka d ro ya R aym ond B U R R alınm am ıştı. Yönetmen olarak M otoyoshi O D O vardı. G O D ZILLA (GIGANTIS) bu film d e A N G U R U S adlı b ir başka canavarla savaşıyordu: Yine yıkılan binalar, yine sağa sola kaçışan insanlar... H erşey altüst oluyordu anlayacağınız. B ö yle ce b ir ge le n ek kuruldu ve daha sonraki G O D ZILLA film leri d e bu özellikleriyle aranır oldu. Yıkımlar arttı, canavarlar birken ikiye, ikiyken ü çe çıktı. G O D Z IL L A ile başlayan gelenek başka canavarlarla devam etti. İri b ir 'pterodactyi'i andıran R O D A N , T H E M Y S TE R IA N S 'daki kuş kafalı robot, b ir başka tarihöncesi canavar olan VA R AN , dev kelebek M O THRA, G AM ERA, G AP PA, Y O G ve diğerleri... H a tta Japonya dışından, İngiltere'den, Eugene LO URIE imzalı G O R G O ... Herbiri, özellikle Am erika'da, DRIVE-IN sinemalarını istila ettiler. Y e d i yıllık b ir aradan sonra, 19 6 2 'd e , ya p ım cıla r G O D Z IL L A serisine devam etm ek istediler. Bu kez öyle birşey olm alıydı ki, önceki iki film den daha fazla ilgi çeksin, daha çok iş yapsın... Renkli çekmeye karar verdiler filmi. Üstelik b ir ortakyapım olacaktı; Toho ve Universai... Yapılan anlaşmaya göre, film iki ayn versiyon olarak çekilecekti: Japon ve Amerikan versiyonu. Am erikan versiyonunun je n e riğ in d e John B E C K adlı b iri yapım cı o la ra k görü n ü yo rd u . G O D ZILLA 'nın ise m üthiş b ir rakibi vardı film de: KIN G K O N G III 19 3 3 doğum lu KING K O N G , her nasılsa bu filmle yaşama dönmüş ve tıpkı b ir p ankreas g ü re ş ç is i g ib i G O D Z IL L A 'n ın karşısına dikilm işti. Kıyasıya kapışmıştı iki dev. Film, Japonya'da 'KIN G U K O N G U TAI G O J IR A ', Am erika'da ise 'K IN G K O N G vs. G O D Z IL L A ' olarak vizyona girdi. Filmin Japon versiyonunda, yönetm en olarak Inoshira H O N D A 'nın, Am erikan versiyonunda ise H O N D A 'nın yanısıra Thom as M O N TG O M E R Y a d lı b ir y ö n e tm e n in is m i y a z ıy o rd u je n e rik te . T h o m a s M O NTG O M ERY, orijinal Japon versiyonunda olmayan bazı sahneler çekip, film i A m erika'da seyredilebilir hale getirm işti. H O N D A 'nın ç e k tiğ i asıl versiyonda, K IN G K O N G ve G O D Z IL L A arasındaki kıyasıya m ücadeleyi G O D Z IL L A kazanıyordu. Bu yüzden film in Am erikan versiyonu -Amerikalı b ir kahraman(l) olan KIN G K O N G 'fan'lannın tepkisinden çekinildiği için- ancak iki yıl sonra, 19 6 4 'te , d ö ş e m e ta b ir e d ile n s a h n e le rle g ö s te rim e ç ık a b ild i B irle ş ik Devletlerde... Filmin sonu olduğu gibi değiştirilmiş, ilk G O DZILLA'da oynayan Raym ond BU R R g ibi, M ichael KEITH adlı b ir aktörün oynadığı s a h n e le r e k le n m işti aralara. (Ü s te lik b u v e rsiyo n d a m üca d e le yi K IN G K O N G kazanıyordu; hem d e G O D Z IL L A 'yı kuyruğundan tu ttuğ u g ibi b ir savuruşta okyanusa fırlatarak I...) Bu filmdeki KING KO N G , 19 6 7 'd e tekrar çıktı karşımıza: 'KING K O N G E S C A P E S /K IN G U K O N G U N O G Y A K U S H U '. (Bu film bizde 'C AN A VAR LA R IN G A Z A B I' adıyla oynamış, aynca 'I.Geleneksel İs ta n b u l F a n ta s tik F ilm F e s tiv a li'n d e d e g ö s te r ilm iş ti. G O D Z IL L A , 1 9 6 4 'te te k ra r h a re k e te g e ç ti: 'G O J IR A TAI M O S U R A '... Y ö n e tm e n yine In o s h iro H O N D A 'y d ı.A m e rik a lı yapım cılar bu film in adına 'G O D Z IL L A vs. T H E T H IN G ' dediler. Afişlerde, G O DZILLA'nın rakibinin kim olduğu pek anlaşılamıyordu. Film izlendiğinde bunun M O T H R A adlı dev b ir tırtıl olduğu ortaya çıktı. O güne d e k yapılan en güzel G O D Z IL L A film i idi. Teknik açıdan çe şitli gelişm eler gözleniyor ve este tik düzeyin yükseldiği g ö ze ç a rp ıy o rd u . H O N D A e s te tiğ i id i bu. H O N D A sa d e ce canavarların dö vü ş sa h n elerin d e d e ğ il, aynı zam anda da h ili ve harici diğ e r çekim lerde d e titiz davranıyordu. Renk ve dekor seçimi ço k iyi, perspektif anlayışı üst düzeyde başanlıydı. Bu başan, büyük

nostromo

efekt ustası E ji TSUBURAYA'nın da desteğiyle müthiş bir görselliğe ulaşıyor, izleyici açıkça "fark"ı farkediyordu. Filmde G O D Z IL L A M O TH R A 'yı öldürüyor, ama M O TH R A 'nın iki yumurtası (gelecek G O D Z IL L A film lerine yatınm olarak) geride kalıyordu. Film, daha sonraları Am erika'da tekrar gösterim e g irdiğind e adı 'G O D Z IL L A vs. M O TH R A ' olarak değiştirilm işti. 19 6 5, G O D Z IL L A film lerinde büyük b ir değişim in başladığı yıldı, ilk d ö rt film d e insanlara karşı m ücadele veren G O D Z ILLA , artık insanlann safında yeralm aya başlamıştı. G e re k uzaydan gelen, gerekse okyanuslann derinliklerinden çıkarak insanlığı tehdit eden kötü g üçlere ve canavarlara karşıydı. Aynı yıl iki G O D Z IL L A film i birden çekildi. Yönetmen her ikisinde de yine Inoshiro HONDA'ydı. İlk film 'SANDAIKAUU CHIKYU SAIDAI N O KESSEN / G HIDRAH: THE THREE-HEADED MONSTER' da -ya da kısaca 'GHIDRAH'da, uzaydan gelen üç başlı uçan canavar G H ID R A H dünyayı te h dit eder. Korkunç bir yıkım başlatır. G O DZILLA, R O DAN ve M O THRA biraraya gelip G HIDRAH 'a karşı koyarlar, izleyiciye sürekli adrenalin pompalayan b ir savaştan sonra G O D ZILLA ve arkadaşları (insanlık adına) g a lip gelirler, dünyayı G H ID R A H 'ın gazabından kurtanrtar. İkin ci film 'KAIJU D A IS E N S O / IN V A S IO N O F T H E A S T R O M O N STER S'da (M ONSTER ZER O diye de bilinir) dünya ile irtibat kuran Ptanet-X'liler kendi gezegenlerine m usallat olan M O NSTER ZERO adlı bir canavarı bertaraf etmek için yardım isterler. Ran lanna göre, dünyadan G O D Z IL L A ve R O D A N 'ı ö d ü nç alıp M O N STER ZERO 'ya karşı kullanacaklardır. Dünyalılar bu yardım talebini kabul e d ince, canavarlarımız uçan da ire le r tarafından 'X ' gezegenine taşınırlar. Ne yazık ki, 'X' gezegeni sakinleri pek iyiniyetli değillerdir. M O NSTER ZER O dedikleri canavar aslında ü ç kafalı G HIDRAH'tır. G O D Z IL L A , R O D A N ve G H ID R A H 'ı kontrol altına alan 'X 'lilerin amacı, onlan dünyaya karşı kullanıp, gezegenim izi istila etm ektir. H adi söyleyelim , G O D Z IL L A ve R O D A N uzaylılann e tkisinden

ku rtu lu p onların uçandairesini yokederler. G H ID R A H ise apar t o p a r p a k e tle n ip u z a y ın d e r in lik le r in e p o s ta la n ır ... 1 9 6 6 'd a d üm eni Jun F U K U D A eline alır ve 'N A N K A I N O DAI KETTO / G O D Z IL L A vs. TH E SE A M O NSTER', ya d a 'EBIRAH, HO RRO R O F THE D E E Fi çeker. FUKUDA daha sonra GODZILLA filmlerinin gediklilerinden biri olarak sinema tarihinde yerini alacaktır. Inoshiro H O N D A 'y a ve M otoyashi O D O 'ya g öre daha naif b ir g ö rü n tü ve anlatım tekniğine sa h ip olan Jun FUKUDA, çe ktiğ i film leri ç ocuksu ve sulu esprilerle doldurur, ö y le ki, FUKUDA'nın filmlerinde G O D ZILLA ve diğer canavarlar tıpkı birer insanmışçasına d ö v ü ş ü rle r, ka ra te , ku n g -fu ve b o k s ya p a rla r. H a tta , h a tta konuşurlar!.. Kantarın to p uzu sık sık kaçsa da, ço k e ğ le n dirici film le rd ir bunlar. FUKUDA'nın çektiği G O D Z IL L A vs. T H E SEA M O N S T E R ’d a G O D Z IL L A ve M O TH R A , dev ıstakoz EB lR AH 'a kafa tutarlar. G O DZILLA, EBlRAH'la tenis, bowling ve çelik-çomak oynarken, d e v kelebek M O T H R A adada m ahsur kalan insanlan kurtararak izleyicinin hayranlığını kazanır. G O D Z IL L A , her türlü oyunda E B lR A H 'ı yenerek, C A N AVA R LAR KRALI olduğunu b ir kez daha kanıtlar ve en ç o k alkışı o alır. B ir yıl sonra (1 9 6 7 ) en kom ik ve çocuksu G O D Z ILLA film i gelir: 'G O JIR A N O M U S U K O / S O N O F G O D ZILLA '. Yönetm en yine Jun FUKUDA'dır. Film, GODZILLA'nın yaşadığı adada meteorolojik denem eler yapmaya gelen bir grup bilimadamının dev çekirgelerle karşılaşm asıyla b ^ la r . Denem eler sırasında oluşan b ir aksaklık yüzünden ad a da g a rip b ir fırtına oluşur. Bilim adam lan m ahsur kalırlar. Bu arada dev çekirgeler, fırtına sonrası kayalann arasından çıkan iri b ir yumurta bulurlar. Yumurta çatlar ve içinden (çok komik) b ir d in o zo r yavrusu çıkar. Bu, G O D Z IL L A 'n ın oğlu M INYA'dır. (Forrest J. AC K ER M AN bu yavruya TADZILLA adını takmıştır). Bu film de G O D Z IL L A , o ğ lu M INYA'yı iri çekirgelerden ve S P IEG A

Üç Başlı Canavar GHIDRAH

adlı dev örüm cekten korum aya çalışır ve korur da. Ç e kirg eler ve SPIEG A filmin sonlanna doğru telef olurlar. G O D Z IL L A ve O Ğ LU ise, daha sonraki filmlerde geri dönm ek üzere adada dondurularak, hibem asyon uykusuna bırakılır. Bu film , tam am en do ğ ad a geçen, Tokyo'suz, yıkımsız ilk G O D Z IL L A film id ir. T iplem e le r karikatür g ib id irler (Bkz. M INYA). iki FU KU D A film in d en sonra, te kra r Inoshiro H O N D A devreye girer. Bu sefer bütçe epey büyümüş, canavarların kadrosu oldukça genişlem iştir. 1 9 6 8 yapımı bu film in adı 'KAUU S O S H IN G E K I / D E S T R O Y A L L M O N S T E R S 'd ır. ( A m e rik a 'd a ö n c e le ri O PERATIO N M O N S T E R LA N D olarak adlandınlm ası düşünülse de, sonra DESTRO Y A LL M O N STER S d a karar kılınır). Pasıfikteki CANAVAR ADASI (Ogaswara Island / M onster Island) G O D ZILLA ve diğer canavar!ann memnun, m esut yaşadıktan b ir adadır. Etrafı, görünm ez b ir kalkan ve g a rip b ir sis tabakası korur. A rtık -Tokyo dahil- yeryüzündeki bütün kentler güvencededir, insanlar huzur içinde gündelik yaşamlanna devam ederler. Teknolojik araştırmalar hızlanmış, d ünyada b irç o k o rta k uzay p ro g ra m ı uygulanm aya başlanmıştır. Bazı uzaylılar bu programlardan rahatsız olur ve karşı h a re ke te g e çe rle r. K ILA A K 'lılar dünyaya savaş açarlar. Ayda kurdukları 'ü s'le Canavar Adası'nın koruyucu kalkanını kaldınp, özel b ir gaz yardım ıyla b ü tü n canavartan k o n tro l altına alırlar. Dünyada m üthiş b ir panik başlar. G O D Z IL L A N ew York'a saldınr, M O T H R A P ekin'i harabeye ç e v irirll.. R O D A N ise M oskova'yı perişan eder. A ynca dev yılan M A N D A (A T R A G O N film in d e de rol almıştır) AN G UR US, B A R A G O N (Frankenstein C onquers the W o rld 'd e ki canavar) ve iri örüm cek S P IE G A yeryüzünün m uhtelif ye rle rin d e te rö r e stirm e ye b aşlarlar. D ünyanın o g ü n e kadar gördüğü en büyük canavar saldırısıdır bu. Neyse ki, aya gönderilen b ir g ru p kahram an a s tro n o t sayesinde dünyalılar ko n tro lü ele g e ç irirle r. F ilm in s o n u n d a K IL A A K 'lıla r ca n a va rla r ta rafından yokedilirfer. Bu yapıt, bilim kurgu film leri literatürüne en güzel ve e n h e y e c a n v e r ic i G O D Z IL L A f ilm i o la ra k g e ç m iş tir .

With deadly breath iu id veiiamed Wood il slithers across the land

—A poisoned SfirtlC in its woko... A trcm tlinc world In its path!

COLOR

la W W IfJM H T t llH H lW l ■—- W

Godzilla vs The Smog Monsters/(1971)

1 9 6 9 yılına g e ld iğ im iz d e In o sh iro H O N D A 'D E S T R O Y A L L M O N STER S'dan daha ekonom ik b ir film yaparak, T O H O 'n u n kar grafiğini b ir hayli yükseltir. Bu filmin adı 'O R D KAUU DA1SHINGEK1

nostroıno

©

o ra k p e n ç e li m eta l kuş G IG A N ve m atkap ko llu d e v b ö ce k M E G A L O N , S E A T O P lA 'lıların güdüm ünde Dünyaya saldınrlar. Dünyalı iki genç bilimadamı ve b ir çocuğun icadı olan renkli robot JETJAGUAR (ULTRAM AN'a çok benzem ektedir) G O D Z IL L A ile kafa kafaya verip, kötü canavarlarla savaşa başlarlar. SEATO PlA'lı ajanlar başlangıçta JETJAGUAR'ın yaratıcılarını esir alıp, robotun kontrolünü ele g e çirse le r de, pek etkili olamazlar. JETJAGUAR, SEATO PlA'lılann kontrolundan çıkar ve G O D ZILLA 'yı çağırm ak için canavar adasına uçar. G O D Z ILLA , insanoğlunun yardımına koşmakta bir an bile tereddüt etmez ve yüze yüze kötü canavarlann yıkım yaptığı bölgeye gelir. JETJAGUAR'ın uçm ak dışında önemli b ir yeteneği daha vardır: Büyüme yeteneği I Büyür ve canavarların boyutuna ulaşır. M ücadeleyi G O D Z IL L A ve JETJAGUAR kazanır. G IG A N b ir kez daha uzaya postalanırken, M E G A LO N yerin dibine göm ülür. JETJAGUAR tekrar insan boyuna d ö n er ve evine gider. G O D ZILLA ise zafer sarhoşluğuyla, insanlara el sallayarak canavar adasının yolunu tutar.

Son O f G odzilla/(1967)

/ G O D ZILLA 'S REVENG E'dir (ALL M O N STER S ATTACK olarak da ka rşın ıza ç ık a b ilir). G O D Z IL L A , M IN Y A , G A M E R A ve G AB ER A 'nın sta r olarak katıldıktan film de, S O N O F G O D Z IL L A ve G O D Z IL L A vs T H E S E A M O N S T E R 'd a n aşırdan savaş sahnelerinin kullanılm ası film in tadını epey kaçırm ıştır. B u film G O D Z IL L A fanları tarafından pek tutulmaz. G O D ZILLA , iki yıl sonra, ekolojik problem leri çözm ek üzere geri d öner. 'G O J IR A TAI H E D O R A / G O D Z IL L A vs T H E S M O G M O N STER ' (19 7 1 ). Yoshim itsu B A N N O 'nu n yönettiği bu film de H E D O R A H adlı b ir canavar insanlığı tehdit etmektedir. Japoncada 'Ç e vre K irliliği1 anlamına gelen H E D O R A H , kim yasal atıklardan, çö p le rd e n oluşm uş, esnek ve şekil de ğ iştire b ile n b ir canavardır. Bu pislik yığınının dünyayı yoketmeye yönelik saldırısı, GODZILLA'nın çe vre ci g irişim leri so nucu önlenir. Filmin so n u nd a G O D Z IL L A , H E D O R A H 'ın kam ına p e n çe le rin i sokar, yum urtalarını a lır ve n ü k le e r a le v iy le y o k e d e r . G O D Z IL L A v s T H E S M O G M O N STER 'dan geriye kalanlardan biri de, film in özgün şarkısıdır. O zamanın po p tarzına uygun, çevreci bir şarkı yapmışlardır "Save th e Earth" diye. 1 9 7 2 'd e (bazı kaynaklarda 1971 d iye de g eçiyor) ü ç kafalı b ir e jd e rh a G H ID R A H ve G IG A N adlı ye n i b ir canavar, uzaylı hamamböcekleri (bunlar zeki varlıklardır ve insan formuna girebilirler) tarafından Dünyaya gönderilir. A m aç yine kötüdür. G O D Z IL L A ve A N G U R U S , G H ID R A H ve m etal kuş G IG A N 'a karşı ölüm kalım savaşı verirler. Y ö n e tm e n liğ in i Jun F U K U D A 'nın yaptığı bu 12. G O D Z IL L A film inin adı 'G O JIR A TAI G IG A N / G O D Z IL L A vs G IG A N 'd ır. Bazı ülkelerde G O D Z IL L A O N M O N S T E R ISLA N D diye de gösterilm iştir. Jun FUKUDA ipin ucunu iyice kaçırmış ve film i adeta 6 ila 9 yaş arası ço cu kla r için yapmıştır. Canavarlann insan gibi konuşma yeteneğine sahip olduklan ilk ve tek G O D ZILLA filmidir bu. Saçm a fakat eğlencelidir. Uzaylılar bir kez daha kaybeder. K ö tü c a n a v a rla r is e d e rs le r in i a lıp , u zaya p o s ta la n ırla r. Jun FUKUDA ısrarla içinde G IG AN'ın da bulunduğu b ir G O D ZILLA film i d a h a y a p a r. G O J IR A T A I M E G A R O / G O D Z IL L A vs M E G A L O N (1 9 7 3 ). Y ine aşın çocukça, fakat ç o k e ğ le n celi b ir film d ir bu. (II. G ele n ekse l İsta n bu l F an ta stik Film F estivali'nde gösterilm iştir). Okyanusun dibinde yaşayan SE A T O R A 'lılar birgün Dünyalılara kızıp yeryüzünü istila etm eye çalışırlar. Feza canavarı,

nostrom o

1 9 7 4 , G O D Z IL L A 'n ın 2 0 . yıldönüm üdür. B u yıl, 14. film olan G O JIRA TAI M EKA-GOJIRA / G O D ZILLA vs M E C H A G O D ZILLA yine Jun FUKUDA'nın yönetim inde çekilir (Bu film, G O D Z ILLA vs B IO N IC M O NSTER ve G O D Z IL L A vs C O S M IC M O NSTER diye d e bilinir). Maymun kafalı uzaylılar G O D ZILLA 'nın robotunu imal e d ip (M E C H A G O D Z ILLA ) yeryüzüne hakim olm ak isterler. KING S E E S E R a d lı, k ö p e ğ e b e n z e y e n , k o m ik b ir c a n a v a r d a M E C H A G O D Z ILLA 'nın partneridir. Kahramanlarımız G O D Z IL L A ve A N G U R U S , Dünyayı korum ak için ittifak kurarlar ve uzaylılann ca n a v a rla rıy la sa va şırla r. K ö tü le r k a y b e d e r, iy ile r kazanır. Bir yıl sonra başka kötü uzaylılann dünyamızda gözü olduğu anlaşılır. 'Ü ç ü n c ü G e z e g e n ' a d lı b ir y e rd e ya şa ya n bu u za ylıla r, M ECHAGO DZILLA'yı tamir edip, savaşmak için donatırlar. Dünyaya ye rle şe n ajanları sa ye sin d e T IT A N O S A U R U S a d lı b ir de n iz canavarını d a kontrolları altına alıp, saldırıya g e çe rle r. 'M E KAG O JIR A N O G Y A K U S Y U / T ER R O R O F M E C H A G O D Z IL L A ' ya da T E R R O R O F G O D Z IL L A ' (1 9 7 5 ) adlı bu film in yönetm eni em ektar Inoshiro H O N D A 'dır. H O N D A sonuncu kez G O D Z IL L A film i yö n e tir. F U K U D A 'nın y ö n e ttiğ i b ir se ri kom ik G O D Z IL L A film inden sonra, H O N D A 'n ın bu film i G O D Z IL L A 'fan'larına ilaç g ib i g e lir. C a n a va rla rın ça rp ıştığ ı, ke n tle rin ye rle b ir o ld u ğ u sahnelerde estetik düzey yine ç o k yüksektir. I. Geleneksel İstanbul Fantastik Film F estivali'nde d e g ö s te rile n b u film d e , G O D Z IL L A canavarları evire ç e v ire d ö vm ü ş, s e y irc in in ö n ü n d e rezil(l) e tm iştir. Bu film d en so n ra tam dokuz yıl G O D Z IL L A film le rin e ara verilir. Her ne kadar bu dokuz y ı lı k s ü r e iç in d e T H E R E B IR TH O F G O D Z IL L A , G O D Z IL L A vs T H E DEVIL ve G O D Z IL L A 1 9 8 0 g ib i isimler ortaya atılsa da, bunlar s a d e c e p ro je aşa m a sın d a kalır. S o n u n d a 'G O JIR A 1 9 8 4 / G O D Z IL L A 1 9 8 4 ' (ba zı ülkelerde G O D Z IL L A 1 9 8 5 ya da RETURN OF G O D ZILLA ), ilk G O D Z IL L A film inin b ir 'yeniden çevrim 'i o la r a k g e l i r p e r d e y e . Y ö n e tm e n b u d e fa K o h ji H A S H IM O T O a d lı y e n i biridir. Yapım cı hala T O H O ve Tomoyuki TANAKA'dır. Bu film b ir yıl sonra, dağıtım cı firm a N E W W O R L D (Roger

k u lla n m a k is te rle r. C a s u s la r kıya sıya m ü c a d e le e d e rle rk e n , G O D Z IL L A ve B IO LA N TE d e m üthiş b ir savaşa başlarlar. Denizde g e ç e n b u sa va ş s a h n e le ri te k n ik a ç ıd a n o ld u k ç a iyid ir.F ilm in s o n u n d a G O D Z IL L A , O sa ka 'yı y e rle b ir e tm e k te n va z g e ç e r ve g id e r (B ü yü k b ir ihtim alle canavar adasına). B IO L A N T E is e g a rip b ir e n e rji h a lin i alıp, o rta d a n kaybolur. A nladığım ıza g ö re , dünya yeni b ir te h like ile yüzyüze kaldığında, te kra r eski form u n u alıp geri d ö n e c e k t ir . ( F ilm i K a z u k i O M O R I y a z ıp , y ö n e tm iş t ir ) .

C O R M A N 'ın e s k i ş irk e ti) ta ra fın d a n y e n i b ir d ü z e n le m e ile (G O D Z IL L A 1 9 8 5 o la r a k ) A m e r ik a B ir le ş ik D evletleri'nde g ö sterim e sokulur. Tıpkı ilk film d e o ld u ğ u g ib i, b u film d e d e R aym ond B U R R ile çekilm iş sahneler eklenm iş v e konu Am erikanlaştırılmaya çalışılmıştır. Aradan geçen 31 yıl içinde R a ym o n d B U R R hayli y a şla n m ış ve k ilo a lm ış t ı r . B u A m e rik a n versiyonunda, Kohji H A S H İM O T O 'nun yanısıra R.J.KIZER y ö n e tm e n o la ra k jenerikte görünür. G O D Z IL L A yeniden insanlara karşı olm uş, kötü ve ölüm cül b ir k a ra k te r h a lin i a lm ış tır. B u film 6 0 'la r ı n v e 7 0 'l e r in e ğ le n c e li G O D Z IL L A film le rin e a lış m ış o la n se yirci ta ra fın d a n p e k b eğenilm em iş, hatta itilmiştir. O y s a teknik açıdan eski f ilm le r e g ö r e d a h a g e liş k in d ir G O D Z IL L A 1 9 8 4 / 1 9 8 5 . B u kez G O D Z IL L A 'n ın k a rş ıs ın d a b a ş k a c a n a v a r la r y o k t u r . A m a o n u d u rd u rm a y a ç a lış a n S U P E R -X adlı ç o k g e liş k in b ir s a v a ş u ç a ğ ı vardır. S U P E R -X ç o k g iz li b ir p ro je n in ürünüdür. Japonya'nın teknolojik olarak gizli tu ttu ğ u ve ge le ce ğin savaşlannda k u lla n m a y ı p la n la d ığ ı b u u ça k, in sa n lığ ın s o n u m u d u o la ra k hangardan çıkanlır ve nükleer canavara karşı kullanılır. Bilimadam lan hani hani çalışırlarken, T okyo'da G O D Z IL L A ve SUPER-X arasında çe tin b ir savaş başlar. B ir ara G O D Z IL L A , S U P E R -X 'd e n fırlatılan ro k e tle r s o n u c u n d a b a y ıls a da, h a talı b ir ka ra r s o n u c u d ü n ya a tm o s fe rin e yakın b ir y e rd e p a tlatılan n ü kle e r başlıklı füze le rd e n yayılan ra d y o a k tiv ite G O D Z IL L A 'n ın uyanm asına n e d e n o lu r ve yıkım te kra r başlar. Bilim adam lan b ir çare bulurlar ve G O D ZILLA 'yı yanardağın için e fırlatırlar. F im böyle biter. A m a bu G O D Z IL L A 'n ın sonu m u d u r? T a b ii ki hayır... Tam b e ş yıl sonra, b u film in kaldığı yerden devam e d e n 'G O JIR A T A I B IO L A N T E / G O D Z IL L A vs B IO L A N T E ' ç e k ilir (1 9 8 9 ). G O D Z IL L A 'n ın içine d ü ştüğ ü yanardağ faaliyete geçer. G O D Z IL L A ö lm e m iş tir ve ye n id e n yeryüzüne çıkar. B u arada G O D Z IL L A 'n ın g e n le rin d e n ye n i b ir c a n a var yaratılm ıştır. D ev b itki B IO LA N TE ... B IO L A N T E , y a ra tıc ıs ın a g ö re iyi b ir ca n a va rd ır v e G O D Z IL L A tehlikesine karşı dünyayı koruyacaktır. A m a 'Saradia' adlı b ir ülkenin a ja n la rı d a G O D Z IL L A 'n ın g e n le rin i ç a lıp , k e n d i çıka rla rı için

1991 yılında, yine Kazuki O M O R Tnin yönettiği 'G O JIR A TA! KIN G U G H ID R A H / G O D Z IL L A vs K IN G G H ID R A H ' çe kilir. B u film d e, yin e ta n ıd ık c a n a va rla rd a n b iri o la n G H ID R A H , G O D Z IL L A ile çarpışm aktadır. Öykü, d ö rt ayn zam anda geçer. 2 2 0 4 yılında başlar ve sırasıyla 1 9 9 2 ,1 9 5 4 ve 1 9 4 4 yıllanna döner. 19 4 4 'te , İL D ünya S avaşı sıra sın d a is tila c ı A m e rikalıların ka rşısın d a zo r d u ru m d a kalan b ir g ru p Japon askeri, nere d e n çıktığı b e lli olm ayan, 'norm al b o y u tla rd a ' b ir D İN O Z O R tarafından k o ru n u r ve 1 9 5 4 'te yapılan b ir H id ro je n b o m b a sı te s ti (H -B o m b ) b u d in o z o r u G O D Z I L L A h a lin e dönüştürür. 19 9 2 'd e G O D ZILLA 'yı, üç başlı e jd e rh a G H ID R A H 'la savaşırken görürüz. G O D Z IL L A G H ID R A H 'ı yen er. B u durum karşısında, gelecekten gelen yaratıklar M E C H A G H ID R A H 'ı yaparlar v e G O D Z I L L A 'y a k a rş ı s a la r la r . M E C H A G H ID R A H G O D Z IL L A 'y ı yo ke d e ce k ve Japonların b ü tü n dünya ü lk e le rin i e le g e ç ire c e k le ri m uh te m e l b ir g e le c e k ö n le n e c e k t ir . S a v a ş sahneleri ö n ce ki film le rd e n daha iyidir. F ilm , A m e rik a n b a s ın ı ta ra fın d a n 'A m e r ik a n k a r ş ı t ı 1 b u lu n m u ş t u r . S e riy e d e va m e d ilir. B ir yıl s o n ra 19. G O D Z I L L A f ilm i 'G O J IR A T A I M O S U R A / G O D Z IL L A vs O U E E N M O T H R A ' (1 9 9 2 ) g e lir. 1 9 6 2 yapım ı 'G O J IR A T A I M O S U R A / G O D Z IL L A vs T H E T H IN G ' ile h em en hem en aynı k o n u y a s a h ip o la n b u f i l m i n s e n a ryo su n u K azuki O M O R I yazmış, Takao O KAVVARA yönetm iştir. F im d e G O D Z IL L A d e v kelebek M O T H R A ve u ç a n c a n a v a r K A N A T L I B A T T R A ile savaşır. T okyo y in e y e rle b ir o lu r. B u ikin ci çevrim , 19 6 2 'd e k i orijin a li kadar başanlı d e ğ ild ir. 1 9 9 3 'te , b ir 're m a k e -te k ra r ç e v rim ' d a h a g e lir : 'G O J IR A T A I M E K A G O J IR A / G O D Z IL L A vs M E C H A G O D Z I L L A '. F ilm d e , G O D Z IL L A 'n ın o ğ lu M IN Y A (T A D Z IL L A ) ve R O D A N d a konuk o larak görünürler. G O D Z IL L A R O D A N ve M E C H A G O D Z IL L A 'y a k a rş ı s a v a ş ır . Y ö n e tm e n T a k a o O K A W A R A 'd ı r y in e . 1 9 9 5 yılı iç in d e iki G O D Z IL L A film i d a h a çe kilir. 'G O D Z IL L A vs S P A C E G O D Z IL L A ' v e 'G O D Z IL L A v s T H E D E S T R O Y E R '. B irin cisin d e G O D Z IL L A kendisinin klonu(kopyası) olan ve uzaydan gelen b ir canavarla çarpışır (ve o nu yener). İkincisinde ise, so n u nd a y in e p a ra m p a rç a e ttiğ i b a ş k a b ir uza ylı c a n a v a rla ka p ışır... U zunca b ir sü re d e n b e ri A m erikan T R I-S TA R şirketi, ye n i ve üstün b ir G O D Z IL L A film i iç in hazırlanıyordu. F im b u yıl ge rçe kle şti. F im iç in d ü ş ü n ü le n ilk is im Jan D e B O N D (S p e e d ) o lm u ş tu , ancak, p ro je yi s e n a rist D ean D E V LİN ve yö n e tm e n R ola n d E M M E R IC H kaptılar. n

nostromo

0

TOMO(YUKI) TANAKA (1910 - 1997) YAPIMCI 2 6 Nisan 1910'da Osaka'da doğdu. Kansai Ü niversitesinden mezun oldu. Tiyatro ile ilgilendi. 1 940'da TAIH O film şirketine katıldı. B ir yıl sonra TAIHO, TO H O film stüdyoları ile birleşince, g rubun Tokyo film departmanına girdi. 1945'te II. Dünya Savaşı bitince, ilk film ine ya p ım a olarak imza attı (U n til the Day o f Victory). 1 948'e kadar TO H O için 8 film daha yaptı, ancak, karşılaşbğı bazı haksızlıklar nedeniyle stüdyodan aynldı. B ir süre Kajiro YAM AM ATO 'nun film ekibiyle çalıştı. 19 5 1 'de 9 film e y a p ım a olarak katkıda bulundu. B u film lerin çoğu S enkichi Y A M A G U C H fn in yö n e ttiğ i ve Toshiro M lFU N E 'nin oynadığı dramlardı. 1952'de TOHO'ya g e ri döndü. 1 954'te Inoahiro H O N D A ve E iji TSUBURAYA ile birlikte G O JIRA/G O DZILLA'yı gerçekleştirdiler. Yaptığı film lerle TOHO'yu dünya çapında tanınır hale getirdi. 1997'd e ki ölüm üne d e k TO H O 'da kaldı.

INOSHIRO HONDA (1911 - 1993) YÖNETMEN 1911 yılında, Yamagata'da, b ir keşişin 4. oğlu olarak doğdu. Resimle ilgilendi. Daha sonraları ilg isi sinemaya kaydı. N ippon Ü niversitesi Sanat Bölüm ü'ne girdi. M ezuniyetinin ardından, 1 933'te film endüstrisinde çalışmaya başladı. Ö nceleri yönetm en yardım alığı yaptı. Yönetmen olarak ilk filmi, 1951'de TO H O için çektiğ i drama THE B L U E PEARL'dür. 1954'te G O JIRA/GODZILLA'yı yönetti ve TOHO'nun önem li isimlerinden b iri oldu. 1 980'de K A G E M U S H A ve 1 985'te R A N film le ri için Akira KUROSAVZA'mn yardım cı yönetm enliğine ka b u l edildi. M art 1993'teki ölüm üne dek, 4 5 film e yönetm en olarak adını yazdırdı.

GODZILLA FİLMOGRAFİ • GODZILLA / GOJIRA (1 9 5 4 /5 ) • (GODZILLA - KING O F THE M O NSTER GODZILLA CANAVARLAR KRALI) * .• GIG ANTIS - THE FIRE M O NSTER / GOJIRA NO G YAKUSHYU (1 9 5 5 /9 ) (G ODZILLA'S COUNTERATTACK / THE RETURN O F G ODZILLA) • KING KO NG VS GODZILLA / K IN G IK O N G U TAI GOJIRA (19 6 2 ) • GODZILLA VS THE THING / GOJIRA TAI M OSURA (1964) (G ODZILLA VS M O THRA) • G HIDRAH THE THREE-HEADED M O N S T E R / G HIDO RAH: S A N D A IK A IJU H IKYU S A ID A I N O K E SS EN (1965) (G ID O R AH CANAVARLAR CANAVARI) * • INVASIO N O F THE ASTRO MONSTERS / KAIJU DAIS EN S O (1965) (M O NSTER ZERO) • GODZILLA VS THE SEA M ONSTER / NAN KAI N O D A IK E T TO (1966) (EBIRAH: HORROR O F THE D EE P / EBIRAH: CANAVARLAR ADASI) * • S O N O F GODZILLA / GOJIRA N O M U S U K O (19 6 7 ) (G O D ZILLA 'N IN OĞLU) ' • DESTRO Y ALL M ONSTERS / KAIJU SO SHING EKI (1968) (FEZA CANAVARLARI) * • G O DZILLA'S REVENGE / ORD KAIJU D AISHING EKI (1969)

EDI TSUBURAYA (1901 - 1970) ÖZEL EFEKT UZMANI Efektlerini yaptığı birkaç film den sonra, 1 953'te Inoshiro H O N D A 'm n yönettiği savaş film i EA G LE O F THE P A C IFIC 'in ekibine katıldı. H O N D A ve TSUBURAYA'nın b u birlikteliğinin sonucu olarak, Japon sinema tarihinin en başarılı savaş film lerinden b iri çıktı ortaya... B ir y ıl sonra yin e H O N D A (ve TANAKA) ile birlikte GOJIRA/GODZILLA'yı yaptılar. Godzilla, sadece büyük b ir gişe başarısı sağlamakla kalmayıp, TSUBURAYA'ya o yılın JA P A N M O VIE T E C H N IO U E ö d ülünü de kazandırdı. 1957'de TSUBURAYA, yin e H O N D A ile yaptığı MYSTERIANS adlı film le b u ödülü ik in c i kez aldı. 1 958'd e ki B IR T H O F JA P A N film iyle sadece b u ödülü değil, aynı zamanda M O V IE D A YS SPECIAL T E C H N IO U E ö d ülünü de aldı. TSUBURAYA yaşamı boyunca JAPAN MOVIE TECHNIOUE ödülünü üç kez daha kazandı.

Kaynakça: 1- The Psychotronic Encyclopedia of Film (Michael J. W eldon) 1983, Ballantine Books 2- The Psychotronic Video G uide (Michael J. W eldon) 1996, First St.M artin's G riffin Edition 3- Shivers Magazine, Aralık 1996, Sayı: 36, Visual Imagination Pub. 4- Famous M onsters o f Filmland, M art 1 975, Sayı: 114, A ll Japan's M onsters Special Issue, W arren Pub., (Ed. Forrest JAckerm an) 5- Famous M onsters o f Filmland, Mart 1976, S a y ı: 141, W arren Pub., (Ed. Forrest JAckerm an) 6- Markalite: The Magazine of Japanese Fantasy, Yaz 1990, Sayı: 1, (Ed. A ugust Regone) 7- www.godzilla.com 8* www.parlorcity.com 9- www.8tom ptokyo.com /godzilla 10- www.spe.8ony.com /picture8 11 - G erek arşivimde bulunan, gerekse Peter'dan aldığım G odzilla video kasetleri ve çocukken Eyüp Yeni Mete Sineması'nda izlediğim Godzilla film lerinden aklımda kalanlar.

0

1nostramo

• • GODZILLA VS THE SM O G M ONSTER / GOJIRA TAI HEDORA (1971) (CANAVAR H ED O R A) * • GODZILLA VS GIG A N / GOJIRA TAI G A IG A N (1972) (G O D ZILLA O N M O NSTER ISLA N D / GODZILLA DEVLERE KARŞIV • G O DZILLA VS M E G A LO N / GOJIRA TAI M EG AR O (1973) (G O D ZILLA DÜN Y AYI TİTRETEN CANAVAR) * • GODZILLA VS M ECHAGO DZILLA/G O JIRA TAI M EKA-G 0JIRA(1974) (G ODZILLA VS THE CO SM IC M O NSTER/G O DZILLA VS THE BIO N IC M O NSTER/CANAVARLAR ÇARPIŞIYORV • TERROR O F M EC H A G O D ZILLA / M EKA-G O JIRA N O G YAKUSHYU (1975) • (THE .TERROR O F G O DZILLA / FEZADA M Ü C AD E LE) * •G O D Z IL L A 1 9 8 4 /G O J IR A 1984 (1984) (G O D ZILLA 1985 / RETURN O F G O DZILLA / G O D ZILLA'N IN DÖ N Ü Ş Ü ) V * • G O DZILLA VS BIO LAN TE / GOJIRA TAI BIO LAN TE (1989) (G ODZILLA BIO LAN TE'YE KARŞI) *** • GODZILLA VS K IN G G H ID R A H / GOJIRA TAI K IN G U G H ID O R AH (1991)

'

• GODZILLA VS Q UEEN M O THRA / GOJIRA TAI M O SURA (1992) • GODZILLA VS M EC H A G O D ZILLA / GOJIRA TAI M ECHA-G O JIRA (1993) • G ODZILLA VS SPACE G O DZILLA (1995) • G ODZILLA VS THE DESTROYER (1995) • G ODZILLA (USA - 1998) • *' ***

: Türkiye sinemalarında oynamıştır. : Türkiye'de video kaseti çıkmıştır. : Türk TV kanallarında gösterilm iştir.

.

Bir önceki sayımızı okuyanlar, Roland EMMERICH'in Godzilla'sı ile ilgili olarak dile getirdiğimiz endişelerimizi hatırlayacaklardır. Hayır; korktuğumuz gibi olmamış. Yani Godzilla, elinde Amerikan bayrağı ile dünyayı kurtarmaya kalkm ıyor. Ancak, DEVLIN/EMMERICH İkilisi hiç ü şe n m e m iş le r -b iz i m ahcup e tm e m e k iç in o ls a g e re k "yapabileceğimiz en kötü film ID4 değil" diyerek Godzilla 98 rezaletini çıkarmışlar ortaya.

MM 1 ••

MM

«m

özelliklerinin altı özenle çizilmiştir. Buna karşılık, DEVLIN/EMMERICH İkilisi Godzilla 98'de tüm bir Godzilla konseptinin -tabiri caizse-içine etmek için hiçbir fedakarlıktan kaçmamışlar. Filmin konusuna gelince: Güney Pasifik'teki nükleer denemeler sonucu (ne münasebet efendim, bu denemeleri tabii ki Amerikalılar yapmıyor; herşeyin sorumlusu Fransızlarll) adadaki sevimli iguanacıklardan (nedense sadece) bir tanesi mutasyona uğrar ve yaklaşık 60 metre boyunda korkunç bir sürüngene dönüşür. (Ama Godzilla'yq dönüşmediği kesin. Herşeyden önce Godzilla karşı konulmaz doğal bir güç. Oysa bu, dünyaya uyum sağlamaya çalışan T-Rex/pitbull/ iguana arası bir hayvan irisi. Nerede Godzilla'nın en önemli özelliği atomik plazma nefesi? Bu hayvancık da birşeyler üflüyor ama Godzilla'nın alev nefesiyle bir ilgisi yok. 'Batmobil'siz Batman gibi birşey. Hem Godzilla Japonya'nın maruz kaldığı nükleer savaş dehşetinin alegorisi iken, bu neyin alegorisi?) Türünün tek örneği bu aseksüel yaratık -yine nedense- yumurtalannı Madison Square Garden'a bırakmaya karar verir (aah; New York, New York). Sonuç malum... Bu durumda iş, ömrü radyoaktif mutasyonları araştırmakla geçmiş olan bilimadamımız Tatopoulos'a (Matthew Broderick) düşer. (Broderick, başlarda Matthew Broderick gibi davranırken, Godzilla'yı araştırma görevi kendisine verildikten sonra utangaç ses tonlanyla konuşan 15 yaşında mahcup bir delikanlıyı oynamaya başlıyor!) Filmin ikinci başrol oyuncusu ise Tatopoulos'un eski sevgilisi Audrey rolündeki Maria Pitillo. Kendisi, bukle saçlı, pembe dudaklı, güzel gözleriyle aval aval bakan, ancak iyi bir muhabir olma yolunda ne yapması gerektiğini gayet iyi bilen (Harry Shearer'ın oynadığı tacizci patrona azimle karşı koyması aslında kuvvetli bir alkış gerektiriyor) tüm feministlerin tüylerini ayağa dikecek birinci sınıf embesil rolünde (muhtemelen gerçekten öyle). Kalan boşluğu ise Fransız "sigorta mümessili" (siz öyle zannedin) rolünde Jean Reno (o bile filmi kurtaramıyor) ve kameraman rolünde Hank Azana (filmin tek sevimli insan kahramanı; ama onun da lakabı "animal/hayvan") dolduruyor. Neyse, Tatopoulos Godzilla'nın yumurtlayacağını keşfeder. Ama tabii ki otoriteler -bütün filmlerdeki bütün otoriteler gibi- ona kesinlikle inanmazlar. Kahraman ordu derin sularda Godzilla'nın canına okumaya çalışırken, vumurtalan bulma işi bizimkilere kalır. Ordu kendisini vukanlarda ararken Godzilla'mız bir punduna getirip metro tünellerinde saklanmayı ve kaşla göz arasında, kimsenin ruhu duymadan Madison Square Garden'a insan büyüklüğünde yüzlerce yumurta bırakmayı başarmıştır. Ama durum bizimkilerden kaçmaz ve yumurtaları bulurlar. Hem de tam çatlayıp, yavrular çıkarkenlGerisi malum, yüzlerce yavru"zilla"... (Filmin arkasındaki eziklik ve felsefe(l)

6e4sllla9teCeıtrepells

Godzilla filmlerinin, başka filmlerle karşılaştınlamayacak belirli estetik kalıpları vardır. Herşeyden önce haysiyetli bir karakterdir Godzilla. Bir Godzilla filminde sayısız bina yıkılmalı, durum müsaitse başka h a y s iy e tli ca n a va rla r ortaya çıkmalıdır. Japon Godzilla filmleri ilkel ve çocuksu görünebilir (hatta zaman zaman 'kasıtlı' bir komedi anlayışı serg ileye b ilir), ancak herbirinde canavarın mitik ve kültürel

burada ortaya çıkıyor Eğer The Lost World'deki alb "raptoAı sevdiyseniz, ikiyüz tanesine BAYILACAKSINIZ.) Allahtan kahraman Devlin ordusu tam zamanında yetişir, Madison Square Garden'ı bombalayıp, olayı çözer (mi acaba?). Sinemaseverler için asıl kabus yeni başlamaktadır: Çünkü yumurtalardan biri hayatta kalmayı başarmıştır ve bunun anlamı açıktır: Bir devam filmi! Ya sabır.. Neyse ki, filmin asıl başrol oyuncusu Godzilla son bir gösteri için geri döner. Ancak bitkindir, kaçmaktan yorulmuştur ve bütün büyüsünü, ihtişamını kaybetmiştir. Eğer Dino DeLaurentis'in King Kong'unu (1976) izlediyseniz finali anlatmaya gerek yok, zaten daha önce görmüşsünüz. Herşey bir tarafa, özellikle helikopteri! kovalama sahnesinde GodziDa'mız son derece "cool", görüntüler gözalıcı, hatta başdöndürücü. Ama ne yazık ki, Godzilla ile karşılaştığımız dakikalann sayısı fevkalade az. Filmin büyük bölümünde can sıkıcı karakterlerin can sıkıcı aşklarına ve muhabbetlerine katlanmak zorundasınız. Godzilla'nın normal koşullarda bir korku filmi olması gerekiyor, ama bu öyle bir korku filmi ki, içinde hiç şarkı olmayan bir müzikal gibi... Kahramanlardan birinin bile başına birşey gelmeyeceğinden adınız gibi eminsiniz. Kahraman ki ne kahraman; özellikle aşıklanmız o denli masum ve sevimli ki, içiniz bayılıyor, ikisini de boğmak istiyorsunuz. (Ya da içinizden dua ediyorsunuz "Godzilla bunlardan hiç değilse b ir tanesinin üstüne bassa ve 'vırck' diye ses çıksa" ...) David Amold'un müziğine gelince, başlangıçta bu işi kıvırmış hissi verse de, özellikle romantik "cue/parça"lar filmin en dayanılmaz sahnelerini biraz daha dayanılmaz hale getiriyor. Arnold, Independance Day'de uyguladığı "patriotik" müziği burada da denemeye kalkmış. Bu tarz bir müzik ilkinde uygun düşerken (ne de olsa bütün dünyayı tehdit eden b ir tehlike söz konusu ve filmin temel unsurlanndan biri silahlı kuvvetler) İkincisinde çuvallamış; çünkü filmde orduyu hissettirecek herhangi birşey yok (bir avuç CGI helikopterinden başka). Filmde Arnold'un en iyi olduğu yer filmin de en iyi sahnesi: Godzilla'nın bütün ihtişamıyla yeraltından çıkıp Broderick'le bakıştığı ve içim izde ona karşı ilk kez sem patik duygular beslediğim iz an. Sonuç olarak, Independance Day'den sonra bir daha asla film yapmaması gereken Devlin/Emmerich İkilisinin "gerçek bir Japon klasiğine burunlanru sokmuş olmaları büyük talihsizlik. Bu iki büyük aşığın bizim için yapabilecekleri en iyi şey ise, kendilerini bir an önce yatak odalanna kapatmalan ve bir daha asla çıkmamaları...

M S tro m o

En Son Kale

Postacı

T h e L a s t C a s tle

P o s tm a n

Jack Vance

D a v id Brin

Roman. Metis Bilimkurgu:18, Qev. Ferhan Erturk, 11x18cm., 94 sf., Istanbul 1997, ISBN: 975-342-151-6

Roman. Metis Bilimkurgu: 23, Çev.Dr.Sönmez Güven, 11x18cm., 320 sf., İstanbul 1998, ISBN: 975-342-178-8

1 9 1 6 d o ğ um lu Jack V ance, b ilim k u r g u s a l ö ğ e le r in a ğ ır bastığı fantastik 'noveletta'sı "En S on Kale" ile ilk k e z d ilim iz e ç e v r ilm iş bulunuyor. V a n c e , günümüzde Ursula K. L e G u in , Frank H erbert ve C.S. Lewis gibi yazarlarla "s o ft S F " d e n en türü sürdüren başanlı birkaç yazardan b iri. B u tü rü n ö n c ü lle r i is e : E .R .B urroughs, H.P.Lovecraft ve O .A.Kline... B ilin d iğ i g ib i " s o ft S F ", ağır bilim sel açıklamalann yeraldığı hacim li rom anlara b ir tepki olarak doğm uş bulunmaktadır. "En S on Kale", türün bütün özelliklerini yapısında toplayan b ir "kısa rom an" ya da "uzun öykü". Vance, başka b ir evrenden g e tirilere k insanların hizm etinde çalıştırılan "M ek"lerin başkaldırısını anlatırken, b ir yandan da tam anlamıyla feodal, ancak bilim in ve teknolojinin egem en olduğu b ir dünyayı betimler. G elişm iş teknolojiye rağmen, insanlan hasır iskem lelere bağlı olarak uçuran akıllı kuşlann varolduğu, kö r b ir a ristokratik gururun sağduyuyu ö ld ü rd ü ğ ü , klân düzeninin insanları b ir tü r o to m a tik m akine haline g e tird iğ i g a rip b ir dünyadır bu. Ancak, demokrasinin onca nim etlerine rağmen, insanoğlu uzayın en ücra köşelerine yaptığı yolculuklar sonucu klânlı b ir feodaliteye dönm ek zorunda kalmıştır. Bu sosyolojik realite bir yandan okura b ir tarihsel zorunluluk g ib i sunulurken, b ir yandan d a aristo kra sin in kendi içinde devrim yapmasının kaçınılmaz o lduğu vurgulanır. Vance'in rom anı e sp rilerle dolu, tatlı ta tlr okunabilen b ir yapıda. B u n d a yazarın re n k li ve fa n ta s tik a n la tım b iç im iy le , k lâ s ik rom an tiplem elerinin ötesine "geçilm eyişinin" etkisi de olsa gerek. Yazan kendi dilinden izleyebilen "V ance'seveıier" onun ilk basımı 1 9 6 5 yılında "Pyram id B o o k " tarafından yapılan "S p a c e O p e ra " adlı ro m a n ın ı T ü r k ç e d e g ö re b ilm e k iç in s a b ırs ız la n ıy o rla r...

Am erikan bilim kurgusunun yeni kuşak yazarlarından David Brin, ç o ğ u b ilim ku rg u yazarı g ib i b ir bilim adam ı. A ncak, M r. B rin, bilim kurgunun kurgu olm aktan çıkıp, g e rçe ğ e d ö nüştüğü tarihin en büyük teknolojik kuruluşlarından b iri için; N A S A 'd a çalışıyor. Aynı zamanda fizik profesörü d e olan Brin, "S tartide Rising - Yıldız M ed d i Y ükseliyor" adlı rom anıyla B irle şik D evletlerin en büyük bilimkurgu ödülleri "H u g o" ve "Nebula"yı kazanmış. 195 0 doğumlu yazann en ünlü eseri, beş kitaptan oluşan "Uprising - Kalkındırma" dizisidir. Bilim kurguda özel b ir ye r tutan ve Jack London'ın 191 6 basımlı 'T h e S carlet Plague - Kızıl V eba" [Dilim izde Kıyametten Sonra (1992) adıyla yayınlandı] eseriyle başlayıp, John Christopher, W ilso n T ucke r ve Pierre B o u ll g ib i yazarlarla sürdürülen "p o s th o lo c a u s t" te m a tiğ i, B rin 'in 'P o s ta c ı’ sıyla y e n i b ir yo ru m a kavuşmaktadır. Kevin C o s tn e r tarafından film e çekilen Postacı, kıyamet kehanetleri ve üstün ırk te o rile rin e bilim sel b ir çerçeve o lu ştu ra n "so sya l darvin izm "e e d e b i b ir karşılık o la ra k kabul edilm ektedir. Yazann kendisi ise eseri hakkında şunlan söylüyor:

0

İ noStrOîTıo

"Postacı, uygarlığın çöküşü fikrinden zevk alıyorm uşa benzeyen tüm o 'kıyamet sonrası' kitaplanna ve filmlerine cevap olarak yazıldı. B u kita p , o n la rd a n fa rk lı olarak, n e ka d a r ç o k şe yi fa zla ca önem sem eden varsaydığımızın, bugün bizi birbirim ize bağlayan o küçük lûtuflann eksikliğini ne kadar çok çekeceğimizin hikâyesidir. Kitabın baş karakteri özel b ir tü r kahraman; başından g e çe n acı ve belâlann katılaştırdığı, am a gene d e b ir şekilde nasırlaşmamayı başarmış, ümit etm ek isteyen biri-yıkılmış b ir A B D 'nin son idealisti. B ir zamanlar hepimizin p a y la ş tığ ı b ir rüyayı e lin d e n b ıra ka m ıyor; eski halim ize d ö n e b ile c e ğ im iz e , ha ttâ belki eskisinden daha da iyi olabileceğimize in a n ıy o r . B u s in ik ça ğ d a , içim izd e saklı o la n iy iliğ i h a tırla ta n şeylere ihtiyacımız var." "C ascade Dağlan" adlı b ir in c i b ö lü m ü y le , "T e p e g ö z " adlı ikin ci bölüm ü, A sim o v's S F dergisinin Kasım 19 8 2 ve M a rt 1 9 8 4 ta rih li sayılarında yayınlanan Postacı'yı, açık anlaşılır ve duru Türkçesiyle Dr. Sönmez Güven d ilim iz e a k ta r m ış .

ncır

kitaplık

illin

ııuıı

bâr ■

r piı ^0 ^0 ■ m

Yollar Nereye Düşer N u rcihan

Roman. Bilgi Yayınları; Yeni Dizi: 48, 13.5x19.5cm., 208 sf., Ankara 1997, ISBN: 975-494-864 - 7



U rs u la K . L e G u in 'in ö y k ü n m e y e v a ra c a k d e n li e tk is in d e b u lu n a n N u rc ih a n , " Y o lla r N e re y e D ü ş e r" d e fe m in iz m d e n p o ta n s iy e l le z b iy e n iz m e va ra n b ir ç iz g i ü z e rin d e d o la şa ra k: Aşkı, in sa n ilişkilerini, ço cu ktan ve aileyi sorgulam aya çalışıyor. B a ş la n g ıc ı K. L e G u in 'in "H a y a lle r Ş e h ri - C ity o f lllu sio n s"ını a n ım s a ta n ro m a n d a N u rc ih a n , sıra d a n b ilim k u rg u n u n b ir iki b a s it fo rm ü lü n ü ku lla n m a kla b ir e se rin b ilim k u rg u o la b ile c e ğ i in a n cınd a görü n ü yo r. E se rd e yan*siborg, yan ne id ü ğ ü belirsiz; ve z a m a n d ışı o ld u ğ u ile ri s ü rü le n N o ra 'n ın d ış ın d a ke sin b ir b ilim k u rg u m o tifin e raslanm az. R o b o tla rd a n , s ib o rg la rd a n ve zam an y o lc u lu ğ u n d a n sö ze tm e n in , b ir rom anı e d e b î a n la m d a b ir b ilim k u rg u e s e ri ya p m a ya y e tm e y e c e ğ in i b ilm e si g e re ke n ya z a rın , a y rıc a , M u a z z e z T a h s in B e rk a n t ü s lû b u n u d a b ir k e n a ra b ıra k a ra k , b ilim k u rg u e d e b iy a t y a p ıtla rın ın ö ze l b ir ü s lû p g e re k tird iğ in e kanaat e tm e si gerekir. D a h a ö n c e O rsa n ö y m e n R ö p o rta j Y a rış m a s ın d a , " fe m in is t b ir b ilim k u rg u " ö ykü sü yle ü ç ü n c ü lü k alan yazar (b ir rö p o rta j yanşm asında b ir b ilim k u rg u ö y k ü y e n a s ıl ü ç ü n c ü lü k v e rilm iş ? ) ro m a n ın ı ü ç k a d ın ın ; N o ra , S u n a y v e G ü la y a ra s ın d a g e ç e n s o s y a l ve in s a n s a l iliş k ile ri ü z e rin e k u rm u ş . A n c a k sa çla rın ı U rs u la K. L e G u in g ib i k e s tirm e y i s e v e n N u rc ih a n , b u g a rip ü ç g e n e "y a n -s ib o rg " K e n d a ile Ercan adlı b ir e d e b iya t kuram cısını d a k a ta ra k ü ç g e n i b e ş g e n e ç e v irm e y e ça lışm ış. N e v a r ki, b u k o n u d a , y a n i " e d e b î ta d ı o la n b ir b ilim k u rg u rom an ya ra tm a " k o n u s u n d a ç o k d a b a ş a rılı o ld u ğ u s ö y le n e m e z . B u n u n la b ir lik te , sabun kö p ü ğü g ib i çoğ a la n ve b ü yü ye n ö b ü r k a d ın b ilim k u r g u yazarlanm ız yanında N u r c ih a n 'ı n e re y e y e r le ş t ir e c e ğ im iz i

a n l a m a m ı z b a kım ın d a n "Y o lla r N e re y e D ü ş e r"i okumam ız gerekiyor. B u , b iz b ilim k u rg u f a n a t ik le r i iç in b ö yle ... Öbür yandan, hem b ilim k u rg u y u h e m de fe m in iz m m ız m ız lığ ın ı s e v e n o k u rla r iç in " Y o lla r Nereye Düşer" bulunm az H int kumaşı. O kum alannı s a lık veririz.



b ir kü lt film : turist Ömer uzay yolunda...



"Gökyüzüne bakm aya devam edin . .. ” Bilim kurgu/Korku Film Klasikleri



(P eter R obertson)

nostromo 4. Sayı E k i m' d e ç ı k ı y o r . . . 63

bianti-distopya Türk bilimkurgu edebiyatında özel bir yeri bulunan "Son Tiryaki"nin yazan M üfit û zd eş 'le yaptığımız konuşmada, yazann, bugünlerde geniş bir tartışma alanına yayılmış bulunan "Bilimkurgunun Tanımlanması" konusuna çok farklı bir açıdan baktığını gördük. Ö zdeş, bilimkurgunun tanımına vanrken, konunun çerçeve ve özelliklerinden daha çok, bunun bir üslûp, bir "edebT tad" sorunu olduğu kanısındadır. "Son Tiryaki", içindeki öykülerle, özdeş'in bilimkurgu anlayışının edebî plânda somut bir yansıması gibidir. Türk edebiyatı, son yıllarda bilimkurgu adına yazılmış, "klinik-şizofrmjl^1, belirtiler taşıyan, saçma sapan ve kurgu disiplini dışında, belirsiz, müphem sentaks garabetleriyle dolu birtakım "apokaliptik" kitaplann istilâsına uğradı, işte bu edebî hurafelerin tozu dumanı arasında 1 9 6 8 kuşağının politik kanadından Müfit özd eş , olgun ve yetkin bir öykü koleksiyonuyla karşımıza çıktı. Müfit ö zd eş 'i tanırız. 1 9 9 4 yılı k ışınd a Y u rt F M 1 0 4 .6 'd a k i "B ilim kurgu Gezegeninden" adlı programımızın çağnhsı olarak radyoya gelm iş ve konuyla ilgili sorularımızı cevaplayarak, tatlı bir söyleşiyi gerçekleştirmemize yardım cı olmuştu, ö z d e ş ile bu konuşmayı yaptığımız zaman ortada henüz yayınlanmış bir tek öyküsü vardı. Metis Yayınlan Bilimkurgu Dizisi a ra s ın d a çıkan " S a va ş a K arşı B ilim kurgu öyküleri" antolojisinde, Philip K. Dick, Stanislav Lem ve Eric Frank Russel gibi devlerin arasında, "Krrçiysk" adlı öyküsüyle m ütevazı bir Türk bilimkurgu yazan olarak görünmüştü. 1 9 8 1 'd e yazılan ancak bir hayli geç yayınlanan "Krrçiysk" de Müfit özd eş'in , bilimkurgunun geleneksel hiciv yöntemiyle Kenan Evren'e gönderme yaptığı söylenir. M ü fit ö z d e ş g e rçe k te n de bilim kurgunun kuramsal yapısını iyi bilen ve öykü tekniğini çok iyi kullanan bir yazar. Kitabın ilk öyküsü "İki Kısa Bir Uzun" ile son öyküsü "Yeraltı insanları", Amerikan ve Sovyet bilimkurgu edebiyatındaki olgun öykülerle boy ölçüşecek nitelikler taşıyor. Müfit özdeş, dikkat edilmezse, Ursula K. Leguin gibi okurun atlayabileceği küçük mantık oyunlan kuruyor, bunları ince bir m izah anlayışının süzgecinden geçirerek, temiz bir anlatım dili ve tekniği ile okura sunuyor. Fantastik ya da bilimkurgu, bütün öykülerinde, açık, aydınlık ve demokratik bir dünya görüşünden yana olduğu seziliyor. Hem en hemen bütün öykülerinde emeğin ön plâna alındığı, sömürünün ve disiplinsiz teknolojik gelişmenin mizah neşteriyle eleştirildiği, alınteri kutsallığının belirtildiği, emeğin, düşüncenin ve sevginin yüceltildiği, genç kafaların dinamizmine yeni ivmeler kazandıracak, yaşlı kafalan ise içlerinde yitip gittikleri tozlu örümcek ağları arasından sarsarak uyandıracak öyküler bunlar. Birtakım yazarlannn Türk bilimkurgu edebiyatında, uzayda domates ve hıyar yetiştirmekle ve ışık hızının onbeş katına varabilmek için iman güçlerini bilemekle zaman harcadıktan sıralarda Müfit özd eş , öyküleriyle çağdaş ve konformist insanın bilim ve teknoloji karşısındaki tavrıyldSbu tavrın getireceği özel durumları sorguluyor. Dünyadışı bir uygarlığını dünyayı istilâ edeceği parodisini çizerken, "teleportasyon" aygıtı üstünde çalışan bilimadamını betimlerken, ya da sigara içme alışkanlığı yüzünden başka bir g e zegene göçetm ek zorunda kalan İstanbullu bir genci anlatırken, bir yazar olarak tavn ve endişesi teknolojik gelişmeler karşısındaki insandır. Masal tanımlamasının sınıriannı zorlayan fantastik öykülerinde ise ö z d e ş , bilim yerine büyü ve mucizeleri işletiyor. Ancak, bütünüyle teknolojik etm enlerden sıyrılmış bir büyü ve m ucizeler dizisi değildir bunlar.

nostroroo

Uzunlu kısalı onbeş Öykünün yeraldığı "Son Tiryaki"nin en önemli öyküsü, burük bir tragedyanın kurgulandığı "Yeraltı insanlan"dır. Nükleer bir felâketten, ya da doğal bir afetten sonra yeraltına, daha doğrusu denizin birkaç yüz m etre altına gömülen İstanbul'un gelecek içindeki acıklı öyküsüdür bu. Taksim'deki Atatürk ve bağımsızlık savaşını gerçekleştiren arkadaşlannın heykellerinin yeraldığı anıt, deniz yüzeyinin kırk m etre altındadır ve eski uygarlıktan artakalan tek ve son sanat eseri olarak devasa ve saydam bir kubbeyle koruma altına alınmıştır, insanlar, çok geniş bir yeraltı kentinde yaşamakta, enerji üretmekte, sinema, tiyatro salonlan dolup taşmakta, sergi salonlan açılıp kapanmakta ve müzik konserleri sürmektedir. Ancak öykünün sonunda bizleri acı bir sürpriz beklemektedir. Yeraltı uygarlığını oluşturan insan sandığım ız bireyler, gerçekte insan değil, "klonlanma" suretiyle çoğaltılmış bir tür androiddirter. Yeraltı uygarlığı ise, artık çoktan çöküp, tarihin karanlıklanna gömülmüş insanlığın anısını yaşatan c a n lı b ir m ü z e d e n b a ş k a b irş e y d e ğ ild ir. M üfit ö z d e ş , büyük kurgu ustalıkları taşıyan bu fantazyasıyla, deneyimli bilimkurgusever okuruna, daha gerçeği, bütün insanoğluna dolaylı ve gizli bir uyan mesajı gönderiyor gibidir. Gelişm ekte olan teknolojinin barışçıl olm ayan am açlar dışında kullanılması halinde, insanlığın yüzyüze gelebileceği felâketlerin işaretlerini taşıyan bu mesaj, öykünün çatısı akında, olaylann akışı arasında gizlidir. Ancak, okur, öykünün büyülü atm osferinden sıynlıp da spekülâtif düşüncenin mantıksal analizini yapınca, m esaj berrak bir biçim de karşısına dikilecektir. "Son Tİryaki"ye bir sunum yazısı yazan Metis Yayınlan Bilim kurgu D izisi editörü B ülent Som ay, M üfit özdeş'in öykülerini şöyle tanımlıyor: "...kimi bilimkurgu masalı, kimi alaycı, kimi 'hardcore' bilimkurgu, kimi lirik. T ü m ü n e b ird en b a k tığ ın ızd a , L e m 'd en , Leguin'den, Bradbuıy'den Pohl'a birsürü 'uata'nın izlerini görebilirsiniz. Ancak, tüm izler ve etkiler bir yana, bu onbeş öykünün tümü d e , M üfit ö z d e ş damgasını taşıyor. Bilimkurgu, tür-içi etkilenmelere en açık türlerden biri, o yüzden de, kimliğini bulmuş bilimkurgu eseri az bulunan, bulunduğunda da s elâ m lan m a s ı g e re k e n b ir s e v in ç k ay n ağ ı." Daha önceki yıllarda, kendilerine pozitif bilimi temel ; alıp, yapıtlarını düşsel-fantastik motiflerle süsleyerek, bu&emel üstünde yükselten, kurgu disiplinine saygılı, dil işçiliğinde titiz, ve insancıl değer yargılannı ön plâna çıkartan "Birinci Türk Bilimkurgu Yazarlan" kuşağının mirası, Müfit Özdeş ile doruk noktasına ulaşmış bulunuyor. Sel ma M ine (O b i- J- S 9 2 7 , 1 9 8 0 ), O rhan Duru (Yoksullar Geliyor, 1 9 8 1 ) ve H aldun Aydıngün (Başkan Oyunu, 1 9 9 1 ; Dağın ö te s i, 1 9 9 6 ) ile birlikte Müfit ö z d e ş , uluslararası bilimkurgu arenasına çıkarabileceğim iz birkaç Tülşk bilimkurgu yazanndan biri niteliğini taşıyor. M üfit ö z d e ş 'i okuyanlar, biljpıkurgunun çok ciddi ve disiplinli bir edebî etkinlik türü olduğunu, fantastik öğeleri kullanmakla birlikte mutlaka "asil" bilimleri tem el alması, masalı, mistisizmi, hurafeyi ve mitolojiyi pozitif bilimin bakış açısından projekte etm esi gerektiğini anlayacaklar ve bu sanat türünün s ad ece altbeynin kusmalarından ibaret olmadığının farkına varacaklardır, özdeş'in yapıtını bir "anti-distopya" olarak nitelememizin nedeni ise, yazann, "distopya"lara temel olap "fatal-majör" olayları, "felâket ve holocaust"lan, hümanizm ve insanlığın k ü ltü r m irası a d ın a olum lu b ir y o ld a y orum layab ilm iş olm asıd ır. öyküler. M etis Y., Bilimkurgu:10, 10.5x18cm., 1 6 8 sf., İstanbul 1 9 9 6 , IS B N : 9 7 5 -3 4 2 -1 1 1 -7

Uzayı bilmem ama tüm siber-uzayda bu adamlaıdan iyisi yok. CD-Rom ve W EB sayfalan yapıyorlar...

w w w .you n g.com . w w w .sinem a.net

y d

a

n

e m a M uR l a b b e t

m u i t x me a x a Tel : (0-21 2) 284 95 38 (Pbx) Fax : (0-212) 269 66 83 Nispetiye Caddesi Peker Sokak 26/5 80620 Levent / İstanbul ’ ,■ •» *.'■

OS O > " o

nostro

View more...

Comments

Copyright � 2017 SILO Inc.