TÜRK İHRA Ç MALLAR I

August 16, 2016 | Author: Nesrin Kimyacıoğlu | Category: N/A
Share Embed Donate


Short Description

Download TÜRK İHRA Ç MALLAR I...

Description

İSTANBUL TİCARET ODAS

I

YAYINLARI

TÜRK İHRA Ç MALLAR I BÎR K ı S ı M (TARıM VE ORMAN ÜRÜNLERI)

Yazan : Ziraat Mühendisi HASBİ ATE Ş

1963 İSTANBUL

I Ç I N D E K I L

Almanca

Fransızca

İngilizce

Lâtince

T%kçe

E R Sayfa No.

White Lupi n

Lupin

Witte Lupin e

9

ACIÇEKİRDEK Nu s amar a

Bitter almon d

Amande amer e

Bitter Mande l

11

AĞAÇZAMKI Gumm (Püs) (Pis) (Kedibalı)

Gxinx Tragant h

Traganton Gomme d u pay s Gomme d e Franc e

Traganton Baumgummi

13

Millet commi m Millet panicul e Millet d'înd e Millet blan c Millet blan c ron d Grand mille t

Echter Hirs e Hirse

Millet

Sorghohirsen Mohrhirsen Mohrenbaetgras Agytische Zeiskor n Durrha Kafferkom

ACIBAKLA Lupinu

AKDARI

(Kumdan)

ANASON

s albu s

i nostra s

Paniciim miliaceu m Commo

Panicimi İtallcu m Sorghum vulgar e

n Mille t

Cafir cor n Broom-corn Jarusalem co m Dura Guinea cor n Egyptian mille t Great mille t

Pimpinella anisu m Anis e Aniseed

ANTEPFISTIĞI Pistaci a

Pistacianut

15

15

Anis ver t

Anis

17

Pistache

Pistazien Pistazie

19

ASPİR (Haspir) (Aspur)

Carthamus tinctoriu s Saff-Flowe r Crocus İndlcu s Salflowe r Cnicus îndicu s Wil d Saffro n Bastard Saffro n Socalled American saffron

Carthame de s teinturiers Farberdiste l Safran bâtar d Wilde r Safra n Faux Safra n Bastar d Saffra n Graine d e Perroque t Farber^aflo r

AYÇİÇEĞİ TOHUMU

Helianthus annuu s corn

Sunflower* Seed s

Graine d e Helianth e Sonnenblumenker n Graine d e Fleu r d e Sonnenrosenke m Soleil Graine d e Toumeso l Graine d e Gran d solei l

BADEM (Payam)

Amygdalus

Ahnond

BAKLA

Faba vulgari s Vicia Fab a

Broad Bea n Windsor Bea n Horse Bea n

BALMUMU

Cera

Wax

Cire

Wacks

29

BEZELYE

Pisimi sativu m Pisum maritimu m

Green pe a Garden pe a

Petit poi s Pois ver t

Erbsen

31

Foenugreek Fenugreek

Fenugrec

Bockshom Griechische Heusame n Bockshornklee Homklee

33

Dolic â oei l noi r Banette Mougette

Augenbohnen

BOY TOHUM U Trigonell a Foenum (Çemen Greacu m tohumu) BÖRÜLCE

Dolichos imguicalatu s Eyebes m

Amande douc e Fâve Fâve de s marai s Feve de s champ s

21

23

Mandel Buffbohnen Saubohnen Pferdebohnen Feldbohnen

25 27

36

BURÇAK

Vicia sativa

Wetch

Vesce commune Pasquier Graine d e vesce

Wicken

38

BUTUM

Pistacia lentiscus

Betum

Betum Pistachier de 1'Atlas

Betum

40

CElfitİ Rhanmus infectorius (Alacehri) Spina cervina < Al tunağacı) Rhamnus (Boyacıdikeni) (Cehri) (Ebicel) (Karadiken) (Sarıboyağacı)

Bucthom

Graine Jaune » d'italie » d'Espegne » de Perse » d'Avignone » de Hongrie » Tinctoriale » de Valachie » de Mor^e » de Bessarabie » de Levant Nerprun

Fârbebeeren Wegdorn: (Ağacının a d ı ) Kreuzdorn: ( » » )

42

CEVİZ

Jovis

Walnut

Nuss

44

(Cevizağacı)

Juglans regia

Walnut tree

ÇAMFISTIĞI

Pinea

Sweet pine-kernels

ÇAMSAKIZI (Reçine)

Resina pinus

Pine rosin Pine resin

Resine de pin

Nerprun des teinturies Noix Noyer Pignons doux

Nussbaum Pinienkern

47

Pinienharz

49

ÇAVDAR

SecaLe cereale

Rye

Seigle

Roggen

52

ÇÖREKOTU (Karahavuç)

Nigella sativa

Nigella Black cummin Black caraway Love-in-a-mist Fennel flower

Cumin noir Nigella c u l t i v ^ Nigelle des jardins

Schwarzkummel

54

ÇÖVEN

Saponaria officinalis White soapwort Gypsophüla White soaproot struthium. Egyptian soapwort Levantin soaproot

Saponaire blanche Savoniere du Levante

Gipskraut Weisses Seifenkraut Levantiner Seifenwurzel

56

DEFNE

Lfturus noMli s

Laurel tree Bay Laurel Sweet Laurel tree Grecian Laurel Sweet Bay

Laurier franc Laurier des poetes Laurier d'ApoUon

Şdler B, Macar cehrisine (Graine de H o n g r i e ) denirdi. Hepsine genel olarak (Graine tinctoriale) denir. Cehri boyası yünlü ve pamuklu mensucat boyamakta kullanılır. Üstübeçle kaynatılıp elde olunan sarı boyasına «Style de graine» de­ nir. Resimde kullanılır. Ayrıca sarı lake boya da yapılır ve bunlardan başka, çeşitli mordanlar ve dozlarla pek çok renkler elde edihr. Çin yeşili : Bu bir lâktır. Çin'de bulunan muhtelif cins cehrilerin kabuğun­ dan istihsal olunur. Kireç lâkıdır. Yeşilimsi menekşe renginde gayri muntazam levhacıklar halinde satışa arzedilir. Yün ve ipek boyanır. Çok güzel yeşil bir renk verir. Türkiye'de cehri : 1914 sıralarında ve daha evvel memleketimizde cehrilikler var­ dı. Bilhassa Kayseri, Amasya, Merzifon, Tokat, Çorum bölgelerinde ziraatı yapılırdı. Kıymetli bir maksuldü. Yerine göre muhtelif isim­ lerle anılırdı. Alacehri, altunağacı, boyacıdikeni. Cehri, cehri, ebicel, karadiken, sarıboya ağacı gibi... Rhamnus infectorius tipinde olan bu ağacın siyahımsı meyvele­ ri Avrupa piyasalarında «Graine Jaune» adı altında meşhurdu. Çok güzel bir sarı boya verir. Hâlen tek tük ağaçççıklar halinde bu böl­ gelerde vardır. Yabanileri Rize, Trabzon sahil yamaçlarında bulunur. ihracı: Cehri anilin boyaların keşfinden dolayı kökboya (garance) gibi kıymetini birden kaybetmemiştir. Avrupa piyasalarında bugün dahi cehri işliyen boyahaneler bulunmakta ve memleketimizden az olmak­ la beraber gene de ihracı yapılmaktadır. Müşterilerimiz Fransa, İngil­ tere, B . Almanya, Yugoslavya, Hollanda, Suriye, Lübnan, B . Ameri­ ka'dır. 1953 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de de de da de de da da

12.763 T L . değerinde 55.039 kg. 23.180 T L . » 75.760 kg. 6.229 T L . » 16.961 kg. 22.466 T L . » 88.505 kg. 17.571 T L . » 36.670 kg. 39.948 T L . » 51.822 kg. 38.586 T L . » 76.140 kg. 5.274 T L . » 14.447 kg. ($ 2.80 hesabile) 16,875 T L . » 15.000 kg. ( $ 9 liradan) 1961 de 79.411 T L . » 90.011 kg. 1962 7 ayında 61.560 T L . » 45.000 kg. cehri ihraç edilmiştir.

CEVİZ JUGLANS REGIA Çok eskiden teşekkül etmiş bir ağaçtır. Jeolojik devirlerde dör­ düncü zamanın tüf yığınları arasında yaprak izlerine tesadüf edil­ miştir. Menşei Asya kıtasıdır. Anadolu'nun doğusunda, Antitoroslarda yabani ceviz ağaçları orman halinde görülür. Türkler cevize goz, koz, covz derler. Latinler joviz, araplar jovz der. Ağacın belli başlı üç nevi vardır. 1 — Adi ceviz: pa'da yetişir. 2 — K a r a ceviz; 3 — Gri ceviz; bunlar sında bulunur. Meyvesi bakımından geç ceviz, oyun cevizi), ince kabuklu gibi çeşitleriyle dünyanın her mıştır.

Asya ve Avru­ Amerika kıta­ cevizi (kabak tarafına yayıl­

Bu ağaç ulu ağaçlardandır. 20 metreye kadar boylanır. 100 sene­ den fazla yaşar. 8 - 1 0 senede meyve verir. 60 yaşma doğru verimi azamiye çıkar. Kışın — 25 dereyece kadar soğuğa dayanır. Kullanıldığı yerle r : Ceviz meyvesi fazla miktarda yağ ihtiva eder. % 50 - 60. Birinci preste çıkarılan yağ yemeklerde kullanılır. Yalnız çok rutubet çe­ ker. Çabuk asitleşir. ikinci pres yağı aydınlatmada ve sabun imâlin­ de kullanılır. Kalan küspe kıymetli bir hayvan yemidir. Domuzları ve kümes hayvanlarını yağlandırır. İneklerin sütünü ve sütte yağ miktarını artırır. Bu küspenin terkibinde % 36 kadar azotlu mad­ deler ve % 9 civarında yağ vardır. Yalnız taze iken kullanılır. Bekleti­ lirse acılaşır. Yağ istihsaline çeti n ceviz dediğimiz ufak cevizler tahsis edi­ lir. Büyükçe sofra cevizleri şekercilikte ve çeşitli gıdalarda kullanı­ lır. Ayrıca olgunlaşmadan taze ceviz olarak yenir. Ceviz bir miktar tanen ve «Juglandine» denen acı bir madde ihti­ va eder. Yağı ve kendisi toniktir. Ceviz kökünün külünden istihsal olunan «Juglandin» maddesi tıpta safra ifrazatını artırıcı olarak kul­ lanılır. Meyvenin dış yeşil kabuğundan siyah boya istihsal olunarak re­ simde ve mobilya boyamakta kullanılır. Yeşil yaprakları kaynatılıp içilirse müsekkin ve münebbih tesiri yapar. Ayrıca bebeklerin banyo suyuna konur.

Ceviz kütüğü : Ceviz bir sanayi ağacıdır. Mütecanis bir dokusu vardır. Yoğun­ luğu suya yakındır. Ağacın kabuğu soyulunca beyaz görürpuesine rağmen içerisi güzel bir kahverengi verir. Yaşlandıkça koyu kahveren­ gi olur. Bazı çeşitleri kırmızımtrak veya siyah renk verir. Mobilyası dayanıklıdır. Haşeratm sevmediği acı bir kokuya maliktir. Kolaylık­ la cila alır. Kıymetli olduğundan kaplaması tercih edilir. Bu sahalar­ da Amerika, Tonkin, Laos ceviz kütükleri bize rakip olmalarına rağ­ men kütüklerimizin yüksek kalitesi bütün dünya pazarlarında tes­ lim edilmiştir. Kütüklerin urlu kısımlarından «ayna» denen levhalar çıkarılıp moİDİlyacılıkta güzel desenler meydana getirilir.

IHracı: Cevizin kütüğünde ve meyvesinde bütün Avrupa memleketleri ve Amerika müşteriler imizdir. 1955 de

551.803 T L . değerinde 527.003 kg. kabuklu ceviz 875.446 kg. kabuksuz » 2.569.771 T L . » 6.414 m3 muhtelif kütük 2.594.528 T L . »

1956 da

66.235 T L . 954.631 T L . 2.414.338 T L .

1957 de

83.562 T L . 354.648 T L . 1.733.768 T L .

1958 de

23.798 T L . 564.819 T L . 2.962.701 T L .

» » » » » » » »

96.380 kg. kabuklu ceviz 298.255 kg. kabuksuz » 5.654 m3 muhtelif tomruk 112.175 kg. kabuksuz ceviz 134.750 kg. » » 4.362 m3 muhtelif tomruk 44.152 kg. kabuklu ceviz 249.509 kg. kabuksuz » 6.115 m3 tomruk

Ceviz ihraç edilmiştir. 1959 da ceviz kütüğü ihraç edilme­ miştir. 12/Ağustos/1959 gün ve 10 286 sayılı resmî gazetede yayınla­ nan bir sirkülere göre, ceviz ağacı aksamının ihracı münhasıran Zi­ raat Vekâletine bırakılmış ise de bu karar 16/5/1960 gün ve 10 506 sayılı resmî gazetede yayınlanan bir kararla kaldırılmış ve ceviz kü­ tüğü ihracı serbest bırakılmıştır. Yukarıda ceviz kütüğü ihracatı italya. Batı Almanya, Avusturya, Belçika, Çekoslovakya, isviçre, Polonya, Doğu Almanya, Fransa, Hol­ landa ve Suriye'ye yapılmıştır. Ceviz kabuklu ve iç olarak Belçika, îsrael, Çekoslovakya, Batı Al­ manya, İngiltere, İsveç, İsviçre, Yugoslavya, Yunanistan, Lübnan, A . B. D., Finlandiya, Kanada ve Suriye'ye ihraç edilmiştir.

Son 3 yılın ihracat durumu da şöyledir : 1959 da

84.214 T L . değerinde 172.535 kg. kabuklu 2.546.360 T L . » 1.043.401 kg. kabuksuz Tomruk ihraç edilmemiştir. 1960 da 105.096 T L . 71.965 kg. kabuklu ($ 2.80 den) 448.011 T L . 189.375 kg. kabuklu ($ 9 Uradan) 2.678.886 T L . 869.928 kg. kabuksuz ($ 2.80 den) 7.646.652 T L . 776.149 kg. kabuksuz ($ 9 liradan) 908.837 T L . 1.526 m^ tomruk ($ 2.80 den) 2.816.094 T L . 1.629 m3 » ($ 9 liradan) 1962 7 ayında 178.329 T L . 63.978 kg. kabuklu » 990.577 kg. kabuksuz 9.425.764 T L . » 1.586 m^ tomruk ihraç 2.015.275 T L . » edilmiştir. istihsal miktar ı : İstatistiklere göre Türkiye'de 3 milyon civarın­ da ceviz ağacı bulunmaktadır. Yıllık kabuklu ceviz istihsali, yılın gi­ dişine göre 50.000 to nile 80.000 ton arasında değişmektedir. En son 1959 da 79.520 ton kabuklu ceviz istihsal edilmiştir. 1958 de 78.260 ton, 1957 de 58.177 ton. Ceviz ağacı kesmek Tarım Bakanlığının iznine bağlıdır. Bakanlık, yenileri yetiştikçe eskilerinin kesilmesi mülâhazasile 3 milyonluk ağaç statükosunu muhafaza eder. Özel sektörün bugüne kadar bu alanda yatırım yaparak birkaç bin adetlik ceviz ağaçlığı meydana getirdiği bu güne kadar duyulmamıştır.

ÇAMFISTIĞI PtGNONS Çamfıstığı, çam smıfmdan ve fıstıkçamı adı altında tanınan çam ağacının tohumlarıdır. Buna «Pignon doux» da derler. Fıstıkçamı, Akdeniz memleketlerinin ağacıdır. Menşeinin de o sa­ ha olduğu söylenir. Akdeniz havalisinde İspanya ve İtalya'dan Türki­ ye'ye ve oradan Çin'e kadar muhtelif bölgelerde mahallî şartlara inti­ bak ettirilmek suretiyle yayılmıştır. Bilhassa Avrupanm Güney böl­ gesi bu ağaç için müsait durum arzeder. İlmî adı «Pinus pinea» dır. Fransızlar ( P i n pepinier, pin pignon, pin parasol, pin d'îtalie, pin doux) gibi muhtelif isimlerle anarlar. Uzun ömürlü bir çam ağacıdır. Her toprağa intibak eder. Şemsiye gibi açıldığından bazı yerlerde şemsiyeçamı «pin parasol» derler. Memleketimizde bu ağaç Ege bölgesinde ve özellikle Ayvalık ve Bergama havalisinde çok bulunur. Buralarda genel yayılma sahası 10.000 hektar kadar tahmin edilmektedir. Ayrıca güneyde Muğla vilâ­ yeti arazisi dahilinde ve Manavgat çayı civarında da epeyce bol mik­ tarda mevcuttur. Karadeniz kıyılarında ise münferid ve ufak topluluk­ lar halinde bulunur. Marmara bölgesinde de bir miktar rastlanmak­ tadır. Çamfıstığı istihsal i : Piyasamıza çamfıstığı Ayvalık ve Bergama havalisinden gelmektedir. Sonbaharda çamlardan kozalaklar toplana­ rak bir yerde kabuklu tanelerine ayrılıp isteğe göre kabuklu veya kabuğundan çıkarılmış iç olarak istihsal olunur. İstihsali orman ida­ resinden ruhsat alan kimseler tarafından yapılır. Çünki fıstıkçamları orman idaresine aittir. Ayrıca fıstıkçamı koruluğuna sahip olanlar a z bulunur. Çamfıstığmm Türkiye'de yıllık istihsalinin neden ibaret olduğuna dair istatistiklerde bilgi bulunam.amıştır. Yalnız orman idaresinin re­ sim alması dolayisiyle uttuğu istatistiklere nazaran 1932 de 188 kilo, 1933 te 203 kilo, 1934 te 83 kilo, 1935 te 42 kilo, 1936 da 60 kgr. ve 1937 de 35 Okg. 1938 de 79 ton istihsal yapüdığı görülmekte ise de bu ra­ kamların sıhhatli olmadığı aşağıda gösterilen ihracat rakamlarından anlaşılmaktadır. Kullanıldığı yerler : Çamfıstığı büyük şehirlerimizdeki halkın mutbaklarında kullandığı belli başlı maddelerden birisidir. Terkibinde yağlı ve nişastalı maddelerle çam kokusu veren aromatik maddeler bulunur. Zeytin yağlı yaprak dolmalarında, biber dolmasında, tavuk,

hindi, kuzu, torik, uskumru dolmalarmda, aşurede, pastacıhkta geniş istimal sahaları vardır. Ayrıca subye haline getirilerek çeşitli çörek ve pastalarda garnitür olarak kullanılır. i h r a c ı : Çamfıstığı belli başlı ihraç mallarımızdandır. Yurt içinde, genel olarak, yılda 15-20 ton kadar sarf edilmekte olduğu tahmin olun­ maktadır. Kalan kısım ihraç edilir. Depolarda muhafazası kolaydır. Çabuk bozulmaz. Evvelce Antepfıstığı ile aynı gümrük istatistik numa­ rasında ihraç edilirken son yıllarda ayırd edilmiş ve kabuklu 08.05.15, iç 08.05.45 istatistik numaralarında ihraç edilmiye başlanmıştır. Y a k ı n senelerden : 1955 de 10.556 T L . değerinde 4.000 297.750 T L . » 142.964 1956 da 107.617 T L . » 58.072 347.008 T L . » 168.945 1957 de 500.293 T L . » 128.197 1958 de 8.820 T L . » 4.200 245.940 T L . » 80.810 1959 da 62.535 T L . » 18.226 1960 da 43.618 T L . » 20.573

kg. kg. kg. kg. kg. kğ. kg. kg. kg.

kabuklu iç kabuklu iç iç kabuklu iç iç kabuklu ($ 2.80 den) 56.112 T L . » 21.450 kg. kabuklu ( $ 9 liradan) 35.769 T L . » 16.569 kg. iç ($ 2.80 den) 345.610 T L . » 53.059 kg. iç ($ 9 liradan) 1961 de 120.393 T L . » 125.486 kg. iç 1.072.939 T L . » 125.486 kg. iç 1962 7 ayında 80.965 T L . » 12.444 kg. kabuklu 373.421 T L . » 44.990 kg. iç çamfıstı­ ğı ihraç edilmiştir. Bu malda bilhassa müşterilerimiz arasında Yuna­ nistan başta gelmektedir. H e r yıl muntazam bizden çamfıstığı almak­ tadır. Diğer müşterilerimiz Fransa, Japonya, Suriye, A. B, D., Meksika, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Uruguvay'dır. H e r zaman alıcı bulabilen, dahilî sarfiyatı da fazla olan ve bu gün­ kü istihsal seviyesi on misline çıkarılsa elde stok kalmıyacak olan bu malımızın istihsalinin artırılması hususunda şimdiye kadar her hangi bir teşebbüste bulunulmadığı .2 :ibi, ormancıların beyanına göre, istihsal bölg:elerindeki fıstık çamları bakımsızlık yüzünden günden gü­ ne azalmaktadır. I ç çamfıstığı istihsali elde kırmak suretile yapılmak­ tadır. Bu hareî^et şekli külfetli bir iş olduğundan mevcut ağaçlardan gereği gibi istifade edilememektedir.

ÇAM SAKIZ I «Reçine » RESINE DE P Î N Reçine, genel olarak muhtelif cins ağaçlardan istihsal edilir. Bu­ rada bahsimizin konusu çam smıfmdan olan ağaçların sızmtısıdır. Halk dilinde çamsakızı, ticarette reçine denen bu madde bizde mün­ hasıran çam ağaçlarından istihsal edilenin adıdır. Keçine istihsal edilen çam çeşitleri : Çam sınıfı yani ibreli ağaçlar çok geniş bir fasiledir. Bazıları müstesna, hemen hepsinde azçok reçi­ ne bulunur. Dünyada en çok reçine istihsaline yarıyan çam çeşitleri: Sahilçamı, fıstıkçamı, karaçam, melez, kefalonyaçamı, pin de montagne, sarıçam, karaçam, Haleçpamı, Japonmelezi, kızılcam, Çoruhçamı, Avüstralyaçamı, sapin geant v.s. İstihsal usulü : Reçine istihsali metodlu çalışmak suretiyle yapı­ lır^ 30 yaşındaki çamlardan 30 yıl devamlı reçine alınabilir. İlk reçine yarası 9 x 4 sm. eb'admda kabuğa 1 sm. derinlikte ve yerden 50-55 san­ tim irtifadan açılmak suretiyle başlanır. Bunların reçineleri toplan­ dıktan sonra ikinci yara birincinin arkasına ve müteakiben yanlarına açılarak devam olunur. Ayrıç her yara her defasında birer milimetre derinleştirilmek suretiyle de devm olunur ve bu derinleştirme bir ya­ rada 40 defa tekrar olunabilir. İkinci yıl, geçen yılki yaralar çevresi­ nin 75-80 sm. yukarısından aynı şekilde açılarak devam olunur ve diğer yıllarda da böyle devam eder. İstihsal 30 yıla yaklaştığı sırada ağaç­ tan tamamen reçinenin alınması için büyük yaralar açılır veya ağaca sülfürik asit püskürtülerek tamamen reçinesi kusturulur. Bu suretle ağaç da kurur, keresteye tahsis olunur. Reçinenin kullanıldığı yerler ve istihsal miktarları : H a m reçine­ ye « g e m m e » denir. Bu mal imalâthanelerde istim yolu ile terebentin ve koıofan'a ayrılır. Terebentin sıvı haldedir. Boya sanayiinde kullanılır. Hava temasında yağlı maddeleri eritir. Özellikle vernik sanayiinde, renk verme sanayiinde esas maddedir. Resim boyaları yapılır. İlâç sa­ nayiine girer. Parfümöride çam kokusu vermekte ve tıpta muayyen dozlarda akciğer kanserine, nevraljiye, siyatik'e, hazım cihazından kurtları düşürmekte ve fosfordan zehirlenmeye karşı panzehir olarak kullanılır. Kolofon katı haldedir. Sarı kırmızımtrak renkte olur. Bu çok önemli bir maddedir. Dünya kâğıt sanayii bu maddeye dayanmaktatadır. Henüz yerine başka bir m^adde kaim olmamıştır. Odun hamuru ve kolofan, kâğıt imâlinin iki esaslı maddesidir. Dünya kâğıt sanayii­ nin büyüklüğü ve gittikçe arttığı söz götürmez. Bu sebeple her memle-

kette her yıl ve sür'atle çok miktarda reçine istihsal edilmektedir. Belli başlı reçine müstahsili memleketler ve istihsal miktarları: Amerika Birleşik Devletleri ortalama yılda 1.000.000 ton ham reçine (bundan 750.000 ton kolofan a l m ı y o r ) , Fransa: 500.000 ton ham reçine (370.000 ton kolofan alınır), Yunanistan: 40.000 ton, Portekiz : 60.000 ton. Ku­ zey Afrika memleketleri 100.000 ton ham reçine, istihsal eder. Dün­ yada en fazla ham reçine istihsal eden memleket Kızılçindir. Fakat demir perde gerisine geçtikten sonra dünya piyasasından çekilmiştir. Halen istihsalini Rusya'ya verdiği tahmin ediliyor. Ayrıca Rusya da büyük müstahsil memlekettir. Kolofan boya sanayiinin, vernik sanayiinin de esas maddesidir. Kâğıttan sonra ikinci büyük kullanma alanları bu kollardır. Ayakkabı boyası ve cilalarının imâlinde, sabunculukta da kullanılır. Türkiye'de duru m : Son yıllarda yurdumuzda reçinenin önemi anlaşılmış ve istihsalini artırmak için her yıl daha fazla gayret sarfına başlanmıştır. Mevcut en son rakamlara göre: 1959 da 3.471 ton, 1960 da 2.829 ton ham reçine istihsal edilmiştir. 1961 tahminî rakamı 4.050 tondur. Evvelce kolofan ithâl edilmekte idi. İstihsalin her yıl ortala­ ma 1.000 tonunu (600 ton kolofan v e r i r ) kâğıt sanayiimiz sarf etmekte­ dir. Kalan kısım boya sanayiinde ve diğer işlerde kullanılıp artanı ih­ raç edilmektedir. Diğer memleketlere nazaran istihsalin pek az oluşu meydanda­ dır. Tahmine göre bütün çam ormanlarımızı ilmî istihsal metodları ile tam olarak reçine istihsali sahasında işletmemiz halinde ancak 50.000 ton kadar reçine alabiliriz ve bu 30 yıl alınabilirse de sonunda bütün çam ormanları da kurutulmuş olur. Bu işin devamı için, yeni çam or­ manları yetiştirmek yoluna gitmek lâzımdır. Diğer memleketler böyle yapıyor. Plânlı hareket ediyorlar. Bu memleketlerdeki reçine istihsali­ nin büyüklüğü göze batmamalıdır. Sarf sahalarından yalnız kâğıt için misaller verilebilir : Kâğıt istihsali A. B . D. inde yılda ortalama 60.000.000 tondur. Nüfu sbaşma 315 kg. düşer. Kâğıtta kolofan sarfı 1/100 hesap edilirse yıl­ lık kolofan ihtiyacı 600.000 ton tutar. Fransa yıllık kâğıt istihsah 6.000.000 ton kadardır. Kolofan ihtiyacı 60.00 ton Türkiye kâğıt istihsa­ li 48-50.000 ton ki, kolofan ihtiyacı 5-600 ton. ihracı : Birkaç yıldanberi ham reçine ve kolofan ihracı yapılmak­ tadır. Kızılçin dünya piyasasından çekildiğinden beri alıcıları artmış­ tır. Bizden en çok İtalya, B. Almanya, Belçika ve Yugoslavya almakta­ dır^ 1959 yılma kadar ihracı yoktu. İstatistiklere göre ihraç rakamları şöyledir : 1960 da

1961 de

68.204 T L . değerinde 108.260 kg. 49.737 T L . « 80.000 kg. 65.257 T L . » 100.000 kg. 1.490.508 T L .

»

648.201 kg.

1962 7 ayında 352.801 T L .

»

218.204 kg.

ihraç edilmiştir. 1960 ihracatı Gümrük Tarife Cetvelinin 38.08.10 nu­ marasında, 1961 ve 1962 ihracatı 38.08.20 numarasında yapılmıştır. Bunlar kolofan numaraları olup ham reçinenin % 75'i kolofan oldu­ ğundan bu numaralarda ihraç edilebilmektedir. 1962 de ihraç edilen ham reçine ve kolofanm 1961 de orman ida­ resinden mübaya edilen partiler olduğu anlaşılmıştır. 1962 yılında K ı ­ zıl Çin ve Portekiz tarafından dünya piyasalarına kilosu C İ F 157.5 kuku£uştan kolofan sürüldüğünden memleketimiz kolofan ihracatçıla­ rı 1962 yılı reçine mahsulünden mubayaa yapmamışlar, orman idare­ sinin ihraç için tesbit ettiği fiatı yüksek bulmuşlardır.

ÇAVDAR SECALE CEREALE Yurdumuzun her tarafmda ekilen taneli nebatlardan birisidir. Pakir topraklarda ekilir. Kuraklığa ve dona mukavimdir. Dağlık ve so­ ğuk bölgelerde de mahsul verir. istihsal miktar ı : Çavdar, Türkiye'de, en çok Balıkesir, Edirne, Erzurum, Kayseri, Konya, Niğde illerinde istihsal edilmektedir. İkinci derecede istihsal bölgeleri Gümüşhane, İsparta, Yozgat, Sivas, Manisa, Çanakkale ve Kastamonu illerimizdir, istatistiklere göre, 1958 deki is­ tihsal 780.000 tondur. Ekim sahası 665.000 hektardır. 1959 da 665.000 ton, 1960 da 700.000 ton. ikinci Dünya Harbinden evvel Fransa'da 1.200.000 hektar, Rus­ ya'da 31.000.000 hektar, Almanya'da 6.000.000 hektar çavdar ekilmekte idi. Kullanıldığı yerler : Çavdar taneleri alkol istihsalinde kullanılır. Rusya'da bundan bir nevi bira imâl edilmektedir. Çavdar unu bal ile yoğrulmak suretiyle çavdar ekmeği yapılır. Bu ekmek sinirleri teskin edici ve müleyyindir. 100 kg. çavdar tanesi 43 kg. birinci un, 17 kg. ikinci un, 13.5 kg. üçüncü un, 24 kg. kepek ve 2.5 kg. fire verir. 100 kg. çavdar unundan 145 kg. ekmek yapılabilir. Bu rakamlar çavdarın vasıflarına göre değişir. Büyük, orta, küçük taneli çavdar ile ilkbahar çavdarı denen tiplerinin ortalama terkibi : % 13 rutubet, 11.5 protein, 1.7 yağlı maddeler, 69.5 karbonhidrat (nişasta), 1.9 sellüloz, 2 madenî maddeler olmak üzere tesbit edilmiştir. Proteini albu­ min evsafındadır. Hazmı güçtür. Karbonhidratı yani nişastası buğday ve arpanın nişastası evsafında değildir. Doktorlar ekmeğini şeker has­ talarına ve şişmanlara tavsiye ederler. Çavdar saplarının içi boş, boru gibidir. Boğumları arasındaki me­ safe 20-25 santimi bulur. Bu saplar sulu gıdaları emmek için kullanılır. Fabrikada muayyen ölçülerde kesilerek sterilize edildikten sonra ince kâğıtlara sarılır ve piyasaya sürülür. Sapı teşkil eden sellüloz suya mu­ kavim ve elâstiktir. Bu özelliklerden istifade ile ayrıca, hasır örgü iş­ lerinde ve koltuk, kanape doldurmada kullanılır.

Sapların işe yaramaz kısımları hayvanlara verilir. Çavdar başaklarına arız olan mantari bir parazit, başağı siyah ve mahmuz gibi bir hale getirir. Buna (Çavdar mahmuzu» denir. Bun­ dan « E r g o t i n » denen bir madde istihsal olunarak kadın hastalıkları mîıtehassısları tarafından kullanılır. Çavdar mahmuzu çok olan tarladan istihsal edilen saman gebe hayvanlara verilmez. Bu samanı yiyen gebe hayvanlar vaktinden evvel doğum yapar, yavruyu düşürür. ihracı : Çavdar ihraç mallarımızdandır. Belli başlı müşterilerimiz Batı Al­ manya, Belçika, Suriye gibi memleketlerdir. 1954"de 6.315.944 T L . değerinde 43.815.934 kg. 1955 de 3.354 T L . » 86.190 kg. 1956 da çavdarla karışık buğday 373.100 T L . » 1.332.500 kg. 1959 da 8.328.164 T L . » 60.607.005 kg. 1960 da 896.854 T L . » 6.463.000 kg. (Dolar 2.80 den) çavdar ihraç edilmiştir. 1957, 1958, 1961 ve 1962 7 ayında ihraç olunmamıştır. Yukarıdaki ihracat Batı Almanya, Fransa, Lübnan, Suriye ve Belçika'ya yapılmıştır.

Israel, İsveç, İtalya,

ÇÖREKOTU NIGELLA

SATÎVA

Çörekotu ömrü bir sene olan takriben 50-60 santim boyunda bir ottur. Çiçeği mavi veya beyaz renkte ve kadife gibi tüylüdür. Yaprak­ ları çam ağacmm yaprağına benzer, iğne biçiminde ince uzun olur. Çiçeğin dibinde çömlek biçiminde küçük kapsülü vardır ki mevsi­ minde bunun içinde yüzlerce küçük siyah çörek otu taneleri bulunur. Taneler üç köşelidir. Çörekotunun lâtince adı !Niger» yani siyah « n o i r e » ile ilgüidir. Fransızlar nebatına «cheveux de venus» venüs saçı derler ki ince uzun yaprakları ve lâtif kokusundan dolayı verilmiş bir isimdir. Birçok yer­ lerde «anis noire» siyah anason ve yapraklarının şeklinden dolayı »patte d'araignee» örümcek ayağı denir. Dünya yüzünde 20 kadar çörekotu çeşidi vardır. Menşei Asya ve Avrupa kıt'asıdır. Dağlarda kendibiten halindedir. Ziraati ve satışı ya­ pılan çeşidi «Nigella sativa» veya «nigelle romaine» denen cinsidir. Bu­ nun tohumuna «cumin noire» yani siyah kimyon denir. Gene bunun da çiçeği mavi ve beyaz olan iki çeşidi vardır. Taneleri keskin ve hoşça bir kokuya maliktir ki bu gibi kokular tropik iklim nebatlarına mahsus­ tur. Keskin limon kokusunu andırır. Tanınan diğer bir çeşidi «nigelle des champs» yani «nigelle arvensis» kırlarda ve bilhassa kireçli topraklarda kendibiten halindedir. Toplanan ekseriyetle budur. Kullanıldığı yerle r : Çörekotu lâtif kokusundan dolayı sevilir. Çöreklerin üzerine su­ sam gibi serpilir. Ayrıca aperitif olarak kullanılır. Sinirleri teskin edi­ ci hassası vardır. Avrupa memleketlerinde öğütülmüş olarak küçük ambalajlarda «tout-epice» veya «poivrette» adı altında satılır. Bizde tane halinde sa­ tılmaktadır. Araplar toz halinde olanına «ebüssûde» yani «abesode» (fransızcası) derler. Eskiler çocuklara taktıkları nazar boncuklarının yanma bir mik­ tar da çörekotu koyarlardı. Ayrıca nazar değmiş çocukları bununla tütsülerlerdi . Kimyager Reisch tarafından çörekotundan «nigelline» denen bir madde istihsal edilmiştir. Bu madde teskin edici, dinlendirici ilâçların terkibine girer.

Türkiye'de çok eskiden beri köylüler çörekotundan bir nevi yağ çıkarırlar. Buna «karacaot yağı» demektedirler. istihsali : Bizde çörekotu kendibiten halinde kırlarda, bilhassa kesif olarak Ege bölgesinde bulunur. Bazan bahçe kenarlarında «nigelle de Damas» denen çeşidine rastlanır. Bunun yaprakları daha kesik kesiktir. Avru­ pa'da parklarda platbant veya bordur olarak kullanılan çörekotları bi­ zimkilerin ıslah edilmiş çeşitleridir. Ençok Balıkesir ve Denizli bölgelerinde istihsal edilmektedir. Türkiyenin yegâne çörekotu istihsal merkezleri bunlardır. Bir miktar da güney illerimizde ekilmekte ise de mühim değildir. Oralarda «karahavuç» dedikleri budur. Yıllık istihsalimiz 60-70 ton civarındadır. Alım satımı İstanbul ve İzmir piyasalarında temerküz etmiştir. İhracı : Çörekotu müşterilerirfliz komşu memleketlerden Yunanistan, Kıb­ rıs ve Arap devletleridir. 1953 de

471 T L . değerinde

1954 » 10783

1955 1956 1958 1959

» 2418 ve 1957 de 1568 da 728

500 kg. (Çörekotu, üzerlik ve havlican faslında) TL. » 9997 kg. (Sair baharat faslında. Bu fasıl­ da kırmızı biber, kimyon, ana­ son, mahlebten gayri baharat ihraç olunur.) TL. » 2932 kg. (Sair baharat faslında) de bu fasıllarda ihracat olmamıştır. T L . değerinde 2000 kg. (Sair baharat faslında) TL. » 800 kg. (Bu, çörekotu adı altında ihraç edilmiştir.)

ÇÖVEN S A P O N A R I A Officinalis t ransızca «Savonniere» veya « H e r b e a foulon» denen bu nebat 40-50 santim boyunda, yaprakları bir boğumda harşılıklı ikişer adet, sapı taze fidanlarda yeşil, büyüdükçe sertleşen, çiçeği erguvan veya koyu pembe renkte ve dağlarda kırlarda kendibiten halindedir. Çövenin dünya yüzünde 35 kadar çeşidi sayılmıştır. Avrupada ve Batı Asya memleketlerinde bulunur. Kuzey Amerika'da dejenere ol­ muş, zararlı ot haline gelmiştir. Fransa'da 5 türlü çöven tesbit edil­ miştir. Bu nebat «Caryophyllacees» fasilesinin Silenees kolundandır. Bu kol birçok çöven çeşitlerini ihtiva ettiği gibi çöven benzerleri de buna dâhildir. 37 çeşit olan çöven benzerleri ticarî kıymette olmayıp yalnız bahçelerde süs nebatı olarak kullanıldığından burada bahsine lüzum görülmemiştir. Çöven çeşitleri: Saponaire des vaches, saponaire faux basilic â calice velu, saponaire jaune, saponaire a feuille de paquerete, saponaire calabrica (canlı pembe çiçekli), saponaire vaccaria"(kırmızı çiçekli) ve gypsophile denen daimî yeşil, beyaz çiçekli çövendir. Kullanıldığı yerler : Çövenin en çok kullanılan kısmı kökleridir. Köklerinde % 30-35 kadar «saponine» vardır. Kökler suda kaynatılıp sabunlu maddesi su­ ya geçirilir ve çamaşırların ağartılmasmda kullanılır. Saponine suda erimiyen maddeleri (camphre, nebatî yağlar, reçineler g i b i ) eritmek için kullanılmaktadır. Birçok lüzucî maddelerin terkibine girer. Traş sabunları, şampuvan, yangın söndürme mayileri bununla yapılır. Sa­ ponine bir «glucoside» tir. Asit sülfirikle muamele edilirse «saponetine» olur. Ayrıca saponarine ve sapogenine bundan istihsal edilir. Çöven tıpta «Caterale ictere» denen sarılık hastalığının tedavisin­ de ve cilt hastalıklarında kullanılmaktadır. Türkiye'de çöven ençok tahin helvacılığında kuUamlır. Helva, kay­ natılmış çöven suyu ile beyazlatılır. Saponine «Bois de Panama» denen ağaçta, «sappane veya bresillet» denen nebatta da vardır. Bunlardan istihsal edilen saponine ya­ bancı piyasalarda kumaşlardan yağ lekesi çıkarmak üzere satılmakta­ dır.

istihsali : Çöven bizde kırlada kendibiten hahndedir. K ö y l ü tarafından fiat müsait oldukça sökülüp kökleri ahnır ve çuvallanıp satışa arzedilir. Ençok Konya, Kayseri, İzmir ve Denizli bölgelerinde ve Gerede'de is­ tihsal edilir. Yıllık istihsalimizin ne olduğu hakkında istatistiklerimiz­ de bilgi yoktur. Ancak istihsalin % 80 i ihraç edilmekte ve tahminen yılda Türkiye'de 50 ton kadar helvacılıkta ve diğer işlerde sarfedilmektedir. ihracı: Belli başlı ihraç mallarımızdandır. İstatistiklerimizde ayrı fasıl olarak gösterilmemiştir. 1954'e kadar 269 tarife numarasında «Çöven, misvak ve yıkanmakta müstamel lif» tâbiri altında ihraç edilmiştir. Bu tâbir altında : 1954 de 1955 de

361.607 T L . değerinde 1.032.717 kg. 433.381 T L . » 1.370.188 kg.

yapılmıştır. 1955 ten sonra 14.05.55 numara ile «menşei nebatî sair maddeler» fashna alınmıştır. Ve : 1956 da 338.219 T L . değerinde 240.789 kg. 1957 de 125.340 T L . » 129.446 kg. 1958 de 106.430 T L . » 134.793 kg. 1959 9 ayında 66.926 T L . » 118.500 kg. ihracat yapılmıştır. İhracat Bulgaristan, Romanya, Suriye, Suudî Ara­ bistan, Yunanistan, İsrael, Lübnan, Güney Afrika, Danimarka, Finlan­ diya ve Sudana yapılmıştır. Çöven ihraç ederken diğer taraftan saponine ithal edilmiştir. 1956 1957 1958 1959 saponine miştir.

da 12 T L . değerinde 2 kg. de 465 T L . » 45 kg. de 774 T L . » 75 kg. 9 ayında 315 T L . » 32 kg. A. B. D., Danimarka, Fransa ve Batı Almanya'dan ithal edil­

DEFNE LAURUS

NOBÎLIS

Fransızca «Laurier Franc», «Laurier sauce», «Laurier des poetes», «Laurier d'Apollon», «Laurier noble» gibi isimlerle anılan bu nebat, Caprifoliacees fasilesinin Lauracees ailesindendir. Yerine göre ağaç ve­ ya ağaççıktır. İklim müsait olursa 8 metre irtifaa kadar boylanır. Oval uzun, cilâlı ve mütenavip yapraklı olup, yaprağını bazı iklimde yaz kış dökmez, meyvesi karaüzüm tanesi kadar olur. Bu güzel ağacın menşei ortaşark olarak gösterilmekte ise de, Yunanistan, italya, Yugoslavya, Kuzey Afrika, Suriye, Türkiye ve Amerika'da Kaliforniya'da bulunur. Eski Yunanlılar Apollon ağacı, Romalılar «Daphne» veya «Daphne» derlerdi. Bizdeki defne tâbiri buradan gelmedir. Hemen arzedelim ki, botanik ilminde «Daphne» ayrı bir ağaççıktır. Biz halen «Laurier d'Apollon» denen ağaca defne demekteyiz. Defne, yani Apollon ağacı eski yunanda asalet timsali idi. İlmî adı olan «Laurus nobilis» tâbiri asil demek olan nobilis « n o b l e » ile defne­ ye verilen laurus adından yapılmıştır. İmparatorlara, şairlere, âlim­ lere, artistlere defne yaprağından taç yapılırdı. Genç doktorlar mezun olurken başlarına meyvesinden bir kolye takılırdı. Bunun adı «Bacca laurea» idi. Bacca, üzüm tanesi gibi meyvenin adıdır. Laurea, laurus defne demektir. «Bacca laureat» yani bakaloria sonradan mezuniyet sı­ navlarına isim olarak kullanılmıştır. Kullanıldığı yerle r : Defnenin meyvesinden ve yaprağından istifade edilmektedir. Yaprağmda :Bir nevi kokulu ve sabit bir yağ, reçine, tanen, lüzucî madde­ ler v e birtakım acımtrak bileşikler vardır. Meyvesinde: Laurostearin, laurin, bir nevi sabit ve kokulu bir yağ, reçine, nişastalı maddeler, şe­ ker, bassorin vardır. (Bassorine kitrede bulunur. O bahiste bu madde tafsil edilmiştir.) Acide Lauriqu e : Tanelerinde gliserit halinde mevcuttur. Defne­ den başka « L e beure de coco» denen koko yağında ve «Laurate de cetyle» halinde balina balığının etlerinin beyaz kısımlarında da bulunur. Saponification yolu ile defneden ve bunlardan istihsal olunur. Beyaz parçacıklar halinde satışa arzedilir. Bu madde, tıbbın muhtelif saha­ larında kullanılan Dodecylique, dodecano^que, laurostearique, pihcurinstearique, pichurique gibi müstahzarların iptidaî maddesidir. Def­ neden istihsal edilen diğer maddeler; Laurine, laurinamide, laurone, lauryle, lauronolique, lauronitrik, laurostearete, laurostearine, lauro-

tanine, laurylene gibi tıbbî ve kimyevî maddelerin terkibine girerler. Defne yaprağından veya meyvesinden yapılan merhem vücudu ov­ mak suretiyle sinirleri tembih edici olarak kullanılır. Bilhassa veteri­ nerlikte çok kullanılır. Ayrıca «Pioravanti merhemi» denen özel mer­ hem de defneden yapılır. Defne yağ ı : Kuru defne yaprakları toz haline getirildikten sonra benmari usu­ lü İ l e damıtılarak elde olunur. Yeşil renkli bir esanstır. Lâtif kokulu­ dur. Sabittir. Dokunduğu kumaştan çıkmaz. Çıksa bile yeri kalır. Bu­ nun adına «beure de laurier» denir. Kokulu sabunların imalinde bil­ hassa Arap memleketlerinde kullanılır. Defne yağı, defnenin taze meyvelerinden de istihsal edilir. Yenirse histeri nöbetlerini durdurur. îştah açar ve çok yemek yedirir. Bu hal­ ler, tanesini kurutulmuş veya yeşil iken yemekle de vuku bulur. Defne yaprağı yenirse teskin edici, hazmı kolaylaştırıcı, gaz defedici, idrar sökütürücü, ferahlatıcıdır. Fazla alınırsa kusma vuku bula­ bilir. Yazın mutbaklarda güzel kokusundan dolayı kullanılır. İstihsali: Defne bizde E g e ve Marmara bölgesinde ormanlarda fundalıklar haRndedir. Bilhassa Izmir bölgesinde yaprağı ve meyvesi istihsal edil­ mektedir. Ayrıca yagı da çıkarılmalıdır. İstatistiklerimizde istihsa­ lin neden ibaret olduğu hakkında bir kayıt yoktur. Kıymetlendirilmesi icabeden mallarımızdan birisidir. İhracı : Defne yaprağı ve yağı belli başlı ihraç mallarımızdandır. 1955 de 1956 da

93.374 T L . değerinde

138.340 kg. defne yaprağı

456.569 T L .

»

1.230.176 kg. defne yaprağı

22.550 T L .

»

9.800 kg. defne yağı

1957 de

188.252 T L .

»

208.000 kg. defne yaprağı

1958 de

191.552 T L . 99.422 T L .

» »

645.451 kg. defne yaprağı 64.987 kg. defne yağı

1959 da

337.035 T L . 158.728 T L .

» »

562.082 kg. defne yaprağı 113.493 kg. defne yağı

1960 da

173.702 T L .

»

290.049 kg. defne yaprağı ($ 2.80 den)

775.520 T L .

»

421.906 kg. defne yaprağı ($ 9 liradan)

103.702 TL . »

80.54

256.657 TL . »

60.00

1 kg . defn e yağ ı ($2.80 den ) 0 kg . defn e yağ ı ($9 liradan)

1961 d e 1.249.63 7 TL . » 678.94 2 kg . defn e yaprağ ı 540.589 TL . 125.86 7 kg . defn e yağ ı 1962 7 ayınd a 430.46 5 TL . » 248.71 3 kg . defn e yaprağ ı 300.316 TL . » . 77.57 0 kg . defn e yağ ı ıRraç olunmuştur . Defn e yaprağı İngiltere, İsviçre , Romanya , A. B. D., Rusya, Kanada, Bat ı Almanya , Hollanda, Avusturya ve Suriye'ye; def ne yağı her yıl münhasıran Suriye'y e ihra ç edilmektedir .

DEFNE BENZERLERİ Bundan evvelki yazımızda izaha çalıştığımız defnenin pek çok ben­ zerleri bulunmakta ve ticari sahada müstahsallarınm alım satımı ya­ pılmaktadır. Bahis konusu benzerleri bilmekle, hem evvelce bahsolunan asıl defnenin daha iyi tanınması sağlanmış olabileceği gibi, ben­ zerleri hakkında da bilgi alınabileceği mülâhazasında bulunduk. 1 — a)Daphne : Bir nevi zakkum ağacıdır. Thymelacees fasilesinden ağaç veya ağaççıktır, Avrupa ormanlarında ve bilhassa Alplerde çek bulunur. 80 kadar çeşidi sayılmıştır. Sarı veya pembe renkte çiçek açarlar. En yay­ gın olanı «Bois gentü» veya «Bois j o l i » denen (Daphne mezereum) dur. Meyveleri siyah üzüm tanesi gibi olur ve zehirlidir. Kabuğu acı bir reçine ihtiva eder. b ) Daphne, «Garou», »Bois garou», «Sain bois», «Coqenaudier» gibi isimlerle anılan (Daphne gnidium) ağacına da denir. Bu tip bizde ve Avrupa ormanlarında bulunur. Bir nevi zakkum ağacıdır. Kabukla­ rı kaynatılıp içilir. Kadın hastalıklarında kullanılır. Yaralardan cera­ hat çıkarmak için kullanılan «Garou pomadı» bununla yapılır. Tane­ leri yenirse müshil tesiri yapar. b ) Daphne, « L a galetta» veya «Bois dentable» denen ağaca da denir. Bu tip daha ziyade Brezilya ve Jamaika'da çok bulunur. Liflerin­ den istifade edilmektedir. d ) Daphne, «Daphne laureola» denen bir nevi zakkum ağacına da denir. Bu ağacın 15 kadar çeşidi bahçelerde süs nebatı olarak kullanılır. Yaprakları, derin ve özlü çıbanların özünü çıkarmak için yakı olarak kullanılır. e) Bir nevi Çinhindi defnesi, gayet nefis bir çeşit kâğıt kullanılmaktadır.

imalinde

Defne diye adlandırılan diğer ağaçlar : Bu ağaçlar ne asıl defnenin bulunduğu Lauracees fasilesinden ve ne d e «laurus» ürler şunlardır: 2 — Laurie r • Cerise : Rosacees fasilesinin belli başlı ağacıdır. «Laurocerasus vulgaris» veya «Cerasusu laurocerasus» ilmî adıdır. Türkçede zakkum ağacı di­ ye adlandırılan, sığır dili gibi yaprağı olan ağaç budur. Çiçekleri salkım

halinde ve meyvesi de gene öyle teşekkül eder. Meyvesi siyah, kuş kira­ zı büyüklüğündedir. Yaprağı ezilip koklanırsa acı badem esansı ko­ kusunu andırır. Bu koku, terkibinde bulunan siyanidrik asit bileşikle­ rinin kokusudur. Bu sebeple yaprağı şiddetli zehirdir. İstihsal oluna­ rak tıpta kullanılır. « L , eau de lauriercerise» adı altında eczahanelerde satılan ve müsekkin, münebbih olarak kullanılan şurup bununla yapılır. Bu ağacın menşei Doğu Türkiye'dir. 4-6 metre irtifaa kadar boyla­ nır. Yabancı kaynaklar menşeini Ermenistan olarak göstermektedirlerT Yaprağını yaz kış dökmez. Yaprağından çıkarılan bir nevi esans acı badem esansı yerine kullanılır. Bazı k r e m imalcileri acıbadem esansı kullandıkları kremler için bunu kullanır. Dozuna çok dikkat et­ mek lâzımdır. Bunun kremi vücutta tahrişler yapabilir. 3 — Laurie r - Rose : Buna « N e r i o n » veya « N e r i u m » da denir. Apbcynacees fasilesindendir. Pembe veya beyaz gül gibi çiçek açar. Türkçede buna da zakkum denir. Kartopu zakkumu diyenler de var­ dır. Bahçelerde süs nebatı olarak yetiştirilir. En çok tanınmış çeşidi «Laurier rose commun» yani ( N e r i u m oleander) dir. Yaprakları bir boğumda yıldız gibi açılır. Y a z kış yeşildir. Bu ağaca «Laurose» da der­ ler: Bu ağacın bütün kısımları ve bilhassa yaprakları ile taze sürgün­ lerinin kabuklarında şiddetli bir zehir vardır. Bir çeşit ^lükoside'tir. « N e r i n » , «Nerianthin», «Oleandrine »gibi isimler altında muftelif doz­ larda piyasaya arzedilir. Bunlar vücutta dijitalinin gösterdiği tesire benzer tesirler gösterir. Bu ağaç Akdeniz bölgesi ağacıdır. 4 — Laurie r - Avocatier : Bu ağaç Antil Adalarında çek bulunan bir nevi tropik bölge zakkumudur. Yaprakları ve tomurcukları dizanteriye karşı kullanılır. Hazım ilâçları yapılır. Meyvesine «Poire d'avocat» denir. Antil yerlileri meyvesi ile nefis bir yemek yaparlar. 5 — Laurie r - Tin : Buna «Viorne-tin» de derler. Bir çeşit çiçektir. Süs nebatı olarak kullanılır. Ticarî kıymette değildir. Türkçede beyaz kahkaha çiçeği de­ nir. 6 — Laurie r - Tülipier : Bu, bildiğimiz manolya ağacının adıdır. Süs ağacıdır. Ticarî kıymette değildir. Bunlardan başka defneye benzer bir de «Laurier des bois» vardır.

DİŞOTU AMMİ VİSNAGA Fransızların « H a r b e aux cure-dents» veya «Fenouil annuel» de­ dikleri bir nebat, güney illerimizde « H a l h a l » ve Orta Anadolu'da « H ı l ­ hıl» diye adlandırılmıştır. İhraç malların listesinde adı «dişotu » dur. Dişotu anason, dereotu ve maydanozun bulunduğu fasiledendir. (Ombeliferes). Takriben bir metreye kadar büyür, Ziraati yapılma­ maktadır. Boş arazide, ekilmemiş tarlalarda kendiliğinden yetişir. Türkiye'nin orta ve güney kısmında bulunduğu gibi İran'da, Mısır, Fas ve İsrael'de, Kanarya Adalarında, Güney ve Orta Fransa'da ve As­ ya'nın bütün sıcak bölgelerinde bulunur. Kullanıldığı yerle r : Dişotunun kullanılan kısmı, sapın ucunda bir boğumdan uzanan 50 - 60 kadar çöptür ki bunların ucunda çiçekler iteşekkül eder. Yani çiçek saplarıdır. Bu saplar 0.5-1 m m . çapında, 5-6 santim uzunluğun­ dadır. Diş temizlemekte kullanılır. Bütün Asya milletleri, kürdan icat edilmeden evel dişlerini bununla temizlerdi. Hâlen Anadolu'da kulla­ nılmaktadır. Tohumunun terkibinde, ((Khellin» denen uçucu bir yağ vardır. Ayrıca buna benzer Khellol, Visnagin (visanin) ve bir miktar reçine bulunur. Bu maddeler az çok saplarında da bulunmaktadır. Bu maddelerin tıpta en mühim kullanma sahası damar hastalık­ ları tedavisindedir. Bilhassa damarları genişletici özellikleri vardır. Ayrıca iştah açıcı, sinirleri teskin edici, hazım cihazından gaz defedici hassaları vardır. Hepsi de nane r-uhu gibi kokar. İstîhsaU: Yukarıda belirttiğimiz üzere dişotu ziraati yapılan mahsullerimiz­ den değildir. Kırlarda kendi biter. İhtiyaç halinde toplanmaktadır. İs­ tatistiklerimizde ^ e miktar dişotu istihsal ettiğimiz hakkında bir kay­ da tesadüf edilememiştir.. ihracı: İhraç malları listesinde yer almış ise de Dış ticaret istatistiklerin­ de ihraç edildiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır. Esasen Gümrük Tarifesinde bu adla açılmış bir pozisyon da mevcut değildir. istanbul piyasasında satış metaı değildir. Ancak bazı baharatçı­ larda ara sıra görülmektedir. Diğer illerimizde de piyasa malı değil­ dir. Daha çok köylerde kullanılmaktadır. İhracı icabettiği takdirde sonbaharda kırlardan toplattırılması lâzım gelmektedir.

ERIK PRUN Erik, «Prunus domestica» denen ağacın meyvesidir. Bu ağaç pek çok çeşitleriyle dünyanın her tarafında yayılmıştır. Avrupa memle­ ketlerinde elmadan sonra hemen akla erik gelir. Erik ağacı, yabani olan Çakaleriğinin islâh edümiş bir şekli ola­ rak görünür. N e zaman islâh edildiğine dair ilim dünyasında bilgi yoktur. Aşısız da aynı meyveyi veren çeşitleri çoğunluktadır. Çekirde­ ğinden yetişince dejenere olmadığına göre bu tiplerin tabiatta aynen mevcut olduğu gibi kuUanılageldiği, İslahına lüzum görülmediği akla yakındır. Dünyada 2.000 kadar erik çeşidi vardır. Avrupa'ya Haçlı seferleri sırasında geçtiğini ileri sürerler. Fakat bu suretle bazı tiplerinin git­ miş olması muhtemeldir. Çünkü meselâ Fransa'da çok yabanisi var­ dır. Bunların eskiden orada kültive edilmiş eriklerin bakiyesi olma­ sı mümkün görülüyor. Diğer yerlerden bilhassa Yunanistan, Yugos­ lavya ve diğer Avrupa memleketleri ile Türkiye, Arabistan, Suriye ve Iran, Amerika'da Kaliforniya'da yayılmıştır. Kaliforniya'ya 1850 sıra­ larında götürülmüştür. Yuvarlak, sertçe bir eriktir. Eti az sarı, tadı incir veya hurmayı andırır. Daha çok Fransa'da yetişen «Agen eriği» tipindedir. Kültür durum u : Kökleri derine ve yanlara doğru çok uzar. Bu sebeple derin top­ rak ve devamlı rutubet ister. Ekseriyetle ölümü kök hastalıklarından gelir. Kireçli, killi toprakları sever. Orta sıcak veya fazla rutubetli toprak istemez, zamk hastalığına tutulur. Üretimi aşı ile veya köklü çelikleriyle, yahut piçlerini daldırma usulü ile, bazı çeşitlerinde çekir­ deği ile olur. Çiçekleri geçen yılın kısa daları üzerindedir. Erken çiçek açanla­ rı ufak tefek donlara mukavimdir. Meyvesi dalda tek veya çift olur. Meyvenin rengi, büyüklüğü, şekli çok değişiktir. Ekseriyetle çekirde­ ğinin şekli ve büyüklüğü ile çeşitleri tâyin edilir. Erik genel olarak bağ ikliminde iyi mahsul verir. Erik ağaçları çoğu zaman dağınıktır. Bahçe halinde yetiştirilmek istenirse 8 - 1 0 metre ara vermelidir. Bütün çeşitleri çekirdekten ye­ tiştirilip üzerlerine şeftali, badem, kaysı aşılamakta kullanılır.

Pratikte erik iki grupta mütalâa edilir. 1 - Tabla erikleri. 2 - Ku­ rutma erikleri. Biz burada kurutma eriklerini ve erik kurusunu diğer yazımıza bırakarak, taze erikleri inceliyeceğiz. Taze erikleri n vasıflar ı v e kullanıldığ ı yerle r : Genel olarak eriğin terkibinde: Şekerli maddeler, mauk asit, al­ büminli maddeler, pektin, 100 gramında 0.105 mg. B vitamini, 5 - 15 mg. C vitamini vardır. Ayrıca A ve P vitaminleri de bulunur. Bu ter­ kibi ile iyi bir gıdadır. Hazım cihazı şişkinliklerini giderir. Feraiılık verir. Safra ifrazatını artırır. P vitamini yüksek tansiyon ve göz di­ bi kanamalarında faydalıdır ve damarları kuvvetlendirir. B vitami­ ni bazı ruh ve sinir hastalıklarına iyi gelir. Eriğin bu hassalarından şeker, difteri, sıtma, hazımsızlık ve nevraljiye karşı istifade edilir. Erik likörleri ve vermutları daima aranan içkilerdir. 110 kg. erik­ ten 55 derecelik 8 - 10 litre içki çıkar. Bu içkinin derecesi düşürülüp çeşitli vermutlar ve likörler yapılır. Erik kompostosunun suyu alımp içîne şeker, tarçın, limon, kırmızı şarap ve taze erikler konup tekrar pişirilmek suretiyle yapılan erik kompot'u Avrupa'da yaz sofralarırun esaslı unsuruduı. Çok ferahlatıcı, şişkinlik indiricidir. Bunlardan başka her memlekette mahallî âdetlere göre reçel, marmelât, ezme, pestil gibi durumları ile kullanılır. Alp dağlarında yetişen bir cins eriğin (Briançon) çekirdeğinden çıkarılan yağ, gıda olarak kullanıl­ maktadır. Eriğin kırmızı çiçekli olanları da vardır. Süs ağacıdır. Erikteki renk maddesine «prucine» ve erikte husule gelen zamka «prunine» derler. Türkiye'de durum u : Yurdumuzda erik ağaçları tarla, bağ, bahçe kenarlarında olmak üzere Orta Anadolu, Ege ve Marmara ve Güney bölgelerinde bulunur. En son 1959 istatistiklerine göre Türkiye'de 6.800.000 adet erik ağacı vardır ve o yıl 82.330 ton yaş erik istihsal edilmiştir. Nüfus başına yıl­ da 3 kg. kadar erik düşer. Ortalama her ağaç 12 kg. erik vermiştir. Bir erik ağacı en az 25 metrekare yer işgal eder, ki dönüme 40 ağaç hesap edilir. 40x12 = 480 kg. dönümden erik alınmıştır. Müstahsilde eriğin kilosu o tarihtenberi 25 kuruştan fazla değildir. Buna göre dö­ nümden 120 lira kadar bir gelir sağlanıyor demektir, ki iktisadî de­ ğildir. Buna sebep ağaçların bakımsızlığı, mahsulün kıymetlendiril­ mesi hakkındaki bilgisizlik ve mahallî piyasaların dışına çıkamamak­ tır. Türkiye'de erikten ezme, pestil, reçel, marmalât, komposto ve e rik kurusu yapıhr. İçkisi yapılmaz. Yalnız bir miktar Tekel İdaresi vermutlarda kullanır. istanbul piyasasın a gele n taz e eri k çeşitleri : Bunlar mevsimine göre İzmir, Bursa, Kastamonu, Amasya, İzmit,

istanbul bölgelerinden gelen Bardak eriği. Antalya, Mersin, Hatay, Adana'dan gelen Malta eriği (Hint elması, yeni dünya). Antalya, Hatay, Bursa, İzmir, İzmit, Bilecik, Balıkesir, Aydm'dan gelen yeşil erik. Bur­ sa, İzmir, İzmit, Balıkesir ve Bilecik'ten gelen büyük boy İtal­ yan eriği, İstanbul, İzmir ve İzmit civarının mürdüm eriği. Bursa, İz­ mir, Balıkesir, İstanbul, Hatay'ın can eriği ve ayrıca beheri 80 gr. ge-' len Japon eriği. İri, koyu kırmızı Havra eriği. İ r i tatlı Burbank eri­ ği. Üryani eriği. Köstendil eriği. Frenk veya Londra eriği. Santorozo eriği. Redayç eriği. Klimaks eriği...

İhracı: Taze erik ihraç mallarımızdandır. Her yıl ihraç edilmekte ise de 1955 ten sonra değişen Gümrük Tarife ve İstatistik cetvelinde 08 07 00 numara altında «Çekirdekli meyveler taze» faslına alınmış ve ihraç edilen diğer çekirdekli taze meyvelerle ihraç rakamları beraber göste­ rilmiş olduğundan o tarihten sonra ne miktar ihraç edildiği anlaşı­ lamamıştır. 1955 yılında 10.303 T L . değerinde 69.414 kg. taze erik Suriye'ye ih­ raç edilmiştir.

ERIK KURUS U PRUNEAU Genel olarak kurutulan erik tipi koyu mavi renkte, ortası şişkin, uca ve dibe doğru incelir, büyük cins eriktir. Türkiye'de bu tip erik, yerine göre kalite ve büyüklük değiştirerek ayrı şekillerde görülür ve ayrı isimlerle amlır. En iyisi Kastamonu bölgesinde yetişir ve Üryani eriği adını taşır. Diğer bir şekli Ue Taraklı bölgesinde Taraklieriği adı ile tanımr. Küçük tiplerine bazı bölgelerde Güzeriği derler. Bahis mevzuu kurutma eriği tipi, şişkin, gösterişli, rengi parlak maviye karışık kırmızımtrak, eti sarı, şekerli, pişirilaiği zaman nefis koku yayılır. Çekirdeği yassı ve ovaldir. Tazelerinde derisi etine ol­ dukça yapışıktır. Çekirdeği tatlıdır. Fransa'da bu tip eriğe (Agen d'ente) veya (Agen eriği) derler. Kurusuna «pruneau d'Agen» denir. Mezkûr tip erik diğer memleket­ lerde de vardır. Yugoslavya, Romanya, Kaliforniya da bu tipi kuru^ tur. Fransa'da bu tip erikten başkası da kurutulur. Bunlardan Tourain. Berry erikleri, Sainte-catherine eriği sayılabilir. Bu sonuncu­ nun kurusu küçük, az etli ve az kokuludur. Lorraine erik kurusu «Quetsche» denen erik tipinden yapılır, ki, bu erik tatlıdır, orta kali­ telidir. Bir de mavi renkli Perdrigon, Reine-claude eriklerinin derisini soyup çekirdeğini çıkararak et kısmını kuruturlar. S a n erik kurusu olur. Adına «Pistolet de digne» derler. T e l eleklerde güneşte kurutur­ lar. Kaliforniya'da kurtulan erik, oraya Fransa'dan götürülmüş ve o iklim şartlarına uymuş « A g e n » eriği Türkiye'deki üryani ve taraklı eriği tipidir. Erik kurus u nasıl yapılı r : Olgun erikler toplanıp tasnif edilerek tel eleklere veya hasırlara serilerek birkaç gün güneşte bırakılır. Sonra sıcak suda yıkanır. Etüvde kurutulursa üç safhası vardır: 1 — Isıtma ile soldurma: 6 saat 50 - 55 derecede tutulur. Sonra erikler etüvden çıkarılıp açık havada soğutulur. Derisi hafif sertleşnüş olur. Bir saat sonra tekrar etüve konur. 2 _ Derin soldurma: Etüve konan ve 1. inci ameliyeden geçmiş erikler 6 saat 60 - 65 derecede tutulur. Sonra çıkarılıp açık havada bıraküır. Üçüncü defa etüve konur.

3 — Kurutma: Bu defa etüve konan erikler 4 - 6 saat 70 - 75 de­ recede tutulur. Bu suretle parlak mavi renkte erik kurusu elde edil­ miş olur. Erik nadiren fırmda veya istimde kurutulur. Bu hallerde derece tâyini zordur. Dereceye itibar edilmezse iyi kalite mal elde edilemez. Fakat bu suretle kurutulan eriklerin fazla dayandığı görülür. Bizde erik evvelâ gölgede, sonra güneşte ve daha sonra fırında kurutulur. Evsaf tâyini : ^ Erikkurusunun kıymeti rengine, parlaklığına, büyüklüğüne göre, değişir. Derisinin tırnakla çizilme derecesine bakılır. Avuçta sıkılırsa elâstiki olmalıdır. Hepsi de aynı nisbette kuruulmuş olmalıdır. Yapış­ kan olmamalıdır. Ayrıca et kısmının ve çekirdeğinin kuruma derecesi­ ne bakılır. Tadına, yarım kiloya kaç adet girdiğine bakılır. Ortalama 30 - 120 adedi yarım kg. gelir. Orta tiplerde 80 - 85 adedi yarım kg. ge­ lir. Bu suretle dünya ticaretinde 5 sınıf erik kurusu muamele görür. İkinci ameliye : Erik kurusu Avrupa'da istihlâke arzedilmeden evvel tekrar iş­ lenir. Bunlar fabrikalarda 125 - 135 derecede ısıtılmış kalaylı silindir­ lerden geçirilir. 2.5-3 atmosferlik hava tazyikine mâruz bırakılır. Ke­ za erikler sterilize edilir. Hepsi bir düzüye yumuşatılır. Sonra içi kâğıtlanmış tahta kutulara ambalaj edilir. Ambalajı kavanozlara yapan firmalar'da vardır. İlk Kurutman m başka usulleri : Kaliforniya'da erikler yüzde 2 sıcak karbonat dö potas mahlülüne batırılmak suretiyle kurutulur. Üzüm kurutma ameliyesi gibi.. Ora­ da erik ambalajlarına vanilya da konur. Fransa'da Perdrigon veya Reine-claude eriklerine 100 litre suda eritilmiş 3 kg. alün kaynar su halinde püskürtülür. Sonra gölgede ku­ rutulur.' Bu suretle çok çabuk erik kurusu elde olunur. Ortalama bir erik ağacı 60 kg. meyve verir. Bundan 20 kg. erik kurusu alınız, yani nisbet üçte birdir. Erik kurus u ihracatımı z : Hemen her yıl yapılmaktadır: 1955 d e 1956 da 1957 de 1958 d e

312.272 71.707 81.623 120.129

T L , değerinde 499.367 kg. TL. » 155.166 kg. TL. » 185.875 kg. TL. » 336.901 kg.

1959 da 1960 da

147.000 189.882 199.812 1961 de 293.415 1962 7 ayında 97.270

TL. TL. TL. TL. TL.

» » » » »

314.840 499.367 112.782 215.736 72.240

kg. kg. ($ 2.80 d e n ) kg. ($ 9 liradan) kg. kg. erik kurusu ihraç

edilmiştir. İhracat Batı Almanya, Belçika, Israel, Finlandiya, Hollan­ da, Norveç, Uruguvay, Avusturya, Fransa, Rusya, İtalya, Yunanistan, İngiltere ve Lübnan'a yapılmıştır.

FASULYE PHASEOLUS V U L G A R I S _ Karakteristik vasıflarını taşıyan normal tipi (Phaseolus vulga­ ris j in yabanisi hâlen Orta Amerika'da yaşamaktadır. Diğer tipleri­ nin menşeinin Çin ve Hint olduğu bilinir. Fasulye Avrupa'ya Amerika'nın keşfinden sonra, 1597 sıraların­ da girmiştir. O zamandanberi kuru tane halinde ve taze yeşil olarak istihlâkine alışılmıştır. Avrupa ve Avrupa dışı memleketlerde pek ÇOK çeşitleri meydana gelmiş, iklim ve toprağa göre ekimi devam edegelmiştir. Fasulye sıcak bölge mahsulüdür. Soğuğa mukavemeti —1 dere­ ceye kadardır. 10 dereceden aşağı hararette büyümesi yavaşlar. Bu sebeple ilkbaharın sıcakları başlamadan ekilmez. Turfanda yeşil el­ de etmek için Nisanda, tanesi için Haziran sonuna kadar ekilebilir. Dünya yüzünde 60 kadar çeşidi sayılmıştır. Fransızlar yeşil taze fa­ sulyeye »Haricot v e r t » , gene yeşil taze ve içindeki taneleri biraz büyümüşse «Flageolet» derler. Fasulye memleketimizde hemen her tarafta ekilen bir mahsuldiîr. Türlü çeşitleri teşekkül etmiştir. Yazın yeşili, kışın kurusu yur­ dun her tarafında istihlâk olunur. Ayrıca yeşil fasculyenin konserve­ si de sarfedilmektedir. İstatistiklere göre en çok Antalya, Balıkesir, Bolu, Bursa, Edir­ ne, Giresun, Kocaeli, Konya, Malatya, Maraş, Niğde, Rize, Samsun, Seyhan, Trabzon, Yozgat, Zonguldak bölgelerinde ekilmektedir. Bir dönümden 60 kg. ile 100 kg. arasında kuru fasulye alınmak­ tadır. İlmî ziraatte dönümden alman miktar 180 - 300 kg. dır. Fasulye ziraatinde köylünün en çok üzerinde durduğu noktalar su ve sırık meselesidir. Bu iki sebeple geniş ziraat yapılamamaktadır. Her kök için bir sırık ve meselâ 100.000 sırık için 5 er kuruştan 5000 lira hesap edilse ziraate yatırım yapmıya alışmamış olan köylü için bu bir külfet, hattâ risk sayılmaktadır. Bundan kurtulmak için kır fasulyesi (horoz fasulyesi) ekmek ci­ hetine gidilmekte ve bu tip su da istememektedir. Dolayisiyle az mah­ sul vermektedir. Türkiye'nin fasulye ekimine müsait topraklarından da bu sebeplerle kâfi derecede istifade edilmemektedir. Son senele­ rin kuru fasulye ekim ve istihsal rakamlarını aşağıda kaydediyoruz:

1951 1952 1953 1954 1955 1956 1957 1958 1959

Hektar 84.600 84.000 85.600 91.000 101.000 106.000 121.000 120.000 115.000

Ton 90.000 98.000 107.0q0 101.000 111.000 122.000 122.000 160.000 150.000

Görülüyor ki ekim sahası ve istihsal miktarları hemen hemen ay­ ni kalmaktadır. Kulanıldığı yerle r : Fasulyenin hemen her çeşidi insan gıdası olarak kullanılmakta­ dır. H e r memlekette muhelif şekillerde istihlâk edilmektedir. Yalnız Cava adasında yetiştirilen bir fasulye çeşidinden (Phaseolus lunatus) siyanidrik asit (Phaseolunatine) istihsal edilmektedir. Bir kilo tane­ den 3 gr. Phaseolunatine) istihsal edilmekte ve tıpta kullanılmakta­ dır. Bazı memleketlerde bu asidin kullanılması mevzuatla yasak edilmiştir. thracı: Fasulyenin tazesi, tazesinin konservesi ve kuru tanesi belli baş­ lı ihraç malarımızdandır. Ancak Türkiye'de esaslı gıda maddelerin­ den sayıldığından ihracı hükümetin iznine bağlıdır. 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de da de de da da

652.825 T L . değerinde 292.560 T L . » ihraç edilmemiştir. 65.943 T L . » 3.809.131 T L . » 802.887 T L . » 4.310.550 T L . » 1961 de 311.496 T L . » 1962 7 ayında 745.472 T L . »

1.486.36 kg. 632.000 kg. 142.700 7.029.240 2.056.659 3.679.907 2.866.909 519.755

kg. kg. kg. ($ 2.80 den) kg. ($ 9 liradan) kg. kg. kuru fasulye ih-

ihraç edilmiştir. Taze fasulye konservesi ve taze fasulye, bakla ve be­ zelye gibi diğer benzerlerinin tazeleriyle ayni fasılda gösterildiğinden her yıl ne kadar ihraç edilmiş oldukları ayırdedilememiştir. Müşte­ rilerimiz Hollanda, Israel, Macaristan, A.B.D., Seylan, B . Almanya, Belçika, Fransa, italya, Lübnan, Suriye ve Yunanistan'dır.

FINDIK CORYLUS AVELLANA Fındığa menşe tâyin etmek şimdiye kadar mümkün olamanuştır Dünyanın hemen her tarafında yabanilerine tesadüf edilmektedir Türkiye'nin Kuzey bölgesinde, Marmara ve Akdeniz kıyılarında, îtal ya, Sicilya, ispanya. Pirene, Kanada, Kuzey Amerika, İsveç ve Nor­ veç'te, Asya'da Amur nehri kenarında, Afrika'da, Cezayir'de yabani lerine rastlanır. Çok eskiden teşekkül etmiş bir ağaçtır. Jeolojik devirlerden üçühcü devir arazisi dahilinde 13 ten fazla fındık nevi bulunmuştur, isviçre'de zamanımızdan 6000 yıl evvel kurulmuş göller medeniyeti­ nin kalmtılarmda fındık fosillerine tesadüf edilmiştir. Bir bilgiye göre fındığı Yunanlılar Pontüs sahilinden Herakliya e ve oradan da Kidonya ( A y v a l ı k ) bölgesine götürmüşler­ dir. Daha sonraları gene Yunanlılar tarafından İtalya'ya götürülmüş ve orada en iyi Avellino bölgesinde yetiştiği görülmüştür. İlmî adını Yunanca miğfer demek olan «Corus» yani «Corylus» kelimesi ile en iyi mahsul verdiği Avelline bölgesine izafeten «Avellana» kelimesinin birleşmesinden almıştır.

(E;4remit)

Fındık Narenciye bölgesinden aşağıda ve kestane bölgesinden yukarıda iyi mahsul verir. Giresun'da denizden 3 - 400 metre ve Trab­ zon'da 500 metre yukarıda ancak birkaç senede mahsul verir. Sebe­ bi dişi çiçeklerin erken kemale gelmesi ve bunların don ve çiğden müteessir olmasıdır. İtalya'da ve Pirenelerde bizim bölgemiz kadar don olmadığından 1600 metreye kadar mahsul vermektedir. Dünyada sayıîamıyacak kadar çok fındık çeşidi vardır. Bizdekiîe'r tombul fındık, sivri fındık, palaz, kara fındık, kuş fındığı, yaba­ ni fındık adları ile vasıflarına göre ayırdedilir. Fmdığm kimyevî analizi: Prf. Konig'e göre kuru fındıkta % 3.77 su, 15.62 protein, 66.47 yağ, 9.03 sellüloz, 3.28 lenyoz, 1.88 kül vardır. Külünde bakır, altın, magnezyum, kalsiyum, kükürt, potasyum, demir bulunur. Kalsiyum 0.051-0.109 kadardır. Ayrıca 0.452-0.761 fosfor asidi vardır. Potasyum oksid halinde ve 0.350-0.652 civarındadır. Azot 1.439-1.796 dır. Y a ğ miktarı ceviz, badem, susam, hintyağı tohumu, yerfıstığı, zeytin, kolza, keten gibi yağlı tanınan mahsullerin hepsinden yüksek-

tir. Fındık yağı izafi sikleti 0.919 kadardır. -10 derecede donar. Be­ yaz renkte, lezzetli, kayganlık hassası fazladır. Kullanıldığı yerler : Fındık doğrudan doğruya istihlâk edildiği gibi pastacılık, tatlı­ cılık ve şekercilikte kullanılır. Erken yetişen nevileri taze olarak ye­ nir. Almanya'da taze fındığın salatası yapılır. Sıkılarak alman sütü­ ne şeker katıp şurup yaparlar. Kuru fındığın gıdaî kıymeti yüksek ise de hazmı güçtür. Kavrulduktan sonra şekerli veya ballı su içinde tâdil edilmiş şurubunu ispanyollar öksürüğe ve gırtlak hastalıkları­ na karşı kullanırlar, Çinliler taze fındığı hafifçe ateşte kızartıp toz haline getirerek çaya kaynarken atarlar. Eskiden fındık yağma özel bir önem verilirdi. Çocuklarda kurt­ ları düşürmek için ve saç dökülmesine karşı kullanılırdı. Fındık yağından artan küsbelerle pasta imal edilir. Fındık kabu­ ğu yakıt olarak kullanılır. Kabuğun külü en iyi potash gübredir. Ağacmdan sepetler, çevalyeler, fıçı çenberleri, el aletlerinin sapları ve sırıklar; kabuğundan kırmızı boya, çiçek tozlarından sarı boya yapı­ lır. İstihsalimiz : Fındığın Türkiye'de temerküz ettiği bölgeler: Bolu, Çoruh, Gire­ sun, Ordu, Rize, Trabzon, ve Zonguldak'tır. En son 1955 rakamlarına gofe memleketimizde 147.357.000 fındık ağacı vardır. 1955 de yıllık istihsal 52.629 tondur. 1954 de 123.141 ton, diğer senelerde bu iki ra­ kamın arasında değişmektedir. Bu duruma göre bir ağaç ortalama yarım kilo fındık veriyor demektir. 1959 da 104,705 ton, 1960 da 58.470 ton istihsal edilmiştir. ihracı: Beli başlı ihraç mallarımızdandır. İ ç istihlâk çok azdır. Hemen hemen istihsalin tamamı ihraç edilmektedir. Fındıkta bütün Avrupa, Arnerika ve Arap memleketleri müşterimizdir. 1954 de 1955 de 1956 da 1957 de 1958 de

3.533.964 T L . değerinde 2.679.283 kg. kabuklu 28.312.101 kg. iç 70.330.264 T L . » 872.232 kg. kabuklu 1.535.937 T L . » 43.593.817 kg. iç 122.930.976 T L . » 1.348.278 kg. kabuklu 2.852.643 T L . » 22.743.996 kg. iç 80.472.209 T L . » 216.026 kg. kabuklu 401.394 T L . » 40.736.621 kg. iç 124.244.041 T L . » 491.218 kg. kabuklu 603.666 T L . » 31.189.206 kg. iç 82.138.726 T L . »

1959 da

1.997.034 T L . 118.551.708 T L .

1960 da

15.190 T L .

» » »

6.682.003 T L .

»

53.330.777 T L .

»

174.318.252 T L .

»

622.995 T L . 378.446.122 T L .

» »

1.567.669 kg. kabuklu 50.583.964 kg. İÇ 12.206 kg. kabuklu ($ 2.80 den) 1.392.727 kg. kabuklu ($ 9 liradan) 21.208.476 kg. İÇ ($ 2.80 den) 19.247.209 kg. İÇ ($ 9 liradan) 111.407 kg. kabuklu 35.944.782 kg. İÇ

1962 7 ayında : 123.372.394 T L .

»

10.604.472 kg. İÇ

1961 de

(kabuklu ihraç edilmemiştir.) tındık ihraç edilmiştir.

FİĞ LATHYRUS SATÎVUS Bakliye facsilesinden, burçak ve mercimeğin bulunduğu aileden­ dir. Fransızlar «Gesse» derler. Yaprakları mürekkep, ince ve uzun, iğ şeklindedir. Çiçekleri spiral bir sapa bağlıdır. Fiğ'in dünyada yüzden fazla çeşidi sayılmıştır. Her memlekette ve iklimde ayrı vasıflarda fiğ çeşitleri vardır. Hattâ memleketimi­ zin mevzu iklimlerinde bile evsafı değişmektedir. İstihsal m i k t a r ı : Fiğ, memleketimizin hemen her tarafında az çok ekilir. 950 ista­ tistiklerine göre en fazla istihsal Ankara, Bolu, Konya, Seyhan, Sivas, Tokat bölgelerindedir. 1957 de 66.400 ton istihsal edilmiştir. 1958 de 73.000 ton, 1959 da 81.000 ton, 1960 da 90.000 ton. Kullanıldığı yerler : Memleketimizde fiğ, bilhassa koyun beslenen bölgelerde ekil­ mekte ve koyunlara verilmektedir. İçinde bulunduğu fasilenin en ve­ rimli mahsulü sayılır. Ayrıca soğuğa mukavemeti ekimini terviç et­ mektedir. Diğer memleketlerde yeşil yem olarak da kullanılır. Fiğdin terkibinde »Lathyrine» denen zehirli bir alkaloid vardır. Bu madde iklime ve çeşidine göre tanede az veya çok bulunur. Yur­ dumuzda en çok güney illerimizde yetişen fiğde fazla miktarda mev­ cuttur. Mezkûr madde, fiğ yedirilen hayvanların arka bacaklarında felç husule getirmektedir. Baytarlar bunun yaptığı hastalığa «Lthyrisme» derler. Atlara, koyunlara ve domuzlara verilir. 30 günde 136 kg. veriUrse veya verilen yemin 1/10 u fiğ olursa, adelede sertlik, haricen heye­ can ve korku, sallantılı yürüyüş ve atlarda soluğan olma halleri tevlit eder. Doğrudan doğruya kalp ve mide sinirlerine tesir ederek onların felcine sebep olur. insanlar devamlı yerse diz kapaklarının arkasındaki sinirler bü­ zülür ve felç husule gelir. Yalnız güvercinlere tesir etmemektedir. On­ lara her zaman verilebilmektedir. Bununla beraber Orta ve Kuzey Anadolu bölgelerinde ve Trak-

ya'da yetiştirilen fiğ ıslatılıp acı suyu dökülmek suretiyle hayvanla­ ra devamlı olmamak üzere yedirilmekte ve «Lathyrine» in tesiri gö­ rülmemektedir. İhracı: ^ Fiğ, belli başlı ihraç mallarımızdandır. Her yıl muhtelif Avrupa memleketlerine satılmaktadır. Müşterilerimiz Batı Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İtalya, Macaristan, İsrael, Lübnan, Bulgaristan, Çekoslovakya, İsviçre ve diğer Avrupa memleketleridir. 1954 1955 1956 1958 1959 1960

de de da de da da

263.160 146.109 83.144 638.795 2.766.425 1.306.589 6,136.983

T L . değerinde 1.414.580 kg. TL. » 794.771 kg. TL. » 515.028 kg. TL. » 3.069.119 kg. TL. » 12.912.287 kg. TL. » 6.282.650 kg. ($ 2.80 den) TL. » 9.413.648 kg. ($ 9 liradan)

1961 de ihraç edilmemiştir. 1962 7 aymda : 1.136.923 T L . fiğ ihraç edilmiştir.

»

1.194.843 kg.

FUNDA ERICA VULGARIS, CALLUNA VULGARIS ingilizce: Broom-heather, commun heath, ling. Almanca: Gemeines heidelkraut. Fransızca: Bruyere commun. Ericasees familyasından ağaççık veya çalılık halinde bulunan bir nebattır. Yalnız Fransa'da on birden fazla çeşidi sayılmıştır. Diğer fa­ milyalardan ayırıcı vasıfları en çok «Bruyere arborescente (Erıca arb o r e a ) » çeşidinde görülür. Buna göre fundanın tarifi: Ormanlarda 3 metreye kadar yükselen çalılıklardır. Çiçekleri küçük, sık ve bütün bir dalı işgal edecek kadar çoktur. Çiçeği pembe renkte ve küçük çan şeklindedir. Kökleri blok halinde ve her ocaktan 3 - 5 kg, kök alıhabiür durumdadır. Diğer tipleri: 1 — Bruyere cilieee (Erica cUia r î s ) : Tüylü, havlı yapraklı funda denebilir. Yaprakları kıvrık ve yaprak altları beyazımsı olur. 2 — Bruyere cendree (Erica cinerea)»: Tüveyci ve yaprakları hafif tüylü, kül renginde, diğerlerinden büyük­ çe yapraklıdır. Bruyere â balai (Erica scoparia): Bunun da yaprak­ ları tüylü ve sapları elâstikidir. Çalı süpürgesi imâlinde kullanıldığın­ dan bu isim altında tanınır. Fransızlar bu çalı süpürgesine (Scoudo de bruse» derler. Funda normal olarak 50 - 60 sm. den fazla büyümez. Bu nebat b.^Ilı otlardandır. Arüar için çok lüzumludur. Fakir toprakların ne­ batıdır. Daha çok kireçsiz arazide bulunur. Dünya üzerinde en çok Rusya'nın sıcak bölgelerinde, Fransa'da ve Orta Avrupa memleket­ lerinden bilhassa Mar ok'ta ve Güney Afrika'da Kap'ta bulunmakta­ dır. 400 kadar çeşidi büinmektedir. Kullanıldığı yerler : Orta Fransa'da «Bruyere arborescente» ipek böceği beslemede kullanılır. Buna «encabannage» da derler. Korsika'da köklerinden mangal kömürü yapılır. Köklerinin yoğunluğu fazladır. Kuruduğu zaman destere kesmez. Güzel kırmızı renktedir. Cilâlanırsa hâreU kır­ mızı olur. Bu durumundan istifade ile pipo imalinde kullanılır. Fundalık araziden alınan toprağa funda toprağı denir. Çiçekçi­ likte kuUamlır. Fransızlar bu toprağa da « B r u y e r e » derler. Fundanın terkibi şöyledir: Arbütin, tanen, ericinol, ericodonin, ericolin, çeşitli asitler, quercetin, inulin.. Bu terkibinden şu suretle istifade olunur: Kaynatılıp suyu idrar yolu hastalıklarına karşı kullanılır. Antiseptik­ tir? Kanı temizler, idrarı çoğaltır. Kabız yapar. Organların faaliyetini

azaltarak dinlenmiye yol açar. Yani hafif uyuşturucudur. Punda, zirati az gelişmiş yerlerde, orman yapamıyan topraklar­ da bulunur. Oldukça mühim kullanma sahalarma maliktir. Bilhassa dağlık bölgelerde, hububat sapı ve samanı olmıyan yerlerde hayvan­ lara yataklık olarak kullanılır. Bunlara pek de rahat olmıyan bir ya­ tak olur. Çünkü serttir. Rutubet ve suyu çekme hassası zayıftır. Böy­ lece gübreliğe taşınanların da çürümesi uzun sürer. Gübresinin terki­ bi: Yüzde 9 azot, 10 fosforik asit, 40 potas, 20 su, kalsiyum ve diğer maddeler.. Görülüyor ki, potas nisbeti çok yüksektir. Ziraati gelişmiş ve nüfusu kalabalık memleketlerde fundalık sa­ halar daralmıştır. Bu sebeple Avrupa pipo sanayii funda köklerini dışarıdan ithal etmekte veya muayyen yerlerde kökleriyle, çelikleme veya tohumu ile suni üretime tâbi tutarak kök elde edilmiye çalı­ şılmaktadır. Hattâ bu iş için saksılarda, seralarda yetiştirenler bile vardır. Türkiye'de durum : Funda: bizde en çok Marmara ve Ege bölgesinde, Karadeniz kı­ yılarında geniş çalılıklar teşkil eder. Köylümüz köklerini yakacak olarak kullanır. İstanbul civarındaki fundalıklardan alman funda top­ rağı çiçekçilikte kullanılmaktadır. Gayet az ve rasyonel olmıyan bir istifade sahasına maliktir. Halbuki potas nisbetinin yüksekliği se­ bebiyle potas istihsali cihetine gidilebileceği gibi dış piyasalardan her zaman pipo imali için vâki funda kökü talepleri fazlasiyle karşılana­ bilir. Pipoluk funda kökü standard ölçülerde kesilir. Kaynatılır. Çatlıyanları ayrılır. Yani bu orta boy bir sanayi işidir. Hâlen müteşeb­ bislerimizi bekliyen önemli gelir kaynaklarımızdan birisidir.

HARDAL SÎNAPIS Cruciferes, yani eski tabiriyle salibiye fasilesinden senelik bir ottur. Pek çok çeşitleri vardır. Genel olarak yabani hardal «Montarde des châmps, moutarde sauvage, mantardon, montardin, Seneve, sanve, raveuique, jatte» gibi isimlerle anılır. İ l m i adı «Sinapis arvensis» tir. Kırlarda, sınırlarda, boş tarlalarda rastlanır. Ziraati yapılan hardal iki çeşittir. Beyaz hardal, siyah hardal. Beyaz hardal: (Sinapis a i b a ) . Fransızlar «moutarde blanche veya plante h beure» derler. 50 - 60 santim boyunda olur. Çiçeği sarı renktedir. Bu bir nevi yabanî turptur. Ehli turp gibi yumru vermez. Tohumu kul­ lanılır. Tohumu taşıyan bakla alt kısımdan açılır, (silique). Sarı renk­ te tohum verir. İstanbul piyasasında buna devetüyü hardal denir. Bü renkte İse de ziraatte adı beyaz hardaldır. En çok merkez ve ku­ zey Avrupa'da, Rusya, Balkan, Hint, Çin ve Batı Almanya'da bulu­ nur. Beyaz hardal tohumu sıcakta cendere ile sıkılırsa beyaz renkte bir yağ verir. Buna hardal yağı denir. Tıpta kullanılır. Tohumda yağ nisbeti % 30 - 35 kadardır. Bu yağ acı lezzetlidir. Baharat kokusundasır. Mutfaklarda baharat olarak da kullanılır. _ Bu cins hardal yeşil yem, kurutulmuş yem ve yeşil gübre olarak çiftliklerde kullanılmaktadır. Hayvan yenü olacaksa çiçeklenmeden evvel biçilir. Bu durumda süt veren ineklere ve büyük baş hayvanla­ ra verilir. Çiçeklenmişi verilirse sütün kalitesini düşürür. Yağın tadı acı lezzette olur. Bu yemi çiçeksiz iken biçilmiş de olsa koyunlara vermemelidir. Beyaz hardal hektardan 20 - 30 ton yeşil yem verir. Hattâ bazan tarla kısımlara bölünerek 9 - 1 0 gün ara ile ekilir. V e bütün sene ye­ şil yem almır. Tohumu için ekilirse hektardan 15 - 20 hektolitre to­ hum alınabilir. 1 hektolitre ağırlığı 65 - 70 kg. geUr. Siyah hardal : (Brassica n i g r a ) . Bazı Fransızlar buna da «seneve» derler. Ne­ bat beyaz hardala benzerse de ondan daha çok dallanır ve bünyesi daha çok sert tüylüdür. Merkez ve kuzey Avrupa'da, Rusya, Türki-

ye, Fas, Hint, Şili, Kuzey Sibirya, Çin'de bulunur. Bu bir nevi kolza­ dır. Tohumu yağca fakirdir. Mutfaklarda kullanılan baharat bunun­ la yapılır. Terkibinde bulunan uçucu bir yağ «sinapisin» tıpta kuUanıhr. Hollanda'da, Alsas'ta, ingiltere'de beyaz hardalla ayni şartlar içinde ekilir. Çiçeklenmiş siyah hardalı asla hayvan yemi olarak kullanmama^ İldir. Zehir tesiri gösterir. Bu hardal bahçelerde şaselere ekilerek 10 gün içinde sökülüp demetler halinde piyasaya sevkedilir. Bunun ro^ ka gibi salatası yapılır. Siyah hardahn vasıfları: Terkibinde uçucu bir yağ, sabit ve keskin kokulu diğer bir yağ, almimin, sinigrin (myronate de potasse), sinapin, myrosıne (acı bir glüKoside), lecithin, protein, pectin, kükürt, lüzuci maddeler ve an^ ziniier bulunur. Siyah hardal kalbi teskin eder, sinirleri tenbih eder. Fazla alı­ nırsa kusturur. Deride kırmızı kabarcıklar veya kurdeşen yapar. Vü­ cutta C vitamini eksikliğinden doğan hastalıkları giderir. Haricen yakı olarak kullanılır. Yakı vurulan yeri kızdırır. Bu yakı müzmin bronşit ve romatizma için de kullanılır. Bazan yakı yerine hardalU sıcak suya ayaklar sokulur. Beyaz hardal da aynı maksatlarla kullanılır. Zararlı olduğu saha­ lar da aynıdır. Bunun terkibi: Sabit ve uçucu yağlar, albumin, sinalbin, dekstrin, myrosin, protein, potasyum fosfat, kalsiyum fosfat, magnezyum fosfattır. Mutfak hardalı yapmak için taneler tuzla ezilir, karıştırılır. Sir­ ke veya koruk suyu katılır. Bazı kokulu maddeler ilâve olunur. Türkiye'de hardal durumu: istanbul piyasasına hardal tohumu İzmir, Bandırma, Bergama, Karabiga, Eskişehir, Balıkesir, Tekirdağ bölgelerinden geUr. Ziraatı yapılan deve tüyü hardaldır. Siyah hardal ziraati yoktur. Bunun ye­ rine mutfak hardalı imâlinde kolza tohumu kullanılmaktadır. Beyaz hardal imalâtta her yıl 5 - 10 ton ve kolza tohumu 30 - 35 ton sarfe­ dilmektedir. Ara sıra kolza yerine tere tohumu da kullanılır. Mutfak hardalı büyük şehirlerimizde sarfolunur. İhracı: Hardal tohumuna dış piyasalarda her zaman müşteri bulun­ maktadır. Ziraati teşvik edilmelidir. Bu bizde alışılmamış bir konu­ dur. Son yıllarda yalnız 1956 ve 1957, 1960, 1961 yıllarında bir miktar ihraç edilmiştir. Gümrük tarifesinin 12.01.86 numarasında:

1956 da 1957 de 1960 da 1961 de

33.011 13.841 5.621 27.214 28.944

T L . değerinde 58.984 kg. TL. » 17.781 kg. TL. » 10.925 kg. ( $ 2.80 d e n ) TL. » 20.000 kg. ($ 9 liradan) TL. » 18.808 kg.

Hardal tohiımu B. Almanya, Hollanda ve Yunanistan'a ihraç edil­ miştir. 1958, 1959 ve 1962 7 aymda ihraç olunmamıştır.

HAŞHAŞ TOHUM U PAPAVER SOMNİFERUM OLEİFERA ^ Türkiye'de ticareti yapümakta olan haşhaş tohumu, afyon, istih­ sali için ekilmiyen, sırf yağlı tohum elde etmek maksadiyle ekilen «Papaver somniferum» un mavi tohumlu olanıdır. Afyon istihsali için beyaz tohumlu haşhaş ekilir. Beyaz tohum ti­ carî kıymette değüdir. Terkibindeki yağ miktarı mavi tohuma naza­ ran düşüktür, ihraç edilmez, istihsal bölgelerinde sarfedilir. Kavru­ lur, dövülür, çöreklere katılır. Yağ çıkarılan mavi haşhaş tohumuna Fransızlar «Oeillette» der­ ler. Bu cins ayrıca afyon da verir. Afyonkarahisar'mda ekilen afyon haşhaşı çeşitlerinden birisi de budur. Diğer memleketlerde yalnız yağ istihsali için ekilir. Randıman : Hektardan 30 - 35 hektolitreye kadar mahsul alınabilir. Mevsim iyi gitmezse bu miktar, 1 5 - 2 0 hektolitreye kadar düşer. Bir hektolitfe haşhaş tohumu 60 - 65 kg. gelir. Yağ istihsal i v e kullanıldığ ı yerler : Yağ çıkarmak için haşhaş tohumu evvelâ temizlenir. Sonra de­ ğirmende kırma ameliyesine tâbi tutulur. Elde olunan mahsul ezile^ rek hamur haline gelirilir. Bu da buharla ısıtmak suretiyle kıl çuval­ lara doldurulup cenderede tazyik olunur, i l k ameliyede yağ randıma­ nı % 35 civarındadır. Bu yağ yemeklik olarak kullanılır. İkinci pres­ te düşük kalitede bir yağ elde olunarak sabunculukta kullanılır. Eskidlen'haşhaş yağı kandillerde yakılırdı. Küspesi hayvan yemidir. Do­ muzları yağlandırır. Süt veren ineklerin sütünde yağ nisbetini arttı­ rır. Ekşimiş küspe, gübre olarak kullanılır. istihsali: Haşhaş tohumu en çok Afyon, Amasya, İsparta, Konya, Kütah­ ya, Manisa bölgelerinde istihsal edilir. İkinci derecede Balıkesir, Bur­ dur, Denizli, Eskişehir bölgelerinde istihsal olunmaktadır. Yıllık Tür­ kiye istihsali en son 1956 da 29 000 tondur. Daha evvelki senelerde istihsal rakamları bu miktardan düşüktür. 1957 de 37.900 ton, 1958 de 34.000 ton, 1959 da 32.800 ton istihsal edilmiştir.

İhracı: Haşhaş tohumu belli başlı ihraç mallarımızdan birisidir. 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de de da de de da da

652.228 681.474 239.407 516.730 568.260 1.208.841 770.555 1.815.013 1961 de 531.454 1962 7 ayında : 123.329

T L . değerinde 700.316 kg. TL. » 1.528.490 kg. TL. » 160.352 kg. TL. » 626.028 kg. TL. » 626.028 kg. TL. » 1.527.264 kg. TL. » 1.126.969 kg. ($ 2.80 den) TL. » 899.586 kg. ($ 9 liradan) TL. » 360.850 kg. TL.

»

62.000 kg.

Haşhaş tohumu ihraç edilmiştir. Bu ihracat italya, A.B.D., Lüb­ nan, Batı Almanya, Belçika, Hollanda, ingiltere, İsveç, Israel, Fin­ landiya, Çekoslovakya, Fransa, Portekiz ve Yunanistan'a yapılmıştır. Son yıllarda haşhaş kabuğu ihracatı da yapılmakta, hattâ sapla­ rına da müşteri bulunmaktadır. Bunlar az miktarda bile olsa afyon ihtiva ettiğinden alıcısı bulunabilmekedır.

HAVLICAN ALKANNA TİNCTORİA Bu nebata botanikte «Anchusa tinctoria» veya »Lithospermum tinctorium» da denir. Fransızlar «Orcanette» derler. Borraginees nevinin Buglosse ailesinden, rizomları (kökleri) ile de üreyen, hayatiyetini aevamlı muhafaza eden, 30 - 40 santim bo­ yunda bir ottur. Yaprakları sertçe ve sap üzerinde mütenaviptir. Ma­ vi çiçekli olur. Nadiren erguvan veya beyaz renkte çiçeklilerine tesa­ düf edilir. Çiçekleri sap ucunda salkım halindedir. Havlican, Güney Avrupa memleketlerinin ve Küçük asyanm ku­ rak ve çorak bölgelerinde kendi biten halindedir. Bilhassa Macaris­ tan ve Türkiye'de çok bulunur. Havlican adı Türkiye'de birçok ne­ batlara verilen bir isimdir. Bunlar birbirine benzerlerse de yakın­ dan tetkik olunursa aralarında farklar bulunduğu anlaşılır. Hâlen 5 türlüsü bilinmektedir. En çok «Alkanna orientalis» çeşidi bulu­ nur. Bunlar umumiyetle kırmızı veya erguvan renginde çiçek açar­ lar. Çiçeklerin üzeri tüylü ve horozibiğine benzer. Bütün Anadolu'da ve Trakya'da boş arazide rastlanmaktadır. Kullanıldığı yerle r : Havlicanda anşüzin (anchusine) denen bir kırmızı renk madde­ si vardır. En çok çiçeklerinde bulunur. Bazılarının köklerinde rastlarur. Hattâ bazı havlıcanların kökleri beyaz görünmesine rağmen ge­ ne de anşüzin bulunur. Anşüzin iki asitten mürekkeptir. Anşüz asi­ di ve alkanna asidi. Anşüzin güneş ışığında yavaş yavaş kararır. Matlaşır. Bu sebep­ le kumaştan çok yiyecek boyanır. Bilhassa yağlar, rujlar, alhklar ve Ukörler İDununl a boyanmaktadır. Anşüzin çıkarılmas ı ameliyesi : Çiçekler veya kökler toz haline getirilir. Sonra petrol eteri ile ekstraksiyona tâbi tutulur. Ekstraksiyonun bittiği, akan mayiin kır­ mızıdan renksizliğe dönmesi ile anlaşılır. Çıkan mayi kendi haline bıFakılıp petrol eteri tamamen uçuncaya kadar beklenir. Sonra % 2 sud kostik mahlûlünde eritilir. Bu mahlûlden (alkannin» maddesi asetik asitle tersib edilir. Bu suretle cam gibi parlak parçacıklar ele geçer. Rengi koyu kırmızıdır. Anşüzin budur.

Bu ameliye % 80 lik alkolle de yapılabilir. Tersib edilmiş olan alkannin de yağları ve vernikleri boyamakta kullanılır. Anşüzinin kumaşta rengi sabit değildir. Üç ay sonra solar. Yu­ karıda sayılan emteanm boyanma işi, köklerini veya çiçefklerini toz haline getirmekle yetinerek de yapılabilir. Boyayı maddeye tesbit mümkün olur. Çünkü terkibinde boya maddesinden başka reçine ve tanen de vardır. Havlican doğrudan yenmesi halinde kabızdır. Dövülerek vücut şişkinliklerinde lapa olarak kullanılır. Yumuşatıcıdır. Köklerin tadı oldukça keskin baharat tadı verir. Eskiler bunu kaynatıp suyunu iç­ mek suretiyle nezleye karşı kullanırlardı. istihsal miktarı : Havlicamn Türkiye'de ne miktar istihsal edildiğine dair istatis­ tiklerimizde malûmat yoktur. İhtiyaca göre boş araziden toplanır. Ziraati yapılmamaktadır. ihracı: Eski gümrük tarifesinin 753 numarasında (Çörekotu, üzerlik, havlican) başhğı altında 1953, 1954, 1955 yıllarında ihracata tesadüf edilememiştir. Buna mukabil o senelerde bu fasılda ithalât yapıldığı görülmüştür. Halbuki bu üç maddenin daima Türkiye'den ihraç edüdiği bilinmektedir. Mezkûr yıllarda havlican ihraç edilip edilme­ diği, edilmişse hangi fasüda ihraç olunduğu anlaşılamamıştır. 1955 ten sonra bu tarife numarası değişmiş ve fasıl tamamen kaldırılmıştır. Ancak mezkûr emteanm isimlerini havi yeni bir fasıl bulunamamıştır. Yalnız bu arada cöreko^-u avrılmış ve üzerlik ile havlican adı kaldırılmıştır. Dolayisiyle 1955 yılından sonra da ihraç edilip edilmediği anlaşılamamıştır.

HABÜLMÜLÜK CROTON Euphorbiacees fasilesinden bir nebattır. Bu fasilenin «Crotonees» kolunda ağaç, ağaççık, fundalık, çalılık ve ot halinde pek çok ne­ batlar vardır. Oval yapraklı, salkım veya başak şeklinde çiçekli, er­ kek ve dişi çiçek bazı çeşitlerinde bir fidanda ayrı ve bazı çeşitlerin­ de fidanları da ayrı, meyvesinin dışı üç parça kabuk birleşmiş hal­ de ve içinde limon çekirdeğine benzer sarımtrak, zarsız, yumuşak bir levze bulunur. İstifade olunan kısmı bu levzedir. Kroton dünyanın tropik ve tropikaltı ikliminde 450 kadar çeşi­ diyle yayılmıştır. Çoğu çeşitleri eczacılıkta ve sanayide mühim rol­ ler oynar. Başlıcaları şunlardır: Croton Elutheri a : Antil adalarında bulunur. Kabukları çok nefis kokar. Bu kabuk­ lar «cascariUe» namı altında satıhr. Nebatın çeşitlerinden (croton glabellus) un kabukları banyo suyuna atılarak kokulu banyo yap­ makta kullanılır. Croton Nîveus : Meksika'da ve Kolombiya'da vardır. Bunun da kabukları kulla­ nılır. Kokuludur, «copalchi» adı altında piyasada tanınır. Croton Malamb o : Acımtrak ve kokulu bir kabuk verir. İngilizler bu kabuğa (palomatras) veya (matras-bark) derler. Croton Tîglîu m : Doğu Hindistan'da ve civar adalarında bulunur. Amerika'nın tro­ pik bölgelerinde zirati yapılır. Türkiye'de ziraati yapılan da budur. Avrnna'da bunun taneleri «erraines de T i l l y » veya «mollunues)) yahut «petits pignons d, İ n d e » gibi isimlerle tanınır. Çalı gibi olan odunu (le bois de molulques, lignum pavanoe, moluccense des officines )gibl İsimlerle piyasada bulunur. Kusturucu, terletici ve müshil olarak kullanılır. Tanelerinden kroton yağı denen yağ çıkarılır. Croton Tînctorîu s : Turnsol mavisi çıkarılan bir kroton çeşididir.

Bunlardan başka bir de bahçelerde süs nebatı olarak yetiştirilen kroton çeşitleri vardır. Camekânlarda yetiştirilir. Yaprakları açık sa­ rı, kırmızı, portakal rengi olur. Kroton yağı: «Croton tiglium» un tohumlarından yağ eritici maddeler mu­ vacehesinde pres etmek suretiyle çıkarılır. Taneler öğütülüp toz ha­ line getirildikten sonra kıl çuvallara konup sıcak su buharı ile ısıtı­ lır ve sıcak demir plâklar arasında prese edilir. Yağı bu suretle bir miktar alındıktan sonra küspesine yağ eritici olarak alkol katılıp benmari usulü ile ısıtılarak yeniden pres edilir ve ameliye birkaç de­ fa tekrar olunur. Çıkan yağ 8 - 10 gün istirahate terkedilip alkolü uçu­ rulduktan sonra filitre edilir. 1 kg. tane 270 gr. yağ verebilir. iyi hazırlanmış kroton yağı sarı renktedir. Hafif lüzucidir ve hoş olmıyan bir kokusu vardır. Keskin acı lezzette yani yakıcıdır. Su­ da erimez. Kuvvetli alkolde oldukça erir. Eterde çok erir. Terkibin­ de stearine, palmitine, myricine, laurine ve yakıcılığı veren asitlerden bilhasa asit krotonik ve asit anj elik bnlunur. Tahriş maddesinin «crotonal» olduğunu söylerler. Krotonal saf halde lüzuci, renksiz ve tere­ bentin kokusunda zehirli bir maddedir. Müshil hassasının başka bir madde tarafından yapıldığı ve bunun kristalize edilemiyen azotlu bir bileşik olup «ricinine» e m.üşabih bulunduğu kabul edilmektedir. Kullanıldığı yerler : K r o t o n yağı şiddetli müshildir. Tohumu ve taze yaprakları da böyledir. Genel olarak bu sahada yağı kullanılır. Bu yağ hazım ciha­ zında ve ifraz bezlerinde fazla tahriş yapar. Deri altına enjekte edilir­ se orada şiddetli bir yanma olur ve üzerinde bir kabuk husule gelir. Sonra kabukta kabarcıklar, sivilceler peyda olup sulanır, çatlar, akar, kurur, izleri kalır. Dahilen alınırsa boğazda şiddetli yanma ve bi­ raz sonra müthiş bir buruntu ile ishal husule gelir. Müshil dozdan fazla alınırsa hemen üşüme, komaya girme ve ölüm vukubulur. Mu­ annit inkıbazlarda ve barsak tıkanmalarında bir tek damla kâfidir. 90 damla alınırsa öUlm mubakkaktır. Tek damJa alınması da şaraba veya yağlı bir maddeye katılmak suretiyle olur. İngiltere'de 30 gram hinlyağma 1 damla koymak suretiyle alırlar. Genel olarak hazım cihazı hastalıklarına, iltihaplarına, akciğer, karaciğer iltihaplarına ve rahim hastalıklarına bu bir damlayı al­ mak iyi gelir. Bu iltihaplar dış kısma yakın ise o nahiyeyi kroton yağı iie ovma suretiple tedavi edilir. Ovma halinde orada şiddetli yanma ve dayanılmaz kaşıntılar olur. K r o t o n yağının buharından en çok gözleri sakınmak lâzımdır. Türkiye'de durum : K r o t o n Urfa, Mardin, Diyarbakır, G. Antep havalisinde çok eski­ denberi ziraati yapüan bir nebattır. Oralarda buna «Hab'ülmülûk»

ve avam tabiriyle habımülûk derler. Gene oralarda baharatçı ve at­ tar dükkânlarında tane olarak satılır. Son yıllarda ekiminin azaldığı­ nı söylüyorlar. Halbuki bu bizim döviz kaynaklarımızdan birisidir. Son yıllardan : 1952 de 53.354 T L . değerinde 30.744 kg. 1953 )) 15.932 T L . » 9.655 kg. 1954 )) 15.932 T L . » 37.140 kg. 1955 )) 41.544 T L . » 24.681 kg. ^ Bski gümrük tarifesi 303 ve istatistik 3099 numarasında (kroton vesaire) faslında ihraç edilmiştir. Bu ihracat her yıl Suriye'ye yapıl­ mıştır ve Güney hudutlarımızın gümrük idarelerinden geçmiştir. 1955 ten sonra değişen gümrük tarife ve istatistik numaraların­ da krotonun adına tesadüfe edilememiş ve ihracının mevcut olup ol­ madığı anlaşılamamıştır.

ÎNCÎR FÎCUS CARÎCA İncir hemen her millet tarafmdan çok eskidenberi sevilmiş bir meyvedir. Asıl vatanı Ege bölgesidir. Lâtince ismini de buradan almış­ tır. «Ficus carica» daki «carica», « c a r i » li demektir. « C a r i e » Bodrum (Halikarnas) ın en eski adıdır. Evvelce en iyi incir Bodrum'da yeti­ şirdi. H o m e r zamanında incirin sütü (nüsgu) peynir mayası olarak kullanılmıştır. Bunda nebatî bir pankreas bulunduğu sonradan ispat edilmiştir. İncir ağacı yüz sene kadar yaşar. Çelikten dikildiğinden itibaren on iki sene sonra tam mahsûl vermiye başlar. Verimli devresinde bir incir ağacından 35 - 50 kg. kuru incir alınır. Türkiye'de incir yetiştiren yerler: Batı Anadolu, Akdeniz ve Ka­ radeniz kıyıları. G. Antep bölgesi incir yetiştirirse de hepsi ticarî kıy­ mette değildir. Ticarî kıymette incir yetiştiren bölgeler: İzmir ilinin merkezi ile Ödemiş, Bayındır, Tire, Kuşadası; Aydın ilinin merkezi ile Bozdoğan, Çine, Nazilli, Söke, Karacasu; Manisa vilâyeti merkezi ile Alaşehir, Salihli; Muğla ve Bodrum; Balıkesir, Edremit, Burhaniye, Balya, Sındırgı, Ç. Kale, Ayvacık ve Bayramiç, Denizli ve Buldan, Çal ve Sarayköy dolaylarıdır. Antalya'nın Korkuteli ve Elmalı ilçelerin­ den başka yerleri incir yetiştirmeye müsaittir ve yetiştirüir; fakat sa­ hil kısımlarındaki incirler kurumaya müsait olmadığından yaş olarak mahalinde istihlâk olunmaktadır. Yalnız Akseki ile Alanya'nın kuzey bölgelerinde yetişen incirlerin kurutulduğu; ancak bunların Konya, Seydişehir, Bozkır ve Karaman'a ihraç edildiği, dış piyasalara sevkedilmediği anlaşılmaktadır. Ticarî kıymette incir bilhassa Aydın, Nazilli,'Böke, Karacasu, Çine, Karapınar, Erikli, Germencik, Selçuk, Öde­ miş. Bayındır ve Kuşadası'nda temerküz etmiştir. İncirde bize rakip memleketler: Cezayir, Yunanistan, Portekiz, Japonya ve İtalya'dır. Bu memleketler, evsaf bakımından değilse bi­ le, ambalaj bakımından bize rakiptirler. Kullanıldığı yerler: İncir glükoz ve levüloz ihtiva eden şekerli bir gıdadır. Ayrıca kalsiyum nisbeti diğer kuru meyvelerimizden yüksektir ve kalorisi de onlardan fazladır. Amerika'da incirden reçel, şekerleme ve bisküi, İtalya'da bal yapılır. Taze incirin konservesi kıymetlidir.

incir hurdası alkol sanayiinde, incir ezmesi, işleme şekline ve ev­ safına göre, gıda olarak veya alkol sanayiinde kullanılır. Hindiba kah­ vesi (Chicoree) ye kavrulup öğütülmek suretiyle ilâve olunur. İstihsalimiz : Türkiye'de 6.000.000 kadar incir ağacı vardır. 400.000 dönümlük bir sahayı kaplamaktadır. H e r yıl 100.000 ton civarında yaş incir is­ tihsal edilmektedir ki, bu, her ağaç 18-27 kilo veriyor demektir. Yal­ nız son yıllardan 1958 de 154.609 ton, 1959 da 155.645 ton yaş incir iltihsal edilmiştir. ihracı: 1954 de

7.148.516 T L . değerinde 2.026.520 T L . » 2.937.845 T L . »

1955 de

8.373.487 T L . 2.440.103 T L . 725.302 T L .

1956 da

7.270.413 T L . 2.489.923 T L . 454.697 T L . 1.681.032 T L .

1957 de

8.033.795 •8.033.795 762.430 2.151.643

1958 de

7.158.932 T L . 2.218.014 T L . 734.952 T L . 2.700.982 T L .

1959 da

3.717.921 T L . 1.229.561 T L . 802.290 T L . 3.362.287 T L .

1960 da

5.440.375 T L .

» » » » » » » » » » » » » » » » » » » »

30.749.497 T L .

»

1.747.650 T L .

»

6.809.273 T L .

»

168.097 T L .

»

TL. TL. TL. TL.

8.640.535 kg. işlenmiş 3.556.553 kg. natüref 1.794.872 kg. hurda 9.168.553 kg. işlenmiş 3.914.203 kg. natürel 3.851.735 kg. hurda 8.397.938 4.724.313 2.593.320 2.686.399

kg. kg. kg. kg.

işlenmiş natürel hurda incir ezmesi

7.906.430 7.906.430 5.358.527 4.262.988

kg. kg. kg. kg.

işlenmiş işlenmiş hurda incir ezmesi

6.844.091 3.264.347 7.343.350 4.360.665

kg. kg. kg. kg.

işlenmiş natürel hurda incir ezmesi

5.216.169 2.696.411 6.791.377 5.859.705

kg. kg. kg. kg.

işlenmiş natürel hurda incir ezmesi

8.039.835 kg. islenmiş ($ 2.80 den) 15.116.156 kg. işlenmiş ($ 9 liradan) 3,599.639 kg. natürel ($ 2.80 den) 4.731.872 kg. natürel ($ 9 liradan) 1.401.000 kg. hurda ($ 2.80 den)

963.945 T L .

2.576.637 kg. hurda ($ 9 liradan) 6.105.673 kg. incir ezmesi (4 2.80 den) 5.354.034 kg. incir ezmesi ($ 9 liradan)

2.51L112 T L . 7.137.666 T L . 1961 de

35.817.697 7.275.279 970.856 10.969.981

TL. TL. TL. TL.

» » » »

16.379.953 4.640.066 2.652.291 8.543.231

kg. kg. kg. kg.

işlenmiş natürel hurda incir ezmesi

7 aymda : 3.442.661 2.087.256 514.176 8.640.500 ihraç edilmiştir.

TL. TL. TL. TL.

» » » »

2.046.784 2.093.696 1.438.730 8.284.122

kg. kg. kg. kg.

işlenmiş natürel hurda incir ezmesi

1962

İncirde bütün Avrupa memleketleri ve A.B.D. müşterimizdir

KABAKÇEKİRDEĞÎ GRAİNE DE COURGE Kabakçekirdeği bildiğimiz kabaklarm tohumlarıdır. Bunu ince­ lemek için dünyada mevcut kabak türlerini bilmek faydalı olur. Bo­ tanikte «Cucurbitaceees-Kabakgiller» adı altında geniş bir familya vardır. Genel olarak sıcak iklim nebatı sayılırlar. Başlıca üç gurup­ ta toplanmışlardır. 1 — B Ü Y Ü K K A B A K L A R (Grosses courges-Cucurbita M a x i m a ) : Bunların menşeleri Doğu Hindistan olarak kabul edilir. Bazı tipleri 50-60 kg. gelir. Bizde yetişen balkabağı, karakabak, kestane kabağı, helvacıkabağı bu guruba girer. Üç tâli gurupa ayrılırlar: a ) Büyük yuvarlak, yayvan basık olanlar: Siyah veya sarı renk­ lerdeki kestanekabağı, karakabaklar bu tâli guruptadır. 50 kg. gelen­ leri bulunur. Fransa'da bunlara « P o t i r o n » derler. Onlarda (potiron rouge vif d'Etamps, potiron gris de Boulogne, potiron jaune gras) çeşitleri vardır. b ) 5 kg. kadar ağırlıkta, etleri kuruca ve kabukları ince kabak­ lar: Uzun «dolma kabağı» bu tâli guruptadır. Yuvarlak, kısa şişkin tipleri vardır. Fransızlar bu tipe «courge» derler. Ayrıca «citrouille» denen tipleri de vardır. (Courge olive, courge verte de Hubbard) denen yeşil renklileri turfanda olarak yenir. Müstesna olarak şekil bakımından benzediği için 50 - 60 kg. ağırlığındaki «courge baleine» de bu tâli gurupa alınmıştır. c ) Basık ve büyük, merkezinde takye gibi bir kısım bulunan ka­ baklar: Helvacıkabağı bu tâli guruptadır. Renkleri yeşil, sarı, kırmı^ zı, külrengi, olur. Fransızlar buna «giraumon» derler. (Giraumon pe^ tit de Chine, giraumon turban) çeşitleri vardır. 2 — K O K U L U K A B A K L A R (Courge musque-Cucurbita mochata): yaprakları beyaz mermer benekli, kabağı mis kokulu ve cok tatlı^ dır. (Courge de Naples» çeşidi meşhurdur. Bu tipin değişik türleri bizde mevcuttur. 3 — B Ü Y Ü K D İ K E N L İ K A B A K L A R (Courge pep^-Cucurbita p e p o ) : Kabakları tatsız, yavan ve lifU olur. Şekilleri uzun, üstüvani dilimli, elpsoit olabilir. Üç tâli gurupa ayrılırlar: ( a ) Uzunca ve küçük olanlar: Sakızkabağı tipindedirler. Yavan ve bol çekirdekli olurlar. Courgette, courgete blanche non coureuse,

courgette d i t a l i e , courge â cou tors du Canada, courge â la moelle) tipleri tanınır. Fidanı uzamaz. Olduğu yerde yayılır. c ) Patissonlar: Sapma doğru şişkin, büyük bir yumurta biçimin^ de olurlar. Küçük kabaklardır. (Patisson vert, patisson jâune, patisson panache) tipleri tanınmıştır. 4 — C O L O Q U l N T E l e r : Küçük, renkli süs kabaklarıdır. Yenen çe^ şitleri de vardır. Armut, elma, portakal, yumurta renk ve biçimlerin­ de, benekli, beneksiz türlü çeşitleri vardır. (Citrulus colocynthus) de nen tipi tıpta kulanılır. 5 — SÜ S K A B A K L A R I : Büyükçe, şişkin, şişe veya lobut biçin ı lerinde olurlar. Sukabağı, lifkabağı, asmakabağı, kantarkabağı (gour^ d e ) bu guruptadır. (Calebasse, gourde, courge bouteille, courge massue, courge pelerine) tanınmış tipleridir. İstihsal: Büyük kabaklar hektardan 60 - 70 ton alınabilir. 100 büyük kabak (potiron, citrouille, giraumon) 80-100 litre çekirdek verir. Çekirde­ ğin litresi 400 gr. gelir. 10 kg. çekirdek 1 kg. yağ verir. Çekirdekler kabak tam olgunlaşmca alınır. Gölgede kurutulur. 3-4 yıllık çekirdek­ ler iyi mahsul verir. 6-8 yıl bozulmaz. Kabak ve çekirdeğinin vasıfları ve kullanıldığı yerler: Coloquinte'ler yenmez. Acı olurlar. Acurlara da bu isim verüir. Bazılarının etlerini kurutarak satarlar. Bu kuru, şiddetli müshil ve fazlası zehirlidir. Bunlardan istihsal edilen «colocyntin» tıpta kulla­ nılır. Ebucehil karpuzu, bostan güzeli de bu meyandadır. Calebasselar sukabağıdır. Su ve içki taşınır. Güyan'da yetişen Calebassier elma ağacı kadar büyür. Kabağından şişe, bardak, çanak, çömlek, saksı yapılır. Gourdelar uzun kabaklardır. İçi boşaltılıp eskiden içki taşınır­ dı. Daha uzun olan yılankabağının çekirdeği tenya düşürücüdür. Bu meyanda miskabağının çekirdeği de aynı hassaya sahiptir. Gıda olarak kullanılan büyük kabakların terkibi: Yağlı, albüminli, şekerli maddeler, lezitin, nişasta, fitosterin, reçineli maddeler, şahsilik asit, karoten, C vitamini, peponin... Bu ter­ kibiyle ferahlatıcı, idrar çoğaltıcı ve hazım cihazından kurtları düşü­ rücüdür. Çekirdekleri de böyledir. Çekirdeğinin yağı tıpta sinirleri tenbih edici olarak kullanılır. Türkiye'de durum : Kabak, yurdumuzun her tarafında yetiştirilir. Çok eskidenberi bilinir. En çok Bolu, Bursa, Denizli, Eskişehir, Gümüşhane, Hatay,

içel, İstanbul, İzmir, İsparta, Kayseri, Kırşehir, Kırklareli, Kütah­ ya, Manisa, Maraş, Muğla, Niğde, Samsun, Seyhan, Urfa ve Zongul­ dak'ta zirati yapılır. Bildiğimiz çeşitlerinden başka meselâ, Bitlis'te 50-60 kg. gelenleri. Cenupta kavun gibi tatlı beykabağı tipleri vardır. N e miktar istihsal edildiğine dair elimizde ancak 1950 istatistik­ lerinde bUgi vardır. Buna göre o yü 4.441 hektar ekilmiş ve 36.644 ton mahsul alınmıştır. Fakat kabakçekirdeği istihsaline bakılırsa bu ra­ kamın düşük olduğu görülür. İstanbul'da her yıl ortalama 600 ton kadar kabak çekirdeği sarf edilmektedir. Türkiye istihlâkini 1.000 ton kabul edebiliriz. 50 kg. kabaktan 1 kg. çekirdek hesap etsek genel ka­ bak istihsali 50.000 ton tutar. istanbul piyasasına kabak çekirdeği Karadeniz bölgesinden Trab­ zon, Of, Sürmene, Rize, Fatsa, Ünye, Gerze, Samsun, Artvin, Şavşat, Gümüşhane, Bayburt havalisinden ve Trakya'dan, Balıkesir, Adapa­ zarı, Tosya'dan gelir. Hâlen Trakya malları toptan kilosu 360 - 400 kuruş, Adapazarı 330 - 340 kuruş ve Şavşat malları 320 kuruştur. Trakya malları Karadeniz mallarından daima 1 5 - 2 0 kuruş fazla eder. İhracı: Kabak çekirdeği istihsalimiz azalmıştır. İ ç piyasada fındık, fıstık fiatlarına muvazi olarak fiatı da yükselmiştir. Nüfusa göre sarf sa­ hası da artmıştır. Hâlen çekirdeği için kabak ekimi usul haline gel­ memiştir. Bu sebeplerle ihracat azalmıştır. Bilhassa fiatlarımız ihra­ cat için pahalı gelmektedir. Son yıllardan: 1955 de 969.727 T L . değerinde 1.410.691 kg. 1956 da 50.865 T L . » 269.795 kg. 1957 de 106.865 T L . » 213.125 kg. 1958 » ihraç edilmemiştir. 1959 da 35.947 T L . » 209.635 kg. 1960 6 aymda: 3.500 T L . » 5.000 kg. kabak çekirdeği Gümrük Tarife Cetvelinin 12.03.29 «diğer tohumluk tane ve meyvalar» faslında ihraç edilmiştir. Belli başı müşterilerimiz israel, Suriye, Lübnan, Ürdün, Libya, Avusturya, Danimarka, Fransa, ingiltere, İtalya, Yunanistan, Kıbrıs, İsviçre ve Belçika'dır.

KAPARI CAPPARIS SPlNOSA Fransızlar «Câprier» derler. Yabani, dikenli olan asıl çeşidi esas alınarak buna «Capparis spinosa» denmiştir. Bu nebat Capparidacees fasilesinden sarılıcı bir nebattır. Yaprakları karşılıklı, büyük bir söğüt yaprağı biçimindedir. Dünyada 125 kadar çeşidi vardır. Genel olarak beyaz çiçek açarlar. Çiçek yaprakları dört adettir. Boyu 60 santim bağ çubuğu biçimindedir. ^ Kapari sıcak memleket nebatıdır. İklimi sıcak istediği gibi top­ rağın da rutubetli olmasını ister. Bu halde daha çok inkişaf etmekte­ dir. Ziraati yapüan bir nebattır. Fransa'da, İtalya'da ve diğer Akdeniz memleketlerinde, Hindistan'da yetiştirilmektedir. Üretilmesi çelik ile olur. Bunlar aralıklı ve 25 santim derinliğinde dikilerek köklendirüdikten sonra asıl fidanlığa nakledilir. Eskiden Fransa'da Cenup böl­ gelerinde yetiştirilirdi. Sonraları sökülüp yerlerine bağ dikilmiştir. Kapari her sene dipten budanır. bağ gibi yeni sürgün verir. Bu sürgünler çiçek açar. Gıda olarak kullanılan kısmı açılmamış çiçek­ leridir. Gonca halinde toplanır. Bu halde çiçek bamyaya benzer. Top­ lanan mahsul sirke içinde muhafaza edilir. O suretle satışa arz olu­ nur. Tesis edilen bir kapari bahçesi 30 sene kadar mahsul verir. Her sene mahsul alınır. Toplandıktan sonra bahçede temizlik yapılarak elde olunan yaprak ve dallar koyunlara ve keçilere verilir. Bunlar bunu severek yerler. Türkiye'de durumu : Kapari memleköetimizde en çok İzmir bölgesinde çahlıklar ha­ lindedir. Ziraati yapılmamaktadır. Bir miktar da Bandırma havali­ sinde bulunur. İlkbaharda çiçekleri açmadan gonca halinde toplana­ rak fıçılara sirke ruhu içinde konur. Asıl sirke keskin olduğundan zamanla kapariyi eritir. Sirke ruhu yani asetik asit daha elverişlidir. Bu işi yaparken kaparinin turşu yapar gibi haşlanmasına lüzum yok­ tur. İstanbul piyasasına fıçüar veya tenekeler içinde gelmektedir. Toptancılar küçük şişelere koyarak satışa arzederler. H e r yıl piya­ samızda 2 ton kadar sarfedilir. Diğer şehirlerimizde istihlâki pek azdîr. Meze olarak kullamlır. Hazmı kolaylaştırıcı ve iştah açıcıdır. Terkibinde capric aside, pectin, saponin ve reçineli maddeler bulu-

nur. İdrarı çoğaltıcı ve münebbihtir. Fazlası kabız yapar. (Antil ada­ larında bulunan «Capparis cynophallophora» çeşidi idrar söktürücü olarak kullanılır. Fazlası deride kabarcıklar yapar.) İhracı: Kapari ihraç mallarımızdandır. Dış piyasalardan zaman zaman teklifler gelmektedir. Ziraatinin teşvik edilmesi lâzımgelen mahsulle­ rimizden birisidir. Kapari, gümrük tarifesinin muhtelif numaralarında ihraç edil­ mektedir. İhraç rakkamlarmm tesbitinde bu sebeple husule gelen güçlüğü gösterebilmek için son yılların kapari ihracat durumunu aşağıda arzediyoruz: 1 — Gümrük tarife N o . : 20.01. Kapari, gümrük tarifesinin muhtelif numaralarında ihraç edil­ miş tuz, baharat ve hardal katılmış olsun olmasın. 20.01.10 Hava almayan kaplarda olanlar : 1959 da 4.630 T L . değerinde 5.133 kg. Kıbrıs'a 1960 altı aymda : 605 T L . » 650 kg. Suudî Arabistan'a 2 — Gümrük Tarife N o . : 20.02 sebze ve konserveleri, sirke veya asetik asit içinde konserve edilenleri hariç. 20.02.10 zeytin ve kapre : 1959 da 48.720 T L . değerinde 397.000 kg. İsrael'e, 1960 altı aymda : 31.584 T L . » 37.000 kg. Bulgaristan ve Lüb­ nan'a 20.02.20 Diğerleri : Hava almayan kaplarda olanlar : 1959 da 29.404 T L . değerinde 30.435 kg. A.B.D., Fransa, İngUtere, Kıbrıs, İtal­ ya'ya, 1960 altı ayında : 12.700 T L . » 9.476 kg. A.B.D., Fransa, İn­ giltere, Suudî Ara­ bistan'a, 3 — Gümrük tarife N o . : 07.01 Sebzeler, taze, soğutulmuş 07.01.10 zeytin ve kapre : 1959 da 6.576 T L . değerinde 1960 altı aymda : 11.760 T L . »

7.570 kg. Suriye'ye, 15.000 kg. Suriye ve Lübnan'a

4 — Gümrük tarife N o . : 07.03 Sebzeler, tuzlu su veya muvakkaten muhafazalarını temine ya­ rayan sair maddeler katılmış su içinde : 07.03.10 zeytin ve kapre :

1959 da 329.728 T L . değerinde 298.300 kg. Bulgaristan ve Suri­ ye'ye, 1960 altı aymda : 92.400 T L . » 100.000 kg. Romanya'ya, Evvelki yılların ihracat rakkamları da bu fasıllarda değişik ola­ rak gösterilmiştir: Bu durum karşısında ne miktar kapari ihraç ettiğimizin anlaşıl­ ması güçleşmiştir: Bunun tek tarifesi bulunurken (07.03) çeşitli tarife numaraları altında ihraç edilmiş olmasının sebebi anlaşılamamıştır. Salamura zeytin ile kaprinin ihracını ayrı ayrı göstermek müm­ kün iken onun da ihraç rakkamlarını ayrı numaralarda yapmak su­ retiyle miktarlarının anlaşılması güçleşmiştir.

E AP LI C A TRÎTÎCUM SPELTA Kaplıca, yabani buğday cinslerinden birisidir. Kabuklu buğday­ dır. Buğday tanelerinin kabuğu, yani kabçık dediğimiz kısmı harman­ da dövenle ayrılabildiği halde, bunun kabçıkları ayrılmaz. Öylece is­ tihsal edilip piyasaya sürülür. Tanenin terkibi, buğday terkibine ya­ kındır. Ancak, her nebatta olduğu gibi evsafı iklime ve toprağa gö­ re değişir. Memleketimizde belli başlı iki çeşidi ekümektedir. 1 — Çift taneli kaplıca: Orta Anadolu'da buna « S i y e z » derler. «Triticum spelta» bunun ilmi adıdır. Çift taneli olduğu için «Triticum dicoccum» de denir. Fransızlar «Epeautre» derler, iki yassı ve yuvarlakça tane yanyana kabçıklarmdan bitişiktir. Batı ve Orta Avrupa memleketlerinde bir çeşidi daha ekilir ki, «Triticum amyleum» dur. Fransızlar «Amidonier» derler. Çift taneli ve kabukludur. 2 ™ Tek taneli kaplıca : Keza kabukludur. Buna Orta Anadolu'da «Gernik» derler. İlmî adı «Triticum monococcum» dur. Fransızlar «Engrain» der. Taneleri yassı, ince ve uzun oîur. Kıılamidığı yerler : Siyez ve gernik bizde köylü tarafından buğdaya karıştırılmak surefıyle ekmek imalinde kullanılır. Islatılıp kümes hayvanlarına veri­ lir. Türkiye'de kabçıklarmı çıkarmak âdet değildir. Avrupa'da husu­ sî değirmenlerde çıkarılır. Güney Almanya'da, İspanya ve Fransa'da çok ekilir. Oralarda bizdekinden ayrı çeşitleri de vardır. Kırmızı kış kaplıcası denen bir çeşidi ile beyaz, ince un veren kaplıca, fırında pi­ şirilen pasta ve çöreklerin imâlinde kullanılır. Olgunlaşmamış, yeşil taneleri, çorbalarda garnitür olarak istimal edilmektedir. Mavi kış kapncası güzel un verir. Bununla da lezzetli çörekler yapılır. Erken kemale geldiği için çiftçilerin tercih ettiği « T i r o l kaplıcası» da muh­ telif çörek ve pastaların imâlinde kullanılır. Sanayide kullanma sahası geniş değildir. Bir miktar mısır nişas­ tası (dekstrin) e katmak müm.kün ise de, bu yapılmamaktadır. Buğ­ daya nazaran glüteni az olduğundan ekmeği yapılmaz. Terkibindeki nişasta, buğday nişastasına nazaran dah az besleyicidir.

Büyük baş hayvanlara yem değişikliği olsun diye verilir. Çalışan hayvanlara az verilmelidir. Süt veren hayvanlara verilebilir. , İstihsali:

>

Memleketimizin hemen her tarafında ekilir. Bilhassa kuraklığa dayandığından ekimi revaçtadır. En çok Bolu, Kastamonu, Samsun ve Tekirdağ bölgelerinde ekilmektedir. İstatistiklere göre, 1958 deki genel istihsal yekûnu 121.000 tondur. 1959 da 135.000 ton, 1960 da 140.000 ton istihsal edilmiştir. İhracı: 1952 1953 1955 1956 1958 1959 1960

de 2.759.084 T L . değerinde 13.327.575 kg. ve 54 de ihraç edilmemiştir. de 172.480 T L . »^ 1,000.000 kg. ve 57 de ihraç edilmemiştir. de 535.152 T L . » ' 3.410.786 kg. da 855.015 T L . » 5.925.000 kg. da 132.631 T L . » 819.780 kg. ($ 2.80 den) 166.500 T L . » 500.000 kg. ($ 9 liradan)

ihraç edilmiştir. 1961 de ve 1962 7 aymda kaplıca ihraç edilme­ miştir. Kaplıcada müşterilerimiz özellikle Batı Almanya, Belçika ve Israerdir.

KARAAĞAÇ ULMUS CAMPESTRÎS Karaağaç, «Ulmacees» fasilesindendir. Yapraklarının kenarı diş­ li ve üzeri havlı, kabarcık çıkıntılarla dolu, uzun ömürlü bir ağaçtır. Kuzey yarım küresinin sıcak bölgelerinde yetişir. 15 kadar çeşidi vardir. En çok tanınanı «Ulmus campestris» tir. Fransızlar buna ( o r m e champetre, orme rouge, ormeau, ormille, orme blanc, arbre au pauvre h o m m e ) gibi muhtelif isimler vermişlerdir. Hepsi aynı ağaçtır. Avru­ pa'nın, kuzey soğuk sahaları müstesna, her tarafında yayılmıştır. Ayrıca Kuzey Afrika'da, Türkiye'de, Çin'in kuzey kısımlarında, Si­ birya'da Am.ur nehri kıyılarına kadar bulunur. Eski bir ağaçtır. Bir­ çok memleketlerde jeolojik devirlerden kalma maden tuzları çok olan topraklarda bakiyelerine tesadüf olunur. Adi karaağaç ( o r m e champetre), yerini bulursa, ulu ağaç olur. Çevresi 8 metre, irtifai 40 metre olanları görülmüştür. 400 - 500 yıl yaşar. Fransada (Nazır Sully karaağaç ormanı) 17 inci asrın başlarmdanberi durur ve içinde birçokları ulu ağaçtır. Genel olarak ağa­ cın üst kısmı geniş ve gür yapraklı olur. Yaşlandıkça gövdede urlar çıkar. Bazan tamamen ur ile kaplanır. Genç ağaçta kabuk altındaki yaş tabaka uzunlamasına soyulabilir. Memleketimizde ve civar mem­ leketlerde en çok yaygın olan bu tip karaağaç olup bahsimizin konusuİDudur.

Karaağaç allüvionlu sahalarda büyük ağaç olur. Su kenarların­ da, kurak yerlerde büyümez. îğri büğrü, küçük yapraklı çalılık ha­ line gelir. Bu durumda adına (tortillard) derler. Sınır halindeki çalılığma ( e m o n d e ) veya ( t e t a r d ) denir. Büyük ağaç olarak yol kenar­ larında, çitlerde, sınırlarda münferit veya toplu halde bulunur. Dün­ ya yüzünde orman halinde nadirdir. Orman içlerinde ufak topluluk­ lar halinde bulunmaktadır. Kullanıldığı yerler : Karaağacın odunu, yaprağı, çiçeği ve kabuğu kullanılır. Odunun dışı beyazdır ve kötü kalitelidir. Sünger gibidir. İçi esmer kırmızımtrak ve ağırdır. Makbuldür. Zor yarılır. Rutubete ve suya çok muka­ vimdir. Su içinde mukavemetinden kaybetmez. Çürümez. Ayrıca elâstikiyet hassası vardır. Kırılmaz. Bu iki vasıf ona özel bir kıymet verir. Maden direği ve iskele inşası ağacı olarak birinci plânda gelir. Bunlardan başka, araba okları, tekerlek ispitleri (jantları) ve par­ makları, fren balataları, takozlar, ziraat mkinalarınm bzı dişlileri ve

diğer aksamı, yelkenli gemi makaraları ve suya gelen bazı parçaları, oyun aletleri, urlu kısımlarından kırılmak, çatlamak ve eskimek bil", miyen tokmaklar yapılır. Bu sahada bilhassa « o r m e tortillard» tipinin urlu kısımları aranır. Kuruduğu zaman çok mukavemet peyda ettiğinden işlenmesi yaş iken yapılır. Karaağaç urları budandıkça husule gelir. Kesilen yapraklı dal­ ları hayvanlar severek yerler. Besleyici bir yemdir. Urlarında bazan ceviz urunda olduğu gibi desenler bulunur. Karaağaç kereste ola­ rak kullanılmaz. Eğrilir. Odunu iyi bir yakacaktır. Az alevle yavaş yavaş yanar. Keza çok iyi kalitede mangal kömürü verir. Taze dallarının kabuğunun iç kısmı tıpta kullanılır. Bu kısım yüzde 2 tanen ihtiva eder. Münebbihtir. İshali durdurur. İdrar çoğal­ tır. Kanı temizler. Deri hastalıklarına, bazı tip ekzamaya iyi gelir. Kullanılmasında zarar yoktur. Amerika'da bulunan sarı karaağaç (ulmus americana, ulmus fulva, ulmuş alata) tiplerinin kabuklan dizanteriye, idrar yolu ve deri hastalıklarına karşı kuUamlmaktadır. Karaağaç kabuğu genel olarak ulmin, tanen, phytosterin, reçi­ ne, lüzuci maddeler, 1in, potas, soda, nişastalı maddeler ihtiva eder. Kaynamış lüzuci suyu 500 gr. suya 30 gr. konarak nezleye karşı ve göğüs yumuşatmak için, böbrek, bağırsak ve deri iltihaplarına ve ba­ zı tip ekzamaya karşı kullanılır. Yaprağının terkibinde «inosit» denen bir madde vardır. Yapra­ ğı, tohumu, çiçeği de aynı sahalarda kullanılır.. Türkiye'de durumu : Karaağaç bizde ormanlar içinde münferit veya ufak topluluklar halinde bulunur. Genel olarak Türkiye ormanlarının ancak yüzde 0.1 ini teşkil ettiği hesaplanmıştır. Bilhasa (ulmus campestris) ve ul­ mus moıîtana) tipleri Karadeniz ve Trakya ormanlarında, (ulmus campestris ve ulmus glabra) çeşitleri Doğu Anadolu ormanlarında ve (Ulmus campestris) Marmara çevresi ormanlarında bulunur. Ay­ rıca bu tipler şahıs veya köy malı koruluklarda, bağ, bahçe, tarla, me­ zarlık kenarlarında İ ç Anadolu'ya yayılmıştır. IstihsaH orman idaresi yapar. En çok maden direği olarak ara­ nır! Bir de kalafat yerinde yelkenli gemi makaraları ve emsali mal­ zeme imâl eden küçük san'at erbabı tarafından istihlâk edilir. Kon­ trplâk ve kaplama sanayiinde, Anadolu'da araba sanayiinde, köylü tarafından balta, kazma ve diğer âletlerin sapları ve tokmaklar ima­ linde kullanılır. Yülık istihsal miktarı hakkında istatistiklerde bir kayda rastlanamamıştır. ihracı: Karaağaç gümrük tarifesinin 44.03b. 44.04b. 44.05b. 44.13b. ista­ tistik numaralarında (meşe, ceviz, karaağaç, şimşir, ıhlamur, dişbu­ dak, limon, zeytin) ağaçları meyanında zikredilmiş ve bu numaralar­ da ihracat yapılmış ise de bunların arasından karaağaç ihraç mikta­ rının neden ibaret'olduğu anlaşılamamıştır.

KAYISI ve KAYÎSÎKURUSU ABRÎGOT ET ABRÎCOT SECHEE Kayısı, «Prunus armeniaca» veya «armeniaca vulgaris» denen ağacın meyvesidir. Menşeinin Türkiye doğu tarafı olduğunu söylerler. Oralarda hâlen yabanilerine tesadüf edilir. Bazı kaynaklar menşeinin Çin olduğunu ifade etmektedir. Hâlen Kuzey Çin, Hindistan, Himala­ ya civarı, Türkistan, Afgan, Iran, Türkiye ve Doğu Akdeniz bölgesin­ de ve Avrupa'da yetiştirilip mahsullerinden istifade edilmektedir. îngüızce: Apricot, Almanca: Aprikose'dir. Kayısı ağacı her toprakta yetişir. Sıcağı sever. Sulama iyi gelir. Kurağa mukavimdir. Özellikle çakıllı topraklarda daha iyi mahsul verir. Kayısı meyvası Haziran ve Temmuz aylarında olgunlaşır. Vak­ tinden evvel toplanırsa buruşur, hacmi ve ağırlığı düşer. T a m olgun­ laşması da beklenmez. Bu halde sevkiyata elverişli değildir, ezilir. Kayısı çeşitleri: Zerdali: Eti çekirdeğine yapışık olur. Aşısız yetişir. Çekirdeği tatlı veya acı olabilir. Türkiye'de ve Avrupa'da bulunur. Sibirya ka­ yısısı: 2 metre boyunda bir ağaççıktır. Kırmızı çiçek açar. Süs ağacı olarak kullanılır. Briançon kayısısı: Piyemonte'de ve Alplerde bulu­ nur. Çekirdeğinden mülayim bir yağ çıkarılır. Bu yağa «Huile de marmotte» denir. Saint-Dominique kayısısı: Bir nevi Amerikan kayısısıdır. Çiçekleri imbikten çekilerek bir esans elde edilir ve likör imalin­ de kullanılır. Bu liköre «Creola» denir. Türkiye'de zerdali, tokaloğlu ve şekerpare tipleri vardır. Diğer memleketlerde bunlara benzer çe­ şitleri yetiştirihr. Kayısının vasıfları ve kullanıldığı yerler : Kayısının meyvesi, çiçeği, yaprağı ve çekirdeğinin yağı kullanılır. Yaş kayısı da Bakır, fiüor A. B. C. vitaminleri, şeker, asitler, maden tuzları, renk maddeleri bulunur. Kuru kayısının takribi terkibi: Yüz­ de 29,4 su, 4,7 protein, 1 yağ, 62,5 karbonhidrat, 2-4 maden tuzları, 10u gramında 3 mg. flüor ve 100 mg. B^ vitamini bulunur. Kalori mik tan 1125 tir. Kayısı gıda olarak kullanılır. Özellikle üsserlilere ve midesinde çıban bulunanlara tavsiye olunur ve kansız insanlar için son derece şifa vericidir. Reçel, pastalı reçel, dondurma, ezme, pestil, kompos-

to, marmelât, meyvali börek, likör ve kayısı rakısı şekilleriyle istih­ lâk edilir. Her biri için kurulmuş ayrı sanayi vardır.' Kayısı çiçeği: Münebbih ve gençieştiricidir. Yaprağı: îsha,le, bron­ şite karşı kullanılır. Çekirdeği kurtlan düşürür. Kayısının muhafazası: Yaş olarak saklanmak istenirse çekirdekleri çıkarıldıktan son­ ra kavanozlara veya tahta kutulara konur. Buna «pulpe d'abricot» denir. 1 derecede soğuk hava depolarında 2-3 ay bozulmadan saklanabüir. Kayısı ekseriyetle «Kayısı kurusu» olarak satışa arzedilir. Kurut­ ma rutubetsiz iklimde çekirdeğini çıkarıp güneşe sermek suretiyle yapılır. Havada rutubet varsa veya acele yapılması icabediyorsa hu­ susî fırınlarda yavaş hararette kurutulur. Türkiye'de durumu : Kayısı bizde en çok Malatya havalisinde istihsal olunur. İkinci derecede Ürgüp ve Besni bölgeleri gelir. Buralarda kayısı kurusu ya­ pılır. Yaş kayısı Orta Anadolu, Ege ve Güney illerimizde istihsal edil­ mektedir. istatistiklere göre yurdumuzda 7.599.000 kadar kayısı ağacı var­ dır. En son 1959 da, 104.180 ton yaş kayısı istihsal edilmiştir, ki her ağaç takriben 12,5 kg. kayısı vermiştir ve nüfus basma bir yılda 3 kg. kadar kayısı düşmüştür. Kayısı kurusu istihsal bölgelerinde güneşte veya fırında kurutul­ mak suretiyle yapılır. En iyi kuru kayısı şekerpare tipinden olur. Yu­ muşak ve gösterişlidir. Bir de çok kurutulmuş, ufak kayısılardan ya­ pılmış kayısı kurusu vardır ki, buna «Sanayi kayısı kurusu» derler. Bu, imalâthanelerde ıslâh edilerek marmelât yapılır. Şekerpare ku­ rusu 12,5 kg. İlk ambalajlarda satışa arzedilir. İhracı: Kayısı kurusu bellibaşlı ihraç mallarımızdandır. Bunu toz ola­ rak istiyen yabancı firmalar da vardır. Fakat henüz kayısı tozu ima­ li gelişmemiştir. Ayrıca taze olarak da kayısı ihraç olunur. Son yıl­ larda: 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de da de de da da

998.992 2.581.719 1.055.250 1.703.313 779.121 1.095.985 3.707.367

T L . değerinde TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. »

375.672 840.791 517.011 742.787 491.438 834.719 593.544

kg. kg. kg. kg. kg. kg. ($ 2.80 den) kg. (S 9 liradan)

1961 de 9.011.217 T L . 1967 yedi ayında : 4.203.214 T L .

»

1.634.586 kg.

»

655.136 kg.

Kayısı kurusu ihraç edilmiştir. 1955 de 2.344 T L . dereğinde 2.142 kg. taze kayısı Brezilya'ya ihraç edilmiştir. Bu tarihten sonra da ihraç edilmiş olması normal ise de değişen Gümrük tarife cetvelinde «Çekirdekli meyvalar taze» faslına alındığından tesbiti mümkün ola­ mamıştır. Kayısı pestili ve diğer mamulleri için de durum böyledir. Kayısı kurusu: B. Almanya, Avusturya, Belçika, A . B . D., Finlan­ diya, Fransa, Holanda, İngiltere, Kıbrıs, İsrael, İsviçre, İtalya, Lüb­ nan, Suriye, Suudi Arabistan, Yunanistan, Çekoslovakya, İrlanda, Ja­ ponya ve Mısır'a ihraç edilmiştir.

KEÇİBOYNUZU CERATONÎA SÎLÎQUA Genel durumu: Keçiboynuzu 8 - 1 2 metre kadar büyüyen, kendi ismini taşıyan ağacm meyvesidir. Bu ağaç Avrupa'nın Akdeniz sahillerinde, Asya ve Afrika'da bulunur. Bilhassa Mısır, Cezayir ve Tunus'ta mevcuttur. Araplar, bunu Afrika'nın kuzey kıyılarında çoğaltmıştır. Memleketi­ mizin Akdeniz bölgelerinde, Antalya sahillerinde çok bulunur. Ana­ mur, Gülnar ve Silifke'de kesiftir. Buralarda orman halinde kendili­ ğinden yetişmiş ağaçlardır. Diğer bölgelerimizde de yetiştirilmesi mümkündür. Toroslarda 600 metre irtifa kadar bulunmaktadır. Eski Yunanlı'lar, keçiboynuzuna benzediği için buna ( T o n Keration) demişlerdir. Özellikleri v e kullanıldığ ı yerler : Keçiboyiuzu ağacının odunu kırmızımtrak güzel bir renktedir. Mobilyacılıkta, oymacılıkta, kakmacılıkta, sedef işlemeciliğinde kul­ lanılır. Meyvasınm terkibinde % 30 kadar şeker vardır. Şeker kabuk kısmmdadır. Tohumu olmıyan nevilerde bu nisbet % 42 ye kadar çıkar. Bu yüksek şeker miktarı dolayisiyle mezkûr maddeyi ihraç ettiğimiz memleketlerden bilhassa İngiltere, Almanya ve italya alkol sanayi­ inde ve ayrıca r o m imâlinde kulanılmaktadır. Bundan bal istihsal eden memleketler de vardır. Eski Mısır'hlarm ilâç olarak kullandığı, domuzlara yedirdikleri, yine eskiden papazların bundan bir nevi ekmek yaptıkları ve adına Senjan ekmeği dedikleri malûmdur. Keçiboynuzu, hayvan yemi bakımından yulafla mukayese edilir. Karbonhidrat itibariyle yulaftan zengin, protein bakımından zayıftır. Buna rağmen, yulafın besleyici maddesi % 60, keçiboynuzunun % 72 dir. Mamafih genç hayvanlara verilmemelidir. Orta yaşlı sığır ve at­ lara verilir. Verilen hayvan çalıştırılmalıdır. Çalışmayan hayvanları yağlandırır. Bu durumundan besi yemi evsafında olduğu anlaşılır. istihsali: Yurdumuzda ne miktar keçiboynuzu istihsal edildiği hakkında

istatistiklerimizde bilgi bulunamamıştır. Tahminlere göre istihsalin % 80 i ihraç edilmektedir. Aşağıdaki ihraç rakamlarına bakarak bu hususta fikir edinmek mümkün olur kanaatindeyiz. Keçiboynuzu her yıl ihraç edilir. 1955 de 301.643 T L . değerinde 1.821.398 1956 da 504.975 T L . » 3.515.908 1957 de 294.230 T L . » 2.120.485 1958 de 269.750 T L . » 2.199.109 1959 da 445.740 T L . » 5.188.107 1960 da 794.827 T L . » 5.149.101 306.834 T L . » 973.429 1961 de 742.391 T L . » 2.544.377 1962 yedi ayında : 775.379 T L . » 2.775.060

kg. kg. kg. kg. kg. kg. ($2.80 den) kg. ( $ 9 liradan) kg. kg.

Keçiboynuzu İtalya, Yuguslavya, Çekoslovakya, Batı Almanya, isveç, Macaristan, Hollanda, Lübnan ve İsrael'e ihraç edilmiştir. Odunu ihraç edilmemektedir. Son zamanlarda plâstik sanayiinde kul­ lanılmak üzere çekirdeğine de talepler vâki olmakta ise de henüz bu talepler lâyikiyle karşılık bulamamaktadır.

KENDIR CANNABIS SATÎVA Genel durumu : Kendir, ilk defa Çin'de ekilmiştir. Türkler, bunu göçleri sırasın­ da Anadolu'ya getirmişlerdir. Menşei Anadolu değildir. Yabanisine henüz tesadüf edilmemiştir. Her yerde yetişmiye müsait bir nebat da değildir. Anadolu'nun birçok yerlerinde iyi mahsul vermemiştir. En iyi mahsul verdiği böl­ ge, Kastamonu ili hudutları ile bu arazinin Amasya'ya kadar olan te­ madisi, yani Batı Karadeniz'den 30 - 40 K i m . içeriye düşen takriben 100 K i m . genişliğindeki şerittir. î l k zamanlar tohumu için ekilmiş, sonradan liflerinden istifade cihetine gidilmiştir. Dğer memleketlerden İtalya, Fransa, Yugoslavya, Hind ve Çin'­ de ekilmektedir. Fransa'da yetişenler Türk kendiri cinsindendir. İtal­ ya da bizden aldığı kendir tohumunu tohumluk olarak kullanmak su­ retiyle ziraatini yapmaktadır. İyi şartlar altında İtalya'da 3 - 4 metre, Çin'de 5 - 6 metre, Tür­ kiye'de 5 metre kadar boylanır. Liflerinin kopmadan uzunlamasma soyulabilmesi için dalsız, budaksız uzaması lâzımdır. Bunu temin için gayet sık ekilir. Kendir, çok su istiyen bir nebattır. Ayrıca Alluvion tabiatlı de­ rin, potash, kireçli toprak ister. Tarladan çıkarılan kendirin liflerini soyabilmek için de suya ihtiyaç vardır. 1 5 - 1 8 gün suda ıslatılır. Kendir tohumu ince, kuru kabuklu, albüminsiz, içi kuru beyaz yağlı bir tohumdur. Fransızlar «Chenevis» derler. Bizde köylü «Çete­ ne» der. Kullanıldığı yerler : Kendir hem tohumundan, hem de liflerinden istifade olunan bir nebattır. Lifleri tekstil sanayiinde mühim bir yer işgal eder. Memletimizde ip, urgan, halat imâl etmek üzere kurulmuş birisi Taşköprü'­ de, ikisi İstanbul'da Zeytinburnu ve Göksu'da olmak üzere, üç fabri­ ka mevcuttur. Birkaç firma piyasa isteğine göre, çeşitli su hortumla­ rı da imâl etmektedir. Dolayisiyle iç piyasada geniş istihlâk sahası vardır. Kendir ihraç ettiğimiz memleketler bu mamullerle beraber, branda bezleri, zift veya kreozot emdirilmiş yanmaz, su geçmez mal­ zeme örtüleri ve gayet ince iplik haline getirmek suretiyle poplin ev-

safında kumaşlar imâl etmektedir. Sapları kâğıt imâlinde kullanılmakta ise de, bizde bu hususta henüz bir teşebbüs olmamıştır. Köylü bunları fırınlan kızdırmak için kullanır. Kendir tohumu, yağh bir tohumdur. Terkibinde % 30 - 35 yağ bulunur. % 25 i çıkarılabilir. Bu yağ taze iken zeytinyağı ve diğer ye­ mek yağları gibi yenir. Sabun sanayiinde kullanılır. Fenerlerde yakı­ lır. Yağlı boya imâlinde ve renklerin meydana getirilmesinde kulla­ nılır. Haşhaş ve ceviz yağına yakın kesafettedir. istihsal m i k t a r ı : Memleketimizde dönümünden 100 kg. kadar lif ve 20 - 40 kg. to­ hum alınabilmektedir. Yıllık kendir tohumu istihsalimiz 5.000 - 6.000 ton ve lif istihsal miktarı 12.000 - 13.000 ton civarındadır. İhracı: Kendir tohumu ve lifi ihraç mallarımızdandır. Tohumu yağ çı­ karmak, papağan yemi ve tohumluk olarak kullanmak üzere, müşte­ ri bulmaktadır. Lif mamulü ihraç edilmemektedir. Tohumu için müş­ terilerimiz Almanya, Çekoslovakya, Fransa, Hollanda, İngiltere, İs­ veç, İsviçre, İtalya, Macaristan, Malta, Portekiz, Romanya, Amerika, Lübnan, İspanya, Yunanistan, Brezilya, İsrael'dir. Lifleri son zaman­ larda Brezilya, Belçika ve Macaristan'a satılmıştır. Kendir elyafı : 1955 de 121.094 T L . değerinde 60.607 kg. 1956 da 7.330 T L . » 2.740 kg. 19o2 yedi ayında : 766.246 T L . » 210.100 kg. (1957, 1958, 1959, 1960 ve 1961 yıllarında ihraç edilmemiştir.) Kendir tohumu : 1955 de 3.534.686 T L . değerinde 1956 da 1.516.428 T L . » 1957 de 2.245.656 T L . » 1958 de 1.631.943 T L . » 1959 da 1.826.754 T L . » 1960 da 728.126 T L . » 1.439.727 T L . » 1961 de 2.970.675 T L . » 1962 yedi ayında : 1.055.520 T L . »

3.908.992 1.981.338 1.641.104 1.454.624 4.381.862 1.432.536 939.778 1.626.719

kg. kg. kg. kg. kg. kg:. ($2.80 den) kg. ( $ 9 liradan) kg.

368.340 kg. ihraç edilmiştir.

KENE OT U RÎCÎNUS COMMUNIS Bu nebat, Hintyağı tohumunu veren nebattır. Büyük yapraklıdır. Bazı yerlerde üç metreye kadar boylanır. Bütün sıcak bölgelerde ye­ tişir. Dört beş ay yağmur yapan ve soğuk yapan yerlerde bile mah­ sul alınır. Ancak hububat ekim mevsiminde ekilmez. Küçükken soğu­ ğa mukavemeti yoktur. Yegâne istifade edilen kısmı tohumlarıdır. Tohumu, bilhassa kö­ peklere ârız olan « k e n e » dediğimiz parazite benzer. Aslında bu para­ zit mezkûr tohuma benzediğinden o ismi almıştır. Çünkü Cenup il­ lerimizde bu tohumun adı «Gerçek K e n e » dir. Kene Otu belli başlı sanayi nebatlarının en mühimlerinden biri­ sidir. En çok Hindistan'da ve Afrika'da ekilmektedir. Hintyağı v e kullanıldığ ı yerle r : Hintyağı tohumunun terkibinde % 34.58-54. 6 yağ vardır. Bu­ nun 35 - 37 si çıkarılabilir. Bu yağ gayet kıvamlı (Viscositif), koku­ suz, tatsız bir yağdır. Kesafeti 0,96 dır. Sıcakta prese edilmek sure­ tiyle çıkarılan koyu yağ, ayrıca kaynar su ile tasfiye edilerek şişele­ re konur. Asitleşmemesi için şişelerde hava bırakılmaz, ağzına kadar doldurulur. Bu durumdaki yağ tıpta müshil olarak kullanılır. Hintyağı alkolde ve asit asetikte erir. Isıtılarak hava cereyanına tâbi tutulursa asitleşir ve alkolde, benzinde erimiyen bir yağ elde olunur ki, buna ( B l o w n Oils) denir. Bu durumdaki yağ makina yağlamakta kullanılır. Bilhassa otomobil ve tayyare motörlerini yağlamakta madenî yağlarla mahlut olarak kullanılmaktadır. Gayet akıcı bir yağdır ve madenî yağların yapışkanlığını giderir. Yüksek devirli motorların yataklarında husule gelen hararete dayanır; pıhtılaşmaz. Memleketimizde duru m : Evvetce Güney illerimizde ziraati yapılan bu mahsulün ekimi, dış rekabetler yüzünden terkedilmiştir. Yapılan etüdlere göre, bugün için ziraati kârlı olabilecek durumdadır. Hindistan'da bir dönümden 140 - 200 kiloya kadar tohum alın­ maktadır. Bizde de ekilmesi halinde bu miktara erişilmesi mümkün­ dür. Böyle bir netice istihsal edildiği takdirde, hububat ekiminin kâ­ rından daha fazla kâr temin edilebilir.

Hâlen Hintyağı ithal eder durumdayız, İstatistiklerde 1955 ve 1956 da 70 şer ton civarında ve 1957 de 7 ton kadar hindyağı ithalâtı görülmekte ise de, makina yağları ile yurdumuza giren hintyağı mik­ tarı çok büyüktür. Son yıllarda yalnız 1953 de: 5890 T.L. değerinde 10.000 kg. Hint­ yağı tohumu Bulgaristan'a ihraç edilmiştir.

KESTANE CASTANEA VULGARIS Kestane ağacı «Cupuliferes» familyasından uzun ömürlü bir ağaçtır. Asya'nın sıcak bölgelerinde ve mutedil Avrupa ikliminde 17 kadar çeşidi vardır Belli başhlan Japon kestanesi, Brezilya kestanesi,^korozo kestanesi, at kestanesi, bizde kuzu kestanesi, koca kesta­ nedir. Genel olarak Fransa, ispanya, Yunanistan, İtalya, Türkiye, Hin­ distan, Çin, Japonya, Kuzey Amerika memleketlerinde muhtelif çe­ şitleriyle bulunur. Japon kestanesi, mürekkep hastalığına mukavim olduğundan üzerine yenen kestane aşılamak üzere yetiştirilir. Brezil­ ya kestanesinin meyvesi Avrupa pazarlarında «noix d' amerique» adı altında tanınır. Yağlı bir meyvedir. Hattâ yağı istihsal edilerek mar­ garin imâlinde ve doğrudan doğruya yemeklerde kullanılır. K o r o z o kestanesi çok sert olduğundan düğme imâlinde kullanılır. Bizim için ithal malıdır. Düğme fabrikaları Hindistan'dan getirir. At kestanesi tanenlidir. Kurutulup öğütülerek deri tabaklamada kullanılır. Kuzu kestanesi ve koca kestane gıda olarak kullanılır ki, bahsimizin konu­ su budur. Kestane ağacı en iyi orta sıcak bölgelerde mahsul verir. Oria yükseklikte dağ yamaçlarını sever. Çevresi 3 metre oluncaya kadar dondan korkar. Geç donlar meyveyi tahrip eder. Çiçekleri fazla gü­ neşten müteessir olur. Çiçek zamanı yağan devamlı yağmurlar da mahsulü imha eder. Uzun ömürlü bir ağaçtır. 600-700 sene yaşar. Aşılı kestaneler 300-400 yıl yaşar. Montmorency kestane ormanı Jan Jak Rouseau'nun zamanmdanberi durmaktadır. İtalya'da Etna dağı üzerinde (Aci-Real) şehri yakınlarında meşhur bir kestane ağacı var­ dır ki, çevresi 50 metre gelir. Gövdesinin içi oyuktur. Oyukta yapıl­ mış evde bir çoban ailesi oturur. Sürüsü de beraberdir. Oyuğa 100 beygirin sığabüeceği hesap edilmiştir. Yaşı 4000 yıl kabul edilmekte­ dir. Kestane, ağacı genel olarak kireçsiz topraklarda iyi mahsul ve­ rir. Bir yerde çok kestane ağacı varsa orada toprağın kireci az ol­ duğuna delâlet eder. Kullanıldığı yerler: Kestane ağacı kereste ve fıçı tahtası olarak kullanılır. Kurusu sert ve elâstikidir. Çatı payandaları, döşeme, fıçı teferruatı, tavuk ka­ fesleri, küfeler, çevalyeler, sepetler, ağaç saksılar, dallarından bahçe kenarlarına çitler, fasulye sırıkları, fidanlar için herekler yapılır. O-

dunu yakıhrsa çok kıvılcım atar ve çatırdıyarak yanar. Kömürünü demirciler ve nalbantlar körükte kullanırlar. Son zamanlarda kesta­ ne odunu deri tabaklamada ve boyacılıkta kullanılmak üzere aranı­ yor. Tanenlidir. Odunu makinalarla yonga haline getirilip su buhariyle suyu alınıp ve kalan kısım toz haline konulmak suretiyle kulla­ nılır. Piyasada sanayi odunu adı altında kaim dalları satüır. Bunlar torna işlerinde kullanılmaktadır. Ağacın yoğunluğu 0.551-0.742 dir. Yeni teşkil edilmiş bir kestanelikte sanayi odunu istihsali 10 sene ka­ dar devam edebilir. Kestane mevyesinde, A ve C vitaminleri, nişasta, protein, şeker, biraz yağlı mürekkepler, 100 gr. da 2 mg. sodyum, 17 mg. potasyum bulunur. Münebbihtir. Vücuda sükûnet verir. Besleyicidir. Yaprağında, tannik asit, gallik asit, yağlı ve reçineli maddeler, albumin, pectin bulunur. Türkiye'de durumu: Kestane ağaçları eskiden kurulmuş kestanelikler halinde Bursa, İnegöl, Yenişehir havalisinde, Orhangazi'de, Uludağ'ın şimale bakan yamaçlarında 8Ö0 metre irtifaa kadar bulunur. Bir miktar da Alanya'­ da Tlîbelinaz yaylasında vardır. Kuzu kestanesi adı altında satılan ufak kestanelerin ağaçları orman bölgeleri dahilinde Hopa'nın Sultanseum sırtlarında, Ege'de Bakırçay havzasında ve iyi kaliteli kestanelefTkarışık olarak Kemalpaşa ve Ödemiş yaylasında bulunur. En son 1958 de 39.523 ton istihsal yapılmıştır. Genel ağaç sayısı 2.108.000 ka­ dardır. Daha evvelki yıllarda istihsal miktarları bundan düşüktür. İhracı: Kestane yaş oılarak ihraç edilir. İhraçta iri taneli kestaneler ara­ nır 60 - 70 adedi 1 kg. gelmelidir. Fırında kurutulmuş £İarak ihracı usul değUdir. Eski yıllara nazaran ihracının azaldığı görülmektedir. Bunun sebebini nüfus artışı ile iç istihlâkin artmasına ve buna mu­ kabil kestaneliklerin kurulmamış olmasına bağlamak mümkündür. 1923 de 2943 ton, 1924 de 7620 ton, 1925 de 2252 ton ihraç edilmiş ol­ masına mukabil: 1955 1956 1957 1958 1959 19b'0

de da de de da da

232.553 T L . değerinde 643.474 kg. 166.305 T L . » 301.669 kg. 152.125 T L . » 219.690 kg. 405.940 T L . » 706.947 kg. 328.061 T L . » 841.389 kg. 62.111 T L . » 151.462 kg. ($ 2.80 den) 687.177 T L . » 598.485 kg. ($ 9 liradan) 1961 de 1.456.427 T L . » 1.119.961 kg. 1962 yedi ayında : 169.403 T L . » 119.602. kg. kestane ihraç edilmiş­

tir. Müşterilerimiz Arap memleketlerinden Suriye, Ürdün, Lübnan ve Avrupa'da İngiltere, Danimarka, Finlandiya ve komşumuz İran'­ dır.

KETEN (LÎNUM USÎTATÎSSİMUM) Genel duru m : Keten, hem yağ^ hem de tekstil nebatıdır. Çok eskidenberi zi­ raati yapılageîmiştir. Yabanileri dağlarımızda bulunur. Köylümüz ya­ banisine «Yavşan otu» der. Keten son yüzyıl içinde tekstil vasfını pa­ muğa terketmiştir. Lif istihsalinin pamuğa nazaran biraz daha külfeth olması ve ziratinin teşvik görmemesi, buna sebep olarak göste­ rilebilir. Kışlık keten, yazlık keten diye iki cinsi vardır. Yazlık ke­ ten bilhassa uzun lif verdiği için ekilir. Lif için ekilen keten çiçeklendiğinden birkaç gün sonra sökülür. Tohumu için ekilirse tanenin ol­ gunlaşmasını beklemelidir. Bundan lif alınamaz, saplar sertleşmiş­ tir. Bizde keten lifi istihsalinin az olmasının sebebini köylünün bu­ nu hem tohumundan, hem de lifinden istifade için tohum tuttuktan sonra sökmesinde aramalıdır. Bu suretle çok fire verdiği gibi, muka­ vemetsiz ve esmer bir lif elde edilmiş olur. Bu ancak, kendir elyafı­ na karıştırılıp ip ve urgan yapmakta kullanılır. Randıman : Ortalama bir hektardan 5000-8000 kg. sap alınabilir. Bu sapın 100 kilosundan 12.5 kg. lif, 3.5 kg, kıtık ( k o d i l a ) , 57 kg. soyulmuş sap, 10 kg. tane, 12 kg. kapsül, 5 kg. deşe elde edUebihr. Fransa'da hektardan 650-850 kg. lif veya 500-600 kg. tohum alınmaktadır. Kullanıldığı yerle r : Lifi, mensucat sanayiinde, sigara kâğıdı imalinde ( % 50 ken­ dir, % 50 keten elyafı) kullanılır. Tohumdan yağ çıkarılır. Bu yağın ticaretteki ismi bezir yağıdır. Çabuk kuruduğu için boya sanayiin­ de kullanılır. Ayrıca vernik imalinde, yer muşambaları imalinde, tıp­ ta yumuşatıcı yakı olarak kullanılmaktadır. istihsal bölgesi : Türkiye'de en çok Balıkesir, Bursa, Çanakkale, Çorum, Eskişe­ hir, Kastamonu, Kırşehir, Kocaeli, Sinop, Zonguldak bölgelerinde is­ tihsal edilmektedir. 1954 de 15.000 ton, 1955 de 18,000 ton, 1956 da 13.000 ton keten tohumu yine sıra ile 3.400 ton, 6.000 ton, 6.600, ton, lif elde edilmiş­ tir. Lif rakamlarının düşük olması, tohumu alınmış saptan lif listihsali cihetine gidilmesindedir. Bilhassa lif için ekilmiş olması halin-

de, tohum miktarı kadar lif alınması lâzım gelmektedir. 1958 de 24.000 ton, 1959 da 26.500 ton, 1960 da 22,300 ton keten tohumu ve ge­ ne sıra ile 4.400, 4.400, 4000 ton lif istihsal edimiştir. 1954 1956 1959 1960

yılında

»

da

»

1961

de

596.223 T L . değerinde 1.027.970 kg. 53.200 T L . 55.000 kg. 7.029.752 T L . 19.984.962 kg. 6.179.912 kg. ($ 2.80 d e n ) 2.474.348 T L . 1.634.363 kg. ($ 9 liradan) 1.950.686 T L . 584.000 kg. 820.341 T L .

» » » » »

(1962 7 ayında ihraç edilmemiştir.) Keten tohumu Danimarka, Israel, İtalya, Lübnan, Suriye, Yugos­ lavya, Yunanistan, Batı Almanya, Fransa ve Bulgaristan'a ihraç edil­ miştir. 1955, 57, 58 de de ihraç edilmemiştir. Keten elyafı: 1955 de 1961 » 1962 7 ayında

164.717 T L . değerinde 97.284 T L . » 23.466 T L . »

115.100 kg. 40.000 kg. 9.700 kg.

ihraç edilmiştir. Keten elyafı en çok Yugoslavya'ya ihraç edilmekte­ dir.

KIMYON CUMÎNUM CYMÎNUM Anason ve dereotunun bulunduğu fasiledendir. Ömrü bir sene­ dir. Yaprakları dereotuna benzer. 50 santim kadar boylanır. Merx' şei şark memleketleridir. Türkiye'den başka, Akdeniz memleketlerin­ den Mısır, Fas, Arap memleketleri, İran, Hind ve Çin'de bulunur. Zi­ raati yapılanın 3-4 çeşidi vardır. Bunlar Türkiye, Almanya ve Fran­ sa'da yetiştirilmektedir. Benzerlerinden «Cumin batard» yabani kim­ yon, «Cumin des pres» veyahut « C a r v i » , «Cumin cornu» veya »Faux cumin» den yalnız « c a r v i » nin bir miktar ziraati yapılmaktadır. Kullanıldığı yerler : K i m y o n tohumları baharat olarak kulanılır. Terkibinde hayvani yağlara benzer bir nevi yağ vardır. Buna «Cymene» derler, istihsal edilerek kullanılmaktadır. Ayrıca lüzucî maddeler, reçineli madde­ ler, asit malik ve tuzları, albüminli maddeler, tanen bulunur. K i m y o n hazmı kolaylaştırıcıdır. Sinirleri de teskin eder. Mide­ yi de rahatlatır. Ter bezlerini harekete getirir. Adale gerilmelerini, krampları önler. Almanya'da hususî çöreklerin imâlinde, Hollanda'da peynirlere hoş koku vermekte, Fransa'da « K u m m e l » denen likörlerin imâlinde, bizde çörek ve pastalarda, köftelerde kullanılır. K i m y o n (cuminol, cuminamit, cumindigo, cuminille, cuminique, cuminoine, cuminal, cuminurate, cuminurique cumyle, cumilene, cumilure gibi) çeşitli bileşikler yapılarak yerine göre gıda sanayiinde, tıpta, boya sanayiinde kullanılmaktadır. istihsali : K i m y o n Türkiye'de en çok Eskişehir, Sivrihisar, Mihalıç, Göynük, Aksaray bölgelerinde ekilmektedir. Yıllık istihsal, mevsimin müsaa­ desine göre değişmek üzere 500 tonla 1000 ton arasındadır. İstihsalin çoğu büyük şehirlerimizde bilhassa İstanbul'da sarfedilmektedir. ihracı : Kimyonda belli başlı müşterilerimiz Batı Almanya, Hollanda, Fransa, İngUtere, İtalya, Yunanistan, Hicaz, Seylan, Suriye, Güney Af­ rika, Mısır, A.B.D., Peru, Uruguvay, Brezilya, Lübnan ve Norveç'tir.

1953 1954 1955 1956 1958 1959 1960

de 994.098 T L . değerinde 1.449.422 kg. de 1.444.108 T L . 219.553 kg. » de 308.202 T L . 304.938 kg. û da 522.935 T L . 265.375 kg. » 185.195 kg. de 278.562 T L . » 640.919 kg. da 901.041 T L . » 344.197 kg. ($ 2.80 den) da 350.251 T L . » 3.577.890 T L . 1.354.552 kg. ( $ 9 liradan) » 1.195.555 kg. 1961 de 2.927.187 T L . » 1962 7 ayında : 788.013 kg. kimyon ihraç edilmiş­ 1.824.072 T L . tir. 1957 de ihraç edilmemiştir.

KÎŞNÎŞ (CORlANDRUM SATIVUM) Kişniş ömrü bir senelik bir ottur. Anason, dereotu ve maydano­ zun bulunduğu fasiledendir. (Ombelliferes.) Akdeniz havzası nebatıdır. Bilinen on kadar çeşidi vardır. Birçok çeşitleri Asya Kıt'asmm mutedil ikliminde yetişmektedir. Kuzey Ame­ rika'da da bulunur. Bazı çeşitleri büyüyünce tutunmak için mesnet is­ ter. Bunlar bizim saksılarda yetiştirdiğimiz kuşkonmaza benzer. Ge­ nel olarak beyaz renkte çiçek açar. Pembe çiçekli olanları da vardır. Türkiye'de, Orta Avrupa'da ziraati yapılmaktadır. Çoğu zaman evler­ de kullanılmak üzere bahçelere az miktarda dikilir. Buralardan başka Rusya, Güney Avrupa, Hollanda, Peru, Paraguay, Mısır, Fas ve diğer Arap memleketlerinde, Hindistan, Çin ve Japonya'da ekilmektedir. Kişnişin tohumları kullanılır. Bu tohum küçük bir karabiber tanesi kadardır veya kendir tohumu büyüklüğündedir. Sarımtrak renktedir. Yeşilken tahtakurusu gibi kokmasına rağmen, olgunlaşmca gayet ne­ fis bir kokuya malik olur. En iyi kişnişin rengi, kızıla çalar kahve ren­ gidir. Terkibinde protein, tanen, şeker, albüminoit, lüzûci maddeler, malik asit, bir miktar nişasta ve C vitamini vardır. Kişnişten ayrıca bir yağ çıkarılır; buna kişniş yağı derler. Sabit bir yağdır. Dokunduğu yerden çıkmaz. Yalnız Hindistanda yetişen kişnişte yağ nisbeti düşük­ tür. Bu bakımdan dış piyasada tutulmamıştır. Kullanıldığı yerler : Kişniş tıpta mide ve barsaklarda toplanan gazı defedici olarak kullanılır.'Aynı zamanda mideyi ferahlandırır, hazmı kolaylaştırır. Hazım ilâçlarından olan Melisa suyunun «eau de melisse» hazırlanma­ sında kişniş de kullanılır. H o ş kokulu olmıyan birçok ilâçların terki­ bine girerek onların istekle kullanılmasını temin eder. Şekerciler bu­ nunla (kişniş şekeri) dedikleri şekeri yaparlar. Bu, «anis sucre» denen anasonlu şekere benzer. 150 derecede kaynıyan su ile kişniş tohumu benmari usulü ile distile deilirse donuk sarı renkte bir mayi elde edilir. Gayet hoş kokulu­ dur .Kokusu ilkbaharda portakal çieklerinin verdiği güzel kokuyu an­ dırır. Bu mayie (kişniş esansı) derler. Kişnişin diğer vasıfları şu suretle hulâsa edilebilir: Sinir sistemini tembih eder, iştah açar, bronşit ve astıma iyi gelir, idrar söktürür, adale kramplarını giderir, gençleştirici ve kuvvetlendiricidir.

Türkiye'de durumu : Yurdumuzda kişniş ziraati çok eskidenberi yapılmaktadır. An­ cak bu ziraat geniş olmayıp ev ihtiyaçlarına inhisar etmektedir. Belli başlı Ankara, Konya ve Sivas bölgelerinde ekimi yapılmakta ise de halen ihracatçılar dış talepleri karşılamak için kişniş bulamamakta­ dırlar. İhracı : Eski tarife 748, yeni tarife 09.09 N o . ile dış ticaret istatistiklerinde kayıtlı ise de ihracına tesadüf edilememiştir. Bazıları bunun ismini kuş üzümü ile karıştırmaktadır. Kuru ye­ mişçilerde Kişniş adı altında plâv ve tatlılarda kullandığımız kuşüzü­ mü «Raisinde Corinth» satılmaktadır. Halbuki asıl kişniş Fransızların «Coriandre» dedikleri yukarıda bahsi edilendir. Kuşüzümüne bazı yer­ lerde « K i ş m i ş » denmesi asıl kişniş ile iltibasa sebebiyet vermektedir.

KITRE GOMME ADRAGANTE Kitre, Türkiye'de «Geven, K e v e n » denen bir nebatın verdiği reçi­ ne veya sakız, yani « g o m m e » dur. Geven nebatına Fransızlar «astragale» derler. Bu lâtince astragalus'ten gelmedir. Asya kıt'asmda çok bulunur. Boyu 50 santim kadar­ dır. Ve kirpi gibi diken toplumu halindedir. Dünya yüzünde 100 kadar çeşidi vardır. Çiçekleri çeşidine göre beyaz, sarı, menekşe rengi, kır­ mızı olur. Bazı çeşitleri dikensizdir ve gene bazan küçük bir ağaç ka­ dar büyüyen çeşitleri diğer memleketlerde bulunur. Hepsi de kitre verir. Ancak her çeşidin kitresi başka vasıf taşır. Mezopotamyada ağaççık halindeki gevenlerden istihsal edilen kitrenin adı Arap zımkı (gomme arabique) tır. « G o m m e adragante» adı altında tanınan kitrenin istihsal edildiği geven nebatının menşei, yabancı kaynaklarda Türkiye, Ermenistan ve Iran olarak gösterilmiştir. Lübnanda yetişen gevenin kitresine «yalancı kitre» denir. Kitrenin evsafı: Dış piyasada « G o m m e adragante, adragante, adraganthe» adlariyle tanınır. Avrupa memleketlerine Türkiye, İran ve Seylandan ihraç olunur. Bu gomme, merkezleri müşterek yassı dairelerin birbirine ya­ pışmış haline benzer. Beyaz renktedir. Alkolde erimez. Kaynar suda erir. Soğuk suda şişer ve katı lüzuci bir kıvam elde edilir ve donmuş su manzarası gösterir. İrak'ta Basra havalisinde yetişen gevenin kitre­ sinden «Bassorine» denen bir madde istihsal olunur. Bu madde diğer memleket kitrelerinde ve birçok tropik akasya çeşitlerinin gomme'larmda da bulunur. Renksiz, kokusuz, yarı şeffaftır. Suda erimez; fakat kitreden daha çok şişer. Pülveriye edilmeye gelmez. Yapışkandır. Tentürcliyotla maviye boyanır. O zaman suda münhal saf, şeffaf bir madde olur. Kitrenin kullanıldığı yerlerde biraz daha iyi evsaflı emtia elde etmek için kullanılır. Kitrenin kullanıldığı yerler : Eczacılıkta komprime imâlinde kullanılır. Bazı toz halinde ilâçlar ne kadar prese edilse tutmaz ve çok prese edildiği takdirde evsafından kaybedebilir. Bu gibi ilâçlarda komprimeyi sağlam yapabilmek için birez kitre unu karıştırıp öyle prese ederler ki komprime dağılmasın. Bu hassasından dolayı pastillerin imâline de girer. Şekerciler krema

ve dondurma imâlinde kullanırlar. Doğrudan doğruya yenmesi halin­ de öksürüğü kestiği ve nefes borularını temizlediği söylenir. Sulu boya ve minyatürcülerin kulandığı boyaların imalinde de kullanılır. Meşin ve sahtiyan boyanırken, boyalara katılarak onların cilâlı, parlak durması sağlanır. Kumaş boyarken de boyaya katılmak suretiyle kumaşların parlak olması, ayrıca manifaturada kasarlama ameliyesinde kullanılarak onların tok durması temin edilmiş olur. Paris civarında yetişn egeven (astragalus glycychle) in verdiği kitre karın sancılarına karşı ve idrar söktürücü olarak aranır. Alp daglarlnda yetişen (astragalus excapus) ün kitresi frengi tedavisinde kul­ lanılırdı. istihsali : Yurdumuzda yılda ne miktar kitre istihsal edildiği hakkında ista­ tistiklerimizde bilgi bulunmamaktadır. Ancak piyasamıza Kayserinin Develi bölgesinden, İsparta, Burdur illerinden ve Ankara'nın Kalecik bölgesinden gelmekte olduğu malûmumuzdur. İstihsal, gevenin sapma bir yara açıp oradan sızan gomme'un kuruduktan sonra toplanmasın­ dan ibarettir. Ziraati yoktur. Geven dağlarda kendiliğinden biter. Bi­ rinci yarma ameliyesinden elde olunan kitre beyazdır. İkinci sarı kit­ re verir. Y a r m a sırasında yağmur yağarsa topraktan zerreler sıçrayıp kitreye yapışır. Bu çamurlu kitre ismini alır. Buna göre beyaz, beyaz çamurlu isimleriyle piyasaya arzolunur. ihracı. : Belli başlı ihraç mallarımızdan birisidir. Müşterilerimiz Fransa, ingiltere, İtalya, Macaristan, Romanya, Yugoslavya, Suriye, Lübnan, Brezilya ve İspanya'dır. 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de de da de de da da

74.092 T L . değerinde 12.267 kg. 89.343 T L . » 15.000 kg. 17.091 T L . » 1.850 kg. 4.219 T L . » 300 kg. 25.948 T L . » 1.474 kg. 44.420 T L . » 3.260 kg. 14.802 T L . » 1.908 kg. $2.80 den) 177.585 T L . » 3.706 kg. ( $ 9 liradan) 1961 de Tesbit edüememiştir. 1962 7 ayında : 8.805 T L . » 300 kg. kitre ihraç edilmiştir. Bu ih­ raç rakamları İstanbul limanından yapılan kitre ihracatına aittir. Dış Ticaret İstatistiklerinde kitre ile traganton 13.02.22 numarada birlikte gösterilmektedir .

KIRMIZIBİBER (Paprika ) CAPSICUM ANNUM Kırmızıbiber solanacees fasilesinin «Capsicum» kolandandır. Fransızlar « P i m e n t » veya « P o i v r o n » derler. Menşeinin Güney Amerika olduğu söylenir. Candolle'a göre Brezilya'dır. Dünya üzerinde pek çok kırmızıbiber çeşitleri vardır. Genel olarak hepsinin meyvesi baharat cinsindendir. Ömürleri bir senedir. Beyaz çi­ çek açarlar. Daha ziyade meyvelerine biber adı verilmiştir. Meyve, çoğu çeşitlerinde uzun, kronik ve ilk devrede parlak yeşil, olgunlaşmca kırmızı olur. Bazan tadı keskin acı, kostik ve yakıcıdır. Dünyanın hemen her tarafında ziraati yapılan bir nebattır. Kül­ türü patlıcan kültürünün aynıdır. Tohumları şaselere ekilir; yetişen fidanlar soğuklar tamamen geçince bahçeye nakledilir. Mute­ dil bölgelerde kâfi derecede sıcak olmıyan yerlerde kızarmaz. Yeşil olarak istihlâk edilir. Vasıflan ve kullanıldığı yerler : Bibere acılığı veren maddeye «Capsaicin» denir. Bazı çeşitleri tatlıdır. Salatalarda yenir. Yeşilbiber C vitamini bakımından pek zen­ gindir. Kırmızı acı biberin Avrupa piyasalarında adı «Paprika» dır. Bü, daha ziyade Şili'den gelen kırmızı bibere verilen isimdir. Yemek­ lerde acı lezzette salça yapmak için kullanılır. Kırmızıbiber karabiber­ den daha az sıhhate zararhdır. Yalnız fazla ahnırsa deride kırmızı ka^ barcıklar veya kurdeşen yapar. Az miktarda kırmızı biber iştah açıcı^ dır. N o r m i alınması halinde vücuda herhangi bir surette zarar verdi­ ği ve hastalıklara sebebiyet verdiği görülmemiştir. Eskiden Hıristiyan âleminde kırmızıbiberle içki yapıhrdı. Bu iç-* ki, bal şarabına veya doğrudan bala karıştırılmak ve diğer bazı baha­ rat ilâve etmek suretiyle olurdu. Saint Pierre bu içkiyi Hıristiyanlara yasak etmiştir. Fransa'da bir zamanlar «Piment enrage» dedikleri uzun ve koca biBer çeşidinden « P o i v r e de Cayenne» denen bir madde istihsal edi­ lerek koîereya karşı kulanılmıştır. Türkiye'de durum : Yurdumuzda kırmızı biber çok istihlâk edilen bir maddedir. Do­ layisiyle ziraati eskidir. Orta Anadolu'da ve Güney illerimizde çok eki-

lir. En çok istihsal yapan bölgelerimiz Bursa, Malatya ve Maraş vilâ­ yetleri sahasıdır. Kayseri ve Maraş bölgeleri pastırma ve sucuk ima­ lâtına kırmızıbiber yetiştirir. ikinci derecede kırmızı biber istihsal bölgeleri Gaziantep, Kırk­ lareli, Kırşehir, Niğde, Seyhan vilâyetleridir. Yıllık Türkiye istihsali 10.000 ton civarındadır. 1950 genel ekim sahası 5.412 hektar, istihsal yekûnu 10.521 tondur. Dönümden ortala­ ma 194 kg, alınmıştır. İhracı : Türkiye'de istihsal edilen kırmızıbiberin takriben 10.000 tonu yurt içinde sarf edilmektedir. Nüfusu 28 milyon kabul edersek bunun 8 milyonunu kırmızıbiber istihlâk etmiyenler teşkil etse 20 milyon nüfus için 10.000.000 kg. kırmızı biber nüfus başına yüda yarım kg. demektir ki, küçümsenemez. Hattâ Güney illerimizin halkına yılda l kg. kabul edilebilir. Çünkü oralarda daha çok istihlâk edilmektedir. Her yıl bir miktar ihracı yapılmaktadır, Avrupa piyasalarında bu sahada bize rakip memleket Şili'dir. Şili biberleri « P a p r i k a » adı al­ tında oralarda ve Kuzey Amerika'da satılmaktadır. Şili'de bu iş için sanayi kurulmuştur. Kırmızı biber evvelâ «deshidrate» edilmekte ,yani suyu alınmakta, ondan sonra hava almıyan kablarda satışa arzedilmektedir. Bu halde vasıflarından kaybetmeden, mantarı ve hayvani parazitlerden âri olarak müstehlike intikal edebiliyor. Bizde bu iş henüz lâyık olduğu önemi bulamamıştır, ikinci rakip memleket İs­ panya'dır. Son yıllardan : 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de 289.061 T L , değerinde 290,757 kg. da 53.574 T L . » 63,983 kg. de 8,536 T L , » 12.900 kg. de 2.642 T L . » 15.000 kg. da 297.459 T L . » 327.300 kg. da 23.240 T L . » 25,000 kg. ($ 2,80 den) 408,340 T D . » 139.950 kg, ($ 9 liradan) 1961 de 571.761 T L . » 144.138 kg. 1962 7 ayında : 39.573 T L . » 9.000 kg. kırmızı biber İngiltere, A . B.D., Uruguvay, Kıbrıs, Lübnan ve Suriye'ye ihraç edilmiştir. 1960 da ihraç edilenlerin bir kısmı da Kanada'ya gitmiştir.

KOLZA (Rapitsa ) BRASSÎA COMPESTRÎS Genel durumu : Kolza bir yabani lahanadır. 1,5-2 metre boyunda olur. Tohumu koyu kahverengi, yuvarlak, kumdan gibi küçük, yağca zengindir. Bu nebat, X I X uncu asırda ikbal devresini yaşamıştır. O devirde yağı lâmbalarda yaküırdı. Petrol çıkınca bu bakımdan kıymeti düşm_üstür. Kolza her yerde yetişir. Soğuğa mukavimdir. Karla kaplı olmak şartiyle (—18) dereceye kadar dayanır. Ancak toprağı çok yorar ve bilnassa topraktan fazla miktarda kireç alır. İstihsali biçerek dövme usulü ile yapılır. Erken biçilirse, tanelerin yağ nisbeti düşük olur. Ancak geç biçilmesi halinde de dökülme sure­ tiyle kayıp fazla olur. Bu nebat Hollanda ve Belçika'da islâh edilmiştir. Halen dönü­ münden 250-300 kiloya kadar tohum alınabilmektedir. En çok istih­ sal eden memleketler Çin ve Hindistandır. Kolza yağ ı : Tohumunun terkibinde yüzde 24-26 yağ bulunur. Bazan yağ mik­ tarı yüzde 36, hattâ 43 e kadar çıkabilir. Bu yağ taze iken kokusuz ve lezzetsizdir. Hava ile temasında hemen acılaşır. + 6 derecede tereyağı kıvammdadır. Lâmbalarda yakılan bu kıvamda olanıdır. Yegâne özel­ liği, is vermeden yanmasıdır. Işığı parlak ve net olur. Kullanıldığı yerler : Aydınlatmada, sabunculukta, makine yağlamakta veya bu yağların tağşişinde, kauçuk fabrikalarında kullanılır. Küspesi hayvanlara ve­ rilir. Çiçekleri arıcılıkta işe yarar. Yazlık kolza, sonbaharda çiçeklerin bulunmadığı devrede çiçek açtığından arıların bal toplamasına hizmet eder. Türkiye'de kolza : Bu nebatın yurdumuzda tanınması pek eski değildir. Batı Trakya ve Bulgaristan muhacirleri tarafından ekilmektedir. İstatistikler, is­ tihsalini 1948 senesinden itibaren göstermişlerdir. 1948 yüı istihsali

8055 ton iken, 1956 da 1580 tona düşmüştür. 1958 de 2.000 ton, 1959 da 2.700 ton, 1960 da 4.000 ton istihsal edilmiştir. Dönümden ortalama 70 kg. aimmaktadır. İlmî ziraat yapmak suretiyle bu miktar diğer mem­ leketlerdeki seviyeye çıkarılabilir. Kolza için bütün Avrupa memleketleri müşterimizdir. 1950 de 1000 ton, 1951 de 100 ton, 1953 de 1000 ton ihraç yapılmıştır. 1953 den berî ihracı yapılmamaktadır. İ ç piyasada fiyatı bir miktar yükselmiş­ tir. Yerli yağ fabrikaları bundan yağ istihsal etmektedirler. İstihsali teşvik edilirse, içeride ve dışarıda her zaman müşterisi bulunabilecek bir malımızdır. İç piyasada kolza tohumu hardal tohumu ile karış­ tırılıp sofralık hardal imalinde kullanılmaktadır. Bu durum gıda ni­ zamlarına aykırıdır.

KÖKBOYA RUBiA TİNCTORİUM Fransızların «Garance» dediği bir otun kökleridir. Kuzey ve Gü­ ney yarım küresinin sıcak bölgelerinde bulunur. Y a z kış yeşildir. Sapı dört köşedir. K a m ı ş gibi boğum boğum uzar ve içi boştur. Yaprakları boğumun etrafında yıldız gibi açılır. Sapı ve yaprağı hafif dikenli, tırtühdır. Elbiseye sarılır, tutunur. Benzerleri, sütkesen otu (Caille-lait) ve yabani kökboya (Asperale) dır. Kökleri güzel bir kırmızı renk mad­ desi verir. Bu maddeye «Alizarine» derler. Bilhassa 3-4 senelik kökler­ de bulunur. Eskiden Avrupa'da ve bizde ziraati yapılırdı. Ekimden 3 sene son­ ra sökülür, kökleri alınıp güneşte veya etüvde kurutulur. Bu suretle hazırlanan köklere «Alizaris» derler. Alıcılar köklerin kabuğunu so­ yar; kabuksuz demetlere « R o b e e » denir. Robee öğütülür, fıçırlara ko­ nur. Yıllarca boya kıymetini kaybetmeden durur. Fransa'da Avignon bölgesinde istihsal edilen kökboyaya «palus» denirdi. Kökboya kırmı­ zısı Fransız topçu neferlerinin pantalonlarını boyamakta birinci plân­ da gelirdi. Türkiye'de kökboya : Anilin boyaların keşfi tarihi olanl896 yılma kadar yurdumuzun sayılı ihraç mallarından birisi idi. Edirne ve İzmir bu malın şarkta meşhur ticaret merkezleri idi. Bununla beraber o zaman dahi bizde ziraati gelişmemiş, çoğu zaman kendiliğinden yetişen otunun kökleri sökülüp satışa arzedilmiştir. Kayseri, Yozgat, Çorum, Amasya, Merzi­ fon izmir, ve Trakya'da tarla kenarlarında, sınırlarda, boş arazide, su kenarlarında yetişenler ekseriyette idi. Ziraati bilhassa İzmir ve Trakyanm mahdut bölgelerinde temerküz etmişti. Her bölgede ayrı adı vardı. Kökboya, boyakökü, boyalık, boyaotu, boyapürçü, boyaçili, çubukboya, dilkanatan, boya sarmaşığı, kırmızı boya, kırmızı kök, yu­ murta boyası, kızılkök, kızılboya, eksekökü gibi... Edirne'de bununla boyanan kumaşlara «Andrinople» Edirne kırmızısı denirdi. Renk maddes i : Kökboyanın renk maddesi alizarin, portakal sarısına çalan kırmı­ zı renktedir. Küçük kristaller halinde 1826 da « R o b i q u e » ve « C o l i n » tarafından ayırd edilmiştir. Alizarin kokusuz, tatsız bir maddedir. Eterde, alkolde erir. Soğuk suda güçlükle erir. Alkolde bekletilirse portakal sarısı kristaller olur. Alkalilerde menekşe mavisi verir.

K ö k boya «purpurine» de ihtiva eder. Buna «oxializarine» de der­ ler. Bizde buna erguvan rengi denir. Alizarini kumaşlara tesbit için mordan olarak alümin kullanılırsa renk kırmızı olur. Oksit dö fer ile derecesine göre siyah veya menekşe rengi verir. Alizarin ve pürpürin karışımı parlak kırmızı olur. Edirne kırmızısı budur. Kökboya şekerli ve azotlu maddeler de ihtiva eder. Bunlar suda erir. «Rubian» denen bu mahlûl glikozla muamele edilerek türlü renk­ ler elde edilir. Sun'î alizarin : Bu, (Polyphenoles d'antraquinone) dur. Yani phenyle, quinone ve anthrasen mürekkebidir. Phenyle, diğer adı anilin 1926 da indigo yani çivitten istihsal edilmiştir. Çivit, çivit ağacının mahsulüdür. Quinone, 1838 de phenyle grubundan çeşitli maddelerin oksidasyonu ile elde edilmiştir. Yani bunun da aslı çivittir. Anthrasen katranda ve maden kömüründe bulunur. Sonraları phenyle ve quinone, anthrasenin çeşitli dozlariyle potas brom mürekkepleri ile muamele olunarak sayısız renkler elde olun­ muştur. Görülüyor ki, bütün anilin boyaların aslı çivittir. Çivitağacı tropik bölgelerin, kolonilerin mahsulüdür. Bundan anlaşılır ki, kök­ boya ticaretimiz çivit istihsal eden memleketlere kaymıştır. Bu tica­ reti ancak çivitağacı ziraati yaparak tekrar canlandırabiliriz. Bu gün artık kökboya ihracı yapılmamaktadır. Ancak yerli boya sanayii ku­ rulması halinde anilin boyaların bununla imâli de mümkün görül­ mektedir. Halen Ürgüp ve Konya bölgesinde halıcılıkta kullanılmak­ tadır.

K U N D U Z Î YE C O N V O L V U L U S SCAMMONEA Bu bir sarmaşık çeşididir. Sarılıcı nebattır. Yaprakları üç köşeli ve yaprağın üzeri havlı (ince tüylü), çiçeği sarımtırak beyaz ve gra­ mofon biçimindedir. Kunduziye, diğer adları mahmuze, mahmudiye, mahmude gibi isimlerle muhtelif bölgelerimizde tanınır. Anayurdunun Anadolu ya­ rımadası olduğunda botanik mütehassısları müttefiktir. Bizden başka Rusya'nın güney taraflarında, Suriye Halep bölgesinde, Yunanistan'da bulunur. Kullanıldığı yerler : Kunduziyenin istifade olunan kısmı kökleridir. Kökleri mevsi­ minde sökülerek yıkanıp temizlenmek suretiyle piyasaya arzedilir. İh­ raç ettiğimiz memleketlerde bu kökler öğütülür ve tozundan reçineli bir g o m elde olunur. Bu gom esmer renkte ve gayet hoş kokuludur. Tadı da güzeldir. Fransa'da « B r i o c h e » dedikleri pasta tipi ekmeği bu­ nunla yaparlar. Brioş'un dinlendirici ve lâtif kokusunu bu reçineli gom verir. Küçük hindistan cevizinin kokusundan daha hafif ve ferah­ latıcıdır. İstanbul'da bazı pastahaneler kullanmaktadır. Mezkûr gom'un terkibinde % 60-69 reçine, 3-3,5 g o m vardır. Ka­ lan kısmı albüminoit maddeler, nişastalı maddeler, tanen, skamonin, kaisium ve magnezyum tuzları ihtiva eder. Şiddetli müshii bir maddedir. Birçok ilâçların terkibine girer. Vücuttaki albumin fazlalıklarını giderir. Nezle ilâçları yapılır. Alman­ lar ve Fransızlar kendi tipler indeki rakıya katarlar. Doz: % 1 gr. İstihsali : Kunduziye güneydoğu illerimizin, Kütahya ve Afyon bölgesinin mahsulüdür. Buralarda «scammonee d'Asie mineure» ve güney bölge­ lerimizin çorak yerlerinde «scommonee d'Alep» çeşidi istihsal olunur. Bunları Fransa'da yetiştirilen «scammone fausse» veya scammonee de montpellier» ile karıştırmamalıdır. Bu nebat «apocynee» fasilesin­ den, lâtincesi «Cynanchum monpeliacum» dür. Bu da aynı şekilde müshildir. Çayırlarda hayvanlar yerse zehir tesiri yapar. Kundiziyenin diğer tipleri :

Jalap : Lâtince «Ipamaea purga» veya «Exogonium jalapa» denen bu ne­ bat Meksika'da çok bulunur. İsmini orada bulunan «Jalapa» şehrin­ den almıştır. Bundan da bir neiv reçineli gom çıkarılır. Reçinesi şid­ detli müshildir. Almanya'da Alman rakısına bu da katılmaktadır. Meksika, kunduziyenin yerine kullanılan bu nebat bakımından bize rakiptir. Yetiştirilmesi Hindistan, İngiltere ve Fransa'da tecrübe de edilmektedir.

Faux jalapa : Buna «Jalap de mexique» de derler. «Jalapine» denen bir madde istihsal olunarak kunduziyenin yerine kullanılır. Ayrıca çiçekçilikte, geceleri çiçek açtığı için kullanılır.

ihracı : Kunduziye ihraç mallarımız listesinde mevcut ise de istatistik­ lerde ihracına dair kayda tesadüf edilememiştir. Buna mukabü müstahsalları ithal edilmiştir.

K U ŞYEM î PHALARIS CANARÎENStS Kuşyemi, darı ailesinden, ince uzun bir sap ucunda koni biçimin­ de başak veren senelik bir nebattır. Başağında 3-4 mm. uzunluğunda ve 1-2 mm. genişliğinde yüzlerce küçük tane bulunur. Kurak bölgelerin mahsulüdür. Su istemez. İyi işlenmiş topraklar­ da çok mahsul verir. Memleketimizde en çok yedi sekiz vilâyetimizde ekimi yapılmak­ tadır. Trakya'da Edirne, Kırklareli, Tekirdağ illerimizle Çanakkale, Diyarbakır, Denizli, Hakkâri, Muş illerimizdedir. Diğer memleketlerde kuşyeminin ekimi rağbette değildir. Türki­ ye bu hususta dünya için belli başlı ihracatçı memleket durumunda­ dır. Bununla beraber, istihlâk sahası hemen her memlekette mahdut olduğundan ve ihtiyaçlarını bir miktar kendi mahsullerile giderdikle­ rinden bu sahada ihracatımız ve dolayisile ziraatimiz inkişaf etme­ mektedir. İstihsal miktarı : istatistiklere göre son senelerde en çok 1951 de istihsal olun­ muştur. (14.000 t o n ) . 1958 de 12.000 ton, 1959 da 10.000 ton, 1960 da 13.500 ton istihsal edilmiştir. Vilâyet itibarile en fazla Tekirdağ bölgesinde istihsal olunmakta­ dır. (1960 da 11.126 t o n ) . İkinci Kırklareü gelmektedir. (1960 da 1.019 t o n ) . Çok verimli bir mahsuldür. Dönümünden istihsal miktarı bazı se­ nelerde 250 kiloyu geçer. Kullanıldığı yerler : Kuşyeminin terkibinde bol nişasta ve protein vardır. Bu vasfı ile darıya benzer. Yurdumuzda kullanma sahası geniş değildir. Kuş bes­ leyenlerin aradığı bir yemdir. İhraç ettiğimiz memleketler de ekseri­ ya kuşlara, bilhassa kanaryalara verirler. Fransızlar adına «Graine de canarie» derler. Piyasalarında «Alpiste» diye adlandırırlar. Tavuklara verilmez. Küçük taneleri tavuklar gagalarüe yerden almakta müşkülât çekerler. Lapası verilebilir. Keza, lapası köpeklere de verilebilir.

ihracı : Belli başlı ihraç mallarımızdan birisidir. H e r yıl hemen bütün Av­ rupa memleketleri Türkiye'den kuşyemi almaktadır. Bu sahada bize rakip memleket Fas'tır' Yakın yıllarda ihraç ettiğimiz kuşyemi kıy­ met ve miktarları aşağıda gösterilmiştir : 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de de da de de da da

3.176.980 T L . değerinde 6.766.969 kg. 2.918.087 T L . » 5.261.503 kg. 772.978 T L . » 1.390.358 kg. 6.467.074 T L . » 12.285.232 kg. 3.193.796 T L . » 11.680.693 kg. 2.595.472 T L . » 10.761.709 kg. 393.490 T L . » 1.175.302 kg. ($ 2.80 d e n ) 6.344.217 T L . » 6.413.982 kg. ( $ 9 liradan) 1961 de 21.747.871 T L . » 12.497.785 kg. 1962 7 aymda : 387.592 T L . » 173.703 kg. kuşyemi B . Alman­ ya, Avusturya, Belçika, Danimarka Hollanda, İngiltere, İsveç, İsviçre, İtalya, Malta, Norveç, Kıbrıs, A.B.D., Kanada, Lübnan, Finlandiya, Fransa, Yunanistan, Brezilya, İsrael, Ürdün'e ihraç edilmiştir.

LÎFKABAĞI LUFFA ACUTANGULA Lifkabağma Fransızlar «Luffa» derler. Lifine «Eponge vegetable» veya «Torchone vegetale» denir. İngilizler: Dishcloth plant veya Snake gourd. Almanlar : Luffa Netzgurke veya Schwamm kürbis derler. Cucurbitacees fasilesinden yani kabağın bulunduğu fasileden ve kabaklar kolundandır. Dünya yüzünde on kadar çeşidi vardır. Bunlar­ dan meselâ Afrika'da «Luffa aegyptiaca» çeşidi yetiştirilmektedir. Lifkabağı aynen asma yaprağı gibi yaprakları olan sarılıcı bir ne­ battır. Vatanı Asya ve Afrika'dır. Hindistan'da, Japonya ve Mısır'da, Türkiye'de ekilir. Bilhassa «Luffa anguleux» tipi yayılmıştır. Bu tipin kabağı lobut biçiminde, köşeli, ucu şişkin ve sapma doğru incelir. Ye­ şil renktedir. Sonbahara doğru olgunlaştığı zaman kurur, toplanır. Dış kabuğu açılır. İçinden bir tomar lif çıkar. Bu lif çekirdeklerin yatağıdır. İnce elyaftan teşekkül etmiştir. Çekirdekleri temizlenir, ku­ rutulur. Kullanılacak duruma gelmiş olur. İstihsali : Lifkabağı memleketimizde bahçe kenarlarına, duvar diplerine ekilmekte; büyüdüğü zaman çardağa alınmaktadır. Sıcak bölgeleri­ mizde, bilhassa Hatay'da çardağa alınıp gölgesinden istifade etmek için de yetiştirilir. Bir kökten 8-10 yıllık asma kadar çardağa yayılır ve 150-200 kadar kabak alınır. H e r kabağın lifi 150-200 gr. kadardır. Hataydan başka Antalya, Mersin ve Ege bölgesinde de ekimi ya­ pılır. İstatistiklerimizde yıllık istihsal miktarının neden ibaret oldu­ ğu hakkında bir kayıt bulunamamıştır. Kullanıldığı yerler : Lifkabağınm içinden çıkan lifin geniş kullanma sahası vardır. En çok su tasfiye cihazlarında kullanılmaktadır. Gemilerde içme suları bununla tasfiye edilir. Ayrıva banyolarda sünger yerine kullanılır. Ayakkabıların astarlarının altına prese edilmiş kabak lifi konur. Yazın ayağı serin tutar, teri çeker. Gene prese edilmiş olarak yazlık şapkaların astarlarının altına da ilâve olunur. Yurdumuzda iç piyasa­ da sarfiyatı harp gemilerimizin su tasfiye işinde ve halk arasında ban-

yolardadır. Ayrıca okullarda siyah tahtaların silgisi olarak da kulla­ nılır. İhracı : Kabaklifi alıcılarımız Avrupa memleketleridir. İsveç, İsviçre, Da­ nimarka ve Batı Almanya'dan sık sık talepler vuku bulmaktadır. An­ cak, özel ziraati yapılmadığından, ekim bölgelerinden toplamak zaru­ reti olduğundan ve tüccar bunu hem külfet hem de bazı ahvalde kârlı bulmadığından talepler gereği gibi karşılanamamaktadır. ihraç miktarına gelince: Eski gümrük tarifesinin 269 numarasın­ da «Çöven, misvak ve yıkanmakta müstamel lif» tâbiri altında 1955 yılma kadar (1955) dahü) ihracat rakamları bulunm.akta ise de ne kadarının kabak lifine ait olduğu anlaşılamamıştır. Bildiğimize göre ihracı, iskenderun, Antalya, Mersin ve izmir limanlarından yapılmak­ ta, istanbul limanından az ihraç edilmektedir.

MAHLEP PRUNUS MAHALEB Kiraz ağacının yabanilerinden birisidir. Üç çeşit yabani kiraz bi­ linmektedir. Birisi «Cerasus avium» yabani kiraz, kuş kirazı. Diğeri «Cerasus vulgaris» denen yabani vişne. Üçüncüsü mahleb tir. Bazı böl­ gelerimizde buna « İ d r i s » derler. Genel olarak mahleb, mehleb adlariyle tanınır. Küçük bir ağaçtır. Nadiren 5-6 metre olur. H e r toprakta yetişir. Anadolu yarım adası bu ağaç için tamamen müsait iklim arze­ der. Ormanlarımızda kendiliğinden bulunur. Hususî yetiştirilmiş bir mahleb bahçesi olm_amakla beraber bağ ve bahçe kenarlarında, çoğu zaman üzerine kiraz aşılamak için ekilir. Meyvesi karabiber tanesin­ den büyükçe bir kirazdır. Yenmez. Acıdır. Olgunlaşmca dışımn etli kısmı kurur. Et kısmının içinde sertçe bir kabuk ve onun içinde tohu­ mu olan levze bulunur. Kırılarak çıkarılır. Piyasada mahleb diye ta­ nıdığımız bu levzedir. İstihsali : Mahlep piyasamıza Tokat, Zile, Amasya, Çorum ve Mardin bölge­ lerinden gelmektedir. Mardin malı beyaz fakat kokusu azdır. Piyasada pek tutulmaz. Diğerleri hafif esmer ve kokulu olur. Makbuldür. Ma­ hallinde çekirdekleri kırılıp levze ayrılır ve iç halinde çuvallanarak sevkedilir. istihsal miktarı hakkında istatistiklerimizde bilgi bulunamamış­ tır. Yalnız Orman İdaresinin 1953 yılında ormanlardan 55.054 kg. ve 1937 de 6.707 kg. mahleb istihsal ettiği tesbit edilmiştir. Yıllık Türki­ ye istihsalini bulmak için ihraç miktarına 5-6 ton ilâve etmek kâfi ge­ lecektir. Çünkü dahilde ancak 5-6 ton kadar sarfedilmektedir. Kullanıldığı yerler : Mahlebin kendine mahsus güzel bir kokusu vardır. Terkibinde salisilat bulunur. Nişastası azdır. Azotludur. Bu vasıflariyle dinlendi­ rici ve ferahlatıcıdır. Şeker hastalarına tavsiye edilmektedir. Memle­ ketimizde pasta ve çöreklerde, Arap memleketlerinde ve Afrika'da bil­ hassa Habeşistan ve Sudan'da hamur işlerinde, krema imâlinde kulla­ nılır. Kokusu makbuldür. Ayrıca bulanık suları durultmakta kullanı­ lır. Bulanık su küpe alındığında içine bir avuç kadar mahleb atılır. Ya­ bancı maddelerin dibe çökmesini çabuklaştırır ve suyun hoş kokulu olmasını temin eder. İhracı : istihsal az olmasına rağmen dış piyasada alıcı fazladır. Her



mahsulün bir miktarı iç piyasaya arzedilerek hemen tamamı ihrâğ edilmektedir. Müşterilerimiz bilhassa Arap memleketledir. Bu me­ yanda Suriye, Lübnan, Sudan, Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Ürdün, Hin­ distan, Amerika B. D., italya, Fransa, Kıbrıs başta gelmektedir. Yegâ­ ne rakibimiz Hindistan'dır. O da son yıllarda bizden mahleb almıştır. Geliştirilmesi arzu edilen kıymetli döviz kaynaklarımızdan birisidir. 1953 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de de de da de de da da

549.491 316.215 327.620 524.439 867.968 221.163 752.507 124.907 810.287 1961 de 1.648.167 1962 7 ayında : 600.262

T L . değerinde TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL.

»

263.612 103.908 123.84'6 144.963 137.599 48.806 296.425 44.936 101.680 198.055

kg. kg. kg. kg. kg. kg. kg. kg. ($ 2.80 d e n ) kg. ($ 9 liradan) kg.

74.144 kg. mahleb ihraç edilmiştir.

MAZI CYNÎPS GALLETÎNCTORÎAE,^ Teşekkülü : Hymenoptere sınıfından 4-5 mm. büyüklüğünde bir böcek vardır; Bunun dişisi ağacın yumuşak dokusunu burgu gibi delerek içine yu­ murtalar ve oraya bir mayi akıtarak yumurtaların etrafını sarar. Key­ fiyet yaprak üzerinde vuku bulursa nebatın buna karşı mukavemeti sebebile yaprağın husule getirdiği ifrazattan yuvarlak bilye gibi, kiraz büyüklüğünde çıkıntı husule gelir. Bu bilhassa orman ağaçlarından küçük meşe ağaçlarının yaprak­ larında olur. Yumurtalar inficar edip yuvanın içinde sürfe teşekkül eder. Süfre devresinde yuvarlak çıkıntı yaprak üzerinde yeşil veya kırmızı ve yumuşaktır. Sinek haline geldiği zaman onu delerek çı­ kar. Yuva kurur. Mazı işte bu kurumuş yuvadır. Anadolunun bazı yer­ lerinde buna « k o z a k » derler. Ticarî kıymette mazı, Quercus infectoria sınıfından olan meşenin yapraklarında teşekkül edendir. Terkibinde yüksek miktarda tanen bulunur. Bu cins mazı dış piyasalarda «Küçük Asya mazısı» adı al­ tında aranır. En iyileri Cenup Doğu illerimizde yetişir ve Halep ma­ zısı adı altında satılır. Bununla beraber asıl Halep mazıları, meselâ izmir havalisi mazılarından daha makbuldür. Bizde mazı müstahsili Orman İdaresi ile orman bölgesi dışından bunları toplayan köylüler imizdir. Tüccar bunu toplar ve ihracatçıya devreder. Kullanıldığı yerler : Terkibindeki yüksek tanen sebebile debagat sanayiinde kullanılır. Bilhassa mürekkep fabrikalarının ham maddesini teşkil eder. İhracatı : 1955 1936 1957 1958 1959 1960

de 276.619 T L . değerinde 182.619 kg. da 626.577 T L . » 1.155.941 kg. de 1.952.164 T L . » 1.151.319 kg. de 703.257 T L . » 396.648 kg. da 1.646.166 T L . » 1.234.472 kg. da 760.267 T L . » 593.534 kg. ($ 2.80 den) 530.481 T L . » 184.736 kg. ( $ 9 liradan)

1961 de 5.570.339 T L . 1962 7 ayında : 678.279 T L .

» »

1.604.613 kg. 156.132 kg. mazı ihraç edilmiştir.

Bu ihracat A.B.D., Hindistan, Suriye, Lübnan, Libya, Fransa, İngilte­ re, Yugoslavya, Batı Almanya, Doğu Almanya, Hollanda, Irak, Ürdün, Belçika, Suudî Arabistan, Tunus, İsviçre ve Birmanya'ya yapılmıştır. Ayrıca, gümrük tarifesinin 32.02.00 numarasında (Tannik asit ve tanen, mazı taneni dâhil) ibaresi altında : ^ 1957 de 56.836 T L . değerinde 47.100 kg. 1958 de 33.600 T L . » 30.000 kg. Irak: ve Lübnan'a ihracat yapılmıştır. Bu ihracat yakın yulardan yal­ nız yukarıdaki senelerde vardır.

MERCİMEK

.

LENS CULÎNARÎS ivTenşeinin Orta Asya, Türkistan ve Anadolu olduğunu söylerler. Kalen yabanileri muhtelif çeşitleriyle buralarda mevcuttur. Bu nebat çok eski zamanlardan beri bilinir. Hindistan'da, Akdeniz'in doğu sa­ hillerinde ve İsviçre'de ekilmiş olduğu tarihi kayıtlarla sabittir. Bu­ gün bilhassa ispanya, İtalya, Romanya, Mısır ve Şili de ekilir^ Mercimeğin ekim sahası muayyendir. 51 derece kuzey arzı ile gü­ neyde bakliye sineği ( B r ü ş ) ün fazla üremesine müsait sıcak ve rütubeth bölge arasında deniz seviyesinden 700-1200 metreye kadar yetişir. İklim şartları bu nebatın inkişafına çok tesir eder. Hususile inti­ zamlı, yağmurlu orta sıcak bir iklim ister. Büyük iklim değişmeleri mahsulün ehemmiyetli derecede düşm.esine sfebep olur. Fazla hararet ve kuraklık pişmek bilmiyen bir mercimek mahsulü verir. Fazla yağ­ mur çiçek zamanına tesadüf ederse onların dökülmesine âmil olarak mahsulü azaltır. Kalitesi, lezzeti, pişme kabiliyeti tamamiyle iklime bağlıdır. istihsali : Mercimek Türkiye'de en çok Urfa, Mardin, Sivas, Malatya, Hatay, Diyarbakır, Ankara ve Afyon illerinde ekilmektedir. En fazla istihsal Urfa'da yapılmaktadır. Yülık Türkiye istihsali 1960 da 98.000 tondur. Daha evvelki yıllarda 65-75.000 ton civarında değişmektedir. Bilhassa iki çeşidi yayılmıştır. Kırmızı mercimek ve yeşil merci­ mek. Diğer memleketlerde ve bizde bunlardan başka birçok çeşitleri vardır. Türkiye'de yeşil mercimek istihsali daha fazladır. Kırmızı mercimek Güney ülerimizde, Trakya, Marmara bölgesinde ekilir. Yeşil ve kırmızı mercimeğin ortalama hektohtre ağırlığı 70-80 kg. arasındadır. Dönümünden istihsal 150 kiloya kadar çıkar. Bunun ya­ nında 180-200 kg. da saman alınabilir. Yeşil yem olarak ekilirse dö­ nümünde 2.500-3.000 kg. kadar yeşil yem verebilir. Kullanıldığı yerler : Mercimek azot bakımından zengin bir gıdadır. Ayrıca tonik (mü­ nebbih) tesir gösterir. Pek az miktarda arsenik mürekkebleri ihtiva ederse de insana zarar verecek durumda değildir.

Kırmızı mercimeğin büyük şehirlerimizde çorbası yapılır. Buh^ dan Güney illerimizde ekmek de yaparlar. Fiatı yeşil mercimekten daima düşüktür. Yeşil mercimek her türlü yemek yapmıya ve ye­ meklerde garnitür olarak kullanmaya müsaittir, ingiltere'de haşlan­ mış olarak üstüne tereyağı koymak suretiyle yenir. Ayrıca salatasi ya­ pılır. Bütün mercimek çeşitleri yeşil gübre olarak kullanılır. Toprağı azot bakımından zenginleştirir. Samanı atların ve koyunların sevdiği bir yemdir. ihracı : Belli başlı ihraç mallarımızdandır. İhraç listesinde kırmızı ve ye­ şil tefriki yapılmamıştır. Kabuklu ve kabuksuz tefriki de yoktur. Fa­ kat kırmızı mercimek iç olarak da ihraç edilir. İhraçta dikkat edile­ cek yegâne nokta «brüş» lü, yani delikli olup olmamasıdır. Bu husus­ ta Avrupa piyasalarında Şili mercimekleri bize rakiptir. Onlar temiz­ lenmiş, kurtsuz mercimek ihraç etmekte, bizimkilerin tonu 250 dolar ettiği zamanda Şili mercimekleri 400 dolara gitmektedir. Kırmızı mercimeği un halinde ihraç etmek mümkün olduğu hal­ de bizde henüz bu yapılmamaktadır. Bu bir sanayi işidir. İ y i ambalaj­ lamak lâzımdır. Çünkü çabuk bozulur. Kabuğu çıkarılmış, ikiye bö­ lünmüş yeşil mercimeğin de fazlasile müşteri bulacağı fikrindeyiz. Bu suretle «brüş» lü taneler tasfiye edilmiş ve mutbaklara daha elverişli bir mal husule getirilmiş olduğu gibi kepeği de memleket dahilinde kalnuş olur ve hayvan yemi olarak kullanılır. Anadolu'da kışlık zahire meyanında yeşil mercimeği fırınlamak suretiyle muhafaza ederler. Bu ameliye kaliteyi düşürmez. Biraz fazla pişirmek zarureti doğurur. Buna mukabil brüş faaliyetini önler. Dış piyasalara fırınlanmış mercimek satışı temin edilirse daha çok fayda sağlıyacağı kanaatindeyiz. Son yıUrın mercimek ihraç miktarı ve kıymetleri aşağıda göste­ rilmiştir : 19Ü4 1955 1956 1958 1959 1960

de 1.228.385 T L . değerinde 3.491.407 kg. de 814.868 T L . » 2.763.850 kg. da 1.052.053 T L . » 4.361.873 kg. de 4.784.938 T L . » 9.000.155 kg. da 15.146.031 T L . » 24.570.362 kg. da 5.369.409 T L . » 10.131.300 kg. ($ 2.80 den) 30.186.557 T L . » 21.530.604 kg. ($ 9 liradan) 19bl de 35.166.938 T L . » 30.433.825 kg. 1962 7 ayında : 10.673.826 T L . » 8.981.539 kg. mercimek ihraç edilmiştir. (1957 de ihraç edilmemiştir.) Bu ihracat ingiltere, Çekoslovakya, İsrael, A.B.D., Yugoslavya, B . Almanya, Bel­ çika, İrlanda, İtalya, Yunanistan, Lübnan, Tunus, Hindistan, Hollan­ da, Kıbrıs ve Suriye'ye yapümıştır.

MERDÜMEK. Merdümek bakliye fasilesindendir. Ömrü bir senedir. Ekim böl­ gelerinde buna « M ü r d ü m ü k » derler. İhraç malları listesinde merdü­ mek diye adlandırılmıştır. Bu nebatın yaprakları börülce yaprağına benzer. Sapı dört köşe­ dir ve içi boştur. 40-50 santim kadar boylanır ve dallanır. Çiçekleri kırmızımtrak mavidir. Taneleri fasulye veya börülce gibi bir bakla­ nın içinde ve 3-4 adettir. Tanenin rengi esmer sarı, köşeli ve börülce tanesinden biraz küçüktür. Kurak bölgelerin mahsulüdür. Su istemez. Dona mukavimdir. Merdümeğin yabancı dillerde karşılığı bulunamamıştır. Merdümeği daha iyi tanıyabilmek için benzerlerini şu suretle hulâsa edelim : ^ 1 — Merdümek, börülcenin bulunduğu «Dolicos» cinsinden görü­ nüyorsa da taneleri yassı yuvarlak olmayıp köşelidir. Bununla bera­ ber «Dolicos» un 20 kadar çeşidi bilinmektedir; fakat ayrı ayrı etüd edilmemiştir. 2 — İlmî adı «Vigna Catjanc» olan ve Fransa'da bazı bölgelerde «Haricot â oeil n o i r » diye tanınan nebat, insan gıdası olarak kuUani' lan bir yabani fiğ çeşididir ki, merdümeğe benzemez. Taneleri yuvar­ lak ve daha çok börülce vasfmdadır. ' 3 — Taze fasulye gibi yeşil yenen «Petits pois» dedikleri bir be­ zelye tipi de merdümek değildir. Taneleri yassı yuvarlaktır. 4 — «Lathyrus sativus» denen fiğ ailesinden bir cins fiğe bazı Fransızlar « P o i s carre» derler. Bunun tanesi köşeli ise de merdümek değildir. Bir fiğ çeşididir ve hayvan yemi olarak kullanılır. Merdümek istihsalimi z : Yurdumuzda bu nebat başlıca Amasya, Tokat, Çorum bölgelerin­ de ekilmektedir. İstatistiklerimizde yıllık istihsalin ne olduğu hakkın­ da bir kayda tesadüf edilememiştir. Dönümden alman tane miktarı 100-150 kg. civarındadır. Gıdaî kıymeti düşük olmasına rağmen kurak bölgelerde iyi mahsul verdiğinden ekimi tercih edümektedir. Kullanıldığı yerle r : Merdümek tanesi azotlu ve nişastalı madde ihtiva eder. Köylü bunu el değirmenlerinde kırma yaparak lahana ve yaprak dolmala­ rında bulgurla karıştırıp iç yapmak suretiyle kullanır. Ayrıca çorbası yapılır.

Kullanma sahası az olduğundan ekimi de azdır. Şehirlerde kulla­ nılmadığından, piyasası yoktur. Köylerde kışlık erzak meyanmda bir miktar bulundurulur. ' Samanı sığırlara, manda ve koyunlara verilir. Bazan tanesi bur­ çakla karıştırılıp büyük baş hayvanlara yedirilir. Ayrıca kümes hay­ vanlarına ıslatılmış olarak verilir. Terkibinde fiğ ve burçak gibi ze­ hirli albüminoit bulunmadığından serbestçe kullanılabilir. ihracı : Merdümek ihraç malları listesinde yer almış ise de dış ticaret istatistiklerinde ihracına dair bir kayda tesadüf edilemediği gibi adına da raslanamamıştır. Börülce gibi kullanılabildiğinden ve kurak bölgelerde iyi mahsul elde edildiğinden istihsalinin teşvikini faydalı görmekteyiz.

MERSIN MYRTUS COMMUNIS Myrtacees fasilesinden ağaççık veya fundalıktır. Yaprakları genişçe_şöğUt yaprağına benzer. Y a z kış yeşildir. Boyu 2-3 metreye ve bazan 5' metreye kadar çıkar. Sıcak bölge nebatıdır. Özellikle Akdeniz hav­ zasında sakız ağaçları bölgesinde, en çoğu Türkiye sahillerinde ve Korsika'da keskin kokulu fundalıklar halinde ve İtalya'da bulunur. Çiçeği, yaprağı, odunu, kokuludur. Asya kıt'asmda en çok Hindistan'da vardır. Mersinin tabiatta 100 kadar çeşidi sayılmıştır. Çoğu zaman porta­ kal bahçelerinin kenarlarına veya boşluk yerlerine ekilir. Büyümediği îçîh ağaçlara zarar vermez. Çabuk yayılır ve o sahadan artık kaybol­ maz. Bakımı kolaydır. Aynı yerde 100 sene kalabilir. Bununla daimî ye­ şil çitler yapılır ve budamak suretiyle boyu istenen yükseklikte tutu­ lur. Fransızlar buna « M y r t e » derler. Güney illerimizde « M u r t » denir, ^ Mersin için Akdeniz bölgesi tabiî iklim arzeder ve açık havada ye­ tişir. Fransa'nın Cenup bölgesinde kışın seralarda (camekân) yetiştirihr. Hazirandan Eylül'e kadar açık havaya çıkarüır. Üremesi çelikle olur. Çeliklerde husule gelen yeşil sürgünlere aşı yapılır. Sevdiği toprak, taze, ümüslü toprağa derekumu karıştırmak suretiyle hazırlanmış topraktır. Bahsedilen bu mersin, Akdeniz bölgesinde bulunan «Myrtus communis» tir. Başka çeşitlerinden belli başlıları şunlardır : Myrte buUata : Bu çeşit mersin Yeni Zelanda'da bulunur. Yaprağı donuk renktedir. Yaprağın ortası çukur yâni kambur çadır. Pembe renkte çiçek açar. Çoğu zaman çiçekleri yanyana iki tanedir. Myrte luna : Buna «Eugenia luna» da derler. Şili'de bulunur. Dal­ larının rengi kırmızıdır. Çiçekleri salkım şeklindedir. Myrte ugni : 80 santim kadar boyunda, çalılıklar halindedir. Yap­ rağı oval ve parlak yeşil, kenarları dikenlidir. Tek çiçeklidir. Mersinin vasıflan ve kullanıldığı yerler : Mersin ağacının yaprağı, tohumu ve ağacı kullanılır. Yaprağının terkibinde « M r y t o l » denen bir yağ esansı, tanen ve diğer madenî ve güzelkokulu maddeler vardır. Keza tohumunda Myrtol, reçineli mad­ deler, tanen, muhtelif asitler ve bir miktar şekerli mürekkepler bulu­ nur. Myrtol, çiçeklerinde de vardır. Bu madde istihsal edilerek an-

tiseptik olarak kullanılır. Dahilen alınırsa kusturucudur. En çok kul­ lanma sahası parfümeridedir. Sakız ağacından çıkarılan esansa bazı maddeler ilâvesiyle elde edi­ len « M y r t e n o l » u bununla karıştırmamalıdır. Myrtol bilhassa müzmin bronşitte, göğüs hastalıklarında, emeroit tedavisinde, kadın hastalıklarında çok kullanılır. Mersin yaprağından müsekkin, münebbih ilâçlar yapılır. Kabuğu ve yaprağı tanence zengin olduğundan deri tabaklamada kullanılır. Bu­ nunla tabaklanan deriler çok güzel kokar. Avustralya'da yetişen mer­ sinin kendine mahsus bir özelliği vardır. Bunda tartarik asit ve krem tartar bulunur. Mersin ağacının odunu esmer kırmızımtrak renktedir. Daha çok armut ağacı rengini andırır, işlendiği zaman parlak menekşe rengi olur. Yoğunluğu fazladır. Elâstikidir. Bununla fıçı ve sandık çember­ leri, baston, şemsiye sapları yapılır. Ayrıca ince zarif mobilye işlerin­ de, oymacılık ve kakmacılıkta kullanılır. Odununa kurt işlemez. Kuruyunca çatlamaz ve güzel kokuludur. î y i kalitede mangal kömürü ve­ rir. Ateşi mangalda uzun müddet durur ve iyi hararet alınır. Bu ba­ kımdan'mersin kömürü evlerde makbuldür. Mersin'in yaprağı ve tohumu myrtol'ün vasıflarını taşıdığından kaynatüıp suyu içilir. Ancak bu suyu fazla içmek kabız yapar. Türkiye'de durum : Mersin bizde, ağaççıklardan ibaret fundalıklar halinde Ege böl­ gesinde ve Akdeniz kıyılarında pek çoktur. Mersin vilâyetimiz ismini bundan almıştır. İzmir havalisinde süs için ve çit yapmak üzere bahçe kenarlarına dikUir. Eskiden beri makbul bir süsü ağacıdır. Ancak lâ­ yık olduğu önemi bulamamıştır. Ziraati yapılmamaktadır. Geniş bir ticarî sahaya mâlik bir nebat olduğu bu yazımızda belirtUmiye çalışıl­ mıştır.

MEYANKÖKÜ GLYCYRHÎZA GLABRA Meyankökü bakliye fasilesinden bir otun kökleridir. Bu ot yarım veya bir metre boyunda, sapları yeşil ve yaprakları bir yaprak uzan­ tısında dizilmiş 9-11 tane oval yaprakçık halinde, çiçeği çeşidine göre mavi, kırmızımtrak, sarı, beyaz renklerde olur. Kırlarda'kendiUğinden yetişir. Fransızlar «reglisse» derler. Bu, lâtince tatlı anlamında «glicose» ile kök anlamında « r h i z o m e » dan yapılmış ve tathk kök de­ mek olan »giyeyrhiza» nm Fransız dilindeki ifadesidir. Meyankökünün dünya yüznüde bilinen çeşitlerini sayalım : 1 — Astragalus moiîssimus : Bu nebat kitreyi veren geven nebatına benzer. Köklerinde biraz şeker vardır. Buna «reglisse batarde, fausse reglisse, reglisse sauvage» derler. Ticarî kıymeti yoktur. 2 — Polypodium vulgare : Kökleri şekerli bir madde ihtiva eder. Alp dağlarında çok bulunur, ve Alp yoncası derler. Türkçede buna «pespaye» denir. Fransızlar reglisse sauvage, Reglisse des bois, Reglisse des montagnes» derler. 3 — Abrus precatorius : Amerika'da ve Uzakşark adalarında bulunur. Sarmaşık gibidir. Yaprakları meyankökü otunun yaprağına benzer. Tohumu burçağa benzemektedir. Siyah beneklidir. Köklerinden şekerli bir madde istih­ sal edilir. Taneleri kolye, boncuk gibi kullanüır. Tanelerinde % 3 kadar bulunan lüzucî bir albüminoit istihsal edilerek «Jequiritine» adı altın­ da göz hastalıklarından «Conjonctivite granuleuse chronique» in teda­ visinde kullanılır. Cava'da kullanılan meyan balı bunun köklerinden çıkarılır. Fransızlar bu nebata «Lian â regliss veya reglisse d'Amerique» derler. O bölgelerde bunun başka çeşitleri de bulunur. 4 — Reglîssee herissee : Asya menşelidir. İtalya'da Sicilya ve Kalabriada, Yunanistan'da, İspanya ve Fransa'da ziraati ypüır. Kökleri her memleketin iklimiD^ göre ayrı nisbetlerde şeker ihtiva ettiğinden ticarette İspanya, Porte­ kiz, Fransa, Almanya meyankökü diye tasnif edilir.

5 — Reglisse glandulifera : Macaristan, Kırım, Türkiye ve Türkistan'da bulunur. Avrupada ticarî ismi «Reglisse de Russie» dir. Türkiye'de Ege bölgesi iyi mahsul verir. Güney ilerimizde yetişenlerin şeker nisbeti az ise de meselâ Su­ ruç'ta yetişen meyankökünde bu nisbet yüksektir. Muğla, Söke, Aydın, izmir, Çine, Urfa, Diyarbakır, Siirt, Muş ve İskenderun bölgelerinde bilhassa Fırat kıyılarında kendiliğinden yetişir. Araplar buna «Buyan» derler. Kullanıldığı yerler : Meyankökünde ortalama % 25 kadar şeker vardır. Üzüm şekeri terkibindedir. Ayrıca nişasta, reçine, asperajin, asit malik, glikozit gliserizin ihtiva eder. Meyanköküne hafif acımtrak lezzeti veren bu sonuncudur. Gliserizin, hidroliz ameliyesinde glikoz ve glisereûn ve­ rir. Bilhassa taze köklerde şeker nisbeti fazladır. Meyankökü toz haline getirilip kaynatılarak meyanbalı imâl edi­ lir. Bunun tıpta adı «Radix gliceriza» dır. Öksürük ilâçları yapılır. Acı ilâçları tadil için kullanılır. Müshil ilâçlara katılır. Suya konup bir miktar kişniş ile karıştırılırsa popüler bir içki olan « c o c o » olur. Me­ yanbalı nezleye karşı da kullanılır. Hollanda'da bir firma bundan ül­ sere karşı bir ilâç yapmaktadır. Sigaralarda tütüne karıştırılırsa ni­ kotinin tesirini azaltır. Böbrek hastalıklarında müdrir ve taş düşürücü olarak kullanılır. Dış piyasada bilhassa italya'da Kalabriya'da bulunan bir fabrika­ nın malı aranmaktadır. Bunun markası Solazzi ve Corigliano juice'tir. Bizde yalnız Söke'de meyanbalı imâl eden bir fabrika vardır. Meyan kökü veterinerlikte de geniş bir istimal sahası bulmakta­ dır. İhracı : Meyankökü ve balı mühim döviz kaynaklarımızdandır. Müşterile­ rimiz B. Almanya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Hollanda, İngiltere, Fransa, İsveç, Norvej, Israel, Güney Afrika, Amerika B. D., Brezilya ve İspanya'dır. 1955 de 2.051.847 T L . değerinde 6,631.150 kg. meyan kökü 1.692.069 T L . » 1.607.122 kg. meyan bah 1956 da 1.726.246 T L . 1.398.590 T L .

» »

6.192.409 kg. meyan kökü 1.407.401 kg. meyan bah

1957 de 1.375.288 T L . 1.289.224 T L .

» »

4.577.536 kg. meyan kökü 1.195.584 kg. meyan bah

1958 de

» »

1.577.878 kg. meyan kökü 1.434.149 kg. meyan bah

873.777 T L . 2.410.525 T L .

1959 da

276.715 T L . 1.052.422 T L .

1960 da

70.334 T L .

» » »

1.201.429 kg. meyan kökü 1.215.860 kg. meyan balı 200.794 kg. meyan kökü, ($ 2.80 den) 1.231.275 kg. meyan kökü ($ 9 liradan) 2.873.454 kg. meyan balı ($ 2.80 den) 802.027 kg. meyan balı ( $ 9 liradan) 4.322.739 kg. meyan kökü 2.134.496 kg. meyan balı

» »

2.898.000 kg. meyan kökü 2.033.045 kg. meyan balı

966.662 T L . 1.431.210 T L . 2.452.008 T L . r9bl de 3.275.592 T L . 5.866.339 T L . 1962

7 ayında : 2.178.772 T L . 4.278.281 T L . ihraç edilmiştir.

MISIR ZEA MAYS Dünyanın sayılı ziraat mahsullerinden birisidir. Kullanma sahası çok geniştir. Menşeinin Amerika olduğu söylenir. Peru ve Şih'den Meksika'ya kadar ehlisi ve yabanisi yaygın halde ise de, Türkiye'de Karadeniz bölgesinde çok eskiden ve Amerika'nın bilinmediği zamanlarda mısır ekimi yapılmış olması dikkate şayandır. Dünya yüzünde 80 milyon hektar kadar mısır ekildiği tahmin olun­ maktadır. Amerika B . D. 1948 de 90 milyon ton istihsal yapmıştır. Gü­ ney Afrika da büyük müstahsildir. Asyada Mançuko, Türkiye, Hind Adaları ve Çinhindi bölgeleri dünya istihsalinin % lO'unu verir. Ton­ kin ve Kamboç bölgelerinde senede iki defa mahsul alınır. Arjantin, Tuna nehri sahası, Çinhindi, Güney Afrika, Madagaskar dünyanın belli başh mısır ihracatçısı bölge ve memleketleridir. Ame­ rika istihsalini kendi sarfeder. Kanada, İspanya, Fransa, İtalya, Por­ tekiz, Polonya, Çekoslovakya, İsviçre, Japonya hem müstahsil hem ithalâtçı memleketlerdir. Avrupa'da mısır ekimi ıslâh edilmiştir. Fransa'da 1840 ta 631.000 hektardan 550.000 ton mısır alınmış iken 1930-39 aıasmda ekim sahası 339.000 hektara, yani yarıya düşürüldüğü halde gene, 550.000 ton kadar mahsul alınmıştır. Türkiye'de en son 1960 da 695.000 hektar ekim yapılmış, 1.090.000 ton mısır alınmıştır. Son 10 sene içinde ekim sahası değişmemiştir. İs­ tihsal yekûnu da 800.000 - 900.000 ton civarında oynamıştır. En çok Bo­ lu, Edirne, Giresun, Kocaeli, Ordu, Samsun, Trabzon, Zonguldak böl­ gelerinde istihsal edilmektedir. Kullanıldığı y e r l e r : İnsan gıdası olarak; diğer memleketlere nazaran Türkiye'de daha çok kullanılır. Ekmek imâlinde, çorbalarda, pastalarda kullanılmakta­ dır. Hayvan yemi olarak; hem yetiştirmede, hem de yetişmiş hayvan­ ları yağlandırmada kullanılır. Bu işte bilhassa kırmızı renkli mısır ara­ nır. Terkibinde bol vitamin vardır. Kümes hayvanlarını etlendirmek de oeyaz mısır kullanılmalıdır. Dışı cam gibi parlak olanı vitamin bakı-

mmdan daha zengindir. Domuzları yağlandırmak için, besiye çekilmiş büyük baş hayvanlar için daima aranan bir yemdir. Sanayide; mısır nişastası (dekstrin) imâlinde kullanılır. Dekstrin, kazein gibi yapıştırıcıdır. Kâğıt etiketleri çuvallara, ambalaj bandıkla­ rı üstüne bununla yapıştırılır. Kazeinden daha ucuzdur. Bilhassa beyaz mısır dekstrin imâline elverişlidir. Dekstrin alıcıları Devlet Demir Yol­ ları, Deniz Yolları ve nakliye ambarlarıdır. İhracı : Son yıllarda mısır istihsalimiz ihtiyacı karşılıyamıyacak duruma düşmüştür. 1953 te 20.000 ton kadar ihraç edüdikten sonra ihracı dur­ muş ancak 1959 yılında 766.864 T L . değerinde 5.050.681 kg. İtalya ve Lübnan'a ihraç edilmiştir. Bu arada 1956 da 45.000 ton, 1957 de 37.000 ton, 1958 de 9.500 ton A.B.D. inden mısır ithal edilmiştir. Mezkûr 3 yıl­ lık ithal kıymeti 10.603.702 T L . kadardır.

MUZ LÂTINCE : MUSA, FRANSıZCA : BANANE, INGILIZCE : BANANA Scitaminacees nevinin «Musa» familyasından olan nebatların meyvesine muz derler. Menşeinin Asya olduğunu söylerler. Yaprakları birbirlerine sarılarak gövdeyi teşkil eder. Geniş ve büyük yapraklıdır. Yaprağın uzunluğu bazan 2 metreyi, genişliği 60 santimi bulur. Mevsi­ minde gövdenin ucunda salkım halinde ve her tanenin dibinde dişi or­ gan, her dişi organın ucunda erkek tozlar teşekkül eder. Fakat dişi or­ gan kısırdır, ilkahtan sonra tohum tutmaz. Saikımda her muz çekir­ deksiz olarak büyür. Bu sebeple üretilmesi diplerinden çıkan sürgünlerıyle olur. Zaten diplerinden devamlı sürgün vermek suretiyle dai­ mî hayattadır. Salkım olgunlaşmca bulunduğu gövde kurur. Ertesi yıl sürgünlerden en kuvvetli olanı meyveyi verir ve böylece hayatı devam eder. Çok sürgün verdiğinden ve daima meyve gövdeleri kuruduğun­ dan plantasyondan birkaç yıl sonra tarlasına girilemez hale gelir. De­ vamlı temizlik ister. «Musa» kolunun bütün nebatları muz vermez. Bazıları tekstil sa­ nayiinde kullanılır. Meselâ «Musa textilis» bunlardan birisidir. Bu, kopmak bilmiyen bir lif verir. Buna Manila kendiri veya ( A b a c a ) de­ nir. İ p ve halat imâl edilir. Bir de «Musa ensete» vardır ki, süs ağacı olarak kullanılır. Muz kültürü : Bu nebat tropik memleketlerde yetişir. Yıllık hararet ortalaması 20 den aşağı düşmiyen bol yağmurlu yerlerde, derin topraklı ovalarda iyi mahsul verir. Plantasyonun ertesi yılı mahsul alınır. Bir ağaç bir salkım verir. Salkımın ticarî adı « R e g i m e » dir. Beher salkımda 200 adede kadar muz görülmüştür. Ortalama her salkımın ağırlığı 25-30 kg. gelir. Bu, ticarî salkım standardıdır. Adedi 60 kg. gelen salkımlar her zaman bulunmaktadır. Her ağaca 10 metrekare yer hesap edihr. Yani dönüme 100 adet muz ağacı sığabilir. Beher ağaç 25 kg. verirse 2500 kg. muz eder ki, çok yüksek bir istihsal rakamı sayılır. istanbul piyasasında muzun kilosu perakende 250 kuruştan aşa­ ğı düşmemiştir. Diğer büyük şehirlerimizde de durum aynıdır. Müs­ tahsilde I960 ta kilosu 50 kuruş civarında idi. Dönümden alınan para 1250 lira eder ki, bu kazanç yurdumuzda ekimi yapılan ziraî mahsulle­ rin hepsinden yüksektir.

Dünya piyasası hakkında şu misâller verilebilir: Fransız kolonile­ rinden Fransa ya sevkedilen muzun müstehlik için kilosu 1959 da 172.5 kuruş idi. Kolonide müstahsilde kilosu 21-22 kuruştu. Yabancı memle­ ketlerin muzu Fransa'da daha ucuza satüıyordu/kilosu 120 ^kuruşa. Londra piyasası da bizim paramızla kilosu 120-125 kuruş civarındadır. Kilosunu 20 kuruşa satan Afrikalı müstahsil gene de çok para ka­ zanmış olur. Dönümden 2.500 kg. 500 lira getirmiş demektir. Oralarda muz plantasyon sahaları pek geniştir. 1.00 dönümiük muz sahası olan­ lar normal görülür. Muzda büyük müstahsil memleketler : Asyada Çin, Endonezya, Çinhindi, Hindistan, İsrael. Afrika'da Somali, Mısır, Kanarya Adaları, Mozambik, Madagaskar, Gine, Fildişisahili, Gana, Kamerun, Fernando-po, K o n g o . Amerika.da Antiller, Orta Amerika, Brezilya, Ekvator, Kolombiya. Pasifik'te Avustralya. Muzda birinci müstehlik bu memleketlerin yerli halkıdır. Bunlar muzu ekmek yerine gıda olarak istilhâk ederler. Buğday bulunmaz. Ekmek yeme âdeti ötedenberi mevcut değildir. Muzu türlü şekillerle yerler. Pişirilerek yenen tipleri vardır. Dünya piyasasında en çok iki çeşit muz rol oynamaktadır. 1 — Musa sapientum. 2 — Musa sinensis. Musa sepientum piyasalarda «Gros Michel» adı altında tanınır. K a i m kabuklu, uzun yola dayanık­ lı, yani ihraca elverişlidir. Diğeri Musa sinensis yani Çin muzu tipi in­ ce kabuklu, ufak, nefis kokulu, fakat dayanıksız, şevki güçtür. Muz ihracında hususî gemiler kullanılmaktadır. Olgunlaşmadan evvel kesüir. Gemide harareti 13-14 derecede tutulan anbarlara kona­ rak sevkedilir. Doklarda, antrepolarda müstehlike arzedileceği zaman hararet ve rutubet tropikteki duruma getirilerek olgunlaştırılır. Bu iş dünya piyasasında büyük firmaların elindedir. Gemileri, uçakları, rad­ yo ve telsiz tesisatları vardır. Piyasalarla daimî temas halindedirler. En çok muz ithâl eden Avrupa memleketleri : 1958 de, Fransa 351.196 ton, B . Almanya 422.585 ton, İngiltere 314.858 ton, Norveç 28.540 ton, İtalya 62.113 ton, Hollanda 51.701 ton. Nüfus basma yılda en çok muz istihlâk eden memleketler: B . Al­ manya 8 kg., İngiltere 6 kg., Belçika 6 kg,r, Fransa 8 kg., Norveç 8 kg., İsviçre 6 kg.r, Arjantin 12 kg., Kanada 8.5 kg., A.B.D. 9 kg.. Yeni Zelan­ da 14 kg. Dünya muz istihsal miktarları, 1959 da : Orta Amerika 1.714.000 ton, Kuzey Amerika 1.511.000 ton, Asya 61.000 ton, Afrika 495.000 ton, Pasifik 32.000 ton. Muzun terkibi : Olgunlaşıp kurumuş muzda yüzde 50, yaş muzda 15-20 şekerli mad­ de vardır. Ayrıca nişastalı maddeler, sellüloz, pectin, azotlu maddeler, madenî maddeler, E vitamini ve su ihtiva eder.

Muzun medenî dünyada kullanma sahası pek geniştir. Türlü şekil­ lerle istihlâk edilir. Bunlardan bazıları: Muz unu, buğday unundan üstün kalitededir. Ayrıca muz şekeri istihsal edilerek çeşitli sanayi kollarında ve gıda maddeleri inıâlinde kullanılır. Muz şarabı, muz sir­ kesi, muz rakısı da imâl edilmektedir. Bilhassa Orta Arnerika'da bu iş­ ler için kurulmuş geniş sanayi vardır. Bazı cinslerinin kabuklarından da ip ve sicim yapılmaktadır. Kurutulmuş muzun 100 gramı 285 kalori verir. Yani etten iki defa daha kuvvetlidir. Yeşil iken yenecekse mutlaka pişirilmelidir. Bu halde şekerlenme ve hazmı kolay, nişastası çoğalır. Türkiye'de durum : Memleketimizde muz ziratinin 35-40 yıldan daha eski olmadığı bi­ linmektedir. Yalnız Antalya ve Mersin illeri hudutları dahilinde tutun­ muştur. Mersin ilinin 1960 muz istihsali 747 ton, plantasyon sahası 13 bin hektar kadardır. Antalya ilinin istihsal miktarı 15.321 ton, plantas­ yon sahası 750 hektar civarındadır. Dönümden alman miktar Antalya bölgesinde 2.000 kg,, Mersin'de 570 kg. dır. İstihsal ettiğimiz bu miktar muz ihraç edilmeyip yurt içinde sarf edilmektedir. Muz müstehliki en çok istanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerimizdedir. Ticarî ö n e m i : Muz olgunlaşmadan, ham iken kesilip sevk edilir. Bu, bütün dün­ yada böyledir. H a m muz salkımları sevkiyat sırasında trenlerde, va­ purlarda 13-14 derecede tutulur. Bu hararet onun olgunlaşmasına mâ­ ni olur. İstihlâk merkezlerinde olgunlaştırma odalarına konur. Ora­ larda hararet ve rutubet tropikteki iklime getirilerek olgunlaştırılır. Bundan anlaşılır ki. plantasyon sahasının mutlaka tropik iklim arzetmesi şart değildir. İ ç tutup büyümesini sağlıyacak şartlar kâfi gelebi­ lir. Bir de şu vardır: Tropikte yerli halk ekseriyetle muzu pişirerek yer. Olgunlaşmasını beklemez. Hattâ bazı tipleri vardır ki, oralarda bile oİ2 :unlaşmaz. Halk bunu ufak bahçelerinde yetiştirip patates gibi pişirmek suretiyle istihlâk eder. Bizim E2 :e ve Akdeniz bölgemiz baştanbaşa muz plantasyonuna müsaittir. İstihsali çoğaltmak, istihlâk merkezlerinde olgunlaştırma odaları tesis etmek ve fiatım ekmek fiatma düşürmek ve ayrıca pata­ tes gibi pişirip yemeye alıştırmak suretiyle büyük iktisadî faydalar sağlamak mümkün görülmektedir. Asıl önemi, dönüme isabet eden verimin yüksekliğinde ve ekmek yerine kaim olabilmesindedir. İhraç için müsait saha Balkan memleketleridir ve Rusya'dır. Afri­ ka muz müstahsUleri bu pazarları tutmıya çalışmakta, muz satmaya zemin hazırlamak için meşgul olmaktadırlar.

NOHUT CtCER ARÎETÎNUM Menşei Avrupa ve Asya'dır. Dünya üzerinde yedi çeşidi vardır. Fiğ ile bezelye arasında bir nebattır. Burçağın bulunduğu fasiledendir. En çok Avrupa ve Afrika'nın Akdeniz sahillerinde ekilir. Çoğu zaman ta­ nesi için ekilmektedir. Rutubetli yerlerde iyi mahsul vermez. Böyle yer­ de erkek tozlar daima nemli kalacağından ilkah için uçmayı temin ede­ mez. Erkek organ üzerinde yapışır kalır. Kullanıldığı yerler : Mükemmel bir insan gıdasıdır. Zayıf mideler güçlükle hazmeder. Bizde çoğu zaman bütün olarak yemeği yapıldığı halde Avrupa'da pü­ resi yenmektedir. Bazı köylerimizde bundan ekmek de yaparlar. Nohudun Türkiye'de ayrıca mühim bir kullanma sahası vardır. Lebleb iimâlinde. Bu imalât Anadolu'da nohudun tarihi kadar eskidir. Nohut ayrıca kahve yerine kullanılmaktadır. Nohut nebatı yeşil yem olarak kullamlır. Yeşil iken biçilip kurutulmak suretiyle kışın hayvanlara kuru yem halinde de verilir. İyi bir yemdir. Hayvanları yağlandırır. Sütün kalitesini yükseltir. istihsali : Türkiye'nin her tarafında az veya çok ekilir. Genel ekim sahası 80-"90.000 hektar arasında değişmekte ve bir artış göstermemektedir. Ortalama yıllık istihsal de gene 80-90.000 ton arasındadır. En çok Kon­ ya bölgesinde ekilir. Sonra sırasile G. Antep, Manisa, Balıkesir, Afyon, İzmir, Kütahya, Malatya, Maraş, Mardin ve Urfa bölgeleri gelir. Dö­ nümden istihsal 75-80 kg. arasındadır. İlmî ziraatte bu miktar 200 kg. civarındadır. H e r zaman müşteri bulabilen bir ihraç rnalımızdır. Alıcılarımız Arap memleketleri, Israel, İtalya, Bulgaristan, ingiltere ve diğer Avru­ pa memleketleridir. 1953 de 226.903 T L . değerinde 684.473 kg. 1954 de 44.562 T L . nohut ihraç edilmiştir.

»

115.000 kg.

1955, 1956 ve 1957 de ihraç edilmemiştir. Bunun sebebini daha zi-

yade dahilî fiatlann artmasında ve bu fiatm dış piyasaya uygun gelmernesinde aramak lâzımdır. Ancak 1958 yılında ihracı tekrar başla­ mış ve 1.293.407 T L . değerinde 5.128.362 kg. 1959 da

4.529.281 T L . değerinde 17.537.091 kg.

1960 da

533.570 T L .

»

1960 da

4.909.014 T L .

»

1961 de 17.118.178 T L . 1962 7 ayında :

»

3.276.157 T L .

»

tir.

2.432.302 kg. ($ 2.80 den) 6.845.951 kg. ( $ 9 liradan) 18.306.124 kg. 2.689.474 kg. nohut ihraç edilmiş­

PALAMUT VALLONEE Palamut, «QuerQus aegiiops» denen meşe ağacı çeşidinin meyve­ sidir. Bu meyve 3-4 santim uzunluğunda, içi yenirse buruk ve tanenli lezzette, kestane yapısında olup bir y ü k s ü k l e dala bağlıdır. Ticarette yüksüğüne palamut adı verilir. Ağacına da p a l a m u t meşesi denir. Hat­ tâ Avrupa^^da en ç o k Türk malı E g e palamutları satıldığından ağacına izmir palamut meşesi derler. Palamut meşesinin T ü r k i y e ' d e yayılma sahası oldukça geniştir. Çanakkale ili hudutları dahilinde deniz kenarlarında Dikili'ye kadar, Akdeniz kıyılarında Silifke ve Antalya bölgesinde ve Eğede İzmir ha­ valisinde, içerilerde, Alaşehîrden Uşak yaylasına doğru kesafet peyda eder. Buralarda asıl yayılma sahası bilhassa Gediz havzasıdır. Sayılan yerlerde deniz seviyesinden 1000 metre irtifaa kadar bulunur. Ayrıca Marmara havzası içerilerinde Dursunbey - Kepsut arasındaki ormanlık Bölgede mebzuldür. Türkiye'de palamut meşesinin bulunduğu mecmu saha 10.000 hek­ tar kadar tahmin edilmektedir. Vasıfları ve kullanıldığı yerler : Palamut dediğimiz yüksükte fazla miktarda tanen bulunur. (Tak­ riben yüzde 20-30). Yüksüğün dışında bulunan uzantılar ayrıca istihsal edilerek «palamut tırnağı» adı altında satılır. Bunda tanen miktarı yüzd e45'e kadar çıkar. Buna ticarette « T r ü l o » derler. Türkiye'nin tanence zengin palamutları Ege bğlgesindedir. Tanen miktarları yüzde 35-38 e kadar çıkar. Silifke ve Antalya palamutları yüzde 28-32 tanen ihtiva eder. Palamutun ekstraksiyon yolu ile ebnmış suyuna palamut hulâ­ sası denir. Bunda tanen miktarı yüzde 65-67 ye kadar çıkar. Palamut ayrıca öğütülerek toz haline getirilmek suretiyle satışa arzedilir. Bu­ na da palamut hulâsası (Valexe) denmektedir. N e kadar ince öğütülürse suda erime derecesi o nisbette artar. En iyisinde erime yüzde 99 olması istenir. T o z halinde nakli de kolaylaştığından ihracında bu usul teFcih edilmektedir. Genel olarak palamut, deri ve kösele tabaklamada, mürekkep sa­ nayiinde, boyacılıkta mordan olarak ve ayrıca siyah boya imalinde kul­ lanılmaktadır.

istihsali : Türkiye'de yüda ne miktar palamut istihsal edildiğine dair elde muntazam istatistik yoktur. İstihsali orman idaresi ve palamut koru­ luğuna sahip olanlar yapmaktadır. Bugünkü yıllık istihsal yekûnu 25-30.000 ton tahmin edilmektedir. Eski yıllara ait istatistiklerde istih­ salin fazla olduğu görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğunun son za­ manlarında tutulan bir istatistiğe göre 1896-1899 yıllarının senelik or­ talaması 55.000 tondur. Gene bir istatistiğe göre 1924-1934 yıllarının ortalaması 41.000 tondur. Palamut istihsalinin gerilemesine sebep olarak, 1. Dünya Harbin­ den sonra bir kısım pazarların kaybedilmesi, palamutun yerine bol tanenli diğer maddelerin kaim olması, istihsal tekniğinin, personel üc­ retlerinin elverişsiz olması, son yıllarda toprak mahsulleri fiatlarmm dış piyasaya uymaması, palamut sahalarının islâh edilmemiş olmsı gösterilebilir. Bize rakip olan Yunanistan'ın yıllık istihsali 25-30.000 ton kadardır ve satışlarımıza fazla müessir değildir. ihracı : Palamut eskiden beri Avrupa pazarlarında İzmir palamudu diye aranan belli başlı ihraç mallarımızdandır. 1. kalitesine «Uso Trieste superfine» derler. Bunda yüksükler büyük, parlak, renkli ve etlidir. Bunvm kırıklı olanına «Crible» denir. Almanya, İtalya, Avusturya bunu kullanır. Hepsi aynı ve orta büyüklükte olursa « N a t ü r e l » denir. En çok İngiltere bunu kullandığından «Uso anglais» de derler. Bir de kırıklı, esmer, yüzde 5 topraklı, içine meyvesi de karışmış, yüzde 17-19 tanen ihtiva eden tipi vardır ki, buna «refus» derler. Kuzey Fransa ve Sicilya deri imalâtçıları bunu kullanır. Son yıllarda bizde palamut, tırnağı ve hulâsası satın alan memle­ ketler B. Almanya, Avusturya, Belçika, Hollanda, İngUtere, Macaristan, Suriye, Mısır, A . B . D., Lübnan, D. Almanya, Fransa, İsviçre, İtalya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Polonya, Romanya, İsrael, Japonya, Kıbrıs, Danimarka, Norveç, Malta, Irak'tır. Bu memleketlere : 1955 de 1.788'119 » 1.159.685 6.527.214 1956» da 2.072.275 1.189.674 » 4.833.452 1957 de 1.977.876 » 1.016.964 » 3.503.027 1958 de 1.603.546 » 1.372.717 » 6.212.936

T L . değerinde TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. » TL. »

17.879.917 6.639.850 10.310.541 15.121.005 5.270.260 7.277.229 11.025.080 3.867.847 4.602.495 10.488.712 6.031.150 7.890.890

kg. palamut kg. P. tırnağı kg. P. hulâsası kg. Palamut kg. P. tırnağı gr. P. hulâsası kg. Palamut kg. P. tırnağı kg. P. hulâsası kg. Palamut kg. P. tırnağı kg. P. hulâsası

1959 da 2.136.785 T L . » 658.563 T L . » 2.566.100 T L . 1960 da 1.001.645 T L .

» » » »

13.909.280 3.129.436 4.131.533 3.240.492 1.786.810

»

1.313.526 T L .

»

336.895 T L .

»

372.770 T L .

»

2.040.514 T L .

»

4.836.285 T L .

1.153.960 580.732 3.052.118 2.798.724

1951 de 1.933.314 T L . » 1.590.044 T L . » 7.057.821 T L . 1962 7 aymda : » 816.467 T L . » 617.170 T L . » 7.084.950 T L . ihfâç edilmiştir.

Palamut P. tırnağı P. hulâsası Palamut ' ($ 2.80 den) kg. Palamut ($ 9 liradan) kg. P. tırnağı ($ 2.80 den) kg. P. tırnağı ($ 9 liradan) kg. P. hulâsası ($ 2.80 den) kg. P. hulâsası ($ 9 liradan) kg. Palamut kg. P. tırnağı kg. P. hulâsası

kg. kg. kg. kg.

» » »

4.480.954 3.033.600 4.004.333

» » »

1.336.745 kg. Palamut 1.314.020 kg. P. tırnağı 4.324.500 kg. P. hulâsası

P ATATE S

Kuzey yarım küresinin sayılı Rıda maddelerinden birisidir. Bu bölgelere 16 ncı yüzyılda yayılmıştır. Menşei Güney Amerika'da Peru, Şili, Kolombiya havalisidir. Oralarda halen yabanileri mevcuttur. Avrupaya ilk defa 1586 da İspanyollar ve gene o sıralarda İngüizler ge­ tirmiştir, Zirati sür'atle yayılmış, 18 nci yüzyılda her tarafta kullanılmıya başlanmıştır. 1909-1913 yılları arasında ortalama yıllık patates istihsali dünyada 150.000 ton kadar iken bugün 300.000.000 tonu bul­ muştur. Bunun yansı Avrupa memleketlerinde istihsal edilmektedir. İkinci Dünya Harbinden evvel Almanya 55 milyon ton, Fransa 14-17 milyon ton, Belçika 5 milyon ton, İngiltere 7milyon ton, Rusya Avrupası 95 milyon ton, Polonya 30-35 milyon ton Çekoslovakya 9 milyon ton, Danimarka 2 milyon ton patates istihsal ediyordu. Bugün de bu rakamlar civarındadır. B. A. D. inde yıllık itstihsal 12 milyon ton ka­ dardır. Kanada da büyük müstahsildir. Bilhassa bütün Amerika mem­ leketlerinin tohumluk patatesleri bu memleketten ihraç edilir. Avrupa'da ortalama nüfus basma yalnız gıda olarak yılda 150 160 kg, patates düşer, Doğrudan istihlâkini gösteren bu rakam pata­ tesin sarfedildiği alkol ve nişasta sanayii ile yem sanayii yanında çok küçük kalır. Patatesin bugün dünya yüzünde 3.000 kadar çeşidi teşekkül et­ miştir. Yalnız Fransa'da yetiştirilen çeşitleri 100 den fazladır ve dur­ madan melezleme yolu ile daha verimli, bol nişastalı, hastalıklara mu­ kavim tipler meydana getirilmektedir. En iyi patates toprağı, granitik araziden teşekkül etmiş gayet ince silisli bol gübreli topraktır. Kireçli ve kuru arazide iyi mahsul vermez. Kireçten tamamen mahrum toprakta da mahsul alınamaz. Kullanıldığı yerler : Evvelemirde bir insan gıdasıdır. Ayrıca alkol sanayiinin belli başlı ham maddelerindendir. Nişasta sanayii de bunu işler. Hayvan yemi olarak da geniş kullanma sahası vardır. Stok edilmesi için çeşitli ted­ birler alınmıştır. Depolara metrekareye 700-800 kg. hesabiyle konur. Vantilâsyon yolu ile deponun harareti 2-3 derecede tutulur. Ayrıca pi­ şirilmiş ve hamur haline getirilmiş olarak muhafaza edilmektedir. Pi­ şirme lokomobillerle istim yolu ile yapılıyor. Y e m , nişasta ve alkol sanayii bu suretle stok edilenleri işlemektedir.

Türkiye'de durum : Yurdumuza patates 1860-1870 yüian arasmda girmiştir. İlk zira­ ati istanbul civarmda başlamış, sonra Adapazarı ve Ege bölgesine ya­ yılmıştır. Evvelce ithalâtçısı durumunda idik. Yavaş yava$ ithali azal­ mıştır. Meselâ, 1923 te 5.800 ton ithâl edilmiş iken 1924 te 2.500 ton, 1925 te 1.000 ton kadar ithâl edilmiştir. 1926 da patates istihsalimiz 76 bin ton civarında idi. Günden güne ekim ve istihsal miktarı artmıştır. 1939 da 259.538 ton olan istihsal 1959 da 1.500.000 tona yükselmiştir. Dönümünden ortalama 1 ton patates alınmakta, Sakarya vilâyetinde 2-3 tona çıkmaktadır. Halen en çok patates istihsal eden vilâyetleri­ miz: Yılda 60.000 ton ile 100.000 ton arasında istihsal yapanlar, sıra ile: Sakarya, Konya, Kayseri, Trabzon, Bursa, Erzurum, Nevşehir. Yılda: 30-40.000 ton istihsal yapanlar : Kars, Çorum, Sivas, Niğde, Ordu, Kütahya, İzmir. Yılda : 20-25.000 ton istihsal yapanlar: Yozgat, Ankara, Van, Kır­ şehir, Maraş vilâyetleridir. Pek az patates istihsal eden veya istihsal etmiyen illerimiz: Adıya­ man, Artvin, Aydın, Bingöl, Bitlis, Ç. Kale, Diyarbakır, Elâzığ, G. An­ tep, Hakkâri, istanbul, Muş, Rize, Siirt, Tekirdağ, Tunceli, Urfa, Uşak illeridir. Bu illerde nüfus yekûnu 6 milyon civarındadır ve patates is­ tihlâki istanbul hariç nüfus başına yılda 1-2 kg. kadardır. Bu rakam diğer müstahsil illerden buralara patates sevkedilmediğine göre hesap edilmiştir. Bunlara dahil olan İstanbul nüfusu Karadeniz ve Sakarya bölgesinden gelen pataıesi istihlâk eder ve nüfus başına yılda istihlâk 14 kg. a yaklaşır . Genel nüfusa 1959 patates istihsali bölünürse Türkiye'de nüfus başına yılda 53-54 kg. patates düştüğü görülür. (Avrupada 150-160 k g . ) 1940 ta 17 kg. 1945 te 8.8 kg. 1950 de 28.8 kg. 1955 de 46 kg. Patates, Türkiye'de istikbali parlak bir mahsuldür. Henüz yem sanayiine, nişasta ve alkol sanayiine girmemiştir. Bu günkü istihsal bir misli yükseltürse (3 rnilyno t o n ) gıda olarak kullanma sahası normal hale gelmiş olabilir. 3 milyon ton da yem sanayii, alkol ve nişasta sa­ nayii beklemektedir. Bu suretle ancak ihracatçı memleket durumuna da gelebiliriz : İhracı : istihsal ihtiyaca bile yetmemesine rağmen son yıllarda patates ib­ ra çedilmiştir. 1959 da 23.514 T L . değerinde 210.000 kg 1960 da 72.988 T L . » 651.692 kg. ($ 2.80 den) 192.164 T L . » 565.040 kg. ( $ 9 liradan) 1961 de ihraç edilmemiştir. 1962 7 ayında : 139.364 T L . » 116.724 kg. patates Suriye ve Lübnan' a ihraç edilmiştir. 1959 dan evvelki yıllarda ihracına tesadüf edileme­ miştir.

PÎRÎNÇ ORÎZA SATİVA Taneli nebatlar sınıfındandır. Dalgalanmıyan su içinde yaşar. Ziraati yapılan nevileri 1 - 1 . 3 0 metreye kadar yükselir. Menşeinin Asya kıtası olduğu söylenir. Çok eskidenberi Cinde ekilmekte olduğu tarihen sabittir. Ayrıca Japonya'da, Çinhindinde, Hindistan'da, Yeni Zelan'da, Cava'da, Seylan'da, italya'nın Lombardiya bölgesinde, Ma­ dagaskar'da, Mısır'da, Brezilya'da, Karolin adalarında, Fransa'da ve diğer memleketlerde ekilir. Avrupa ve Amerika ihtiyacı kadar pirinç yetiştiremez. İthal zorundadır. Bilhassa Almanya ve İngiltere beli başlı pirinç müşterileridir. Dünya yüzünde pirincin pek çok çeşitleri vardır. Bilhassa İtal­ ya'da, Çin'de, Japonya'da, Türkiye ve İran'da, Mısır'da, Amerika'da iklime, toprağın evsafına, nebatın tabiî karakterine göre muhtelif şe­ kil ve vasıflarda görülür. Pirinç sıcak memleket mahsulüdür. Çok su ve hararet ister. Bir Çin Atasözüne göre «Ayağı suda, başı ateşte» dir. Genel olarak etra­ fı dağlarla çevrili, rüzgâr tutmayan derin, küçük ovalarda yetişir ve katiyen gölge istemez. Gölgede küUeme hastahğına tutulur. Bütün mantarî parazitlerin istilâsına uğrar. Kemale gelmek için 3600 - 3700 derece hararet ister. Tekemmül etmiş çeşitleri 4 ayda, orta vasıfta olanları 5 ayda, geç çeşitleri 5,5 ayda kemale gelir. Pirincin terkibi şu suretle hülâsa edilebiUr: % 14 su, 7.7 azotlu maddeler ( p r o t e i n ) , 0.5 yağh maddeler, 75 nişastalı maddeler, 2.3 sellüloz, 0.5 madenî maddeler. Netice olarak pirinç zengin nişastası olan, yağı ve proteini fakir bir gıdadır. Çin'de, Hint'te, Koşinşin'de, Japonya'da, Mısır'da önemli gıda maddesidir. Pirinç gayet beyaz bir un verir. Hafif yemek olarak hastalara verilir. Japonya'da ve diğer bazı şark memleketlerinde ekşitilerek içkisi yapüır. Türkiye'de Pirinç Durumu : Yurdumuzda pirinç istihsali ancak ihtiyaca yetecek kadardır. Bununla beraber memleketimiz Asya'da pirinç eken memleketler arasmda sayılır. Yıllık istihsalimiz 100.000 ton civarındadır. Buğday, arpa, mısır, çavdar, yulaf ve sair taneli ziraat mahsullerinden sonra bu istihsalimiz gelmektedir. En çok Adana, Artvin, Bursa, Çorum, Edirne, İçel, Maraş, Samsun, Sinop bölgelerinde istihsal edilmekte­ dir. 1958 yıllık Türkiye istihsali 119.000 tondur. İstihsalde 25.000 ton

ile Adana başta, 17.491 tonla Edirne ikinci, 10.000 ton ile Maraş üçün­ cüdür. Genel ekim sahası 59.000 hektardır. Dönümüne isabet eden istihsal miktarı 200 kg. dır. Bu miktar diğer taneli nebatların dönü­ münden alman miktarlarının hepsinden yüksektir. Pirinç çok verim­ li bir mahsûldür. Çeşitlerimiz karolin, kulaklı, violin, bersani, maratelli, kamolin, mısır tohumu gibi isimlerle piyasaya arzedilir. Pirinç ekimi hükümetin müsaadesine bağlıdır. Sağlık Vekâleti, Hıfzıssıhha Kanunu ile ekim işini tahdit etmiştir. Çünkü pirinç en iyi sivrisinek üreme vasatıdır. Pirinç ekimini terkeden köylüler sıtma­ dan kurtulmuştur. Böyle olmakla beraber pirinç ekim sahasını, sivri­ sinek için müessir tedbirler almak sur e tile genişletmek zorundayız. Çünkü nüfus artışına bu istihsalimiz ayak uyduramamıştır. 1950 - 53 sırasında ortalama istihsal gene 100.000 ton iken, nüfusumuz 20 mil­ yondu. Nüfus bugün 28 - 29 milyon olduğu halde istihsal gene ayni kalmıştır. Bu durumda ileride pirinç ithal etmek zorunda kalacağımı­ zı istatistikler göstermektedir. Az istihsalin tesiri iç piyasada fiat ba­ kımından kendini hisettirmekte, eski senelere nisbetle pirinç fiatları çok yüksek görülmektedir. İhracı: Pirinç ihracı da ekimi gibi hükümetin iznine bağlıdır. İstihsa­ lin ihtiyaca kâfi gelmemesine rağmen arasıra az da olsa ihracat ya­ pılmaktadır. 1955 yılında IsraeFe 20,746 T L , değerinde 41.000 kg. çeltik; 1958 yılında Kıbrıs'a 43.967 T L . değerinde 135.000 kg. pirinç 1959 da Belçika'ya 13.093 T L . değerinde 99.068 kg. pirinç ihraç edilmiştir. 1956 ve 57 yularında ihrak olunmamıştır. 1960, 1961 ve 1962 7'ayında ihracına tesadüf edilememiştir.

RAMI (Manila Kendiri) BOEHMERÎA Rami, henüz bizde geliştirUmemiş bir tekstil nebatıdır. Ziraati­ nin yayılması halinde kendir lifi ihracını artırabileceği yaptığımız etüdlerden anlaşılmıştır. Bu sebeple mezkûr nebatın yaşama şartları, özellikleri, yâni kısaca ne idüğü aşağıda arzedilmiştir: Bu nebat, ısırganım bulunduğu ürticacees famiiyasmdandır. Isır­ ganın cilde dokunduğu zaman terkibindeki formik asit sebebiyle di­ kenlerinin vücutta şişmeler ve yanmalar, kaşıntılar ve kabarmalar, yani ürtiker «urticaıre» yapmasından ötürü bu familyaya «Ürticacees» denmiştir. Fakat rami nebatında bu hal yoktur. Ancak yaprağı ve gövdesi ile ısırgana benzediğinden bu familyaya alınmıştır. Raminin yaprakları ve gövdesi gayet hafif havlı olur. Rami ( B o e h m e r i a ) , serbestçe inkişaf etmesi halinde sıcak ve ru­ tubetli memleketlerde 2 - 4 metreye kadar söğüt çubuğu durumunda boylanır. Orta sıcak bölgelerde kültive edilmesi halinde her yıl 2 met­ relik çubuklar alınabilir. Rizomları, yani kökleri ile ürediğinden devamlı hayattadır. Yap­ raklarını bir mevsimde tamamen dökmez. Y ı l içinde ölmüş yaprakla­ rı tek tek ve uzunca fasılalar ile düştüğü ve düşenin yerine yenisi gel­ diğinden (Caduque) yaz kış yeşil görünür. Bu bakımdan ısırgana ben­ zer. «Boehmeria nivea» çeşidinde yaprakların altı beyaz ve «Boehme­ ria utilis» çeşidinde yeşildir. Buna göre ramiye Akrami ve Yeşil ra­ mi denir. Akrami her iklimde ve bilhassa sıcak iklimde kendiliğinden çok az bulunmakta, ancak ziraati yapılmak suretiyle çoğaltılmaktadır. En çok uzak şark adalarında (Cava, Sumatra, Borneo, Malaka vesair bölgelerde) ziraat edilir. Ziraati sulu ziraat sistemidir. Daima sulanır. Bu tipin çubukları yılda 2 defadan fazla kesilemez. Bu durum eko­ nomik olmuyor. Oralarda bu sebeple kademeli ziraat usulü tatbik edi­ lerek her yıl muayyen parsellerden çubuk kesimi yapılır. Güney Çin'­ de de böyle yapılmaktadır. Biraz da Çinhindi'nde bu usul tatbik edil­ mektedir. Yeşilrami, çok hararet ve su istiyen bir nebatır. Bu tip bütün tropik bölgelerin rutubetli yerlerinde bulunur ve ziraatinde yılda 4-5

defa çubuk kesimi yapılır. Raminin lif sanayiindeki Önemi Avrupa'da 1890 sıralarında anla­ şılmıştır ve muhtelif memleketlerde yetiştirilmesi için pahalıya mal olan ve iktisadî olmıyan pek çok tecrübeler yapılmıştır ve müspet so­ nuç alınamamıştır. Çünkü düşünülmemiştir ki, rami ziraati'çok eskidenberi Çin'de bile familial olarak tutunmuş, az çok her ailenin ih­ tiyaçlarını karşılamak için ekilegelmiştir. Hâlen Çin'de bu durumunu muhafaza etmektedir. Lifleri küçük el sanatlarında kullanılmakta, her aile bir miktar istihsal etmektedir. İktisadî bir kültivasyona gelmi­ yor. Çubukların büyümesi bazı bölgelerde 2 - 3 yıla ihtiyaç gösteri­ yor. Halbuki iktisadî olabilmesi için kendir ve ketene nazaran bımun yılda 2 defa biçilmesi gerekmekte, piyasaya göre dönüme isabet eden gelir o zaman kendir ve ketenin gelirine yaklaşmaktadır. Raminin toprağı, hafif ve su tutmayan, iyi kaliteli olmalıdır. Ne­ bat oldukça tüketici bir karaktere sahiptir. Ekimi tohumu ile, kök parçaları ile veya çelikle olur. Pratikte kökleri kullanılmaktadır. Dikimde sıra arası bir metre, sıra üzeri 50 santim yapılır. İklim ve yer müsait olursa dikiminden 3 ay kadar sonra ilk çu­ buk kesimi yapılır. Kesim, çubuklar dipten kırmızıya çalan bir renk almıya başladığı zaman yapılmaktadır. Süğlem ve çıvgın halindeki dalsız çubuklar kesilir ki, aslında çubuklarını böyle verir. Çubuğun ucundan kabuğunu çekince, dibe kadar soyulur ve el ile üst kabuk kısmı temizlenince elde ince uzun kuvvetli bir lif kalır. Çin ramisi Avrupa'ya «China - grass» adı ile girer ki bu, lifler el ile kabuklarından ayrılmış, henüz yapışkan maddesi ( g o m ' u ) alın­ mamış durumda olanın adıdır. Gom'unu alma ameliyesi Avrupa ima­ lâthanelerinde yapılır. Raminin lifi, yeşil kabuklarından temizlenmiş ve gom'u alınmış olarak da ihraç edilir. Bu halde imalâthanelerin işi kolaylaşır. Temiz­ lenmemiş kuru kabukları mevcut lifler satın alınması halinde maliyet artar. Bu piyasada normal olan usul yani teamül, kabuklar çubuktan soyulunca hemen makinalarla temizleyip lifleri demetlemek ve demet­ leyip güneşte kuruttuktan sonra tekrar makinalarla liflerin üstünde­ ki ince tabakayı (pellicule) temizlemektir. Kimyevî bir madde ile temizleme cihetine gidilmez. Pellicule'den temizlenmiş lifler karbonat dö sud ile kolayca beyazlatılır. Verimi ve Kullanıldığı Yerler : Hektardan yüda 1600 - 2000 kg. gom'lu lif alınır. Gom'u alındık­ tan sonra bu 960 - 1200 kg. a düşer. Rami lifi kendir, keten ve jüt lifinden uzundur. Düzgün ve bun­ lardan çok mukavimdir. Ayrıca, Agave familyasından uzun yapraklı nebattan elde edilen ve piyasada sizal adı ile tanınan liften de mu­ kavimdir. 1 m m . çapındaki ipliği normal bir insan kuvveti koparamaz, i y i işlenirse ipek gibi parlak beyaz olur. Dokumaya, ağ yapmaya,

dantelâya çok iyi gelir. Güzel patiska olur. Parlak beyaz manşonlar imâl edilir. Bilhassa transmisyon kayışları imâline yarar. Ayrıca kun­ dura ipliği imâl edilir, fakat bu sahada keten ipliği kadar suya muka­ vim olmadığından ayakkabıda tercih edilmez. Taranınca kalan deşesi kâğıt sanayiinde kullanılır. Piyasada ra­ mi en çok pellicule'lü olarak bulunur. Sanayii kendir ile keten ara­ sındadır. Rami İthalâtımız : Rami ipliği ithalâtımız her yıl oldukça önemli döviz kaybına se­ bep olmaktadır. Gümrük tarife cetvelinin 54.04.10 numarasında «Ma­ nila kendirinden iplik, bir veya daha ziyade telli» adı altında: Kundura ipliği olarak : 1955 yılında 8.826 T L . değerinde 6.996 1956 » 6.711 T L . » 1.245 1957 » 21.434 T L . » 615 1958 » 53.276 T L . » 2.448 1959 » 494.724 T L . » 79.037 1960 6 aymda 117.678 T L . » 22.414

kg. » » » » û

Raminin Türkiye îçin Önemi : Yukarda arzedilen bilgilerin ışığı altında raminin memleketimiz­ de kazanması lâzım gelen önemi belirtmiye çalışalım. Bir zamanlar Tarım Bakanlığı ramiyi geliştirme tecrübeleri yap­ mış ve iktisadî olamıyacağı sonucuna vararak tecrübeleri terketmiştir. Bakanlığın erdiği sonuca göre rami bizde yılda en çok 1 defa çu^ buk verebilir. O da iyi bakılırsa,sulamıya önem verilirse Güney ve Eğe bölgelerimizde toprağı müsait yerlerde olursa. Böyle bir yere ekilecek kendir ve ketenin dönümünden istihsal edilecek olanından el­ de olunan kâr daha fazla olmaktadır. O halde köylüye bu maddenin ekimini empoze edemeyiz. Etsek de ziratini yapan bulunmaz. Halbu­ ki ve düşünülmemiştir ki: Rami Çin'de de bu durumdadır. Büyük işletmesi oralarda da ik­ tisadî olmamaktadır. Çin'li bunun böyle olduğunu çok eskidenberi tecrübeleri ile bildiği için geniş ziraatini yapmamaktadır. Tarlasının bağının, bahçesinin, kenarına ihtiyacına göre diker. Tımar etmez. Ol­ duğu gibi bırakmıştır. Çit halinde kıyılarda yetişir. N e zaman ip lâzım olursa o zaman birkaç çubuk keserek soyar, ip yapar, çuvalını bağ­ lar, diker, ambalajını yapar vesair ufak tefek işlerinde kullanır. Biz de böyle yapsak, köylünün bağ, tarla vesair yerlerinin kenar­ larına sınırlarına 5 - 1 0 küme rami diktir sek, meselâ harman zama­ nı çuvalını bağlamak istediği zaman harmana bir kucak rami çubuğu kesip getirir. Soyar, ip yapar. Çuvalını bağlar. Hayvanlarına yular lâ­ zım olduğu zaman pazara koşmaz. Birkaç çubuk rami soyup ipinî

kullanır. Türkiye'de kendir ipi sarfiyatı oldukça yüksektir. Her yü 12 15.000 ton arasında kendir elyafı istihsal olunur ve ihraç edilmez. Hepsi yurt içinde sarfedilir. En son 1959 da 14.800 ton kendir lifi is­ tihsal edilmiş ve ihraç olunmamıştır. Kendir lifi Türkiye'de ip, sicim, urgan, halat vesaire imâl edüerek şu sahalarda kullanılmaktadır; 1 — Çuval ağızları dikimi ve bağlanmasında, 2 — Büyükbaş hayvan yularları, semer, kaltak, eğer vesair saraciye el dikişlerinde, 3 — Tütün yaprakları dizmede, 4 — Bilûmum manifatura ambalajları ve diğer paket ambalajla­ rında, 5 — Deniz ve kara nakil vasıtalarında, yüklerin bağlanmasında. Türkiye'de beher yılda meselâ 1959 da hububat, bakliyat, soğan, sarımsak, yağlı tohumlar, antepfıstığı, badem, ceviz, fındık, kestane gibi çuvalla nakledilen maddelerin yekûnu takriben 16. milyon ton tutmaktadır. Her 100 kilo için 1 çuval hesap edilse 160.000.000 çuval ister. Her çuvala 10 gram sicim yalnız bağlama ve dikim için gitse 1.600 ton kendir elyafı sarf edilmiş olur. Gene Türkiye'de sığır, manda, at, eşek, katır ve deveden ibaret 18.Ö00.000 adet (1959) büyükbaş hayvan vardır. Bunların beherine her yıl semer, yük ve bilhassa yular için 200 gram ip hesap edilse 3.600 ton kendir elyafı sarf edilmiş olur. Görülüyor ki, yalnız Köylünün ihtiyacı için yıllık kendir lifi ihti­ yacı 5.000 tonu buluyor. Biz ramiyi köylünün tarla, bağ kenarlarında yetiştirmesini teşvik etsek bu miktar kendir lifi tasarruf ederek ih­ racata tahsis etnıemiz mümkündür. Bu suretle yılda en az 15 - 20 mil­ yon T L . döviz sağlanmış olur. Türkiye'ye ithal edilen rami, ip ve halat imalinde ve bazan ma­ mul yani halat olarak, kundura ipliği olarak kullanılmaktadır. Kundu­ ra imalâtçıları ile yapılan temasta rami ipliğinin keten ipliği kadar su­ ya mukavim olmadığı, bununla dikilen ayakkabıların su ile temasın­ da dikişlerin açüdığı anlaşümıştır. Ama bu, rami ipliği suya muka­ vemetsiz demek değildir. Ancak su ile temas edilen yerlerde keten ipliği 10 yıl dayanırsa bu 5 yıl dayanır anlamına belki almabihr. Ku­ ru yerlerde keten ipliğinden en az 10 misli uzun öm.ürlü ve muka­ vimdir. Kısaca demek istiyoruz ki, rami keten ve kendirin ve bilhassa kendirin yalnız köylü tarafından basit olarak kullanıldığı yerlerde kullanılsa ve bunun için Çin'de olduğu gibi familial ekonomisi temin edüebilse bizim için önemli kendir elyafı tasarrufunu sağlamış olur.

SAKIZ MASTIC Sakız, sakızağacı (pistacia lentiscus.) ün reçinesine verilen isim­ dir. Bu ağaç en çok Yunanistan'da Sakız adasında bulunur. Sakız, agaçtan tomurcuklar halinde sızarak damlar, yere düşer, orada kurur. Sakız ya yerden veya ağaçtan bir kaba alınmak suretiyle toplanır. Damla sakızı diye de adlandırılır. Ayrıca «mezeke sakızı», «damla mezekesi» de derler. Mezeke tâbiri lâtince ismi olan (mastiche - mastike okunur) den alınmıştır. Sarımtrak renkte, bir kaç gramlık par­ çalar halinde piyasada bulunur. (Sakızağacı bir miktar da Kanarya adalarında bulunur.) Kullanıldığı yerler: Sakız ağızda çiğnendikçe yavaş yavaş yumuşar. Hafif aromatik ve az acımtraktır. Kokusu lâtiftir. Nefese boş bir koku verir. Dişleri be­ yazlatır. Ağız ve boğaz hijiyeni bakımından makbuldür. Ayrıca dişçi­ ler diş çürüklerinde dolgu maddesi olarak kullanır. Diş etleri hasta­ lığına da iyi gelir. Müsekkindir. îdrar çoğaltıcıdır. Çocuklarda isha­ le karşı da kullanılır. Sakız ile kalb kuvvetlendirici ilâçlar yapılır. Gazoz imalinde, ra­ kı imâlinde kullanılır. Yunanistan'da sakızın katıldığı mastika ra­ kısı meşhurdur. Ayrıca şekerciler çeşitli şeker imalinde kullanırlar. Tıpta yakı ve merhemlerin terkibine girer. Sanayide vernik imalin­ de kullanılır. Kââıt, porselen ve cam sanayiinde de mühim kullanma yerleri vardır. Mikroskop altında muayene edilecek maddelerin tesbitinde de kullanılır. Sakız, sıcak kömür üzerine konursa hoş bir koku yayılır. Doğu memleketlerinde bu suUe sinir hastalarını tedavi ederler. Dumanlı barut imalinin de ham maddesini teşkil eder. Sakızın yoğunluğu 1.047 dir. Terkibinde yüzde 83 - 88 reçine, 9-14 kâfur, terebentin, macis gibi kokulu eterli maddeler vardır. istihsali: Sakızağacı Akdeniz'in doğu bölgesi ağaçlarındandır. Antepfıstı­ ğı (pistacia v e r a ) ağacı sınıfından olan bu ağaç yalnız Sakız Adasın­ da bulunmayıp yurdumuzun Ege ve Akdeniz bölgesinde de bulunduğu'^gibi, sakız istihsaline yarıyan yegâne ağaç da değildir. Antepfıstığı

ağaçları ve yabanisi olan menengiç ağaçları ve Antepfıstığı ile menen­ giç arasındaki butum ağaçları, yani «pistacia» sımtmdan olan bütün ağaçlar az çok farklı terkiplerle, fakat aynı kıymetlerle sıcak iklimi­ mizde sakız verir. Hâlen bu ağaçların sakızı kendUiğinden s'ızmakta, damlamakta ve heder olmaktadır. Bazı yıllar ağaçların gövdesi sakız­ la sıvanmış gibi çok olmaktadır. Yapılan etüdlere göre asıl sakız ağa­ cından da sakız, (pemphigus) sınıfından bir püseronun gövdeye hortumunu sokup nüsku emmesinden dolayı sızmakta ve bu kendili­ ğinden oluyor görünmektedir. Antepfıstığı ağacının sakızı ile yapılan merhemler bölgelerinde halk tarafından çok aranır. Menengiç sakızı da mahalli, fakat ipti­ daî sarf sahaları bulmaktadır. Türkiye'de 6.000.000 adet Antepfıstığı ağacı bulunduğu istatistik­ lerimizde kaydedilmiştir. Her birinden yılda 5 er gram sakız alınsa yüda 30 ton sakız elde edilmiş olur. Güney ormanlarında menengiç ağaçları 10 milyonu çok aşmaktadır. Bunlardan da yılda 30 ton sakız istihsali yapılabilirse 60 tonla Türkiye'nin ihtiyacı karşılanabilir. Hâ­ len Yunanistan'dan ithal ednen sakız gizli ellerde satılmakta ve kilo­ su 200 liraya kadar gitmektedir. Biz bunu normal ahvalde 100 lira kabul etsek yerli 60 ton sakız istihsali yurdumuza senede 6 milyon liralık bir kıymet kazandırır. Kotalarda sakız ithali kaldırılmıştır. Yalnız son yularda takasla birkaç parti sakız gelmiştir. 1959 da 1.5 ton, 1958 de 8 ton; bu suret­ le ithal edilmiştir. Sarf sahası geniş olan bu mahsulden Yunanistan'a ehemmiyetli miktarda döviz girmektedir. Bizde kullanma yerleri, yokluğu yüzünden kısıntıya uğramıştır. 1952 de 51 ton, 1954 de 63 ton sakız ithal edilmiş ve sarf yeri bulunmuştur. Bu hususta yurdumuzda kurulacak bir teşkilât, sakız ağaçlarını çoğaltmak veya aynı sınıftan mevcut diğer ağaçlardan istihsal sure­ tiyle yurt içi sarfiyatına yeter derecede sakız istihsal edebileceği gi­ bi ihracatçı durumuna da gelebilir. Yapüan etüdlere göre bugün bu mahsûlden yüda 50 milyon liraİlk döviz temin edilebileceği anlaşümıştır. Müteşebbislerin ve Orman idaresinin dikkat nazarlarına sunarız.

SAFRAN CROCUS SATÎVUS Irridacees fasilesindendir. Latinler de safran derlerdi. Bu, Fars­ ça safir, safer kelimelerinden bozmadır. Safran soğanlı bir çiçektir. Ayrıca şu nebatlara da ticarette saf­ ran adı verilir: Safran Batarde : Bu, bildiğimiz A s p i r i n diğer bir adıdır. Sarı çiçek açtığından ve sarı boya verdiğinden kinayedir. Safran des İndes : Hindistan'da yetişen ve Avrupa'da çok aranan «Curcuma longa» nın köklerine denir. Hindistan'da ve Pakistan'da buna « T u r m e r i ç » denmektedir. Ekşimtrak lezzetlidir. Bizde buna «Zerdeçal» derler, ilâve edelim ki, zerdeçal tâbirini Türkiye'de sumak meyveleri için de kullanırlar Bu da ekşi lezzettedir. Safran Marron : Geniş yapraklı, sarı çiçekli, bahçelerde süs nebatı olarak kulla­ nılan «Canna India» nm diğer bir adıdır. Safranın ziraati en çok Fransa'da, İspanya'da yayılmıştır. Yuna­ nistan, Güney Rusya, Güney Avrupa, İran ve Suriye'de de ekilir. So­ ğanı ile ürer. Senelik nebat değildir, daimidir. Menşei sıcak iklimdir. Birbirine bitişik çift soğanlıdır. İlkbaharda soğanın uç kabukları bü­ yüyerek ince uzun yeşil yaprakları meydana getirirler. Ortadan yük­ selen bir uzantının ucunda çiğdem gibi çiçek açar. Çiçekte erkek uzuvlar ve dişi uzuv bulunur. İlkahtan sonra tohumu orada teşekkül eder. Çiçek içinde erkek uzuvlar (etaminler) sarı kırmızı renkte kısa kısa uzantüar halindedir ve bunun rengine şafak kırmızısı derler. Etaminler ve bilhassa dişi uzvun ucu yani stigmat çok nefis kokar. Saf­ ranın yegâne istifade olunan kısmı bunlardır. Stigmat portakal sarı­ sı rengindedir. Ziraati yapılan safran (Crocus sativus) büyük çiçekli olur ve her fidanda 2 - 3 çiçek bulunur. Çiçek yaprakları menekşe rengi ile kır­ mızı karışık veya erguvan rengindedir.

Ziraati yapılan safran (Crocus sativus) büyük çiçekli olur v e her fidanda 2 - 3 çiçek bulunur. Çiçek yaprakları menekşe rengi ile kırmızı karışık veya erguvan rengindedir. Safran killi kireçli eski ve yağlı toprakları sever. Toprak rutu­ betli olmak şartiyle her iklimde yetişir. Mutedil bölgelerde plantas­ yon Ağustosta yapılır. Soğanlar sürülmüş tarlada su yolu gibi açıl­ mış hendeklere 1 8 - 2 0 santim aralıkla ve 4 - 5 santim derinliğe diki­ lerek üstü kapatılır. Bir hafta kadar sonra çiçekler görünmiye baş­ lar. Yaprakları çiçekten sonra açar. Bir mevsim sabah ve akşam stigmat ve etaminler toplanır. K ı ş içinde yaprakları traş edilir; çapalanır, gübrelenir. Müteakip Eylülde ikinci mahsul alınır. Üçüncü mah­ sul gene diğer Eylülde alınmak suretiyle bazan bir tarladan 5 defa mahsul alınabilir. Safran toplama işi dikkat ister. Etaminler teşekkül edince he­ men toplanmalıdır ki, ilkah olmasın ve tohum tutmasın. Etaminden sonra stigmatlarm olgunlaşmasını birkaç gün bekleyip öyle toplamahdır. Y o l m a yani toplama işi sabah erken yapılırsa daha iyi olur. Toplanan mahsul biraz kuruduktan sonra küçük kutulara kurutma kâğıtlarının arasına konarak ambalajlanır ve dikkatle kapatılıp izole edilir. Vasıfları ve Kullanıldığı yerler: Pirinç, likör ve hamur işlerinde hususî güzel bir koku ve renk verir. Safran elle ezilirse yağlı olduğu hissini verir. El kayar. Kurusu eğüip bükülür. Ekşimtrak bir lezzette ve nefis kokuludur. Safrandan istihsal edilen «Crocine» kadın hastalıklarında ve sinirleri teskin edici olarak tıpta kullanılır, İngiliz tıp âlimi (Sydhenam) m icadettiği (Laudanum de Sydhenam) denen müsekkin şurup safranla yapıhr. Genel olarak terkibinde uçucu yağ (safranol), sabit yağ, crocine veya crocetine, çeşitli proteinler, renk maddeleri, bir miktar şekerli ve lüzuci maddeler ve asitler bulunur. Safran vücutta şu tesirleri gös­ terir: Sinirleri teskin eder. Hazım cihazından gazı def eder. Terletir. Gençleştirir. Ağız ve boğazdan kokuları giderir. Ağrı ve sızıları din­ dirir. Hazım cihazmdaki su toplamalarını ve vücutta tümörleri gide­ rir. Fazla alınmamalıdır. Zehirlenme olabilir. İstihsali: İyi bakımlı bir safran bahçesinden ilk sene hektardan 1 0 - 1 5 kg. ikinci toplamada 30 - 40 kg. üçüncüde 20 - 25 kg. kuru saf ran alı­ nabilir. Safran ziraati oldukça zordur. Nebat dejenere olabiUr. Kav­ ruk, bükük bir hal alır. Vaktinde çiçek açmıyabilir; açsa da siyah, mavi, kokusuz olabiUr ve nebat siyahlaşıp çürür. Bazan çok dalla­ nır ve çiçek açmaz. Bu gibi hallerde bahçeyi değiştirmek lâzımdır.

Türkiye'de Durum : Eskiden ziraati yapüan belli başlı mahsullerimizden birisi idi. Artık unutulmuş bir konudur. Takriben 20 senedenberi ihracı yapıl­ mamaktadır. Hâlen Avrupa piyasasında ispanyol safranı satılmak­ tadır. Türkiye safran ithal eder durumdadır. Piyasada küosu 1000 li­ radan fazladır. 1 hektar ortalama 20 kg. safran verirse bugün için hektardan 20.000 hra kazanç diğer zirat mahsullerimizin erişemiyeceği bir rakamdır.

SAMLEP ORCHIS Bu nebat orkidelerden birisidir. Yabani sümbüle benzer. Ziraati yapılmaz. Dağlarımızda fundalıklar içinde ve çayırlarda kendiliğinden yetişir. Çiçeğinin rengi çeşidine göre değişir. Köklerinin arasında iki tane küçük yumru vardır. Birisi kabuklu badem büyüklüğünde ve yu­ muşak, diğeri küçük ve serttir. Büyüğü ertesi yıl nebatın üremesini te^ in için gıda deposudur. Küçüğü halihazır nebatın inkişafını sağlar. Piyasaya sahleb adı altında arzedilen büyük yumrusudur. Sahlebin tropik bölgelerde ve eski dünyanın mutedil ikliminde 80 kadar çeşidi vardır. Bunlar yapraklarmdaki beneklerle, çiçekleri­ nin rengi ile ayırdedilir. Memleketimiz ormanlarında yetişenlerin ekserisi şarap kırmızısı renginde çiçek açar (Orchis m o n i s ) . Beyaz, erguvan renkli ve yaprakları benekli olanları da vardır. istihsali: Toplama zamanı Nisan ortalarından Mayıs sonlarına kadardır. O zaman çiçekleriyle görülür. Başka zaman devmlı yeşil ise de çiçek­ siz" olunca diğer otlardan ayırdetmek güçtür. Mezkûr devrede köylüler sahlebi kazgıçla kökünden sökerek büyük yumrusunu alırlar. Topla­ nan yumrular temizlenir, kurutulur. Kuruyunca bir kilo sahleb yum­ rusu 250 - 300 grama düşer ve çok sertleşir. Çekiçle zor kırılır. Kulla­ nırken öğütülür. Sahleb piyasamıza Kastamonu, Safranbolu , İsparta, Antalya, izmir, Maraş ve Silifke bölgelerinden gelir. Trakya'da da mevcut ise de toplanmamaktadır. Kastamonu ve Safranbolu sahlebleri iyi ran^ dıman verir. Büyük taneli ve piyasada makbuldür. İsparta ve Antal" ya malları ufak, parlak olur. Bilhassa bunlar ihraç edilmektedir. İz­ mir sahlebleri pek tutulmaz. Ufak ve düşük randımanlıdır. İstatistiklerimizde yılda ne miktar sahleb istihsal ettiğimiz hak­ kında bir kayıt bulunamamıştır. Ancak istihsalin çoğu ihraca tahsis edilmektedir. Büyük şehirlerimizde yılda takriben 1 - 2 ton kadar sarf edilmektedir. Kullanıldığı yerler : Sahleb yumrusu yüksek miktarda nişasta ihtiva eder. Ayrıca pro­ teinli, şekerli, albüminli ve madeni maddeleri de vardır. Nişastanın yoğunluğu, bilinen nişastalı mahsullerden (arpa, buğday, mısır, pa^ tates) birkaç misli fazladır. Sıcak suda ziyadesile genişler. Bir kah­ ve kaşığı öğütülmüş sahleb bir kilo kaynar suyu süt kesafetine geti^ rir.

Sahleb öğütülmüş olarak kullamlır. Orta Doğu'da ve bu arada memleketimizde bilhassa soğuk günlerde sabahları süt gibi içilir. Din­ lendirici, ferahlandırıcı, besleyici, sinirleri tenbih edicidr. Aynı zaman­ da kabızdır. Ayrıca dondurma imalinde de kullanılır. Tropik bölgeler­ de sahlebin yerini sagu ve tapyoka tutmaktadır. İhracı : Belli başlı ihraç mallarımızdandır. Müşterilerimizin başında Arap memleketleri gehr. 1954 1955 1956 1957 19ü8 1959 1960

de 326 T L . değerinde 28 kg. de 180.719 T L . » 15.386 kg. da 2.445 T L . » 1.850 kg. de 19.491 T L . » LOOO kg. de 37.450 T L . » 2.400 kg. da 51.996 T L . » 4.540 kg. da 36.970 T L . » 4.534 kg. ($ 2.80 den) 102.375 T L . » 3.000 kg. ( $ 9 hradan) 1961 de 264.211 T L . » 6.781 kg. 1962 7 aymda : 69.599 T L . » 1.620 kg. sahleb ihraç edilmiştir. Sahleb ihracının artması, fiat uygunluğuna ve istihsalinin arttı­ rılmasına bağlıdır. İstihsali arttırmak için ormanları tahrip etmemek lâzımdır. Çünkü sahlebin ziraatini yapmak için henüz müsait bir for­ mül bulunamamıştır. Tohumları gayet küçük, gözle zor görülebilen toz zerreleri halindedir. Ekilmiş ise de fidan elde edilememiştir. Bü­ yük, küçük yumrusu ile birlikte fidanı söküp bir tarlaya dikmek dü­ şünülürse de ancak bir sene mahsul alınır. Küçük yumrusunu tekrar toprağa gömmekle fidan elde olunursa da büyük yumru teşekkülü için senelerce beklemek lâzımdır. Ormancılar sahlebin ormanda nasıl ürediğinin henüz bir sır olduğunu söylemektedirler.

SANAYİ ERİĞİ PRUNELLE Sanayi eriği, «Prunus spinoza» denen ağacın meyvesidir. Bu ağaç Rosacees familyasından dikenli bir ağaçtır. Anadolu'da halk bunu çakaleriği, yabaneriği, karadiken, piçerek gibi adlarla anar. 1-2 metre yüksekliğinde, çalılık halinde, çok arsız, her tarafından sürgün veren, bulunduğu yerden yok edilemiyen, çok dallı, dikenli, oval küçük yapraklı, beyaz renkte çiçek açan, çiçekleri hemen ilkba­ harda, yapraklarından evvel görünen bir ağaççıktır. Avrupa'da, Türkiye'de ve diğer Asya memleketlerinde yabanî ağaççıklar meyanmda yaygındır. Amerika Kıt'asmda da vardır. Asya­ da özellikle Çin, Afganistan ve iran'da çok bulunur. Kullanıldığı yerle r :

Türkiye'de, ağacı dikenli olduğundan bahçe kenarlarında, sınırlar* da çit olarak kullanüır. Meyvesinden erik ezmesi denen ezmeyi yapar­ lar. Çift çiçekli olan bir tipi bahçelerde, parklarda süs ağacı olarak büyük şehirlerimizde kullanılır. Her toprağa iyi geldiğinden taş çekir­ dekli meyveler aşılamakta anaç olarak ve bilhassa şeftali için kulla­ nılır. Avrupa memleketlerinde, sanayi eriğini ekşitmek suretiyle gayet nefis bir içki yapılır. Bu içkiye «prunelle de Bourgogne» denir. Şu su­ retle yapılır: Erikler tazyikli sıcak sudan birkaç defa geçirildikten son­ ra büyük fıçılara veya havuza doldurulur, sulandırılır. Bir kış ekşimiye terkedilir. Husule gelen mahsul imbikten çekilir. Marc (mar oku­ nur) imalinde : Marc nefis kokulu bir içkidir. Avrupa'nın her tarafın­ da kullanılır. İmali şöyledir : Büyük şarap imalâthanelerinde havuzlar­ da çok tortu birikir veya bazı şarap partileri bozulmuş olabilir. Bun­ ları dökmezler, atmazlar, kıymetlendirmek lâzımdır. Bunun için ken­ di memleketlerinde çıkan veya ithal ettikleri yabani eriklerden ve bu meyanda bizim sanayi eriği denen çakal eriklerinden istifade ederler. Kurumuş, çekirdeğine yapışmış ve bu hali ile bizde hiçbir işe yaramıyacağı sanılan çakaleriği oralarda şarap tortularını kıymetlendirmek­ te kullanılır. Bu erik tazyikli sıcak su ile temizlendikten sonra şarap tortularının içine boca edilir. Orada şişer, karışımı fermante eder. Ha­ vuza ayrıca kuru üzüm, cibre, elma, armut küspeleri ilâve olunur. Bir­ kaç ay beklenip ekşime tamamlandıktan sonra distilâsyon yolu ile elde edilen içkinin adı « m a r c » dır. Diğer kullanma yerleri : Taze çakaleriğinin terkibinde uçucu yağ, tanenli maddeler, sellüloz ve şekerli maddeler bulunur. Yenirse kabız

yapar. Münebbihtir. Mide yaralarına, ülserlere, romatizmaya iyi gelir. Nezleyi keser, mideyi düzeltir. Yaralarda kanı durdurur ve antisep­ tiktir. İstihsal durumu : Çakaleriği Anadolu'nun hemen her tarafında bağ, bahçe, yol ke­ narlarında pek çok bulunur. En fazla istihsal edildiği sahalar İzmirden İsparta'ya kadar olan bölgeler ile Karadeniz Ereğlisi, Alaplı ve Göy­ nük bölgeleridir. Yılda ne miktar istihsal edildiğine dair istatistikle­ rimizde malûmat yoktur. Yurt içinde sarfiyatı azdır. Hususî ziraati yapılmamaktadır. Mevcudun artırılması cihetine de gidilmez. Köylü bunu müşteri bulunursa toplar. Toplanmıyanlar dökülür, çürür, heder olur. Erik ezmesi yapmak üzere ancak dağ köylerinde, odunu bol yer­ lerde istifade edilir. Çünki, tatbik edilen usule göre ezmesi, çakaleriğini sürekli ateşte kaynatmak suretiyle yapılır. ihracı : Çakaleriği her yıl sanayi eriği adı altında ihraç edilmektedir. Bu hususta Fransa, Batı Almanya, İtalya ve İsviçre belli başlı müşterilerimizdir. İhracat daha çok izmir limanından yapılmakta, Karadeniz bölgesi mahsulü ise İstanbul limanından yapılmaktadır. Yıllık ihraç miktarının tesbiti de mümkün olamamıştır. Çünkü Gümrük Tarife Cetvelinde adı (erik kurusu) dur. Bu sebeple gıda olarak kullanılan normal erik kurusunun bulunduğu tarife ve istatistik numarasında ih­ raç olunur. İhracat rakamları da onunla birleştirilmiş olarak gösteri­ lir. Çakaleriği bizim henüz geliştirilememiş gelir birisidir.

kaynaklarımızdan

SANDARAK GÖMME SANDARAQUE Bu bir nevi reçinedir. Mazı denen çam sınıfından ağacın mahsulü­ dür. Mazı çamı ( T h u y a ) coniferes fasilesinin cuprassinees kulundan­ dır. Bu ağacın adını, ticarette mazı diye adlandırılan ve (Quercus galletinctoria) meşe ağacında bir nevi parazit yoluyla teşekkül eden kiraz büyüklüğünde mahsul ile karıştırmamak lâzımdır. Mazı ağacı yaz kış yeşildir. Yaprakları kısa küçücük ve basık pul­ lar halinde dala yapışmış durumdadır. Servi ağacı (Cyprus) ün pek benzeridir. Fakat bizim iklimimizde onun kadar büyümez. Meyvesi birbirine yapışık küçük 8-10 adet kabuklu fıstıktan ibaret bir kozalak­ tır. Servi ağacının meyvesi de buna benzemektedir. Bu familyaya pek çok nebatlar dahildir. Güney Amerika'da ve Asya'da bulunurlar. Yabani haldedirler. Türkiye'de bulunan mazı ağa­ cı kısa boylu, bodur ağaçtır. Bahçelerde süs ağacı olarak kullanılır. Ormanlarımızda bu ağaç büyük boylu olmaktadır. (Thuya geant, thuya de lobb, thuya d'occident) tipleri bu durumdadır Bunlar ile yaldızlı yapraklı olanları, yaprakları dala yapışık tipleri her tarafta süs ağacı olarak kullanılır. Bu ağaç kurak iklime ve fakir topraklara intibak eder. Rutubetli soğuğu sevmez. Dünyada en çok Kuzey Afrika memleketlerinde istifade edilen bir ağaçtır. Oralarda Tunus'ta deniz seviyesinden 200-1000 metreye kadar 15.000 hektar, Cezayir'de 1800 metrey kadar 130.000 hektar ve Marok'ta 800.000 hektar arazi kaplar. Odunu esmer kırmızımtraktır. Tatlı çizgi ve benekleri vardır ve müte­ canis dokuludur. Oldukça ağırdır. Kuruyunca çatlamaz. Cok güzel ci­ la alır. Doğrama, mobilya ve torna işlerinde kullanılır. Dayanıklıdır. Çürümez. Yerliler inşaatta çok kullanır. î y i bir yakacaktır ve kömürü de makbuldür. Bilhassa urları mobilyacılıkta aranır. Bu urlar dip kı­ sımlarında teşekkül eder. Reçinesi, makbul bir terebentin verir. Terebentini alındıktan son­ ra kalan katı kısmına (Sandarak) derler. Yani bu bi rnevi kolofandır. Sandarak : Eskiler arsenik sülfüre de sandarak veya (realgar) derlerdi. Orta çağda sandarak tâbiri vernik ile aynı mânada kullamlmıştır. Halen bu tâbir bazan gene de yerinde kullamimamaktadır. 18. Asrın sonlarına kadar neden ve nasıl yapüdığı bilinmezdi. Bugün Av­ rupa'da bilinen sandarak, Cezayir ve Marok'ta yetişen (Thuya articulata) veya (Calitris quadrivalis) ağaçlarından istihsal edilmektedir. Bu ağaçlardan birincisi bizim mazı çamının o bölgeye uymuş bir tipi­ dir.

Gene Avrupa piyasalarında bir de Avustralya'da yetişen (Calitris persii) mazı ağacı tipinden istihsal edilen sandarak satılnıaktadır. Ay­ rıca Alman sandarak'ı diye adlandırılan bir cinsi daha vardır ki, bu ardıç (genevrier) ağacından istihsal edilmektedir. Sandarak reçinesi mazı ağacından ya kendiliğinden sızar veya gövdeye ufak yaralar açmak suretiyle sızdırılır. Tomurcuk veya bon­ cuk gibi veya uzantılar halinde sızar. Hava temasında sertleşir. Par­ lak, şeffaf bir hal alır. Cam gibi kırılır. Kuruyunca sarımtırak bir renk alır. Görünüşte sakız ağacmdan çıkan sakız (mastic) den farksızdır. Ancak ayrılışları şuralardadır: Reçine kokusu verir ve o tattadır. Diş ile ezilirse yapışkan değildir. Suda erimez. Alkolde erir. 100 derecede yumuşar. 134 dereceye doğru erir. Sanayide çok kullanılır. Diğer reçi­ nelere katılarak lâk imalinde, alkollü vernikler, kokulu pudralar ve günlükler imalinde kullanılmaktadır. Gayet ince toz haline getirilip kaputlara emdirilir. Bu suretle onlara parlaklık ve kayganlık verdirilir. Mukavemetleri artar ve aşınmaları geciktirümiş olur. Sandarak'ın tıpta kullanılması terkedilmiştir. Bu tipten aromatik maddelerin yaptığı gibi o da kabız yapar. Müsekkin ve münebbih te­ sirler gösterir. Hazmı kolaylaştırır. Bu hassalarından öteden beri Tür­ kiye'de istifade için meyvesi kullamlır. Mısır çarşısında mazı adı al­ tında satılır. Kaynatıp suyunu içerler. Calitris'in bulunduğu bölgelerde yerliler bundan çıkarüan sandarak'ı ishal ve emoroid'e karşı kullanırlar. Dış ticaret istatistiklerimizde bazan sandarak tâbirinin türkçe karşılığı olarak (Kardeşkanı) tâbiri kullanılmaktadır. Halbuki kardeş­ kanı bu değildir. Aşağıda kardeşkanı maddesi, sandarak'tan ayırt edilebilmek maksadiyle tafsil edilmiştir. Sandragon (Kardeşkanı) : Koyu kırmızı renkli bir reçinedir. Çinhindinde ve Molük adalarında palmiyelerin tohumundan istihsal olu­ nur. Oralarda yetişen, bizim (hezaran kamışı) dediğimiz ( r o t a n g ) ka­ mışının meyvelerinden de istihsal edilir. Yassı yuvarlak tanecikler veya ince çubuklar halinde piyasaya arzedilir. Bu madde şeffaf değil­ dir. Kırıhrsa parlak görünür. Yenirse oldukça kabız tesiri gösterir. Suda erimez. Uçucu yağlarda, alkolde, eterde erir. Eritince ^ «Bensoique acide, toluene, metacinamene'e ayrılır. Y'akılırsa reçine' koku­ su verir. Alkollü eriyiğine maden tuzları veya amonyak dökülürse kır­ mızı veya menekşe rengi olur. Bu madde kan durdurucu olarak ve 0.50-4 gr. dozlarda diş ma­ cunlarına katılmak suretiyle kullanılır. Kardeşkanı başka memleketlerde başka ağaçlardan da istihsal edilir. Meselâ, Amerikan kardeşkanı Antillerde çok bulunur (Pterocarpus draco) denen ağaçtan. Kanarya Adaları kardeşkanı (Draconea draco) denen başka bir ağaçtan, Hint kardeşkanı (Calamus) denen palmiyenin tohumlarından çıkarılır. Ayrıca Hint Adalarında ve en çok Sonde Adasında bulunan (Pterocarpus indicas) denen ağaçtan da

kardeşkanı adı verilen bir madde çıkarılarak cilt hastalıklarında kullanıhr. Genel olarak terkipleri şudur : Yüzde 90.7 kırmızı reçine, 2 yağlı maddeler, 3 .7 oxalate de chau, 3 acide bensoique. Türkiye'de durum : Kardeşkanı ve sandarak bizim için ithal malıdır. Kardeşkanı is­ tihsal edilen ağaçlar Türkiye ikliminde bulunmaz. Halbuki sandarak istihsal edilen mazı çamı mevcut ise de ancak süs ağacı olarak kulla­ nılmakta ve sandarak istihsali cihetine gidilmemektedir. Bu iş halen müteşebbisleri bekliyen ehemmiyetli ticarî sahalardan birisidir. Sandârak'm fiatı adî çam reçinesinden çıkarılan kolofandan daima 3-4 misli yüksektir.

SEPETÇİ SÖĞÜDÜ OSIER Sepetçi söğüdü., büyümiyen ve çok dal* veren bir nevi söğüttür. Botanikte «Salix» sınıfına dahildir. Avrupa'da, Amerika'da ve bazı Af­ rika memleketlerinde ziraati yapılmaktadır. Avrupa'da bu işte özel­ likle Fransa ileridedir, ikinci derecede Almanya gelir. Ayrıca Güney Rusya'da, italya, İsviçre, Belçika, Hollanda, Danimarka, İngiltere, Do­ ğu ve Güney-batı ispanya'da ziraati vardır. Fransa'da ortalama 8.000 hektar sepetçi söğüdü sahası bulunmakta ise de ihtiyaç kâfi gârülmem.ektedir. Bu sahanın 70.000 hektara çıkarılması düşünülüyor. Nebatın karakteri ve çeşitleri : Çiçeği şatonlar halinde Mayıs ve Haziran aylarında görünür. Er­ kek ve dişi ayrı fakat ayni daldadır. Tohumları gayet küçük teşekkül eder. Her tohum ince kıllarla kaplıdır. Yaprakları cinsine göre şaton­ dan evvel veya sonra çıkar, inkişafı da cinsine göre değişir. K e z a bazı cinsleri düğümlü, kolay kırılan çubuklar verir ki makbul değildir. K ı rılmıyan, elâstiki ve düzgün uzun çubuk veren cinsleri aranır. Belli başlı çeşitleri : 1 — Saule fragile (Salix fragüis) : Çok aranan bir tiptir. İnce uzun çubuk verir. Kırmızı kabukludur. Yaprakları koyu yeşildir. Yap­ rak uzunluğu genişliğin 4-5 mislidir. Bunun «Bouton aigu» cinsi, orta ve fakir topraklarda, «Bouton plat» cinsi zengin topraklarda ve «Sainte-catherine» cinsi orta kuvvette toprakta yetiştirilir. 2 — Saule viminal ou saule des vannier s (Salix viminalis): Kabu­ ğu sarımtırak ve çoğu zaman yeşil renklidir. Yaprağın altı ipek ku­ maş gibidir. Bunun çeşitlerinden a ) « R o m a r i n » : Yüksek randımanlı­ dır Ve her toprakta yetişir, b ) ViminaUs pecher jaune: Düzgün çubuk verir. Kolay yarılır. Bu sebeple peynir stîzme sepetleri, tahta üzerine sarmalara iyi gelir. Çok elâstikidir. 3 — Saule â trois etamines (Salix triandra): Buna «grisette» de 'derler. Kabuğu kül rengi veya siyaha çalar. Uzun ve kuvvetli çubuk verir. Belli başlı tipleri : a ) Grande grisette: Çabuk yetişir ve çok ran­ dıman verir, b ) Petite grisette : İnce çubuk verir. Gayet elâstikidir. Fakat az randıman verir. 4 — Saule blanc ou saule argente (Salix alba) : Bunun çeşitlerin­ den «vitellina» ile «osier de tonnellerie» sayılabiür. H e r ikisi de sarı veya kırmızımtrak kabukludur. İlkbaharda geç sürgün verir. Orta top­ raklarda bile iyi randıman alınır.

5 — Saule pourpre (Salix purpurea) : Kabuğ uyesil veya kül ren­ gidir. İlk 2-3 yılda geç inkişaf eder. Sonra birden kuvvetlenir. Uzun ve ince çubuklu ve çubukları çok elâstikidir. 6 — Osier secondaire : Bu tip pek işe yaramaz. Su kenarlarında bulunan budur. Ancak küçük âlet sapları imalinde kullanılır. Bir cins, sepetçi söğüdü daha vardır ki deniz kumlarında yetişir. Buna «Saule rampant argente (Salix repens argentea) denir. Bunun kökleri kullanılır. Çok uzun ve ince kök verir. Bu tipin istikbali par­ lak görülmektedir. Mobilyada hezaran « R o t a n g » kamışı yerine kulla­ nılabilir. Sepetçi söğüdü kültürü : Rutubetli toprağa ekildiğini zannetmem e l i d i r . Bu halde y e t i ş m e z , " l o p r a ğ m ı diKimden e v v e l ÇOK i y i ışıemek,

birkaç defa sürmek, gübrelemek lâzımdır. Çelikler 20-22 santim boyun­ da ve 3-8 mm. çapında olur. 80 santim sıra arası bırakılarak 10 sm. araile ikişer ikişer dikilir. Çelikler toprağa dikine ve tamamen gömülür. Hektara 125.000 çelik hesap edilir. Şubat, Mart aylarında dikilir. İlk yıl birkaç defa çapa ve otlarını temizleme ister. Ertesi yıl çubuklar alınmıya başlanır. Çubuk toprağa yakın kesilir. Hektardan ortalama 10 12.000 kg. çubuk alınır. Çubuklar soyulup demetlenir ve demet ucu suya sokularak Hazirana kadar bırakılır. Sonra kurutulup satışa arz edilir. 1.000 kg. yaş çubuk 300-350 kg. satışa hazır kuru çubuk'verir. Sepetçi söğütçülüğü iyi şartlar temin edilirse çok kârlı bir iştir. Randıman toprağa, bakıma ve cinsine göre değişir. Dünyada örme sa­ nayii günden güne gelişmektedir. Fransa'da örme sanayiini ve iptidaî maddelerini öğreten bir özel okul vardır. Haute-Marne bölgesinde Fays-Billot şehrindedir. Adı «Ecole nationale d'osiericulture et de vannerie» dir. Kullanıldığı yerler : Söğüt çubuğu kullanma sahası çok geniştir. Kâğıt ve çöp sepet­ leri, çamaşır sele ve sepetleri, meyve sepetleri, kadın çantaları, çocuk iskemleleri, bahçe koltukları, ambalaj sandığı ve fıçı çemberleri ve çeşitli örme eşya imalinde kullanılır. Türkiye'de durum : Yurdumuzda bu söğüdün ziraati yapılmamaktadır. Ancak İstan­ bul civarında bazı köylüler az bir sahaya çelikleri yatık olarak gömme suretiyle çubuk istihsal ediyorlar. Halen İstanbul piyasasında kilosu 250 kuruştur. Yalnız istanbul'da yıllık söğüt çubuğu sarfiyatı 30 ton kadar tahmin edilmiştir. Yıllık Türkiye sarfiyatı 100 ton tahmin edi­ liyor. Ayrıca dış piyasada her zaman alıcı bulabilecek bir metadır. Avrupa memleketlerine kendi istihsalleri kâfi gelmemektedir. Plâstik­ ler ve diğer benzerleri sanayide bunun yerini tutamamıştır. Onlar pa-

halıya mal olmakta ve yalnız örme stis eşyası imalinde kullanılmakta­ dır. Anadolu'da sepet ve sele imalâtı perekande ve mahallidir. Su ve tarla kenarlarında kendiliğinden yetişmiş söğütlerin çubuklarından is­ tifade edilmektedir. Bu iş, ziraatimizin sayılı branşlarından birisi hali­ ne gelmiye namzet görülmektedir.

SIGALA YAĞ I STYRAXE Türkiye'de sigala yağı, orman ağaçlarından «Liquidambar orien^ talis» adındaki ağacın usgıresidir. Bu ağaç memleketimizin yalnız Muğ­ la vilâyeti ormanlarına mahsustur. Bazı yabancı kaynaklar menşeini Sakız Adası olarak gösterirlerse de, orada bu ağaç bulunmaz. Mahsu^ 1ün ekseriyetle Sakız Adasına sevkedilmiş olması bu iddiayı doğur^ muştur. «Styraxe» ı benzerlerinden ayırmak için dünya üzerindeki çeşitli benzer mahsuller veren ağaçların bu mahsullerini bilmek faydalı olur kanaatindeyiz : 1 — Amerika'nın bazı bölgelerinde, Kızıldeniz, Hadramut ve Y e ­ men havalisinde Antep fıstığı ağacına benzer ve o fasileden bir ağacın usaresine «günlük» yani «Encens» denir. Diğer adı «Oliban» dır. 2 — Meksika ve Luizyana bölgelerinde bulunan «Liquidambar straticiflua» nin verdiği «Liquidambar Liquide, «Liquidambar d'huile», «Lîquidambar blanc» bizim Styrax'tan ayrı vasıftadır. _ 3 — Malezya Adaları, Cava, Sumatra ve Çinhindinde, Laos ve Kamboç'ta bulunan ve eskilerin aselbent ağacı dedikleri «Plagiospamum benzoin» ağacının usaresine «Styraxe benzoine» veya «Benzoine de Siam» Siam aselbendi derler ki bu da styraxe'tan ayrı vasıftadır. Türkiye'de durum : Sigala yağı ve buhur istihsal edilen Muğla ormanlarmdaki ağaç­ lara eskiden ambersail ağacı derlerdi. Muğla'nın Gökabat Körfezi kı­ yıları ile Ula Bucağının Kızılkaya Köyünden Köyceğiz'e doğru inen vadide, Dalaman Çayının etrafında. Irmak Çayının Doğusunda, Fet hiye Körfezinin Kuzeyinde orman halindedir. Antalya, Göksu ve Silif­ ke'de de bir miktar bulunur. Styraxe istihsali : Mart, Nisan aylarında ağaçlara su yürüdüğü zaman ağacın kabuğu bir yerinden kazınıp atılır. Akan sızıntının kuruması bir hafta bekle­ nir. Kuruyunca bıçakla kazıyarak alınır. Büyük kazanlarda kaynatı­ larak torbalara doldurulur, prese edüir. Akan yağ çukurlara biriktiri­ lir ve gaz tenekelerine konur. Torbanın içinde kalan küspeye «buhur» denir. Yanlış olarak günlük diyenler de vardır. Halbuki günlük yuka­ rıda arzedildiği gibi Kızıldeniz Arap memleketlerinde çıkarılanın adı­ dır. Buhur, ağaçtan yağı kazırken bıçağa gelen talaşlardır.

Styraxe eskiden Rodos'a gönderilirdi. Orada çam sakızı, kil gibi maddeler karıştırılır, yağın kokusu ağırlaştırılır, böylece dış piyasaya Rodos günlüğü adı altında satılırdı. Muğla'da bu ağaçlar 7,000 hektar civarındadır. Çoğu orman idare­ sine aittir. Yağı idare istihsal eder ve müzayede ile satar. Yıllık istih­ sal 100-140 ton kadardır. Ayrıca bunun iki misli de buhur elde edilir. Eri fazla 1938 de istihsal edilmiştir. (318.100 k g . ) ) Kullanıldığı yerle r : ~ Sigala yağının kokusu eskiden beri' kutsal sayılmıştır. Mabetleri ve cenazeleri lâtif kokulu yapmak için bundan veya buhurdan bir miktar yakılır. Afrika'da sigala yağı yaraların ve kaşıntıların tedavi­ sinde kullanılır. Bu alanda birçok veteriner ilâçlarının ve tıbbî ilâçla­ rın terkibine girer. Sigala yağından çıkarılan « S t y r o l e » parfümeri de esansları tesbit ( f i x e r ) etmek için kullanılır. Terkibinde asit sinamik vardır. Ayrıca «Styracine» denen bir madde de elde olunur. Bu madde alkolde, eterde, asetonda, karbon disülfitte erir. Suda erimez. Bu hawS salarına göre birçok sınaî kollarda kullanılır. ihracı : Dış ticaret istatistiklerimizde 1956 ya kadar sigala yağı ihracı gösteriîmemiştir. O tarihe kadar bu maddeye «günlük ve zamkı ara^ b î » faslında yer verilmiştir. 1956 da

10.441 T L . değerinde 52.453 kg. günlük 539.323 T L . 137.693 kg. sigala yağı »

1957 de

350 T L . 292.399 T L .

1958 de

459 T L . 706.586 T L .

1959 da

3.429 T L . 1.244.142 T L .

1960 da

2.940 T L . 638.954 T L .

» » » » » » » »

1.501.642 T L .

»

31.304 kg. sigala yağı

91.228 T L . 2.848.942 T L . 7 ayında : 353 T L . 1.838.132 T L .

» »

5.923 kg. günlük 54.311 kg. sigala yağı

» »

200 kg. günlük 34.970 kg. sigala yağı

1.000 kg. günlük 59.108 kg. sigala yağı 1.170 kg. günlük 67.772 kg. sigala yağı 4.025 kg. günlük 64.968 kg. sigala yağı 3.000 kg. günlük ($ 2.80 den) 31.030 kg. sigala yağı ($ 2.80 den) ($ 9 liradan)

1961 de 1962

ihraç edilmiştir. Müşterilerimiz bütün Avrupa ve Arap memleketleri­ dir.

SOĞAN ALLIUM CEPA Liliacees (Zambakgiller) fasilesindendir. Bilinmiyen bir tarihten beri ziraati yapılmaktadır. Menşeinde ihtilâf vardır. Bazı kaynaklar Moğolistan olduğunu iddia eder. Hâlen en çok soğan eken memleket­ ler Çin, Hint, Mısır, Türkiye ve Avrupa memleketleridir. Acemler ve Hintliler soğana « p i y a z » derler. Soğanın rengi, şekli, büyüklüğü değişiktir. Genel olarak iki grup­ ta incelenir. I . grupta beyaz soğanlar toplanır. Bunların şekli konik veya tablalı, yani basıktır. Tablalı soğanlar uzun müddet dayanmaz. Çürür veya filizlenir. Konik soğanlar dayanıklıdır. Soğanı çok zaman muhafaza etmek için bazı yerlerde kökünü teşkil eden pürçüklü kıs­ mını yakarlar. I I . grupta renkli soğanlar vardır. Bunlar kırmızı soğan, sarı soğan çeşitlerine ayrılır. Kırmızı soğan dayanıksızdır. Bizde bu lakerda soğanı adı altında tanınır. Sarı soğanın kültürü yayılmamıştır. Soğanın tarlada ömrü iki senedir. î l k sene tohumu ekilerek yazın küçük soğancıklar elde edilir. Bizde buna «arpacık», Orta Anadolu'da fisil soğan denir. Fransızlar «Hiracns ^relots» veya «Oimons mulhouse» derler. Arpacık soğan tarlaya Martta dikilerek ikinci yaz büyüK: soğan mahsulü alınır. istihsal miktarı : Baş soğan dönümünden 2-5 ton mahsul verir. Arpacık soğan 180 kg. kadar alınır. Soğan tohumunun 250 adedi 1 gr. gelir. Soğanın vasıfları ve kullanıldığı yerler : Soğanın terkibi şu suretle hulâsa edilebilir. Glükokinin (nebatî insulin), quercetin, pectin, insulin, karbonhidrat, kükürt, fosforik asit, acrid (uçucu y a ğ ) , albumin, şeker, potas, madenî tuzlar (çinko mürekkebleri), A vitamini ( % 0.025 İ . U . ) , Bı vitamini, C vitamini (100 gramda 80 m g ) , B2 vitamini (100 gramında 0.040 m g . ) , B6 vita­ mini, E vitamini (100 gramında 0.2 m g . ) , H vitamini ( b i o t i n ) . Biotin cUde parlaklık verir ve hastalıklarını giderir. Soğandaki uçucu yağ kükürtlü ve acıdır. Gayet parlak şeffaf renktedir. Soğan yendîgi zaman vücutta şu tesirleri gösterir : C vitamini eksikliğinden doğan skorbüt hastalığını önler. Hazmı kolaylaştırır. İdrarı çogaltı. Mideyi ferahlatır. Uyku getirir. Bronşit ve astma iyi gelir. Besleyici­ dir. Ayrıca antiseptiktir.

Soğan içindeki ince zarlardan yaylı sazların yayma sürmek için macun yapılır. Soğan kabuğu boya maddesi olarak eskiden ipek boya­ makta kullanılmıştır. Kahve rengi verir. Hâlen evlerde yumurta bo­ yanır. Soğan her memlekette ya doğrudan yenir veya yemeklere katı­ lır. Avrupa memleketlerinde soğan suyu ve kurutulmuş soğan da kul­ lanılır. Soğan tüpler içinde macun halinde de satılabilir. TÜRKİYE'DE

DURUM

istihsal durumu : Yurdumuzda soğan ziraati çok eskidir. Hemen her bölgede ekilir, Halkımız pek fazla soğan istihlâk eder. Komşumuz İran ve Türkiye dünyada belli başlı fazla soğan istihlâk eden memleketlerdir. ~ En çok istihsal yapan bölgelerimiz (1960 a nazaran) arasında Bursa vilâyeti başta gelmektedir. (Karacabey havalisi; 1960 da 62.000 ton istihsal edilmiştir. Sonra sıra ile Kayseri 30.000 ton, Konya 24.792 ton, İstanbul 19.000 ton, Erzurum 15.00 ton; Diyarbakır, Sakarya, Te­ kirdağ vilâyetlerinden her biri 12.000 ton ile 13.000 ton arasında istih­ sal yapmışlardır. Diğer illerimizin hepsinde istihsal mevcut ise de bu rakamların altındadır. Dönümden ortalama 600-800 kg. mahsul alın­ maktadır. istatistik Genel Müdürlüğünün tesbit ettiğine göre yurdumuzda son yılların soğan istihsal miktarları :

1952 1953 1954 1955

Ton 222.000 302.000 285.000 300.000

1956 1957 1958 1959 1960

Ton 358.000 464.000 405.000 424.000 400.000

1961 ve 1962 rakamları elimizde değildir. İhracat durumu : Dış Ticaret İstatistiklerine göre 1952, 1953, 1954 yılları ile 1959, 1960,1961 yıllarında kurusoğan ihraç edilmiştir. ihraç miktarları : 1952 1953 1954 1955 1956

Ton 555 6.187 2.600 — —

1957 1958 1959 I960 1961

Ton — — 4 1.696.3 1.796.2 (Aralığa kadar)

Bu ihracat rakamlarından 1952, 1953, 1954 yılları karşılığmdaki rakamlar, Dış Tica.çet İstatistiklerinde (kuru soğan) adı altında gös­ terilmiş olan rakamlardır. 1955 den sonra kuru soğan. Gümrük Tarife cetvelinin 07.04.00 nu­ marasında (Sebzeler, kurutulmuş, suyu alınmış veya tebahhur ettiril­ miş, parça veya dilim halinde kesilmiş olsun olrnasm) ibaresi altında ihraç rakamları gösterilmekte olup yukarıda gösterdiğimiz 1959, 1960, 1961 yılları hizalarındaki rakamlar fiatlarına göre tahmin edil­ miş olan ihraç rakamlarıdır. Ancak bunlardan kat'î olarak tesbit etti­ ğimiz, İstanbul limanından ihraç edilmiş olan ve menşe şehadetnamelerinden istihraç olunan rakamları, mukayese için aşağıda kaydedi­ yoruz : İstanbul limanından : 1959 yılında 4 ton 1060 yılında 905 ton 1961 yılında 683 ton ( K a s ı m ayma kadar) İhraç fiatları : 1952 yümdan beri ihraç edüen kuru soğanların ihraç fiatları mem­ leketlerine ve miktarlarına göre aşağıda kaydedilmiştir : FOB Dolar ( T o n u ) 1952 de 53.280 T L . değerinde 555.000 kg. 34 İsrael'e 1953 de 36.580 T L . 301.720 kg. 43 Avusturya'ya » 156.865 kg. 48 Fransa'ya 21.334 T L . » 1.934.535 kg. 39 İngiltere'ye 211.267 T L . » 60.000 kg. 37 İsvijre'ye 6.237 T L . » 1.106.116 kg. 38.5 İtalya'ya 119.465 T L . » 993.050 kg. 40.7 İsrael'e 113.919 T L . » 1.200.000 kg. 24 Seylân'a 1953 de 81.144 T L . » 425.976 kg. 43 Suriye'ye 51.556 T L . » 300.000 kg. 72 Hollanda'ya 1954 de 60.499 T L . » 800.000 kg. 63 İngiltere'ye 141.365 T L . » 1.000.000 kg. 62 İsrael'e 172.880 T L . » 500.000 kg. 56.5 Seylân'a 79.200 T L . » 400 kğ. 42 İngiltere'ye 1959 da 470 T L . » 300.000 kg. 20 Lübnan'a 1960 da 54.000 T L . » 728.520 kg. 31 203.422 T L . » » 617.790 kg. 31 173.947 T L . » » 50.000 kg. 37 16.650 T L . » » 218.740 kg. 56 1961 de 111.766 T L . » 253.350 kg. 67.5 145.034 T L . » 50.000 kg. 67 30.240 T L . » 265.000 kg. 33.5 80.865 T L . » 556.050 kg. 35 175.155 T L . » 176.200 kg. 35 55.503 T L . » 124.824 kg. 50 276.950 T L . »

( B u miktarların hangi memleketlere gittiğini bildiren isatistik bültenleri henüz elimizde değildir.) Avrupa kuru soğan piyasasında rakiplerimiz : Avrupa'ya kuru soğan satan belli başlı memleket Mısır'dır. On­ dan sonra sırası ile Kolanda, Polonya ve ispanya gelir. Bu memleket­ lerin satış fiatları hakkında bir fikir verebilmek için FAO'nun neş­ retmekte olduğu istatistik bültenlerinde görülen fiatları dercediyoruz: Mısır kuru soğanı 25 kiloluk çuvallarda C İ F Londra tonu 80 dolar Kolanda kuru soğanı 25 kiloluk çuvallarda C İ F Londra tonu 72 dolar (1961 fiatları.) Mısır'dan Londra'ya kadar olan navlun vesaire masrafları Mı­ sır fiatmdan çıkarılırsa ortalama Kolanda ve Mısır soğanları FOB 70 dolar civarında olması icabeder. K a l böyle iken bizim 1961 soğan fiatlarma bakılırsa FOB 33.5 dolara kadar soğan sattığımız görülür. Azami FOB 67.5 dolara satılmıştır ki, bu fiat ancak dünya piyasasına yaklaşır. Kuru soğanlarımızın yabancı soğanlarla mukayesesi : Dünyanın her tarafında soğan çeşitleri birbirine benzemektedir. Ancak Polonya soğanları, iklimi yağmurlu ve rutubetli olduğundan dayanma kabiliyetleri düşüktür. Çabuk çürür ve çabuk filizlenir. Kolanda soğanları : İklimi Polonya'ya benzediğinden ayni durumdadır. İspanya soğanları: Kalitesiz, küçük boyda, verimsiz toprakla­ rın mahsulü olduğundan iyi vasıfta değildirler. Mısır soğanları olduk­ ça dayanıklı, iyi kaliteli ve aşağı yukarı bizim soğanlarımız ayarmdadır. Bizim harcıâlem olan kuru soğanlarımız ve bilhassa Karacabey Kantar topu dediğimiz soğan davanıklı, iyi kaliteli ve Mısır soğanla­ rından üstündür. Kısaca denebilir ki Türkiye, soğan yetiştirme bakı­ mından en iyi iklime ve imkânlara sahip bir memlekettir. Ayrıca, Avruna pivasası d b i cok geniş bir soğan pazarına yakındır. Durumun bövle olmasına raSmen soean ihracımızın cok düşük olmasının sebep­ leri araştırılmış ve bu hususta ilgi çekici sonuçlar elde edilmiştir. Bu sonuçları şu suretle sıralıyabiliriz : 1 — Biyolojik sebep : Türkiye'de soğan nesli islâh edilmemiştir. Asırlardan beri tohumunda seleksiyon düşünülmemiştir. Bir tarlaya soğan ekildiği zaman çıkan mahsul içinde şu vasıfları havi soğanlar karışık haldedir: Sarı soğan, kırmızı soğan, beyaz soğan, yuvarlak, ba­ sık, yumru, konik olarak her rengin ayrı ayrı çeşitleri; irili, ufaklı; tad bakımından keskinacı, acı, gözyaşartıcı, tatlı, elma gibi tatlı... ' Biz bu duruma evlerimize soğan aldığımız zaman da şahit ol­ maktayız. N e şekil, ne de tad bakımından hiçbirisi diğerini tutma­ maktadır. Halbuki bir çuvaldan, bir tarladan alınmış mahsuldür.

Avrupa ev kadını mutbağma soğan aldığı zaman onun birisi ne tad veriyorsa diğerlerinin de ayni tadı verdiğini bilmek istemekte ve hepsinin ayni boyda olmasını da gösteriş bakımından aran)aktadır. Holanda, Polonya, ispanya soğanları nisbeten ıslâh edilmiş so­ ğanlardır. Alıcı bunları alırken ne tad ve vasıfta olduğunu bilmekte­ dir ve bu memleketlerin soğanlarına Avrupa piyasası alışmıştır. Mısır soğanları her ne kadar bu kıymetleri pek taşımazsa da o memleket de soğan satışında iklim bakımından elverişli bulunmakta­ dır. Mısır'da kuru soğan Nisan ve Mayıs aylarında istihsal olunur ve Avrupa piyasasında diğer memleketlerin soğanlarının çekildiği zama­ na tesadüf eden Mayıs, Haziran, Temmuz aylarında soğan satışı ya pabilir. Satamadıklarını, ufak boy ve şekilsiz olanları (soğan tozu) ve­ ya (kurutulmuş soğan) haline getirm^ek için tesisleri vardır. Bu te­ sisleri orada takriben 25 sene evvel Almanlar kurmuşlardır. Bizim soğanlarımızın tohumunu ıslâh Ue geçer tipler elde edil­ mesinin uzun yıllara bağlı olduğu Tarım Bakanlığı tarafından yaptırı­ lan etüdlerden anlaşılmaktadır. Şöyle ki : Meselâ, Kantartopü soğan çeşidimizden bir baş soğan alıp hususi yetiştirmek suretiyle tohuma bırakmak ve teşekkül eden 500 tohumu alsak, bu tohumları bir yere ektiğimiz zaman bir miktar karışık so­ ğan tipleri çıkar. Çünki ilk aldığımız baş soğanın neslinde o karışık tiplerden geçmiş vasıflar vardır. (Veraset kanunlarına göre buna Atavisme denir. Atavisme: Ataya, dedeye çekme.) Tekrar istifa (seTectione) yapmak için ikinci depa alman tohumlar kantartopü olarak teşekkül etmiş olanlardan alınır. Bu tohumları hâvi başlar, diğerle­ rinden erkek tozlar gelmesin diye ilkah zamanında kağıtla kapatılır. Bu suretle ikinci, üçüncü nesiller alınarak devam edilir. Takriben 16 yıl sonra beklenen soğan tipi katıksız olarak elde olunabilir. Bu müd­ det çok uzundur. Anlaşılıyor ki soğanlarımızı Avrupa pazarlarına in­ tibak ettirebilmek için istifaya tâbi tutulmuş, evsafı bilinen soğan ve­ recek tohum ithal etmek durum.undayız. Bugünkü duruma göre karışık ve kalitesi belli olmıyan soğanları­ mızı dış piyasalara satabilmek müşkül, ancak pek düşük fiatlarla sa­ tılması 'mümkün görülmektedir : 2 _ istihsalin iç sarfiyatı ancak karşılaması : Yukarıda bahse­ dildiği veçhile Türkiye'de nüfus başına ortalama ayda 1 kg. soğan düşmektedir. (Batı Almanya'da nüfus başına yılda 3 k g . ) Türk mületi fazla miktarda soğan istihlâk etmektedir. Bu günkü istihsal temposunun iç ihtiyacı ancak güçlükle karşılı^^abildiği şura­ lardan anlaşılabilir : Meselâ, bizde bu güne kadar gelecek yıla soğan stoku devredUdiği duyulmamıştır. Olsa büe 400.000 tonluk yülık istihsalin belki 1.000 tonu devredilmişse bunun durumu değiştirmiyeceği açıktır. İhraca-

tı da 1-2.000 tona inhisar ettiğine göre istihsal edilen miktarı içeride istihlâk ediliyor demektir. Kısaca denebilir ki, bugün için meselâ Brezilya'da bir kahve me­ selesi olduğu gibi bizim istihsal fazlalığından dolayı bir soğan mesele­ miz henüz mevcut değildir. Çünki henüz soğanlarımızın satılamayıp atıldığı, döküldüğü, gübre olarak kullanıldığı duyulmamıştır. Hattâ son yıllarda kıştan artan soğanlara yeni bir sarf sahası bulunmuştur. Büyük merkezler civarındaki bahçıvanlar bunları satın alıp bahçele­ rine dikiyorlar. Bir baş birkaç adet yeşil soğan verir. Arpacık ekilirse bir arpacık bir yeşil soğan vermektedir. Baş soğan dikilip yeşil so­ ğan olarak demet halinde satılırsa daha kârlı olmaktadır. Bu da iç is­ tihlâkin yeni bir safhasını teşkil etmektedir. Avrupa milletlerinin soğan ihtiyacı : B. Almanya'nın yıllık soğan sarfiyatının 140.000 ton civarında ol­ duğu, bunun 20-25.000 tonunun istihsal ile, 120.000 ton kadarının da ithalâtla karşılandığı anlaşılmaktadır. Diğer Avrupa milletlerinin de en az yılda 80.000 ton kadar ithalât kabul edebileceği ve cem'an bugün için karşımızda 200.000 ton soğan alabilecek bir pazar bulunduğu bir hakikattir. Memleketimizin bu pa­ zara yakın oluşu, ikliminin de soğan ziraatine elverişli bulunması bi­ zim için önemli avantajlar olarak kabul edilmektedir, ihracatta bu miktarı sağlıyabilirsek bu günkü piyasaya göre 10 milyon dolarlık dö­ viz gelebilir. Durumun önemini gören Tarım Bakanlığı ilgilileriJTrakya bölge­ sini soğan istihsal bölgesi haline getirmeyi, orada, ıslâh edilmiş to­ humla Avrupa piyasasının isteğine uygun soğan çeşitleri yetiştirip ihraca tahsis etmeyi, hâlen istihsal edilen soğanların iç sarfiyata bı­ rakılmasını düşünmektedirler. Soğan piyasasında 1962 durumumuz : 1962 yılı soğan mahsulü dahili ihtiyaca yetecek kadar istihsal edi­ lememiştir. Soğan fiatları dahilde yükselmiştir. Bandırma teslimi kantartopu Karacabey malı soğanın kilosu 90-95 kuruşa yükselmiştir. Halbuki Avrupa piyasasında en yüksek fiat Mısır soğanları için yu­ karıda da bahsedildiği gibi C İ F Londra 80 dolar yani kilosu 72 kuruş­ tur. Yani bu durumda soğan ihracına imkân görülememiş ve 1962 mahsulü soğan ihraç edilmemiştir. 1962 mahsulü soğan, 1962/63 kış aylarında hâlen dahilde yükselmiş fiatmı muhafaza etmektedir.

SOYA FASULYESİ (JAPON FASULYESİ) SOYA HISPIDA, GLYCINE HISPIDA Tarihçesi : Soya çok eskidenberi Cinde, Mançurî'de ve diğer Uzak Şark mem­ leketlerinde ekilmektedir. Çin imparatoru Şenung'un Milâttan 2838 sene evvel yazdığı bir ilâç kitabında bu nebatın, memleketin beş mukaddes nebatından biri olduğu beyan edilmiş ve muhterem küçük bir ilâh diye vasıflandırıl­ mıştır. Decandolle'a göre menşei Koşinşin, Şimal Japonya ve Cava'dır. Orıa Anadolu'da dejenere oîmuş tür'lerine tesadüf edilir. Milâttan 5-6 yüz sene evvel zuhur eden Buda dininin et yemeği menetmesi keyfiyetinin geniş halk kitleleri arasmda tutunması, soya fasulyesinin et yerine kaim olabilmesindendir. Japonlar buna (kemik­ siz e t ) , Çinlüer (fakirlerin sütü) derler. Başka yerlerde Çin bezelyesi, yağlı fasulye gibi isimler almıştır. Biyolojik durumu : Bakliye fasilesindendir. Yaprakları tüylü, büyük bir yonca yap­ rağı gibidir. Dallarının ucunda bezelye gibi bıyıkları yani uzantıları bulunur. Müsait mesnet bulursa bunlarla tutunur. Bir saptan sekiz, on dal meydana gelir. 60-80 santim boyundadır. Fasulyesinin dış kabuğu hafif tüylüdür. Her fasulyede 34 tane vardır. Terkibi : Yüzde : 29—52 12—24 3 6 1,5 2 3— 6 22—30

protein yağ sellüloz lezitin su madenî maddeler karbon hidratlar

Patatese nisbetle yağ kıymeti 200 misli, kalorisi 5 misli ve protein kıymeti 20 misli yüksektir,

A ve D vitaminleri diğer bütün kuru sebzelerin üstündedir. 500 gram soya unu 1250 gram ete bedeldir veya 33 yumurtaya, 6 6 litre tam yağlı süte eşittir. İklimi : Genel olarak sıcak iklimde ve mutedil iklimde mahsul vermekte­ dir. Soya günün devamına karşı hassastır. Bu, aslında kısa gün neba­ tıdır. Kuzey Cinde ve Mançurya'da gelişmiş olması bu yüzdendir. Uzun günlü memleketlerde geç yetişen neviler ekmelidir. Günün de­ vamı neviler üzerinde selektif etki yaparak ayrı cinslerin teşekkülüne hizmet eder. Ekimde bu cinsleri tanımak, hangi cinsin iyi geleceğini bilmek lâzımdır. Kuzey memleketlerinde hayatiyeti üzerinde rol oynayan faktör hararettir.

yegâne

Fransa'da faktör olarak izoterm çizgisi alınmaktadır. Kuzey böl­ gesinde Temmuz ayının 19-20 derecelik izoterm çizgisi bunun ekimini tâyine yarıyor. Güneyde yağmur çizgisi nazara alınmaktadır. Soya yaşadığı müddetçe 250 - 400 milimetre yağmur ister. Piliz halinde —6 dereceye kadar soğuğa tahammül eder. Genel olarak hayatı 15 Nisandan 15 Ekime kadardır. Kuzey Fransa'da Ma­ yısın ikinci yarısında ekiliyor. Merkezde ve Batısında bulunan Akitanya bölgesinde Nisanm 15'ine doğru ekilmektedir. Soya, fasulyeden daha çok soğuğa mukavimdir. Y a z aylarının ku­ rağına gene ondan daha çok dayanır. Mutedil iklimde iyi mahsul ver­ mez. Sıcak iklim daha iyi gelir. Toprağı : Soya her çeşit toprağa uyan bir nebattır. Kireçli topraklarda iyi mahsul verir. Fakir topraklarda beklenen mahsul alınmaz ise de gene istifadeli olur. Ekimi : Bunun ziraat usulü fasulyenin metodlarının aynıdır. Makine ile ziraati yapılacaksa oldukça yüksek boylu ve fasulyeleri yerden uzakça teşekkül eden cinsler intihap edilmelidir. Tohum miktarı hektara 40-60 kg. arasında değişir. Metre kareye 4-6 gram düşmektedir. Fasulye gibi ekilir. Ondan 7-8 gün evvel ekil­ melidir. Nisan başında ekilmesi normaldir. Filiz iken büyümesi fasulyeye nazaran daha yavaştır. Soyanın ekilebilmesi için toprak hararetinin 10-11 dereceyi bulması ve kâfi dere­ cede rutubetli olması lâzımdır. Geç ekilirse yaz sıcaklarına tahammül edemez. Yani filizken yeter derecede suya ihtiyaç vardır. Sulanabilir-

se geç ekim yapılır. Genel olarak mısır ekim zamanı bunun da ekim zamanıdır. Ekildiğinden 10-12 gün sonra topraktan çıkar. 1015 santim boyla­ nınca çapalamak lâzımdır. Geniş ziraatinde çapa kullanmazlar. Ancak ocak ocak ekerler. Kısa kalan çeşitler için boğaz doldurmaya çalışmamalıdır. Çünkü dolmuş yerden tekrar kök salmak isteyeceğinden mahsulün azalması­ nı mtaç edebilir. ~ Tarlayı azot bakımından zenginleştirir. Köklerindeki küçük ka­ barcıklarla havadan azot çeker. Mahsulün olgunlaşması çeşidine göre 4-6 ay arasında değişir. Erken yetişenler kısa boylu, az mahsullü, geç yetişenler daha boylu ve fazla başaklı olur. Fakat geç yetişenler tar­ layı uzun müddet işgal ederek kışlık ekimi geciktiriyor. Çünki Ekim ayı ortalarına kadar tarlada kalıyor. Hayvan 60-80 kg. ve ekilir. Tarla kg. a kadar

yemi olarak, yeşil iken biçmek üzere ekilirse hektara normalden 15-30 gün sonra ekilir. Yeşil yem için serpme ve iklim müsaitse hektara atılan tohum miktarı 100-120 çıkabilir. Tanesi için ekimde ocak ocak ekilmelidir.

Yeşil yem bakımından gıdaî kıymeti yonca çeşitlerine (Sain foin ve lüzern) benzer. İ k l i m sıcak olursa kıymeti bunları geçer. Bunun yeşili hayvanlara ya tarlada yedirilir veya biçilerek stok edilir. Bur^ çak kadar işe yarar, i y i şartlar altında dönümden 2-4 ton yeşU yem alınır. Yeşil iken toplnıp taze fasulye gibi yemeği yapılan bir cinsi de vardır. Bunun tanesi biraz daha büyüktür. Mühim özelliklerinden birisi böcek istüâsına uğramamasıdır. Ha­ şeresi yoktur. Randıman : Soyanın randımanı diğer akrabalarının üstünde veya en az ona yakındır. İ k l i m ve toprak müsait olması halinde dönümünden alman taiîe miktarı 350 kiloya kadar çıkar. En az istihsal 200-220 kilo olarak kabul edilmektedir. Bizde bakımsızlık sebebiyle dönümünden ancak 100 kg. alınabilmektedir. Bu rakamlar fennî ziraatin yapılması halinde elde edUen rakam­ lardır. Bu suretle ziratte fasulye dönümünden 250 kiloya kadardır Bezelye de bu rakamlar civarındadır. Türkiye'deki randıman durumunu o bahiste anlatmaya çalışaca­ ğım. Dünyada soya : Soya fasulyesinin dün olduğu gibi bugün de esaslı ekim bölgesi

Çîrı, Mançuri ve diğer Uzak Şark memleketleridir. Şimalî Hindistan ve Burmamda, 2000 metre yüksekliğine kadar Himalayalarda ekilmek­ tedir. Buralarda 600 milyon Buda dini sâliki et ve süt ihtiyacmı soya fasulyesi ile giderir. Amerika'ya 1910 da girmiştir. Kuzey Amerika'da Misisipi bölge­ sindeki çiftliklerde ilk ekim yapılmıştır. Harpten evvel Kuzey Ameri­ ka'nın Güney ve Orta bölgelerinde bilhassa buğday ve mısır ekim böl­ gelerinde takriben 1.000.000 hektarlık bir sahayı kaplamakta idi. Bu ekim sahası harp içinde Batı bölgesi ile Illinois Eyaletini de içine alarak genişlemiştir. 1935-1939 arasında yıllık hasılat 1,5 milyon ton iken 1951 de 6.000.000 hektarlık ekim bölgesinden 8.000.000 ton hasılat elde edilmiştir. Amerika'da bunun muazzam gelişmeler kaydetmesinin sebebi şu suretle hulâsa edilebilir. Mısır ve buğday ekimi uzun senelerdir toprağın büyük bir kısmr m yormuştur. Soya ise toprağın azotlanmasma hizmet edip ilk ekim nebatı olarak kullanılabilmekte ve ondan sonra ek:ilenler iyi mahsul vermekte idi. Bu suretle iki türlü hizmeti oluyordu. Bir de ayrıca buğ­ daya nazaran iki misli hasılat elde ediliyordu. Amerika'da soya fasulyesi pamuk tohumundan sonra gelen en mühim margarin maddesidir. Bu sayede Amerika bugün margarin is­ tihsal eden memJeketlerin başında gelmektedir. Burada yüksek kıy­ metli bir gıda maddesi ve hayvan yemi olarak kalmamış, aynı zaman­ da mühim bir sanayi ham maddesi yerini almıştır. Avrupa memleketlerine soya'mn girişi : 1870 civarında Viyanalı nebatçı Friedrich Haberlandt Avrupa'da ilk olarak Almanya'da bu nebatın yayılmasına çalışmıştır. İkinci Dün­ ya Harbi içinde de Güney Batı Avrupa memleketlerinde bilhassa Ro­ manya'da inkişafına çalışılmıştır. Bulgaristan, Macaristan ve Yugos­ lavya soya ekimi için müsait şartlar arzetmektedir. Almanya bu harp­ te sözü geçen memleketlerden mühim miktarda soya fasulyesi temin etmiştir. Avusturya ve Güney Almanya'da da muvaffakiyetli ekim tec­ rübesi yapılmıştır. Harp içinde Almanya'ya Mançuri'den soya ithali mümkün olma­ mıştır. Diğer taraftan Alman ordusunun başlıca gıda maddesinin ima­ li için soyaya her zamandan fazla ihtiyaç olmuştu. Fakat Almanya bü­ tün gayretlere rağmen soya fasulyesi bakımından kendine yeter bir istihsal temin edememiştir. Fransa'ya 1920-1930 arasında yayîTmîşfır. Rouest tarafından sokul­ muştur. Bu, Birinci Dünya Harbinin sonuna tesadüf eder. O sırada Orta Avrupa'da ve Balkanlarda çoktan inkişafı sağlanmıştır. Bütün

çalışmalara rağmen Fransa'da inkişaf edememiştir. Kuzey Doğuda ve merkezde ekilir. Aktüel ekonomik şartlar yayılmasına mâni olmuş­ tur. Ancak yem nebatı olarak ekilmeğe başlanmıştır. Taneleri küspe olarak hayvanlara yedirilmiş, yağ talî mahsul telâkki ediln^iştir. Başlıca şu cinsleri ekilmektedir : 1 — he tipleri^

Loire Kuzeyinde Hudson Monchou, Bitterhof, Gelbe Frü-

2 — Merkezde Waschington Wiscosin Manchou tipleri,

Mandarin,

Hudson Manchou

ve

3 — Kuzey Batıda İllini, Wiscosin Manchou. Bütün bu cinslerin tohumları parlak renklidir. Sanayide mat renk­ li soya fasulyesi makbul olmayıp parlak renkli soya arandığı ve bu Fransa'da mükemmelen yetiştiği halde bu hususta esaslı bir sanayi kurulamamıştır. İnsan gıdası olarak ancak bazı perhiz yemeklerine ilâve edilir. Pi­ şirirken tanelerin çıkardığı sebze kokusu nev'ilerine göre değişir. Fransa'da henüz plâstik sanayiine girmemiştir. Harpten evvel dünya soya fasulyesi ticaretinde Mançuri başta gelmekteydi. Çin soya fasulyesi istihsali Mançuri'ye nazaran daha bü­ yük olmakla beraber büyük kısmı dahilde sarf edilmektedir. Mançurr nin istihsal etmekte olduğu soya fasulyesinin % 90'ı ihraç edilmekte ve bunun kısmı âzamim Almanya ithâl etmekte idi (1 milyon t o n ) . Ancak harpten sonra Mançuri Avrupa'ya ihracı durdurmuştur. Bu­ nun sebebini Sovyetlerin hükmü altında bulunan Mançuri'nin istihsal ettiği soya fasulyesinin bilhassa Batı Sibirya ve Uzak Şark'ta bulunan Rus orduları için gıda olarak kullanılmasında aramalıdır. Bu suretle Amerika B. D. Dünyanın en büyük soya ihracatçısı durumuna girmiş­ tir. (2 milyon ton soya ve mamulâtı). V e böylelikle bir ham madde gücünün Uzak Şark'tan Amerika'ya geçtiğini söylemek mümkündür. Dünyada soya fasulyesine bu kadar ehemmiyet verilmesinin se­ bebini, kullanıldığı yerleri mümkün olduğu kadar saymak suretiyle anlatmaya çalışalım : Yüksek gıda zenginliği bunu dünyanın enteresan nebatı haline getirmiştir. Soyanın hâvi olduğu protein, hiç et yemeyen Uzak Şark memleketleri ahalisinin balıktan sonra yegâne gıda kaynağını teşkil etmektedir. Çinliler ham veya olmuş soyayı pişirmek suretiyle bir sebze ye­ meği yaparlar. Kuru olarak öğütüldüğünde ekmeklik bir un elde edihr. En çok yağ istihsalinde kullanılır. Çinliler soyayı ısıttıktan sonra iptidaî vasıtalarla kırıp prese ederek yağını çıkarırlar. Bu yağ zeytin yağı ve sade yağ yerine gıda olarak kullanıldığı gibi lâmbalar-

da da yakılır. Kalan küspesi çeltik ve şeker kamışı tarlaları için çok kuvvetli bir gübre teşkil etmektedir. Yağ istihsalini daha modern şekillerde yapan memleketlerde küs­ peler de mühim bir hayvan yemi olarak kullanılmaktadır. Çinliler aynı zamanda kesilmiş soya sütünden millî mamulleri olan Miso, Natto ve Toffu adlarını verdikleri peynirleri yaparlar. Ay­ rıca Soju dedikleri ve yemeklerde baharat gibi kullandıkları bir mad­ de de yapılır. Peynir imalinden geri kalan artıklar domuz yemi olarak kullanılır. Görülüyor ki son artığına kadar prodüktif gayelerde kullanılabi­ len kuvvetli bir madde karşısında bulunuyoruz. Almanya'da : Nebatî yağ ve kuvvet yemi fabrikalarının esaslı ham maddesini teşkil eder. Y a ğ değirmenlerinden çıkarılan yağ mar­ garin fabrikalarma devredilir. Küspesi hayvan yemi olarak kullanıl­ mak suretiyle et ihtiyacını karşılamada mühim rol oynar. 1938 de Almanya'daki yağhanelerde işlenmiş olan 1,9 milyon ton yağlı tohumun 772.000 tonunu soya teşkil etmekte idi. Kaba öğütül­ müş soya yemlere ilâve edilerek et ve süt bakımından gayet verimli sonuçlar alınmıştır. Soya küspesinden ayrıca soya unu elde edilmiş ve bundan çocuk mamaları, şeker hastalarına mahsus gıda maddele­ ri elde edilmiştir. ikinci Dünya Harbinde Alman ordusunun iaşesi bakımından mü­ him rol oynamıştır. Hitler harbe hazırlandığı sırada iki senelik ek­ mek stoku yapmıştı. Bu ekmek katiyen yumuşaklığını ve tazeliğini kaybetmeden harp içinde ordu birliklerine intikal ettirilmiştir. Bu ekmeklerin muayyen nisbette buğday ununa katılmış ve terbiye edümiş soya unu ile yapıldığı bugün biliniyor. Ayrıca sucuk yapılan ete de karıştırılmıştır. «Pemmikanland Juger» adını verdikleri bilhassa tank ve dağ birlikleriyle pilotlara verilen sucuğun esas maddesini so­ ya teşkil etmekte idi. (Pemmikan, Kızılderililer tarafından uzun yol­ culuklarda kullanılan ve kurutulmuş av eti ile baharattan teşekkül eden bir gıdanın ismidir.) (Land : Almanca memleket.) Alman ordularının üstün savaş kabiliyetini soya fasulyesinin te­ min ettiğine dair harp içinde « T i m e s » gazetesinde çıkan bir yazıdan bazı parçalar aşağıya kaydediyoruz : « . . . Almnya'nm iaşe temini ve Nazi kuvvet pUilerinin gıda duru­ mu harbin başmdanberi Avrupa basını tarafından zaman zaman ele alınmıştır. Bu'milletin soya fasulyesini ne büyük çapta kullandığım ve harp ekonomisi bakımından ne büyük kıymete eriştirdiğini okurla­ rımız az çok bihrler. Soya Alman iaşe politikası ve millî müdafaası bakımından hayatî bir madde haline gelmiştir. İaşe ekonomisi bakımından Almanya'nın en zayıf tarafı gıda mad­ delerinden süt, et, yumurta gibi hayatî maddelerin eksik oluşudur. Almanlar bu boşluğu yağ, karbon hidratlar ve yüksek kıymette pro-

tein ihtiva eden ve asil soya unu adı verdikleri bir madde ile gider­ mişlerdir. Bu, normal olarak pişirilen çorba, sos, ekmek, makarna ve diğer un mamulleri gibi günlük yemeklere muayyen ölçülerde ilâve edilmektedir. Böylelikle halk gündelik kaloriyi et istihlâk etmeden alabilmektedir. Bu soya bir ersatz veya bir gıda uydurması değil. Uzak Şarkın binlerce yıldır tecrübesi ile gıdaî kıymeti sabit olmuş yüksek kaliteli bir maddesidir. (Burada konu dışı olarak şunu da zikretmeden geçemiyeceğiz : Soya, Almanlar tarafından bu harpte ayrıca harp kimyevî madde­ si olarak da çeşitli branşlarda kullanılmıştır.) Soya mamulâtı bir ordunun ideal gıdasıdır. Soya yalnız yorucu işlerde çalışan insanlara bir kuvvet gıdası olarak verilmekle kalmaz. Romatizmaya da iyi gelir. Almanya soyadan yapılmış gıda maddeleri stoku sayesinde hiç iaşe güçlüğü çekmeden yabancı memleketlere hü­ cum edebilmiştir. Alman askeri soyadan mamul üç günlük yemeğini rahatça taşıyabilmektedir. Ayrıca nakliye kolları tarafından hafifliği dolayisiyle kolay nakledilmektedir. Polonya istilâsından sonra Berlindeki nasyonal sosyalistlerin çevresinde ordunun soyasız sür'atle hare­ ket edemiyeceği belirtilmekte idi. Alman Genel Kurmayının bu gıda maddesinin kıymetini talim ve manevralarda tecrübe ettikten sonra Polonya seferine kadar gizli tuttuğu tahmin edilir...» Bugün kullanılmakta olan her türlü gıda maddesinin soyadan imali mümkündür. Yağ, tereyağ, et ve hattâ kahve elde edilebilir. Kakao, çikolata, süt, yumurta akı ve tatlı mamuller yapılır. Soya fasulyesi aynı zamanda mühim bir sanayi ham mddesi ol­ mak yolunu tutmuştur. Bu yüzden hakikaten sihirli bir nebat vasfı almıştır. Soya yağından boya, lâk, vernik imâl edilmektedir. Çinliler asır­ lardanberi sabun ve kola imalinde zaten kullanıyordu. Sellüloz sanayiine de girmiştir. Matbaa mürekkebi fabrikalarının da ham maddesini teşkil etmektedir. Terkibindeki albüminoit sütte bulunan kazeine benzer. Kazein prese edilerek her türlü âletin imaline yarar. Ayrıca tekstil sanayiinde tutkal olarak da kullanılır. Amerika, bilhassa F o r d müessesesi arazisinin binlerce hektarın­ da soya fasulyesi yetiştirmekte ve bunları otomobil fabrikalarında bo­ ya, lâk, gliserin, yerine göre irtibat maddeleri imal etmek suretiyle geniş şeküde istimal etmektedir. Ayrıca ununu plâstik bir madde ile karıştırıp prese ederek elektrik şalterleri, pencere çerçeveleri, volan, sinyal düğmesi, şalter kolları imal etmektdir. Soyadaki kazein ile ince kâğıt imali tecrübeleri iyi netice miştir.

ver­

Yakın gelecekte otomobil karoserlerinin de soyadan çıkarılan bir maddeden yapılacağını Henri Ford kendini ziyarete gelen Daimler -

Benz Şirketi müdürlerinden birine «istikbalde karoseriler tarlalarda yetişecektir» demekle ifade etmiştir. Hâlen Amerika'da magnezyum silikat ile soyadan mürekkep bir plâstik maddeden çelik imalâtma başlanmıştır. Bu çelik mukavemet bakımından demirden yapılmış çeliği aratmıyor ve bir de mühim vasıf olarak ondan daha hafif oluyor. Soyadan patlayıcı maddelerin de imal edildiğini bilhassa zikretmek isteriz. Soya sütü nasıl yapılır : Çinliler soya sütü yapmak için basit iki usul kullanırlar. 1 — Soya 12-24 saat suda ıslatılır. Yumuşatılmış olur. Bu el pres­ lerinde sıkılır. Sızan suya süt kıvamına gelinceye kadar su karıştırı­ lır ve bir tülbentten süzülür. 2 — Fasulyeler evvelâ un haline getirilir. Bir kısım una sekiz kı­ sım su katılarak on dakika pişirilir ve süzülür. Gıda kıymetini ve lezzetini artırmak için bu süte bir miktar şe­ ker, susamyağı, tuz ve fosfat katılabilir. Soya peyniri : Yukarıdaki şekillerden biri ile hazırlanmış soya sütüne temiz bir tülbent içine sarılmış bir avuç saman atmakla peynir haline getirilir. Bazıları buna peynir mayası karıştırılmasını söylerlerse de doğru de­ ğildir. Çünkü peynir mayasında bulunan ve asıl sütün peynir haline gelmesini temin eden bakteri hayvanidir. O muhitin bakterisidir. Soya sütü nebatî olduğu için onu ancak nebatî muhitte üreyen bakteriler katılaştırıp peynir haline getirir ki saman koymakla bu iş yapılmış olur. Samanda üreyen bakteri amip smıfmdadır. Nebatî muhitte ürer. Soya yağı : Fasulyeler kavrulur. Pres ısıtılır. Ancak.sıcak tâsir usulü ile çı­ karüır. 100 kilo soyadan 15 kilo yağ almaK mümkündür. Yüzde 6-8 kadar yağ küspesinde kalır. Soyanın yağı iyi saklanırsa tazeliğini uzun müddet muhafaza eder. Acımaz, asitlenmez. Aslında kokusuz bir yağdır. Lezitin : Bu bir nevi proteindir. Soyadan istihsal olunur. Genel olarak si­ nir hastalıklarında kullanılır. Yüzde 1,5-2 miktarındadır. Soyayı şeker hastaları da kullanır. Çünkü nişastası fakirdir. Bu, soyanın diğer akrabalarına göre mühim vasfıdır. Protein adi fasulyede yüzde 19, sığır elinde 17, arpada 6 olmasına

rağmen soyada 29-52 dir. Mançurya'da yetişenlerin protein nisbeti 45'e kadar çıkmaktadır. Soyanın çimlendirilmiş halde salatası da yanılabilir. Bu suretle C vitamini de teşekkül ettirilmiş olur. Küspesi : Hayvanlara verilen bu küspe sütü artırmakta, yük hayvanlarına yeter derecede kalori vermektedir. Ortalama terkibi şudur : Yüzde Küspesi 11,5 40 7,5 35 6

su protein yağ karbonhidrat madenî maddeler

1,20 fosfor asidi Küspe bayat olursa hayvanlara verilmez. Gübre olarak kullanılır. Dünya istihsali : Belli başlı soya müstahsili memleketlerin 1939-1945 yıllık istihsal rakamları şöyledir : Çin

arasındaki

: 5.650.000 ton

Mançuri : 4.091.000

»

Amçrika : 1.685.000 » Amerikan istihsali 1961 de 17 milyon tona yükselmiştir. Türkiye'de durum : Soya, memleketimizde az miktarda Karadeniz kıyılarında Ordu, Trabzon, Rize'de ekilmektedir. Buralara Birinci Dünya Harbinden sonra Şarktan getirilmiştir. Ordu taraflarına Çorum'dan geldiği bili­ nir. Çorum'a Birinci Dünya Harbinde Rusya'ya esir düşenler Mançurya'dan getirmişlerdir. Trabzon ve Rize'de adına «ballı fasulye», Or­ du'da « Ç o r u m » derler. Ballı lobya da derler. Buralarda yüzde 5-10 nisbetinde mısır ununa karıştırmak suretiy­ le ekmek yapüır. Bu suretle mısır ekmelerinin tatlı ve yumuşak ol­ duğunu, yalnız fazla karıştırılırsa unların evde uzun müddet muhafa­ zasının güçleştiğini, bozulduğunu, acıdığını söylüyorlar. Son yıllarda Rize'de bir soya yağı fabrikası kurulmuştur.

Ayrıca iş hayvanlarına mısırla karıştırılıp yal şeklinde verirler Elimizdeki istatistikler soyayı 1947 den itibaren tesbit etmişlerdir. Bunlara göre istihsal ve ekim sahası ve randıman rakamları aşa­ ğıda gösterilmiştir :

1947 1948 1949 1950 1951 1952 1953 1954 1955 1956 1957 1958 1959 1960

Ekilen saha Hektar

İstihsal Ton

Randıman Hektara kg.

41 1882 1894 2045 2571 2800 3870 5000 4840 5900 6200 6790 6900 6480

17 1867 1358 1798 1877 2900 3440 4180 4000 5200 3700 7700 5000 6000

414 992 717 879 730 1036 866 836 826 881 596 1134 724 925

Bizde soya istihsali görülüyor ki ancak son senelerde biraz inki­ şaf etmiştir. Diğer memleketlerin istihsaline nazaran pek azdır. Hektara isabet eden randıman da düşük olmakla beraber diğer akrabalarının istihsal rakamlarına benzer. Fasulye, bezelye gibi bakli­ yattan da ancak 700 1000 kg. arasında mahsul alabilmekteyiz. İhracat : 1955 yılında

1.490.130 T L . değerinde 3.672.150 kg. soya Çekoslovakya ve İsrail'e

1956 yılında

1.334.174 T L . değerinde 3.007.160 kg. Çekoslovakya, İsrail ve Macaristan'a

1957 yılında

2.472.284 T L . değerinde 5.126.000 kg. Çekoslovakya, Yugoslavya ve İsrail'e ihracı yapılmıştır.

1958 1959 1960 1961 1962

de da da de 7

2.449.237 T L . değerinde 4.192.000 kg. 2.500.335 kg. 605.211 T L . » 4.001.553 kg. 1.292.418 T L . » 2.950.000 kg. 2.387.871 T L . » ayında : 1.476.000 kg. 1.226.412 T L . »

Görülüyor ki istihsalin büyük kısmı ihraç edilmektedir. Dahilî sarfiyat pek azdır. Dünya iktisadiyatının üzerinde ehemmiyetle durdu­ ğu bu nebatın ileride bizim için de kıymetinin anlaşılıp ekonomimizin mkişafmda mühim rol oynayacağına şüphemiz yoktur.

ilâveler : Yukarıda gösterilen ihraç rakamlarından soyanın ihraç fiatımrl 75-80 kuruş olduğu anlaşılır. Bu malı her hububat taciri ihraç etmek­ te, muayyen ihracatçısı bulunmamaktadır. Soyanın bugünkti iç piyasası : Son aylarda İstanbul Ticaret Borsasında 7 Nisan 1962 de : Kilosu 78 kuruştan 600 ton Kilosu 79 kuruştan 600 ton 3 Mayıs 1962 de : Kilosu 82 kuruştan 1500 ton soya muamele görmüştiir. Son aylarda A.B.D. nin muhtelif memleketlere soya yağı ihracı . 29 Mart

1962 de 2.6 milyon libre Polonya'ya,

10 Nisan 1962 de 6.6 milyon libre Türkiye'ye ihraç etmiştir. Ankara'da Amerikan Soya Birliği Türkiye Mümessilliğinin yayın­ larına göre soyadan yapılan maddeler : Soya unundan : Pasta ve ekmek, beyaz ekmek, özel ekmekler, kurabiye, bis­ küvi, tatlılar, çörekler, simitler, pandispanya, kek, sandviç, batonsale, makarna, şehriye, sosis, et konserveleri, et suyu, köfte, hazır yiyecekler, ısıtılan yiyecekler, tava böreği - gözleme, özleştirici,.özel katmalar, sıvı yiyeceklerden 900 kalorilik tip sun'î süt, kuru çocuk maması, konserve çocuk maması, sert şekerler, ezmeler, şeker has­ taları ve allerjik kimseler için özel gıdalar, yüksek proteine ihtiya­ cı olanlara salça ve lezzet maddeleri, çorbalar. Soyanın endüstride : Yapıştırıcı, kontrplâk yapımı, duvar kaplamaları yapımı, kar­ ton yapıhu, böcek öldürücü ilâç yapımı, sun'î tahta yapımı, boru ek yeri yapıştırıcısı, özel levha yapımı, muşamba yapımı, kumaş yapımı, kumaş boyaları, maya yapımı, antibiyotik yapımı, bira ya­ pımı, arı yemleri. Yağı alındıktan sonra kalan küspesinden : Hayvan yemleri, tavuk yemleri, protein hülâsaları, ev hayvan­ ları yemleri, tilki ve kürk hayvanları yemleri, balık yemi, gübre, riolgu maddeleri, vitaminler, antibiyotikler, ilâçlar.

Iz»ole edilmi ş proteininder i ! Yiyecekleri takviye edici maddelerden özellikle protein mik­ tarlarını artırmak ve besleyici değeri yükseltmek için : Sosis, parça et, lezzetlendirilmiş et, köpük halinde protein, şe­ kerleme, fondan şekeri, içecek madaeleri, soya sütü, endüstride kâ­ ğıt kaplama, yapıştırıcı, suda eriyen boya yapımı, yangın söndürme maddesi (köpük yapan), dolgu maddeleri, kumaş, kâğıt, elyaf, bit­ kisel yün. Rafine edilmi ş soy a yağında n : Antibiotik yapımı, yemeklik yağlar, mayonez, margarin, ilâç yapımı, salata garnitürü, salata yağları, sandviç garnitürü, sebze garnitürü, yumuşatıcı maddeler, dinlendirici maddeler, muşamba yapımı, yağlı dokumalar, koruyucu kaplamalar, macun, teneke ve maden cilâsı, duvar kaplamaları yapımı, kaplama maddeleri, öz (iç) yağları, dezenfektan maddeler, elektrik izole edici maddeler, böcek öldürücü ilâçlar, matbaa mürekkebi, plâstik maddeler, sabun, su geçirmeyen çimento. Soya Lezitininde n : Fırın mamulleri ve şekerlemelerde subye maddesi olarak, çi­ kolatalarda ve ilâçlarda yüzey kaplama maddesi, hekimlikte ve özel gıda yapımında besleyici olarak, margarin yapımında birleştirici olarak, garnitürlerde kıvam verici olarak, maya ve alkol yapımında köpüğü önleyici, boya, mürekkep, böcek öldürücü ilâçlar, lâstik ve kauçuk yapımlarında yayıcı olarak, kozmetik, boya, buzağılar için suni süt, toz madenler, dokumalar, kimyasal maddeler yapı­ mında ıslatıcı madde olarak; subyelerde, dericilikte kıvam verici madde olarak, geri tepmeyi önleyici birleşim, petrol. Doğrudan doğruy a soyada n yapıla n maddele r : Patlatılmış (Vülkanize) soyadan : Şekerleme maddeleri, hububat kahvaltılık maddeleri, şekerle­ me, soya kahvaltılıkları, buharlanmış soyadan, soya tereyağı, soya kahvaltılıkları, tam yağlı soya unundan : Ekmek, şekerleme, tatlı hazırlama karışımı, dondurulmuş tatlılar, tava böreği unu, kızart­ ma yağı, pasta kabuğu, tatlı maddeler. Kavrulmuş soyadan : Şekerleme maddeleri, şekerleme, kurabiye malzemesi, kurabi­ ye garnitürü, bisküvi malzemesi meşrubat garnitürü, soya kahvesi, soya kreması, baharat karışımı, T a m yağlı soya tanesi : Tohumluk, pişirilip yemek yapımı, çimlendirip salata yapımı, hayvan yemi .

Diğer soya türevleri : Anzimler, proteinli ve azotlu mayalar, soya peyniri, soya sütü, soya salçası. H a m soya yağından : Gliserin, yağ asitleri, sterol, stigmateral, tocohperol ,sitosterol, hormonlar. Soya margarinlerind e son gelişmele r : Tarım Bakanlığı Ziraat İşleri Genel Müdürlüğünün aylık haber1er neşriyatından edindiğimiz bilgiye gâre : Soya yağı meselesini İspanya zaviyesinden tetkik eden Barse­ lona'da münteşir ( L i p i d o s ) gazetesi şunları yazmaktadır : (Birçok Avrupa memleketlerinde olduğu gibi margarin tâbiri ile nebatî plâstik yağ tâbirleri Amerika'da eş mânâ taşımaz. Mar­ garin denilince tereyağma benzer. Bilhassa sofrada kullanılan ve takriben % 80 katı yağ ile % 20 sudan mürekkep bir mamul anla­ şılır. Karoten gibi nebatî maddelerle margarinin sarıya boyanması na kanunen müsaade olunduktan sonra imalâtçılar gerek yapılışı gerek yağcılık durumunda bir hayli ıslâhat meydana getirmişlerdir. Sertleştirilmiş % 100 soya yağı ihtiva eden margarin yapılması tecrübe edilmiş, fakat netice tatminkâr olmamıştır. Kuzey Ameri­ kan margarininde % 80 soya yağı, % 20 diğer yağlar bilhassa pa­ muk yağı vardır. Bazı margarinler soya yağı ile pamuk yağı sertleştirilerek ya­ pılır. Şimdiye kadar Avrupa'da sertleştirilmiş soya yağı ihtiva eden margarin markasına rastlanmamıştır. Plâstik nebatî yağa gelince, susuz bir yağ olup ev kadınları ve lokantalar tarafından istimal edilmektedir. Bu karışıma % 90 nisbetinde sertleştirilmiş soya ya­ ğı ithal edilebüir. Plâstik yağ iki tiptir. Birisi idrojenli, diğeri kar­ ma. Birincisi daha yaygındır. İkincide çok sert bir yağa akıcı veya yarı akıcı bir yağ üâve edilir. Kuzey Amerika pazarlarında birincisi daha çok aranır. Plâstik mürekkep bir yağda soya yağı 90-100 de bir iyod emaresi taşır.) Ekmeklik un a katılmas ı halind e : Ekmekteki proteinin besleyici değeri, soya onu ilâvesiyle art­ maktadır. Bu durumun « l y s i n e » ve «Threonine» muhtevasını artır­ mak avantajı da vardır. Bunlara mukabil «Methionine» soya yüz­ desine nisbetle azalmaktadır. İtalya'da soy a : Soya İtalya'da ortalama yılda 500 ton kadar istihsal edilmek­ tedir. Buna mukabü yüda istihlâk miktarı 25.000-37.000 ton civa-

rmdadır. italya'da soyadan sun'î elyaf yapan ve kumaş dokuyan fabrikalar mevcut olup en çok bunlar soyayı istihlâk etmektedir. 1960 yılında Türkiye'de soya ekimi :

Ordu Rize Samsun Trabzon

Hektar 4670 550 825 332

,

İstihsal Ton 4400 580 705 300

Hektara verim Ton 924 1054 854 903

Görülüyor ki bizde dönümünden 85-100 kilo arasında istihsal vardır. Bu istihsal çapa yapmadan ve sulamaksızm ve iyi tohum kullanmaksızm yapılan istihsaldir. İ y i bakılırsa bizde de dönüm başına 200 kiloya çıkmaması için bir sebep görülemez. Bu halde dönümden getirdiği para pirinç müstesna diğer hububat ile bakliyat gelirine te­ kabül eder. Hattâ onları geçer. Ayçiçeği, susam, kolza ekimlerinin gelirlerini de geçebilir.

SUMAK RHUS Anacardiacees fasilesinin Terebantacees ailesinden ayrılmış 125 tâli kolun bir tanesi de «Rhus» koludur. Rhus, bütün sumak çeşitle­ rini içine alır ve bütün tropik ve orta sıcak bölgelerde bulunur. Belli oaşlı çeşitleri şunlardır : Tabak ( d e b b a ğ ) sumağı (Rhus çorlara) : Buna Fransızlar «Sumac des coroyeurs» veya « R o u des coroyeurs» derler. 3-4 metre boyunda bir ağaççıktır. Yaprağı tüylü, kenarları dişli ve dikenlidir. Beyaz çiçek açar. Meyvesi disk şeklinde ve dışı et­ lidir. Bu meyve garnitür olarak ve salça gibi kullanılır. Ekşi lezzette­ dir. Limon yerine geçer. Türkiye'de bu meyveye «Zerdeçaî» derler. Hemen diyelim ki, asıl zerdeçaî Hindistan'da yetişen «Curcuma longa» denen bir nebatın köklerine denir. ( T u r m e r i c ) . Bu, bizim için ithâî mahdır. Tabak sumağının bütün kısımları tanenlidir. Tomurcukları, dal­ ları ve yaprakları kurutulup dövülerek deri tabaklamada kullanılır. Bilhassa Marok'ta ( F a s ) maroken imalâtçıları bunu kullanır. Ayrıca, kabukları bir renk maddesi taşır. Sicilya'da derileri bu­ nunla siyaha boyarlar. Odunun özü kırmızı renk verir. Odunu hafif ve kıymetlidir. Bu cins sumak Akdeniz bölgesinin kurak yerlerinde çok vardır. Boyacı sumağı (Rhus cotinus) : Buna «Sumac des teinturiers» veya «Sumac fustet» veya «Arbre â perruique», «Fustel» derler. 2-3 metre boyundadır. Çiçeği seyrek sal­ kım halindedir. Bunun da meyvesi disk şeklinde ve bizde zerdeçaî adiyle tanınır. Lezzeti diğerinden pek farklı değildir. Yaprakları, dalları, genç fidanları deri tabaklamada kullanılır. Yapraklarına köylümüz « T e t r e » der. Her iki sumakta tanen nisbeti yüzde 13 ten 28.6 ya kadar değişil. Odunu esmer kırmızı renktedir. Odunun özü sarıboya maddesi verir. Buna «Fisetin» derler. Bunlardan başka Japon sumağı «Sumas verni wrushi» Japonya'­ da yetişir ve gövdesi yarüarak akıtılan mayi Japon lak'ı adı altında piyasaya sürülür. Çinhindinde bulunan «Rhus. succedana» çeşidi de makbul bir lak verir. Amerika'da yetişen kokulu sumak'm yaprakları

kaynatılıp içilir. Bunu ve tabak sumağı yapraklarını ateş düşürücü olarak da kullanırlar. Bahçelerde dekor olarak kullanılan Virginia sumağı, tüylü su­ mak. Sumac elegant, Rhus radicans çeşitleri ticarî kıymette değildirYalnız yaprakları ateş düşürmekte kullanılır. Fransa'da Garon bölge^ sinde «Sumac redoul» denen bir cinsinin az miktarda ziraati yapıl­ maktadır. Türkiye'de durum : Sumak bizde orman mahsuUerindendir. En çok Batı ve Kuzey Anadolu ormanlarında boyacı sumağı ve tabak sumağı bulunur. İs­ tihsalini orman idaresi veya idareden ruhsat almış köylülerimiz ya­ par. Yıllık istihsal miktarı istatistiklere alınmamıştır. Bir orman is­ tatistiğine göre 1930-1936 arasında 5000-16000 kg., İ937 de 28.100 kg. sumak istihsal edilmiştir. Bu rakamlara kabuklu, kabuğu çıkarılmış ağacın özü yani fisetin ve meyvesinin ne miktarlarda dahil edildiği açıklanmamıştır. İhracı : Sumak ekseriyetle dahilde sarfedilir. Boyacı sumağı halı ve el tezgâhları mamullerinin boyanmasında, tabak sumağı köylünün av denlerini tabaklamada ve mahallî tabakhanelerde kullnılır. İhracat az olmaktadır, ihraçta sumak bazan rodol diye ve bazan füstel diye git­ mektedir. Rodol çok tanen ihtiva eden nebatlara verilen genel bir isimdir. İhracatın bu faslında debagatta kullanılan ve rodol diye gi­ den nebatın ne olduğu açıklanmalıdır. 1953 1954 1954 1955 1956 1957 1958 1959 19Ü0

de 373 T L . değerinde de 4.447 T L . » de 13.208 T L . » de 4.064 T L . » da 525 T L . » de ihraç edilmemiştir. de 478 T L . » da 2.756 T L . » da 11.760 T L . » 19.373 T L . » 1961 de 13.461 T L . »

176 4.571 88.225 32.481 1.250

kg. kg. kg. kg. kg.

sumak sumak rodol sumak sumak

900 6.700 35.000 55.150 6.242

kg. kg. kg. kg. kg.

sumak sumak sumak ($ 2.80 den) sumak ($ 9 Hradan) sumak

A.B.D., Suriye ve Lübnan'a ihraç edilmiştir. 1962 7. ayında ihraç edil­ memiştir.

SUSAM SESAMUM ORIENTALE Genel duru m Susam senelik bir nebattır. 60 santimden 1,5 metreye kadar boy­ lanır. Menşeinin Hindistan olduğu söylenmektedir. Yazları sıcak ve oldukça rutubetli iklimde iyi mahsul verir. Kalkerli toprakları sever. Tohumu yağca zengindir. Keten tohumu kadar küçüktür. İklime göre siyah, esmer ve kırmızımtrak, sarı renklerde olur. Susam tohumu nebatın üzerinde kapsüller içindedir. Her kapsül­ de 200 adet bulunur. Kapsüller 3-4 kademe halinde teşekkül eder. Bi­ rinci kademe kurumuş, ağzı açılmış, taneler dökülmeye başlamış iken, ikinci kattakiler henüz olgunlaşmamış, üçüncü kat teşekkül halinde, dördüncü kat çiçektedir. Nebatın bu gayri muttarid durumu yüzün­ den mahsul tam olarak alınamaz. Köylümüz birinci kat kapsüller ol­ gunlaştığı zaman diğerlerini beklemeden hasadı yapar. Beklerse onu da kaybeder. Kapsüllerin ağzı açılmıştır. Az bir rüzgârla bile tohum­ lar dökülür. Bu suretle yapüan hasadda, mahsulün içine diğer katlardaki ol­ gunlaşmamış, yağca zayıf tohumlar da karışır. Bunlar malın yağ kıy­ metini düşürür. Tohumluk olarak kullanılırsa bitmezler. Köylü, eki­ len susam tohumunun yarıdan fazlasının bitmediğinden şikâyetçi­ dir. Sebe p budur. Hasadı, sökmek suretiyle dövme usulüdür. Bu suretle yapılan ameliyede tohuma çok toprak karışmaktadır. Mahsulün içinde bulu-nan toprağı, ikinci bir ameliye ile ayırıp piyasaya temiz olarak şevkim temin etmek lâzımdır. Bazı tropik bölgelerde kapsüller açılmadan bi­ çilerek dövme usulü tatbik edilmektedir. Verimi : Hemen bütün Şarkta istihsal usulü ayni olduğu için, dönümün­ den alınan miktar da birbirine uymaktadır. Dönümden ortalama 60 kg. alınmaktadır. Sıcak bölgelerde senede iki defa mahsul alınan yer­ ler vardır. Dünyada en çok susam eken memleketler Çinhindi, Türki­ ye, Mısır, Sudan ve Amerika'dır. Susam yağ ı v e kullanıldığ ı yerle r : Susam tanesinin terkibinde % 56 kadar yağ vardır. Bunun % 48 i

Olkarılabilir. Susam yağı sarı, kokusuz, hoş lezzethdir. Güçlükle acı­ laşır. Donması, keten yağma nazaran, daha yavaştır. Türkçe adı «Şır­ lağan yağı» dır. Cenup illerimizde « Ş i r i k » derler. Sun'î yağların terkibine girer. Saf olarak da istihlâk olunur. Ecza­ cılıkta, kozmetik imalinde, makine yağlamakta, tenviratta kullanılır. Bizde susamın mühim bir kullanma sahası tahin^helvacılığmdadır. Ay­ rıca tohum halinde simitlerin ve çöreklerin üzerine serpilir. İstihsalimiz : En çok susam istihsal eden bölgelerimiz Antalya, Aydın, Balı­ kesir, Bursa, Çanakkale, Denizli, Seyhan, İçel, İzmir, Manisa ve Muğla illerimizdir. Senelik istihsal miktarı 1958 de 48.000 ton, 1959 da 46.500 ton, 1960 da 44.000 tondur. Elde mevcut son rakam 1960 yuma aittir. İhracatımız : 1954 de 1955 de 1956 1957 1958 1959 1960

1961 1962

29.032 11.411 314.802 74.951 166.472 295.092 19.004 94.721 81.438 103.771

T L . değerinde 16.340 kg. tahin TL. » 6.591 kg. tahin TL. » 1.023.336 kg. susam küspesi da TL. » 239.000 kg. susam küspesi de TL. » 787.718 kg. susam küspesi de TL. » 2.004.967 kg. susam küspesi TL. » 30.300 kg. susam tohumu da TL. » 644.000 kg. susam küspesi TL. » 396.340 kg. susam tohumu da TL. » 621.935 kg. susam küspesi ($ 2.80 den) 198.565 T L . » 124.740 kg. susam küspesi ( $ 9 Ur adan) 30.800 T L . » 151.500 kg. susam tohumu ($ 2.80 den) de 157.410 T L . » 270.000 kg. susam küspesi 1.819.334 T L . » 788.934 kg. susam tohumu 7 ayında : 66.450 T L . » 38.275 kg. susam küspesi 384.806 T L . » 148.670 kg. susam tohumu 2

ihraç edilmiştir. Susam küspesi ihracatı Danimarka, İngUtere, Çekos­ lovakya, isviçre, Macaristan ve Yugoslavya'ya; susam tohumu ingil­ tere ve Suriye'ye yapümıştır. Tahin Finlandiya ve İsviçre'ye ihraç edümiştir.

ŞEFTALI PECHE Şeftali, Rosacees familyasından «Prunus persica, persica vulgaris, amygdalus persica» gibi isimlerle anılan ağacın meyvesidir. Orta sı­ cak ve rutubetli iklim ister. Halen Güney Avrupa memlekletlerinde, Kaliforniya'da, Çin, Iran ve Güney Afrika memleketlerinde yetiştiril­ mektedir. Taşçekirdekliler üzerine aşı yapmak suretiyle elde olunur. Derin vadilerde şeftali üzerine, kuraklık tehlikesi olan kireçli toprak­ larda badem üzerine, kireçli ve çakıllı topraklarda kayısı üzerine, ol­ dukça derin ve toprak altı nerrili olan yerlerde erik üzerine, bodur ağaç olmak üzere verimsiz topraklarda çakaleriği üzerine aşılanmak­ tadır. Bu sonuncuda yegâne mahzur, aşıdan sonra ağacın dip sürgün­ leri vermesi ve daima temizleme mecburiyeti olmasıdır. Badem üzeri­ ne aşının her yerde iyi netice verdiğini, ayrıca belirtmek lâzımdır. Kullanıldığı yerler : Şeftalinin meyvesi, çiçeği, çekirdeği, ağacın kabuğu, yaprağı, çekirdeğinin yağı kullanılır. Meyvesi şekerlidir. Levüloz ihtiva eder. Taze ve konserve olarak istihlâk edilir. Çiçeği: Amygdalin ihtiva eder. Parfümeride kullanılır. Yaprağında ve bademinde: Uçucu yağlar, amygdalin bulunur. Şeftali çekirdeği yağı bademyağı gibi yumuşatıcı olarak, kabuğu ve yaprağı kurtları düşürücü, hararet düşürücü, idrar çoğaltıcı olarak kullanıhr. Çekirdeği badem halinde pastacılıkta kullanılmaktadır. Meyvesi gıdadır. Ferahlık verir. Antiskorbütiktir. Şişkinlik indiri­ cidir. Ağacın zamkı da arapzamkı gibi sanayide kullanılır. Yenirse nez­ leyi keser. Rahatlık verir ve kabız yapar. Şeftalinin konservesi, meyve suyu, marmelâtı yapüdığı gibi, ra­ kısı, alkolü de yapılmaktadır. Ayrıca, olgun meyveleri kuru sıcak ha­ va muvacehesinde kurutularak şeftali kurusu halinde de satışı müm­ kündür. Piyasalama : Taze olarak sevk için bahçeden şafak vakti serinlikte toplanır. Ol­ gunlaşmadan iki gün evvel toplanmalı ve serin bir yerde olmaya bıra­ kılmalıdır. Sevk mahallinin uzaklığına göre, olmadan 5-6 gün evvel toplanır. Sandık ambalajlara konur. Ambalaj da en çok iki sıra yapıl-

malıdır ve üst sıra alt sıradakilerin aralarındaki boşluklara dizilmelidir. Ayrıca standardize edilmelidir. Büyük şeftali elde etmek için ağaçta meyvenin çekirdeği sertleş­ meden seyreltilir. Bursa'da meyvesi çok sık olması halinde beher ağa­ ca 30 kg. hesabiyle seyreltilmektedir. Beher şeftalinin olgunlaşması için 40 yaprak hesap edilmelidir. Seyreltme meyveyi büyütür. İstihsal : İstatistiklere göre Türkiye'de şeftali ağacı ve şeftali istihsali yıl­ da yıldan yıla artmaktadır. En son 1959 da yurdumuzda 4.190.000 şef­ tali ağacı sayılmış ve 81.195 ton şeftali alınmıştır. Yegâne şeftali istih­ sal bölgemiz Bursa ilidir. Diğer ilierimizde müteferriktir. Bu yjl (1961) Bursa'nm şeftali istihsal yekûnu 70.000 ton tahmin edilmektedir. Ağaç sayısı 2.000.000 kadardır. Yetiştirilen çeşitler : Mayısçîçegi, goldenjübile, hâle, dikstreet, karmen, elberta, flover, redhaven, redbörd, halehaven, beşondört v.s. dir. Bunlardan beşondört'ün eti beyaz olduğun­ dan ihraç için tutulmuyor. İhracatta dışı kırmızî,'eti sarı olanlar aran­ maktadır. Godenjübile de yola mukavemetsiz olduğundan tutulma­ maktadır. Diğerleri ihraca, kalite ve renk bakımından elverişlidir. İhracı : Şeftalinin dış piyasalarda alıcısı çoktur. Ancak bizde ambalaj, nakliye zorlukları ve organizasyon noksanlığı bu işten kâfi derecede döviz sağlamamıza mâni olmaktadır. Komşumuz Yunanistanda bu yıl istihsal yekûnu 65.000 ton tahmin edilmekte ve bunun 40.000 tonu­ nun ihracı için tedbirler alınmaktadır. Biz bu yılki mahsulün ne mik­ tarını ihraç edeceğimizi henüz bilmiyoruz. Aşağıdaki ihraç rakamları­ na bakılırsa bunu 5.000 tondan fazlaya çıkarabileceğimiz ~ mümkün görülmemektedir. Nakliye ve kab tedariki zorlukları sebebiyle yjurt içindeki seykiyat da gereği gibi yapılamıyor. Aslında, çıkan mahsul, meselâ bu yıl nü­ fus başına 2.5 kg. kadar isabet eder ki, şeftaliyi yurt içinde sarfetmekle bile' kıymetlendirebiliriz. Doğu illerimiz bu mahsulden faydalana­ mıyor. Son yıllardan : 1958 1959 1960 1961 1962

de da da de 7

197.421 T L . değerinde 407.412 kg. 702.637 T L . » 2.375.950 kg. ihraç edilmemiştir. 261.899 T L . » 451.098 kg. aymda : 174.457 T L .

»

173.371 kg. şeftah B. Almanya, Hol­

landa, Kıbrıs'a ihraç edilmiştir. Diğer yıllarda ihracına tesadüf edile­ memiştir.

ŞÎMŞÎR BUXUS SEMPERVIRENS Euphorbiacees fasilesinin Buxacees kolundan ağaç veya ağaççık­ tır. Söğüt yaprağı gibi yapraklı, yaz kış yeşil, çiçeği dalda erkek ve di­ şi ayrı, meyvesi kapsül halinde, tohumu kapsül içinde küçük ve siyah renktedir. Akdeniz havzasında, İspanya, Yunanistan, Kuzey Afrika, Portekiz, Güney ve Merkezî Avrupa'da, Türkiye, Iran, Himalaya ve Japonya'da bulunur. Özellikle iki çeşidi kültive edilmektedir. 1 — Adi şimşir (Buxus sempervirens. 2 — Mahon şimşiri (Buxus Balearica). Adi şimşir yerini bulursa 5-6 metre, mahon şimşiri 20 metre irtifaa kadar dümdüz yüksehr. Bunlardan başka bir de bahçe kenarlarında bordur olarak kullanılan bodur şimşir ve diğer çeşit şimşirler var­ dır. Burada bahsimizin konusu adi şimşirdir. Yurdumuzda ve diğer yerlerde şimşir nev'inin özelliklerini taşıyan ve en çok istifade edilen budur. Adi şimşir, fazla rutubetli olmamak şartiyle her toprağa intibak eder. Çok eskiden teşekkül etmiş bir ağaçtır. İnsanlığın, teşekkülün­ den evvel Pliosen devri arazininluf yığınları arasında bugünkünden az farklı şimşir fosillerine tesadüf edilmiştir. Çoğaltılması tohumu ile, köklü çelikleri ile, daldırma usulü ile yapılır. Sık orman halinde veya ayrık nizamda yetiştirilebilir. Kullanıldığı yerle r : Şimşirin odunu, kökü, çiçeği, yaprağı, odun kısmının kabukları kullanılır. Odunu çok serttir. Yoğunluğu fazladır. Sarı renktedir. Odu­ nu ile pek çok çeşitli eşya ve malzeme imâl edilir. Tıbbî âletler, oyım âletleri, mensucat makinelerinin bazı parçaları ve mekikler yapılır. Buxsus Balearica tipi oldukça geniş ve uzun kereste verir. Odunu, odun üzerine oyma yapanlar tarafından da aranır. Şarkta şimşir ka­ şık meşhurdur. Madenî kaşıklara nazaran hafif, dayanıklı, pürüzsüz ve yıkanması kolaydır. Şimşir yaprakları tıpta kullanılır. Acı lezzettedir. Bira imalinde şerbetçi otuna az miktarda katılabilir. Fazlası tağşiş sayılır. Doğrudan yenirse hem ishal yapar hem de kusturur. Bazı hayvanlar için zehirli­ dir. İran'da şimşirliklere deve sokulmaz. Develer bunun taze sürgün­ lerini pek severler, fakat yediklerinden bir müddet sonra ölürler. Tohumlan çok serttir. Tahta üzerine resim yaparken oyuklar açılıp tohumları dizmek suretiyle kullanılır. Ağacın kabukları nar kö-

kü kabuklarının yaptığı tesirleri gösterir. Kaynatılarak suyu içilirse ateş düşürür. Tifoya, frengiye, romatizmaya ve tenyaya karşı kullanı­ lır. Bazı sahalarda Gaiac ve sinameki ile aynı vasıfları taşır. Şimşirin bütün kısımdan ve özellikle kökleri bir alkoloid ihtiva eder ki, buna «Buxine» derler. Ayrıca «Parabuxine» ihtiva eder. Ates düşüren bunlardır. Bir de kendine has bir reçine ihtiva eder. Müshil tesiri gösteren budur. Buxine eterde çok, alkolde az erir. Suda erimez. Nitrik asitle sa­ rıya boyanır. Diğer nebatlardan çıkarılan (Bebeerine, Pelosine) mad­ deleri ile aynı vasıftadır. Buxine ateş düşürücü olarak 0.50-1 gr. dozda kullanılır. Sülfat dö kinin tesiri gösterir. Kaynatılmış odunun, kabu­ ğun, yaprağın suyu muhtelif dozlarda nezleye karşı, safra ifrazatını arttırmak için, müsekkin ve münebbih olarak kullanılır. Ayrıca saç çıkarılmasını temin için kullanılmakta iyi neticeler alınmaktadır. Türkiye'de durum : Şimşir bizde kendiliğinden yetişmiş ormancıklar halinde Karade­ niz ormanları içinde bilhassa Rize ve Çoruh Vilâyelteri ormanlarında, Zonguldak ve Kastamonu ormanlarında, Zonguldağm Yenice ırmağı yamaçlarında ve bu ırmağın kollarından şimşir deresi havalisinde. Ye­ nicenin güney batısındaki Kuz ormanlarında, Bartın çayı yamaçların­ da bulunur. İstihsali orman idaresi tarafından yapılmaktdır. Yıllık şimşir odunu istihsalinin miktarı hakkında sıhhatli bir istatistik tutul­ mamıştır. Yalnız bir orman istatistiğine göre 930-937 yılları arasında yılda 200 ile 1000 ton arasında ve 937 de 366 ton istihsal yapılmıştır, tır. Şimdiye kadar bir şimşir koruluğu tesis edilmek üzere herhan­ gi bir teşebbüste bulunulmamıştır. Kıymetli ağaçlardan sayılan ve kul­ lanma sahasının genişliği meydanda olan bu ağacın çoğaltılması tav­ siyeye şayandır. Bolu vilâyeti sahasındaki ormanlarda Kayacık (Ostrya carpinifolia) denen bir çeşit ağaç vardır ki, oralarda şimşir yerine kullanılır. Odunu çok serttir. Kıymetli ağaç olmasına rağmen köylü bunu ziraat âlet ve edevatı yapmakta ve hattâ ısmm.a vasıtası olarak kullanmak­ tadır. İhracı : Şimşir ihraç mallarımızdan birisidir. Fakat istihsali azdır. BeUi başlı' alıcı memleketler İngiltere ve Batı Almanya'dır. Gümrük tari­ fesinin 44.03, 44.04, 44.05, numaralarında yer almaktadır. Bu numara^ larda (ceviz, şimşir, ıhlamur, dişbudak, limon, zeytin, tik, sedir, aba­ noz, maon, pelesenk, demirhindi ve memlekette yetişmiyen sair ağaç­ l a r ) da yer almaktadır. Bu itibarla yıllık ihraç miktarının neden iba­ ret olduğu ayırd edilmemiş fakat tekliflerin çoğu zaman İngiltere ve Batı Almanya'dan geldiği anlaşılmıştır,

TEREBENTIN TEREBENTHINE Terebentin, çamsakızı (reçine) den istihsal olunur. Eskiden reçine bir kaç içinde ısıtılmak suretiyle istihsal olunurdu. Şimdi bu usul terk edilmiştir. Çünki yangın tehlikesi mevcut idi. Halen reçineye sıcak buhar sevketmek suretiyle yani istim yolu ile elde edilmektedir. Terebentinlerin terkibi çam ağacının cinsine ve bölgelere göre değişir. Fransa'da yalıçamı (pin maritime) den, A. B. D. lerinde (pinus australis'ten, Orta Avrupa'da karaçam (larix europea) dan, Rusya'da sarıçamdan, bizde sarı ve karaçamlardan istihsal edilen reçinelerden alınır. Terebentin tâli bir mahsuldür. Reçineden kolofan istihsal eder­ ken bu da alınır. Kullanıldığı yerler : Terebentin sıvı haldedir. Hava temasında yağlı maddeleri eritir. Onları lüzucî bir kıvama getirir. Bu özelliği sanayide pek çok sahalar­ da işe yarar. Bilhassa vernik ve renk verme sanayiinde çok kullanılır. Beyaz üstübeç imaline yarar. Resim boyaları bununla yapılır. Sürül­ düğü yerden uçar. Madde oraya yapışır. İlâç sanayiinde de kullanılır. Maddeleri uçucu hale veya subye haline getirmekte işe yarar. Terebentin cilde sürülürse orada yanma hissedilir. Buharı tenef­ füs edilirse nezleyi, öksürüğü ve hazım güçlüğünü arttırır. Dahilen 4 gram kadar alınırsa boğaz kurur, baş ağrısı başlar, uyku getirir, kan deveranı azalır, yavaşlar. Fazlası zehirlidir. Beyin felci ypar. Murdarilik felci de yapar. Refleksleri azaltır. Kalp ve teneffüs cihazına da tesir ederek insan komaya girer ve ölüm vuku bulur. Bazı kimselerde teneffüs etmekle bile ağır tesirler gösterir. Vücuda giren kısmını idrarla veya teneffüs, terleme ile vücut atmıya çalışır. Bu durumda idrar yollarında da arıza yapar. Acide glucoronique ile birleştirilirse menekşe kokusu verir. Bu özelliğinden istifade ile parfümöride kullanılır ise de mezkûr menek­ şe kokusu sıhhate zararlıdır. Böyle olmakla beraber tıpta muayyen dozlarda bazı hastalıkların tedavisinde iyi sonuçlar alınmaktadır. Meselâ, mesane ve idrar yolu hastalıklarına muayyen dozları iyi gelmektedir. Kullanma teneffüs yo­ lu ile olursa (doktor tavsiyesi i l e ) akciğer ve nefes borucukları hasta­ lıklarına ve akciğer kanserine iyi gelmektedir. Nevraljide de iyi sonuç­ lar alınır. Bilhassa siyatiğe iyi gelmektedir.

Ayrıca müsekkin ve hazım cihazından kurtları düşürücüdür. Bu iş için günde 1-4 gram muayyen aralıklarla kapsül veya şurup halin­ de alınır. Ayni zamanda fosfordan zehirlenmeye karsı iyi bir panzehir­ dir. Diğer terebentinle r : Terebentin veren ağaçlar yalnız çam ağaçları değildir. Bunun çe­ şitli terkiplerle istihsaline yarıyan ağaçlar öü fasilede 600 nevi olarak kabul edilmektedir. Çam çeşitlerinaen başka, fıstık ağaçları (pistachier) da ayrı vasıfta terebentin verir. Sakız ağacından çıkarılan sakız (mastic) den istihsal edilen terebentin (terebenthine de Chio» sakız terebentini adı altında tanınır. Makbul bir terebentindir. Yunanistanm meşhur mastika rakısı bununla yapılır. Fıstık ağacının terebentinini ve reçinesini Güney illerimizde birçok hastalıklara karşı tütsü vermek usulü ile kullanırlar. Fransa'da «sapin argente» denen çam çeşidinden istihsal edilen te­ rebentine atlas terebentini «terebenthine de citriodore» derler. Limon kokusu, portakal kokusu verdiğinden parfümöride çok kullanılır. Bu ağacın reçinesi yoktur. Kabuğu yarılıp akan suyu alınırsa bu sudan terebentin istihsal edilir veya öylece suyu kullanılır. Ağaç 30 metreye kadar boylanan bir ibreli çeşididir. Terebentin esans ı : Bahsimizin konusu olan çam reçinesinin terebentininden tekrar 80 dereceyi geçmemek üzere havasız kapta ısıtılmak suretile tereben­ tin esansı, terebentin ruhu dediğimiz esans elde olunur. Bunu adı «Terebenthene» dir. Bu madde renksiz bir sıvıdır. Uçucudur. Parfü­ möride limon, portakal esansları bununla yapüır. Bu esans ateşe tutulursa muntazam v e is vererek yanar. İsi bir yerde toplanarak piyasada satılan toz boyalardan ( İ s siyahı tozboya) elde edilmiş olur. Terebentin esansı hararet muvacehesinde tuzruhu veya brom asidi ile birleştirilirse (cymene) denen bir madde husule gelir. Bu madde kimyon tohumlarında bulunan ve hayvanı yağlara benziyen terkipte bir yağdır. Tuzruhu ile muayyen usuller altında husule getirilen kristaller «kâfur» vasfmdadır. Bu suretle sun'î kâfur da yapüır. Terebentin istihsa l eden memleketle r : Fransa :. Ortalama yüda 80.000 ton, A.B.D. yüda takriben 300.000 ton, Yunanistan 6-7.000 ton, Portekiz 10-12.0000 ton, ispanya 7-8.000 ton terebentin istihsal eder. Türkiye'de duru m : Reçineden kolofan istihsal ederken tâli mahsul olarak ve ayrıca

Çıralı çam kök ve gövdelerinden istim yolu ile (neftyağı) adı altında terebentin istihsal edilmektedir. İstihsal miktarı yılda 250-300 tonu geçmemektedir. Memleketimizde bu maddenin sarf sahası pek dardır. Belli başlı kullanma sahası boya sanayiimizdedir. Vernik sangıyiimiz zayıftır. Tıbbî sahalarda da kullanılmamktdır. İleride reçine istihsali artarsa ve kolofan olarak ihraç edilirse elde kalacak terebentini düşün­ mek icbedecektir. ikinci Dünya Harbinde Portekiz'in mal elinde kaldı. Sarf yeri bulamadı. Bir miktar benzine karıştırıldı ise de motörlerde is yaptı ve tıkanmalara sebep oldu. Halen dünya piyasasında mal çok vardır. H e r hükümet buna yeni sarf sahaları aramaktadır. İhraç imkânları zayıf görülmektedir. Bizim de bu hususta tedbirler almamız ve hiç değilse halen kullanümakta olan sahalarının genişletil­ mesi cihetine gitmemiz icabetmektedir.

VİŞNE KURUS U GRIOTTE SECHEE Vişne, «Cerasus vulgaris» veya «Acida vulgaris» denen ağacın meyvesidir. Yabanisi «Cerasus syivestris» veya «Prunus cerasus» tur. Rocacees familyasındandır. İngilizce : Agriot, sourcherry. Almanca : Sauerkirsche. Fransız­ ca: Griotte, cerise aigre gibi isimlerle anılır. Menşei malûm değildir Kuzey yarım küresinin ormanlarında yabanilerine rastlanır N e zaman ehli hale getirildiği de bilinmemektedir. Yabanisini ıslâh et mek kolaydır. Sürgünlerini köklerile koparıp başka yere dikmek su retiyle üretilmesi mümkündür. Ayrıca çekirdeği ile de çoğaltüır. Mah­ lep veya yabani kiraz (kuşkirazı) üzerine aşı yapılarak aşılı vişne elde olunur. Vişne halen dünya üzerinde Avrupa'nın güneyinde özellikle Bal­ kan memleketlerinde, Türkiye'de, Himalaya civarında, Kuzey Ameri­ ka'da ve Kanada'da yetiştirilmektedir. Kiraza nisbetle daha az boyla-^ nır ve dalları yaygın da olmaz. Yine ona nisbetle dalları ince ve sarkık­ tır. Meyvesi ekşi ve yumuşaktır. Yaprakları oval uzun ve oldukça bü­ yüktür. Yaprak kenarları dişli ve rengi koyu yeşildir. Senelik sürgün­ lerde gözler sivri uzun ve çok bariz oiur. İki yıl ve daha ziyade açıl­ madan dalların üzerinde kalabilir. Fakat kalan gözler dumura uğrar, açılmazlar.Çiçek gözleri 3-10 çiçek ihtiva eder. Beyaz renk çiçek açar. Çiçek yaprakları beş adet ve çiçeği güzel kokuludur. Her çiçekte erkek uzuvlar çok, dişi ise tektir. Vişne ağacı rutubetli bölgelerde çabuk zamk yapar. Toprak ve­ rimsiz olursa ayni hastalığa tutulur .Derin toprak ister. Killi kireçli toprakları sever. Kirazdan geç çiçek açar. Bu suretle ilkabahar don­ larını atlatmış olur. Kirazdan sonra piyasaya çıkar. Vişnenin vasıflar ı v e kuUnıldığ ı yerler : Meyvesi, çekirdeği, çiçeği, ağacın kabuğu, kök kabukları, genç sür­ günleri, yaprağı, meyvenin çöpü, ağacın zamkı kullanılır. Meyvesinde: Invert şekeri, pectin, inosit, lignin, yağ ve yağ esans­ ları, madenî maddeler, kırmızı renk maddeleri bulunur. Gıda olarak kullanılır. Yaprağında : Sitrik asit, tanenli maddeler, dekstroz, sakkaroz bulunur.

cumarin,

Ağacın kabuğunda : prussic asit, amygdalin, gom, emülsin, tanen, gaUic asit, uçucu yağlar ,nişastalı maddeler, reçineli maddeler.

K ö k kabuklarında: Phloridzin (glucoside), Genç sürgünlerinde: Tanen bulunur. Kabuğu, yaprağı, genç dalları ve meyvenin çöpleri id^ rar çoğaltıcı, ateş düşürücü olarak kullanılır. Yukarıda adı geçen mad­ deler istihsal edilerek tıpta bu sahalarda ilâç olarak kullamlır. Ağa­ cın zamkı sanayide arap zamgı gibi kullanılır. Çiçekleri parfümöride kullanılmaktadır. Vişne kurusu : Olgunlaşmış meyveler toplanıp çöpleri koparıldıktan sonra güneş­ te kurutmaktan ibarettir. Fazla emeğe ihtiyaç göstermemektedir. Kuruyunca, yaş iken terkibinde bulunan yukarıdaki maddelerde ka­ yıplar husule gelmez. Türkiye'de durum : İstihsal istatistiklerine göre en son 1959 da yurdumuzda 1.745.000 vişne ağacı sayılmıştır. O yıl 18.510 ton yaş vişne istihsal edilmiştir ki, her ağaç ortalama 10 kg. mahsul veriyor demektir. Bodur ağaç siste­ mi için bu verim uygun görülebilir ise de büvük boy bir vişne ağa­ cından her yıl 50 kg. a yakın mahsul beklenebilir. Vişne ağaçları bizde en çok Orta Anadolu'da görülür. Buralarda Afyon, Kütahya, İsparta, Kediz, Niğde bölgelerinde kesafet peyda eder. İstanbul ve İzmir piyasalarına vişne kurusu buralardan sevk edilir. Aşılı vişnelerin kurusunun fiatı, sıra malı fiatmdan daima 50-60 kuruş'fazladır. Halen yıkanmış, ambalajlı kilosu 300 - 330 kuruş ve sıra malı çuvallı 250 kuruş civarındadır. İstanbul'da yıllık ortalama vişne istihlâki 50-60 ton kadardır. En çok reçel imalâtçüarı kullanır. Halk bilhassa Ramazanda komposto yapmak için alır. Yazın tazesi, şurup, komposto için çok kullanılır. İstihsal edilen yaş vişneye naza­ ran vişne kurusu imalâtı çok azdır. Türkiye yıllık vişne kurusu sar­ fiyatı 100 ton kadar tahmin edilebilir. Bu ise azamî 200 ton yaş vişne­ den elde edilmektedir. Yani 18.510 ton istihsalin hemen tamamı yaş olarak sarfedilmektedir. İhracı : Vişne kurusu belli başlı ihraç mallarımızdandır. 10 kg. lık kutu­ larda ihraç olunur. Son yıllardan : 1956 1957 1958 1959 1960

da de de da da

44.870 T L . değerinde 25.000 kg. 52.819 T L . » 42.760 kg. 40.539 T L . » 31.000 kg. 57.669 T L . » 52.315 kg. 29.477 T L . » 27.575 kg. ($ 2.80 den) 124.916 T L . » 42.950 kg. ($ 9 liradan) 1961 de 71.935 T L . » 20.550 kg. 1962 7 aymda 19.006 T L . » 5.500 kg.

vişne kurusu ihraç edilmiştir. İhracı Gümrük Tarife Cetvelinin 08.12.30 numarasında yapılmak­ tadır. Müşterilerimiz Danimarka, Fransa, İsrael, İtalya, Suriye, Lüb­ nan ve Mısırdır. Nüfus artışı nazara alınırsa vişne istihsalimizin artmadığı istatis­ tiklerimizin tetkikinden anlaşılır. Dahilde ihtiyaca kâfi gelmediği gibi dış piyasada her zaman alıcı bulabildiği halde, ihracat rakamlarının tetkikinden de anlaşılacağı veçhile ihracı da artmamaktadır. Bugünkü istihsali beş misline çıkarsak bile satışın normal fiatlarla sağlanabüeceği mütaleasmdayız.

YAŞÜZÜM RAISINS FRAIS Türkiye'de üzüm istihsali oldukça yüksektir. Halkm belli başlı geçim kaynaklarından birisi bağcılıktır. Ortalama genel bağ sahası 784.484 hektar civarındadır. Bu miktar saha ancak 11 vilâyetimiz ha­ riç diğer bütün illerimizin müsait bölgelerine yayılmış durumdadır. Bağı olmıyan veya yok denecek kadar az olan 11 vilâyetimiz şunlar­ dır: Ağrı, Bingöl, Bitlis, Erzurum, Giresun, Gümüşhane, Kars,'Ordu, Rize ve Trabzon illerinde istatistiklere göre bağ yoktur. Ancak Bin­ göl'de 13 hektar, Biths'te 33, Ezurum'da 70, Giresunda 61, Karsda 23, Samsun'da 70 hektar kadar bağ bulunmaktadır. Yaş üzüm istihsali : İstatistiklere göre, 1940 da 941.961 ton 1945 de 1.461.227 » 1950 de 1.399.337 » 1955 de 1.895.164 » 1959 da 3.224.545 » yaş üzüm tiıTBu rakamlar o tarihlerdeki nüfusa bölünürse, 1940 da 52-53 1945 de 76-77 1950 de 66-67 1955 de 78-79 1960 da 114 edilmiş olduğu görülür.

istihsal

edilmiş-

kg. » » » » nüfus başına yaş üzüm istihsal

Tahmin edildiğine göre, üzümlerimizin yüzde 37 si pekmez, pes­ til vesaireye, yüzde 3 ü şaraba tahsis edümektedir. Yüzde 37 si de ku­ ru üzüm haline getirilir. Ancak ^enel istihsalin yüzde 23 kadarı yaş Olarak istihlâk edilir. Yukarıdaki yularda yaş üzüm istihlâk miktar­ ları : 1940 da 1945 de 1950 de 1955 de 1960 da rı o tarihlerdeki nüfuslara 1940 da 1945 de 1950 de

216.000 ton 340.000 » 322.000 » 335.000 » 740.000 » olduğu anlaşüır. Bu miktarla­ bölersek yüda : 12 kg. 18 » 15 »

dır.

1955 de 14 » 59/60 da 26-27 kg. yaş üzüm düştüğü anlaşılmakta-

Demek oluyor ki, yaş üzüm istihlâki yıldan yıla artmaktadır. Bu durum halkımızın üzüm mamullerine rağbet etmemeye başladığını göstermesi bakımından önemlidir. Bunun sebeplerini su suretle sıra­ lıyabiliriz : 1 — Kuru üzüm ihracatı arttırılapıamıştır. Dış piyasada bu sa­ hada kuvvetli rakiplerimiz vardır. Hattâ bu yıl halen ihracat için ay­ rılmış olan kuru üzüm stoku eldedir. İhraç edilememiştir. 2 — Büyük şehirlerimizde pekmeze rağbet edilmemektedir. Bu mahsulümüz dış piyasalarda kâfi derecede rayiç bulamadığından ih­ raç imkânları zayıftır. Bir de yurdumuzda şeker istihsali artmıştır. Herkes pekmez yerine şekeri tercih etmektedir. 3 — Şarapçılığımız geliştirilememiştir. İmalâthaneler arttırılamamıştır. Ayrıca dış piyasalarda şaraplarımızın sürümü de temin edi­ lememiştir. Türkiye halkı şarap istihlâk eden bir mület değüdir. Yü­ da nüfus başına şarap istihlâki meselâ İtalyada 101, Fransa'da 153, Mısır'da 10, Cezayir'de 16 litre olduğu halde Türkiye'de 0.8 litre ka­ dardır. Bu sebeple üzümlerimizin yaş olarak istihlâki günden güne art­ maktadır. Türkiyede en çok üzüm istihsal eden bölgeler: İzmir, Manisa, De­ nizli, Niğde, Tokat, G. Antep bölgeleridir. Bunların dışında istihsal sa­ haları dağınık ve mahallî ihtiyaçlara göre ayarlanmış durumdadır. Yaş üzüm sarfiyat bakımından hemen hemen mahallîdir. Amba­ laj ve nakliye imkânsızlıkları sebebiyle uzak mesafelere sevk edile­ memektedir. Ambalaj şekli Marmara bölgesinde tahta sandıklar, di­ ğer bölgelerde bilhassa Orta ve Güney Anadolu'da küfeler (heğ'ler) ve sepetlerdir. Küfelere 50 kg. kadar konur. Tahta sandıklara 25-30 ks:. konmaktadır. Tabiîdir ki, yaş üzüm mevsiminde istihlâk olunur. Y a ş olarak kışa saklama usulü geniş çapta tatbik edilmemekte, bu da mahallî kalmaktadır. ihracat durumu : Ambalaj ve nakliye zorlukları sebebiyle yaş üzüm ihracı gereği gibi yayüamamaktadır. Halbuki bu mala dış piyasada pek çok talip vardır. Bilhassa B . Almanya'da yaş üzümlerimiz çok aranmaktadır. Ancak burada sunu da tebarüz ettirmeliyiz ki, üzümlerimiz pek çeşit­ lidir. 250-300 çeşit üzümümüz vardır. Y a ş olarak istihlâk edüecek çe­ şitler ıslâh edüip bölgeleri tefrik edilmiş değüdir. İhraç edilenler en çok Marmara bölgesinden meselâ İznik'ten, Bursa'dan gitmektedir. Evvelki yıl B . Almanya'dan İznik'e bir firma mümessüi geldi. Orada kendisi 1 er kiloluk veya ona yakın ağırlıkta salkımlar aldı. H e r salkı-

mı bir küçük kutuya koydu. Güzel ambalajladı ve uçakla şevketti. Yaş üzümde en iki ambalaj ve sevk usulü bu olmak gerekir kanaatindeyiz. Yaş üzüm müşterilerimiz B. Almanya başta olmak üzere İngilte­ re, İsviçre, Avusturya olup hattâ son yıllanda Hollanda v e Finlandiya da bizden yaş üzüm almıştır. Son yılların ihraç miktarları ve kıymetleri aşağıda gösterilmiştir: 1955 1956 1957 1958 1959 1960

de da de de da da

25.380 T L . 90.000 kg. 661.808 T L . 396.084 kg. 894.485 T L . 1.502.304 kg. 692.498 T L . 1.109.387 kg. 596.170 T L . 2.036.453 kg. 82.639 T L . 384.165 kg. (Dolar 2.80 den) 670.298 T L . 421.471 kg. (Dolar 9 liradan) 1961 de 4.790.093 T L . 4.225.978 kg. 1962 7 aymda : 680.339 T L . 410.503 kg. yaş üzüm ihraç edilmiştir.

YERFISTIĞI ARACHIS HYPOGAEA Bakliye fasilesinden sıcak iklim nebatıdır. Menşeinin Brezilya ol­ duğunu söylerler. Halk arasında «Araşit» diyenler de vardır. Uzun ömürlü yabani nevileri bulunursa da kültürü yapılanın ömrü bir se­ nedir. Sarı çiçeklidir. Çiçekleri yaprakların dibinde bir uzantının ucun­ da teşekkül eder. İlkahtan sonra bu uzantı büyüyerek toprağa doğru eğilir ve meyvesi 2-5 santim derinlikte toprağa girer; orada olgunla­ şır. Bu meyve kabukludur. 3-7 santim uzunluğundadır ve içinde 1-2 adet tane bulunur. Tane unlu ve yağlıdır. îki sak halinde teşekkül eder. Çiçeklenmesi kademelidir. İlk çiçeklenme filiz vaktinden takriben bir ay sonradır. Bunlardan ilkah olup meyve teşekkül ederken nebat ikinci devre çiçekleri hazırlar. Bu suretle, yatan cinslerde ilk çiçeklenmeden sonra ayda bir, dik cinslerde daha kısa müddette çiçek husule gehrf. Yerfıstığı sıcak iklim nebatı olduku için ekimi tecrübe edilen bölgelerden bilhassa Batı ve Güney Afrika'da kısa zamanda yayılmış­ tır. Orta Avrupa'da iyi sonuç vermemiştir. Sıcak istediği gibi çok da su istiyen bir nebattır. Ömrü boyunca en az 500 m m . yağmur ister. Az yağmurlu bölgelerde sulamak lâzımdır. Genel olarak iklimi pirinç iklimidir. Bol gübreli hafif, yumuşak toprakları sever. Yağmur mev­ siminin başında ekilir. Sudan'da nadasta dinlendirilmiş toprağa ve Amerika'da pamuktan sonra ekilir. Başlıca iki tipinin ziraati yapılır. Birincisi Amerika'da (Runner t i p ) dedikleri yatan tip ki, Afrika tipi de derler. (Bunch type) dedikleri dik yerfıstığı. Bu da Asya tipidir. İstihsali : Dönümünden 230-300 kg. kabuklu fıstık alınabilir. Eski usul ziraatte dönümünden 50 kiloya kadar alınmaktadır. Memleketimize bu nebat yeni girmiştir. 50-60 senelik bir mazisi vardır. Güney illerimizde ekilmektedir. En çok Hatay, Antalya, İçel ve Seyhan'da istihsal olu­ nur. Yıllık istihsal 1956 ya kadar 14,000-17.000 ton civarındadır 1957 de 20.000 ton, 1958 de 25.400 ton, 1959 da 24.400 ton, 1960 da 16.000 ton is­ tihsal edilmiştir. Dünyada en fazla istihsal yapan memleketler Afrika, Hindistan ve Amerika'dır. Yıllık dünya istihsali 5.000.000 ton kadardır,

Kullanıldığı yerle r : Yerfıstığı bir yağlı tohumdur. Ayni zamanda insan gıdasıdır. Ter4-16 su, 2-5 madenî maddeler, 20-25 protein, 40-45 yağ, 11-16 karbonhidrat, 4 sellüloz bulunur. Karbonhidratının' % 7 kadarı sak­ karoz terkibindedir. Y a ğ istihsal miktarı % 25 kadardır. Diğer kısım küspede kalır. Y e r fıstığı yağı margarinlerin imalinde, ikinci derece yağları sa­ bun sanayiinde, ayrıca hususî hazırlanmış olarak kahvaltılarda, bir şekli de balık ve etlerin kızartılmasında kullanılır. Asit oleik ve asit araşitik istihsal olunur. Arap memleketlerinde kavrulmuşu çerez ola­ rak kullanılır. Küspesi hayvan yemidir. Süt veren hayvanlara yediri­ lir. İhracı. : 1955 de 1.136.832 T L . değerinde 1.608.338 kg. kabuklu ve 6.500 kg. kabuksuz 7.527 T L . 1.105.375 kg. kabuklu ve 1956 da 1.057.281 T L . 20.000 kg. kabuksuz 27.424 T L . » 1.101.372 kg. kabuklu J957 de 1.408.342 T L . » 1.173,977 kg. kabuklu 1958 de 1.401.793 T L . » 27,823 kg, kabuksuz 24.697 T L . 2.402.278 kg. kabuklu » 1959 da 1.376.431 T L . 40,000 kg. iç » 29.736 T L . 674.130 kg. kabuklu ($ 2.80 den) » 'i960 da 624.311 T L . 1.121.771 kg. kabuklu ($ 9 liradan) 2.211.141 T L . ($ 2.80 den) 41,686 kg. iç 28.155 T L . ($ 9 Ur adan) 2.000 kg. iç 6.703 T L . » 1.600.241 kg, kabuklu 1961 de 3.357.880 T L . » 1962 7 aymda : 1.298.945 T L , » 898.381 kg. kabuklu yer fıstığı ihraç edilmiştir. Bu ihracat Avusturya, Çekoslovakya FransarLübnan, Cezayir, Kıbrıs, Suriye, Batı Almanya, Finlandiya, ingilte­ re ve Yunanistan'a yapılmıştır. Rakiplerimiz Güney Afrika memleket­ leri, Sudan, Mısır ve Hindistan'dır,

Y U L A F AVENA SATIVA Yulaf taneli nebatlar sınıf mdandır. İlmî ismi « A v e n a » dır. İki tür­ lü yulaf vardır. Birisi «Avena gris »ki ömrü bir senedir. Ekilen budur. Diğer çeşidi «Avenastrum koch» devamlı yeşildir. Zararlı otlar sınıfınördâhildir. «Avena gris» nin de en çok ekilen çeşidi 24 kromozomlu «Avena sativa» ve «Avena Bizantina» dır. Yulaf tanesi çift kabukludur. Hayvan yeminde bunların ikisi de çıkarılmaz. Asıl tanenin rengi beyaz ile sarı arasındadır. Uzun günler­ de kemale gelir. Ortalama 1.000 tanenin ağırlığı 26-32 gr. arasında de­ ğişir. Yulafı buğday ve arpadan ayıran karakteristik vasıf yağ miktarı­ nın fazlalığıdır. Buğday ve arpada % 1-2 olan yağ, yulafta % 5 dir. Bazan 7 ye çıkar. Çeşitleri arasında protein nisbeti çok değişme gös­ terdiği halde yağ miktarı 5-7 arasında oynar. Yulaf istihsali makineli ziraat yapan memleketlerde çok inkişaf etmiştir. Fransa'da dönümden randıman 500 kiloya kadar çıkarılmış­ tır. Türkiye'de 150 kiloyu geçmemektedir. Kullanıldığı yerler : Yulaf mükemmel bir yemdir. Proteini zengindir. Umumiyetle genç hayvanlara yedirilir. Taylar, danalar, kuzular, oğlaklar, katır yavruları ve sıpalar yulafı istekle yerler ve çabuk gelişirler. Mısır gibi besi yemi değildir. Yetiştirme yemidir. Arpa gibi çalışan hayvanlara dâ verilebilir. Domuzlara yulaf verilirse et miktarını çoğaltır. Yağı dü­ şürür. Keza kümes hayvanları için de iyi bir gıdadır,. Ezilerek ve ıs­ latılarak verilirse çabuk gelişmeyi temin eder. Yulaf Avrupa memleketlerinde insan gıdası olarak kullanılır. Yulaf çorbası yapılır. Memleketimizde eskidenberi yulaf yemek âdeti yoktur. Yalnız son 25-30 sene içinde yulaf unu ve yulaf ezmesi istihlâ­ ki çocuk maması olarak bir miktar artmıştır. İstihsal miktarı : En çok yulaf istihsal eden illerimiz Ankara, Balıkesir, Çanakka­ le, Eskişehir, Hatay, İstanbul, Kocaeli, Konya, Seyhan ve Tekirdağı'dır. Bilhassa Konya ve Seyhan bölgesinde yıllık istihsal 30-40 bin ton

civarındadır. Diğer illerin istihsali bu miktardan düşüktür. Türkiyenin yühk yulaf istihsali 1956 da 382 bin ton, 1957 de 475 bin ton ve 1958 de 480 bin ton, 1959 da 479 bin ton, 1960 da 530 bin ton kadardır, istatistiklere göre 10 senedenberi yıllık istihsal bu rakamlar civarın­ dadır. Ekim sahası da 300-400 bin hektardan yukarı çıkmamaktadır.

İhracı : Son senelerden 1954 ve 1955 te yulaf ihraç edilmemiştir. 1956 da 3.202.528 T l . , değerinde 19.720.00 kg. 1957 de ihraç edilmemiştir. 1958 de 2.106.389 T L . ' » 15.145.000 kg. 1959 da 1.061.194 T L . » 7.100.000 kg. 1960 da 493.231 T L . » 3.300.000 kg. (Dolar 2.80 den) 1961 de 216.000 T L . » 500.000 kg. yulaf ihraç edilmiştir. 1962 7 ayında ihraç edilmemiştir. Yukarıdaki ihracat Finlandiya, Polonya, Macaristan ve diğer hay­ van besliyen memleketlere yapılmıştır. Ancak şurasını da hatırdan uzak tutmamalıdır ki yulaf alan memleketler yulaf unu yaparak insan gıdası olarak da kullanmaktadırlar.

View more...

Comments

Copyright � 2017 SILO Inc.